Son yıllarda genel olarak finans sektöründe, özel olarak da bankacılık sektöründe başlayan yabancılaşma, yani yabancı sermaye girişi 2005 yılında iyice hızlanmış ve 2006’da da devam etti.

2005 ve 2006 yıllarında Garanti Bankasının General Electric grubuna, Tekfenbank ve Finansbank'ın sermayesi Yunan kilisesine ait bankalara, Denzibank'ın Holandalı Dexia grubuna, Akbank'ın %20'sinin de Citibank'a satılması tartışmaları hızlandırdı.

Önceki hafta gözüme çarpan iki haber, sadece bankacılık sektöründe değil, finans sektörünün tamamında bir yabancılaşmanın hakim olmaya başladığını gösteriyor. Birinci haber aracı kurumlarla ilgiliydi. Habere göre; Türkiye'de son iki yılda 22 aracı kurum el değiştirmiş olup, bunlardan 17'sini yabancı, 4'ünü yerli kurumlar, birini de yerli-yabancı konsorsiyumu almış. Yani bankalardan sonra aracı kurumlarda da başka bir deyişle borsada da yabancıların hakimiyeti artmış. Diğer bir haber ise sigortacılık sektöründe yabancı sermayenin arttığına ilişkindi. Kısacası, finans sektörü tamamıyla yabancılaşmaya başlamış...

Türk Bankacılık Sektöründe Yabancı Sermaye Girişleri

Son birkaç yıldır, özellikle de son iki yılda bankacılık sektöründe yabancı sermayenin payında önemli bir artış yaşanmış ve hala yaşanmaktadır. Kriz sonrasında yeniden yapılanan bankacılık sektöründe yabancı sermayeli banka sayısı hızla artmaktadır. Bankacılık sektöründeki yabancı girişlerine kısaca bir göz atalım:

  • Krizlerden sonraki en önemli yabancı sermaye girişi HSBC Bank'ın TMSF bünyesine alınan Demirbank'ı satın alması oldu. Demirbank HSBC Bank'a 350 milyon dolara satıldı.
  • TMSF bünyesindeki Sitebank, 20 aralık 2001 tarihinde Yunanistan sermayeli NovaBank'a satıldı. Sitebank A.Ş.'nin ticaret unvanı 28 mart 2003 itibariyle BankEuropa Bankası A.Ş. olarak değişti.
  • Bu satışlardan sonra krizin ardından yabancıların Türk bankalarına olan ilgisi devam etti ve son iki yıl içinde hızlandı. Türk Ekonomi Bankasının (TEB) yüzde 84.25'ine sahip TEB Mali Yatırımlar A.Ş.'nin yüzde 50'sini temsil eden hisseler, Şubat 2005'de 216.8 milyon dolar karşılığında BNP Paribas'a devredildi.
  • Yapı ve Kredi Bankası'nın TMSF'ye ait yüzde 57.4 hissesinin, Koçbank tarafından alımına Mayıs 2005'te karar verildi ve satışa ilişkin devir işlemi Eylül 2005'de tamamlandı. Koç Holding ve İtalyan bankacılık grubu UniCredit'in yüzde 50-50 ortağı olduğu Koç Finansal Hizmetler bünyesindeki Koçbank, söz konusu hisseler karşılığında 1 milyar 182 milyon euro ödedi. Böylece Koçbank'ın yarısı, Yapı Kredi'nin ise % 28.7 hissesi yabancı sermayeye geçmiş oldu.
  • Avrupa'nın önde gelen finans gruplarından Hollanda-Belçika sermayeli Fortis, Dışbank'ı satın aldı. Hisselerinin tamamı için 985 milyon euro değer biçilen Dışbank'ın, Fortis'e satılacak olan sermayesinin yüzde 89.34'ünü temsil eden hisselerin toplam satım bedeli 880 milyon 25 bin euro oldu.
  • Doğuş Holding ve General Electric (GE), GE Consumer Finance'in (GECF) Garanti Bankası hisselerinin bir kısmını satın alması konusunda Ağustos 2005'de anlaşmaya vardı. GECF, Doğuş Grubu'ndan 1 milyar 555 milyon 500 bin dolar karşılığında Garanti'nin hisse senetlerinin yüzde 25.5'ini satın aldı. Hisse devir sözleşmesine göre, Garanti Bankası'nın yüzde 100'ünün değeri 6.1 milyar dolar olarak belirlendi.
  • İsrail'in en büyük bankası Bank Hapoalim, C Kredi ve Kalkınma Bankası'nın (C Bank) çoğunluk hisselerini 2005 yılı sonunda satın aldı. Bank Hapoalim, C Bank'ın yüzde 58'ine karşılık yaklaşık 113 milyon dolar ödedi.
  • Şekerbank Personeli Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfı'nın Şekerbank sermayesindeki yüzde 36.5 hissesinin Rabobank'a satışıyla ilgili ortaklık görüşmeleri ise Şişli Hukuk Mahkemesinin fiyata ilişkin kararı üzerine sona erdi. Söz konusu hisseler daha sonra Kazakistan'dan Bank Turan'a satıldı.
  • Finansbank'ın yüzde 46 hissesi 2 milyar 323 milyon dolara Yunan ulusal bankası National Bank of Greece'e (NBG) satıldı. Kurucu hisselerle birlikte NBG'ye maliyeti toplam 2 milyar 774 milyon dolar oldu. 4 Nisan 2006'da yapılan anlaşmayla Finans Yatırım, FinansLeasing, Finans Portföy Yönetimi, IBTech ve Finansbank Malta şirketlerinin de NBG'ye devredilmesi kararlaştırıldı.
  • Yine Mayıs ayının başlarında Tekfenbank, hisselerinin yüzde 70'ini 182 milyon dolara Yunanistan'ın önde gelen bankalarından EFG Eurobank'a satmaya karar verdi. Geçen yıl HC İstanbul Menkul Değerler'i satın alarak Türk finans sektörüne adım atan Yunan EFG Eurobank, Tekfenbank ile bankacılık sektörüne de girdi. EFG Eurobank, Finansbank'ın ortağı NBG'den sonra Türkiye'de bu sektöre giren ikinci Yunan bankası oldu.
  • 2006 Mayıs sonunda Denizbank'ın yüzde 75'i, 2 milyar 437 milyon dolara Fransız-Belçika ortaklığı olan bankacılık grubu Dexia'ya satıldı.
  • Akbank'ın % 20 hissesi Citibank'a satıldı ve iki banka arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalandı.
  • Ayrıca, Adabank bir Kuveyt finans kuruluşuna satıldı.

