Türkiye’de güncel konular üzerine yazı yazmak belki de en zor işlerden biridir. Çünkü yazı başladığız zaman ile yazının yayınlandığı zaman yazınız güncelliğini çoktan yitirmiş oluyor.

Bu yazımı sosyal güvenlik yasası üzerine yazmayı planlarken son dakika haberi ile gündem değişmiş ve güncel konu AKP’nin kapatılma davası oluvermiştir.

 Demokratik bir ülkede kabul edilemez olan bu davanın açılması Türkiye’de maalesef yine ben bu filmi görmüştüm dedirtiyor insana.

Ülkeye hiçbir kazanımı olmayacak olan bu davanın açılması demokrasi adına ülkenin yeni ve yine bir ayıbı olarak tarihe kayıt düşecektir.

Meseleyi baş örtüsüne ve dönüp dolaştırıp laikliğe getirip bunu gerekçe yapmak da artık inandırıcılığını yitirmiştir.

Bu davanın bugün değerlendirilmesinde iki sonuç görülmektedir.
Birincisi sonucu AKP kapatılacak ardından AKP’den istifalar olacak, ülkede kaos olacak, belki azınlık hükümeti kurulacak Ak parti belki Gökkuşağı partisi olarak yeniden kurulacak, belki güç kaybedecek ama bir daha kapatılırsa Kanarya partisi olarak tekrar tek başına iktidar olacaktır. Bu süreçte de borsa düşecek dolar ve euro yükselecek ekonomik kriz olacak şirketler iflas edecek yabancı sermaye kaçacak AB yolunda zaten umutsuz görülen tam üyelik hayallerden de silinecektir.

İkincisi sonucu ise AKP kapatılmayacak 28 Nisan bildirisinin ardından olduğu gibi buradan da güçlenerek çıkacak ve belediye seçimlerinde yine hak etmediği kadar fazla oy ile daha fazla belediye kazanacak.

Velhasıl film aynı film. Artık bunları görmek için siyaset bilimci olamaya bile gerek yoktur.
Bu güzelim ülke artık bunlardan kurtulmalıdır ve kurtulmak zorundadır. Bu şekilde yoluna devam etmesine imkan yoktur.

 Bu davanın açılması ne kadar yanlış ise AKP’nin bu tür davaların yolunu açan yaklaşımları da o kadar yanlıştır.

Güzel ülkem bu şekilde yönetilmemeliydi.
2001’de tek parti olarak büyük bir fırsatı eline geçiren iktidar bur fırsatı heba etmiş ülkeyi krizin eşiğine getirmiştir.

Bugün artık AKP adı gibi ak değildir.

Ülkenin her köşesinden yolsuzluk haberlerinin gelmesinin, baş örtüsü ve terör operasyonlarının gölgesinde kalan ekonomik kriz yüzünden sıkıntı içine giren şirketlerin yakın gelecekte  iflasla sonuçlanmasının sorumlusu da AKP’dir.

70 yıllık kurumları babasının malı gibi satan bu iktidar sorumsuzca ve hesapsızca günü kurtarma politikaları izlemiştir.

Günün birinde hesap vereceğini hiç hesap etmemiştir. Oysa iktidarlar gelip geçicidir. Ülkede her gün ayrı bir tartışma çıkararak gündemi hep sıcak tutmuş ve her gün gerekli gereksiz açıklama yapmak için magazincilerden bile daha fazla ekranlarda yer işgal etmişlerdir.
Bugün artık AKP’nin de şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekmektedir.
Bu davanın açılması bu ülkeye ne kadar zarar veriyorsa AKP’nin kendi menfaati için yaptığı işlerde bu ülkeye o denli zarar vermektedir.

Bu davanın açılması yanlıştır ancak AKP’yi aklamamaktadır.
AKP’de artık bu ülkeyi belediye kadrosu ile yönetemeyeceğini anlamalıdır.

 Adına reform denilen soysal güvenlik yasası ise ayrı bir tartışma konusudur.
Ancak burada şu kadarına değinmek isterim ki; insanı sosyalleştiremeden, insanlarımıza sosyal imkanlar sağlayamadan, insanların güvenliğini garanti altına alamadan buna reform demek doğru değildir.

İktidar iflasın eşiğine gelmiş sosyal güvenlik kurumunu kurtarmak istemekte haklıdır.
Ancak ölüm ortalaması 65-70 olan bir ülkede, muayene olabilmek için gece saat 2’lerde, 3’lerde hastane önlerine gelen insanların sadece emeklilik pirim gün sayısını arttırarak, emeklilik yaşını hemen ölüm öncesine çekerek reform olmaz.

 Bu  şekilde de sosyal güvenlik kurumu kurtulmaz..

Bir ev veya bir araba alabilmek, yada çocuğunun düğününü yapabilmek için emekli ikramiyesini bekleyen bir toplumda bu yasanın adı mezarda emeklilik yasası olmaktan öteye gidemez.