Tarih insanları yutar, milletleri de…

İnsanlar ülküleri tükenince tükenir; milletler Ülkücüleri tükenince… Bazen tükenmek yok oluşun habercisidir; kimileyin yeni bir başlangıcın…

Milletler ortaklıklar etrafında doğar, gelişir; bu Allah’ın ayetlerindendir… Ortaklığı inançlar, değerler, dil, hatıralar oluşturur.  Lakin bu ortaklığın tam merkezinde ortak ülküler yoksa bir milletten değil; bir “yığından” söz edebiliriz ancak; kuru kalabalıklar ve çıkmaz sokaklar…

Aynı dili konuşan, aynı dinin mensubu ülküsüz kuru kalabalıklar millet değildir. Milli heva ve hevesleri olmayanlar günübirlik arzulara veya başka milletlerin ideallerine tabi olurlar… Hikâyesi kendine ait olmayan güruh millet değildir…

Her bayrağı, ülkesi, sınırları olan topluluk ta millet değildir. Kaderi başkalarının elinde çizilen topluluklar en fazla ulus olurlar. Uluslar dünya sahnesine başkalarının himmetiyle çıkarlar. Cetvelimsi sınırları, bahşedilmiş toprakları, öykünmeci tavırları ve günübirlik yaşayışları vardır. “Var olmaları” birilerince istendiği için vardırlar… Bu kadar!

Milletler himmetle, himayeyle değil; ülkülerinin bedelini ödeyerek, Ülkücüler yetiştirerek var olurlar ve yaşarlar… Tarihten kopup gelirler. Hikâyelerini emekleriyle, kanlarıyla, aldıklarıyla ve verdikleriyle kendileri yazarlar. Milletle masa başı kurgulama ürünü değildirler. Bedel ödemiş ve ödemeye hazır bir iman ve irade mensubudurlar…

Uluslar masa başı kararlarla kurulur, aynı şekilde ölürler…

Milletleri tarih doğurur. Dilini, dinini, kültürünü yaşamak için bir Oğuz Kağanları, bir Kızıelmaları, bir Orhun Yazıtları, bir Kaşgarlıları, bir Alpaslanları, bir Fatihleri, bir Fuzulileri, bir Yunusları, vardır. En olmadık zamanlarda milli bilinci uyandıran Gaspıralıları, Gökalpleri, Resülzadeleri, Çolpanları, Cumabayları, Atsızları, Türkeşleri vardır…  Ölen bir İmparatorluktan Türklüğün bütün milli değerlerini sahiplenen yepyeni bir devlet Kuran Mustafa Kemalleri, Karabekirleri, Nene Hatunları, Şahinbeyleri, Sütçü İmamları vardır… Milletleri tarih doğurur ve kimi milletler tarih yaparlar: Türk gibi…!

Osmanlı ülkülerini kaybetmiş bir dev idi… Küçücük Karadağ, Makedonya fitilledikleri dinamitle Osmanlı’nın sonunun başlangıcını hazırladılar… Büyük olmaz yetmiyor tek başına, hatta güçlü olmak ta yetmiyor. Büyüklük ve güç milli ülküler, Ülkücüler elinde bir anlam taşır. O Ülkücüler güce irade ve iman üflerler, istikamet verirler:  Kızılelmaya hey Kızılelmaya…!

Şimdilerde Güneydoğu’dan bölücü sesler yüksek tonda dillendiriliyor. Türk’ün bin yıllık Diyarbakır’ında paçavralar sallandırılıyor bayrak niyetine… Kerkük ve nice Türk vatanı kaba heveslere kurban veriliyor… Mehmetler Ankara’nın ülküsüz, idealsiz ve iradesiz yöneticileri yüzünden çaresizliğe mahkûm; en alçakça taleplere muhatap; kendi insicamıyla asla bağdaşmayan bir yılgınlığa sürükleniyor. Gece uzadıkça uzuyor, karardıkça kararıyor… Bir umutsuzluk örtüsü koskoca bir milletin üzerine seriliyor: İyi uykular… 

Bir dakika ama… Bir soluk…  Milletler Ülkücüleri ölmeden ölmezler; uyuyan budun uyandırılır; uyuşan dimağlar kendine döndürülür; yılgınlar ayağa kalkar, bir dev doğrulur… Ülkücüler var oldukça budun var olur: “başlılara baş eğdirilir, dizlilere diz çöktürülür!” Bu Türk milletinin Ülkücü evlatlarının tarihe karşılıksız ve tek taraflı haykırdıkları irade beyanıdır: “Üstte mavi yer çökmedikçe; altta yağız yer delinmedikçe…!”

Lakin… Milletin Ülkücülerine, Ülkücülerin de ülkülerine sahip çıkması şart… Denklemi doğru kurmak gerekir. Milleti uyuşukluktan silkeleyecek, kendine döndürecek; değerlerini, inancını ve imanını hatırlatacak olanlar Ülkücülerdir. Ülkücülerin milletten umutlarını kesmeye, bir köşeye çekilip şikâyetlenmeye, kendi aralarında enerjilerini tüketmeye hakları yoktur. Ülkücüler varlıklarının ve yokluklarının ne anlama geldiğini derin bir tefekküre tabi tutmalıdır… 

Tarih kendi beyanına sahip çıkmayanı affetmez… Ülkülerine sırt dönmenin vebalini taşıyacak omuz da, vicdan da Türkoğlunda bulunmaz…