Bu satışların hepsi kamuoyunda önemli ölçüde tartışıldı. Ama en çok tartışılan Yunan bankalarının Türkiye'de banka alması oldu. Türkiye'nin aktif büyüklükteki 9. bankası Finansbank'ın yüzde 46 hissesini alarak yeni ortağı olan National Bank of Greece'in (Ethniki Trapeza Tis Ellados-Yunan Ulusal Bankası) (NBG) ortakları konusunda tartışmalar uzun süre devam etti. Bankanın hissedarları arasında Türkiye düşmanlığını temel felsefe ve ideoloji edinmiş, Bizans İmparatorluğu'nu diriltmek için gizli faaliyetler yürüten, ayrıca Pontusçuluk faaliyetleri ile dikkat çeken Yunan Ortodoks Kilisesi de bulunuyor. 2004 sonu itibariyle NBG'de 265 bin 729 hisseye sahip olan Yunan Ortodoks Kilisesi'nin bankadaki yatırımları toplamının 10 milyon euroyu bulduğu tahmin ediliyor. EFG Eurobank'ın da Tekfenbank'ı satın alması Yunan sermayesinin İstanbul'da mülk edinmeye ilişkin gizli emellerini gerçekleştirmek için şimdiden banka aldığı yolunda tartışmalara yol açtı.

Merkez Bankasının Aralık 2006'da yayınladığı Finansal İstikrar Raporu'na göre; 2006 yılı Eylül ayı bilanço büyüklüklerine göre, izin süreci Kasım ayı itibariyle tamamlanmış bankalar dikkate alındığında, yabancı hissedarların payı yüzde 17,4'e yükseliyor. Yabancılara hisse satısı için anlaşma yapan veya izin için BDDK'ya başvurmuş olan, ancak yasal izin ve kesin devir süreci henüz tamamlanmamış olan bankaların (Akbank, Şekerbank, Tekfenbank, MNG ve  Alternatifbank) hisseleri de eklendiğinde, söz konusu oran yüzde 20,5'e yükseliyor. Öte yandan, Merkezi Kayıt Kuruluşu verilerine göre halka açık paylar içindeki yabancı payları, sektörün aktif toplamına göre yüzde 15,7'ye ulaşmış bulunuyor. Bu paylar da eklendiğinde bankacılık sektöründe yabancı payı yüzde 36,2'ya ulaşıyor.

