Liderlerin Küresel krize ilişkin alınacak tedbirleri değerlendirecekleri G-20 zirvesi, bu yıl 1-2 Nisan 2009 tarihinde Londra gerçekleştirilecektir. Ülkemiz açısından bu zirve büyük önem taşımaktadır. Çünkü ülkemiz küresel krizin etkilerini giderek daha yoğun bir biçimde hissetmekte ve bazı uluslararası kuruluşlarla anlaşma sürecindedir.

Londra'daki zirvede tartışmaların merkezinde ticaret ve finans sektörü olacaktır. İstikrar, büyüme, işsizlik ve düşük ekonomik beklentiler başlıca çözüm aranacak konulardır. Bizlerin G-20 zirvesinden beklentisi, ülkemiz ve dünya ekonomisinin önünü açacak gerçekçi politikaların ortaya konulması ve uygulanması yönünde somut adımlar atılmasıdır. Bu çerçevede Krize karşı hazırlanacak paketler konusunda uluslararası koordinasyonun sağlanması, olası krizlerin önüne geçilmesi için yeni pazarların geliştirilmesi ve yeni ekonomik yönetimleri içeren ticari düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.

"Küresel düzeydeki krizden kurtulmanın tek yolu ancak küresel düzeyde işbirliğinin temini ve devamı ile mümkündür. "

Nitekim 15 Kasım 2008 tarihinde Washington'da yapılan bir önceki zirvede geniş çerçeveli taahhütlerde bulunulmuştur. Ancak önerilen ve taahhüt edilen hususların detaya inildiğinde ya çok sınırlı yada çok muğlak kalmıştır. Dolayısıyla G-20 sürecinin etkinliğinin ve güvenilirliğinin sağlanması için bu taahhütlerin pratikte ne anlam taşıdığı yorumlanmalı ve açıklığa kavuşturulmalıdır. Ayrıca, Washington taahhütleri bir izleme mekanizmasından yoksundur. Bu da önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Londra'daki zirvenin bu eksiklikleri gidermesi gerekir.

Kasım 2008'den itibaren küresel ekonomi ve ticaretteki beklentiler dibe vurmuştur. Dünya Bankası ve IMF'in 2009 dünya ekonomik büyüme tahminleri %0'lara gerilerken, Dünya ticaretine ilişkin büyüme tahminleri %3'lerden %2'ye çekilmiştir. Bu durum özellikle ekonomileri dış talebe ve dış ticarete karşı aşırı duyarlı ve bağımlı olan gelişen ekonomiler bakımından önemli bir olumsuzluk işaretidir. Ayrıca Ticaret finansmanının giderek artan yükü de bu ülkeler bakımından endişe kaynağıdır. Bu durum esasen dünya ölçeğinde büyük bir endişe yaratmakta bir an önce çözümlenmesi gerekmektedir.

Bildiğini gibi, 13,6 trilyon Dolara ulaşan dünya mal ticaretinin %90ı direk yada dolaylı bir şekilde kredi, sigorta ve garanti operasyonları ile ilişkilidir. Dolaysıyla finans ticaret için hayati öneme haizdir.

Bu çerçevede, Küresel krizin ülkemizde özellikle reel sektör üzerindeki etkileri şiddetli bir biçimde ortaya çıkmaya başlamıştır. 2009 yılına ilişkin beklentiler tüm bölge ülkelerinde olduğu gibi Türkiye bakımından pek iç açıcı değildir. Örneğin 2009 yılında sanayi üretiminin  %10'lar seviyesinde gerileyebileceği tahmin edilmekte, İhracatın %30 varan oranlarda düşmesi, hâlihazırda %12,3 seviyesine tırmanmış olan işsizliğin ise daha vahim boyutlara ulaşması beklenmektedir. Ayrıca, 2009 yılında geçmiş dönemdeki yüksek cari açık, ticaret finansmanın yükselen maliyetleri ve özel sektör borçlanmasından kaynaklanan finansman sıkıntılarının yaşanması muhtemel görünmektedir.

Bu bağlamda, ekonomisi dünyaya yön veren ülkelerin ( G-8) doğru bir yaklaşım benimsemeleri, Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu bu hassas dönemde ticarette yeni engellerin konulmaması, ticaret finansman imkanlarının arttırılması ve maliyetlerinin düşürülmesinin haksız rekabete yol açmayacak şekilde yürütülmesi,    dünya ölçeğinde haksız rekabet ve kazanç yaratabilecek şirket ve banka kurtarma operasyonlarının önlenmesi, daha adil bir uluslararası ticaret ve finans düzeninin tesis edilerek ticaret finansman maliyetlerindeki yükselişe çözüm bulacak ve dış ticarette haksız rekabetin ve sermaye hareketlerinin yıkıcı etkilerinin önlenmesi için dünya ölçeğinde gerekli kurumsal düzenlemeler de dahil olmak üzere somut yaklaşımlar üretilmesi zorunlu görülmektedir.

Bu çerçevede belirtmek istediğim bir başka husus da, DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) kuralları ile uyumlu ihracat ve ekonomiyi teşvik politikalarının kurgulanması sadece gelişme yolundaki ülkeler için değil  herkes için önem arz ettiğidir. (örneğin özellikle son dönmede ABD ve Fransa ve Almanya gözlenen şirket ve banka kurtarma operasyonlarının ile büyük üretici firmalar sağlanan desteklerin (örnek: Daimler, Crysler, Peugeuot,) dünya ticaret örgütü kurallarınca incelenmesi zarureti olduğudur.)

Vurgulamak istediğim diğer bir husus, Küresel Ekonomik Kriz sadece iktidarları etkileyen bir gelişme olmadığıdır. G-20 zirvesine bölge ülkelerinin muhalefetteki partilerinin de bir platformda iştirakinin sağlanarak alternatif yaklaşımların tartışılmasının şüphesiz sürece olumlu katkısı olacaktır.