Satışa çıkarılan Halkbank, Oyakbank ve Vakıfbank gibi bankaların hisseleri de yabancılara satılırsa sektörde yabancı bankaların payı yüzde 60'ı aşacak.  

Sigortacılık Sektöründe Yabancı Payı Artıyor

Türkiye'de bankacılık sektöründen sonra sigorta şirketleri de bir bir yabancıların eline geçmeye başladı. Sektördeki yabancı payı, Ekim 2006 itibariyle yüzde 27.2'ye ulaştı. Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) yabancıların sigorta şirketlerindeki doğrudan veya dolaylı ortaklıkları esas alınarak hazırladığı "Sigorta Sektöründe Yabancı Payı" raporuna göre, yabancıların hayat ve emeklilik dışı dallarda faaliyet gösteren sigorta şirketlerindeki payı yüzde 18.4 düzeyinde iken, hayat-emeklilik dalında faaliyet gösteren şirketlerdeki yabancı sermaye ağırlığı ise yüzde 30.5'e kadar yükseldi.

Türkiye'de toplam 7 sigorta şirketinin payları halka açık bulunuyor. Bu şirketlerin İMKB'de işlem gören hisselerine yabancıların yaptığı yatırımlar da dikkate alındığında yabancı payı hayat dışı dallarda faaliyet gösteren şirketlerde ortalama yüzde 24'e ulaşırken, hayat/emeklilik alanında faaliyet gösterenlerde yüzde 34.9'a ulaşıyor. Yabancıların borsada aldığı hisseler de dahil edildiğinde sektördeki yabancı payı toplam yüzde 27.2'ye kadar yükseliyor.

Türk sigorta sektöründe Hayat ve Emeklilik alanında faaliyet gösteren 21 şirketten 11'inde değişen oranlarda yabancı payı bulunurken, hayat dışı sigorta dallarında faaliyet gösteren 31 sigorta şirketinden 16'sında yabancı payı bulunuyor.

2005 yılında önce BNP Paribas'ın TEB Sigorta'nın yarı hissesine ortak olması ardından da Fortis'in Dış Bank ile birlikte Doğan Emeklilik'i de alarak adını Fortis Emeklilik ile değiştirmesi ile yabancı sermayenin sigorta sektöründeki ağırlığı da artmaya başladı. 2006 yılı başında ise Fransız sigorta şirketi Groupama'nın özelleştirmeden Başak Sigortayı satın alması ile, yabancı sermayeli şirketlerin sayısı da 14'e çıkmış oldu. Bu şirketlerden Aviva Sigorta, Aviva Hayat Emeklilik, AIG, American Life, Generali, Fortis Emeklilik olmak üzere altı tanesi yüzde yüz yabancı sermayeli şirketken, geri kalanlar ise ortaklık olarak faaliyet gösteriyorlar.

En son olarak iki hafta önce yapılan bir röportajda bir sigorta şirketinin genel müdürü sigortacılık sektörünün yaklaşık % 63'ünün yabacıların eline geçtiğini söylüyor. Genel müdür şöyle diyor: "Türk sigortacılık sektöründeki payı yaklaşık yüzde 63 oranında. Bankacılıkta yaklaşık yüzde 54, finans sektöründe yüzde 50'yi geçmiştir yabancıların payı.  Ama bu korkutacak bir şey değil. Şuradan bakmak lazım, Türk sermayedarı da yurt dışında yatırımlar yapıyor. Biz de başka yerlerde banka ortağı oluyoruz." Acaba korkutacak ve korkulacak bir şey değil mi? Tabii ki kendi şirketlerinin bir kısmı yabancılara aitse ve bu yabancı şirket diğer bir sigorta şirketini de bir süre önce satın almışsa başka bir şey söylemesi mümkün olmaz. Ama bu durum sadece bankaların değil finans sektöründeki diğer kuruluşların da giderek yabancılaştığını gösteriyor.

Aracı Kurumlar ve Borsada da Yabancıların Payı Artıyor

Bankalar ve sigorta şirketlerinin yanı sıra, aracı kurumlar da yabancıların eline geçiyor. Türkiye'de son iki yılda el değiştiren 22 aracı kurumdan 17'sini yabancı, 4'ünü yerli kurumlar, birini de yerli-yabancı konsorsiyumu satın almış. Son bir yılda el değiştiren aracı kurum sayısı ise 14 olmuş.

Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) Başkanı Metin Ayışık basına yaptığı değerlendirmede, aracı kuruluşlara ilginin devam edeceğini belirterek, "Şu ana kadar küçük boydaki aracı kurumları aldılar. Bundan sonraki dönemde orta ve büyük ölçekli aracı kurumlarla ilgilenecekler ve bu ilgilenmenin bir kısmı da stratejik ortaklık şeklinde olacak" demiş. Sektördeki pastanın henüz 106 aracı kurum için yeterli bir pasta olmadığını, yeni aracı kurumların gelmesiyle bu piyasanın daha da derinleşeceğini vurgulayan Ayışık "El değiştirmelerde bir sıkıntı görmüyoruz. Piyasa daha da büyüyecek, yeni ürünler olacak. Yurtdışıyla iş yapma olanakları daha da artacak ve piyasa daha verimli hale gelecek." diyerek görüşlerini ifade etmiş.

Aracı kuruluşların birlik başkanı böyle söylüyor, ama gerçekten de durum bu kadar rahat mı? Çünkü benzer açıklamaları özel sigorta şirketi genel müdürünün de söylediğini yukarda belirtmiştik. Aracı kurumlardaki yabancı sermayenin payındaki artışın yanı sıra, borsada yabancıların elde tuttuğu hisse miktarının yaklaşık % 67'yi bulduğu dikkate alınırsa tehlikenin boyutu daha net şekilde anlaşılacaktır!

Yabancıların Finans Sektöründen Ani Çıkışı Muhtemel Krizi Derinleştirir!

Diğer sektörlerde olduğu gibi, genelde finans sektöründe özelde bankacılıkta da yabancı sermayenin girişi teorik olarak, sermayenin yanı sıra bilgi ve teknoloji alanında yenilikler getireceği ve rekabeti artıracağı için faydalı görünmektedir. Ancak bugünkü ortamda, bankacılık sektöründe yabancı sermayenin payının % 30'u aşması, sürmekte olan birleşme ve devir görüşmelerinin sonuçlanması durumunda  ise % 50'yi de aşacak olması önemle üzerinde durulması ve politika üretilmesi gereken bir husustur.

2000 ve 2001 krizlerinde olduğu gibi, 2006'nın Mayıs ve Haziran aylarında yaşanan piyasa dalgalanmaları, yabancıların piyasadan çıkışının ne kadar derin etkiler yarattığını ortaya koymuştur. Eğer bankacılık sektöründe yabancı sermaye artış eğilimi devam eder ve yabancılar bankacılık kesiminde ağırlığı ele geçirirlerse bugün yaşadığımızın çok daha kötüsünü yaşayabiliriz. 

Daha önce yaşanan finansal krizlerin çıkışında ve derinleşmesinde yabancı bankaların önemli rolü olmuştu. O dönemdeki paylarının az olduğu dikkate alınırsa, sektöre hakim oldukları zaman kırılgan bir ekonomide neler yapabilecekleri ve bir dalgalanma durumunda nasıl tepki verebilecekleri de hesaba katılmalıdır. Ayrıca, 2007 yılında bazı ülkelerde uygulanması öngörülen ve bankacılıkta risk yönetimi açısından yeni düzenlemeler getiren Basel II süreciyle birlikte, bankacılık sektöründen kredi almanın daha da zorlaşacağını ve KOBİ'lerin kredi imkanlarının iyice daralacağını, başka bir deyişle yabancı bankaların insafına kalacağını dikkate aldığımızda, reel sektörün de bankacılıkta yabancı sermaye payının artmasından olumsuz etkileneceği görülmektedir. Ayrıca, bu kırılgan ortamda, ani bir iç veya dış şok durumunda yabancı bankaların ilk önce çıkacak olmaları da dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Yetkililerin bir an önce bu sorunları çözecek önlemler alması gerekmektedir.

Eğer bir sigorta şirketinin genel müdürünün söylediği gibi, yabancı sermayenin sigortacılık sektöründeki payı yaklaşık yüzde 63, bankacılıkta yaklaşık yüzde 54, finans sektörünün genelinde de yüzde 50'yi geçmişse yabancıların ani çıkışı durumunda sadece bankacılık sektörü değil finans sektörünün geneli bundan derin şekilde etkilenecek ve muhtemel bir kriz daha da derinleşebilecektir. Hele hele hazine kağıtlarının önemli bir kısmının da yabancıların elinde olduğu dikkate alınırsa, durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır!

Finans sektörü bir ülkenin ekonomisinin can damarıdır! Can damarımızı kimlere teslim ettiğimize dikkat edelim!

- - - - -