5 Haziran Dünya Çevre Günü

 

Bundan tam 41 yıl önce İsveç'te gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda alınan bir kararla 5 Haziran günü, Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir ve 1972 yılından beri kutlanmaktadır.
Günümüze kadar her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanan Dünya Çevre Günü, bu yıl Taksim'deki Gezi Parkı için gerçekleştirilen protestoların yer aldığı bir gündem içerisinde kendine yer bulmaya çalışmaktadır. Kentin en önemli meydanlarından birinde bulunan yeşil alanın, Topçu Kışlası'nın yeniden ihyası nedeniyle yok edileceği endişesi ile kentlerde yaşayan vatandaşlarımız haklı olarak sahip oldukları az sayıdaki yeşil alana sahip çıkmak için bir refleks oluşturmuşlardır. Ayrıca bu konuda, çevrenin korunmasının yanında kültürel miras ve kent belleği de çok önemli kavramlardır. Taksim Topçu Kışlası, yaklaşık 70 yılı aşkın süredir kentin hafızasında yeri olmayan bir yapıdır, bu nedenle de kentin bu binanın ihyasına ihtiyacı yoktur. Ayrıca süreç yönetilirken(!) "AVM ve rezidans yapacağım" denildikten sonra, süreç zaten tarihi bir yapının ihyası olmaktan çok öte bir noktaya gitmiştir. Bu tutumla mimarlık, mimarlık tarihi, sanat tarihi, şehir planlama ve peyzaj mimarlığı gibi tüm bilim dallarının içi boşaltılmaktadır. Anlaşılmaktadır ki bu bilim dallarında tüm eğitim görmüş olanlar da boşuna okumuşlardır, çünkü kararlar tamamen rantın yönlendirmesiyle iki dudağın arasından çıkanlara göre verilmekte, ilgili disiplinlerin ortaya koyduğu bilimsel veriler tamamen göz ardı edilmektedir. Tüm bunlara rağmen "tarihi canlandırıyoruz" söyleminin karşılığı, ne çevreyi katletmektir, ne de bu büyüklükteki bir külteyi İstanbul gibi bir şehrin en önemli meydanına sorgusuz sualsiz oturtmaktır.

Son dönemde İstanbul'da büyük sıfatı altında hayata geçirilmeye çalışılan projeler ile yine ülkemizin diğer illerinde hızla hayata geçirilmeye çalışılan HES projeleri, termik ve nükleer santral projeleri ve diğer büyük projeler nedeniyle yeşil alanlarımızı maalesef hızla kaybetmekteyiz. Kentlerimizde son kalan ve vatandaşlarımızın nefes almalarını sağlayan alanların hızla imara açıldığı, kamuya ait alanların plan değişiklikleriyle rant uğruna betonlaşmasına göz yumulduğu bir anlayış nedeniyle vatandaşlarımızın kentlerde karşı karşıya kaldıkları sorunlar her geçen gün daha da artmaktadır. Son yıllarda yürürlüğe koyulan ya da üzerinde değişiklikler yapılan kanunlar, yönetmelikler, tebliğler, bakanlar kurulu kararları ya da kanun hükmünde kararnamelerle orman alanlarının, kıyıların, yaylaların, meraların ve benzeri doğal tüm zenginliklerimizin imara açılmaları suretiyle tahrip edilebilmelerinin önündeki engellerin kaldırılması, doğal ve kültürel değerlerimizin geri kazanımları imkânsız şekilde elimizden kayıp gitmelerine neden olmuştur. Metropol olarak nitelendirdiğimiz büyük kentlerimizde yaşayan vatandaşlarımız artık rahat nefes alabilmek ve kentin keşmekeşinden kaçmak için kent merkezlerinden çok uzak noktalara gitmek zorunda kalmaktadırlar. Yeşil alan eksikliği o kadar büyük boyutlara gelmiştir ki vatandaşlarımız özellikle yaz ve bahar aylarında soluklanabilmek için otoyol kenarlarındaki yeşil alanlara ya da kavşak noktalarındaki yeşil alanlara gitmektedirler.

Tüm bu olan bitenin yanı sıra bir yandan da çevrenin tahribatının önünün daha da açılmasına neden olacak ve ne yazık ki üzüntüyle karşılanacak bir gelişme niteliğinde olan bir yasa tasarısı son günlerde kamuoyunda yer almaya başlamıştır. Bilim insanlarının, ilgili meslek odalarının ve ilgili sivil toplum örgütlerinin karşı olduklarını açıkça dile getirdikleri milli parkları, özel kanunlarla korunan kültürel ve tarihi alanları yapılaşmaya açacak olan "Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu" adı altında meclis gündemine gelmesi beklenen kanun tasarısı, yasalaşması halinde kabul edilemeyecek, geri döndürülemeyecek ve telafisi imkânsız sonuçların ortaya çıkmasının önünü açacaktır. Kanaatimce büyük yanlışlıklar ve çelişkiler içeren bu kanun tasarısının meclis gündemine bile getirilmeden hızla geri çekilmesi gerekmektedir. Vatandaşlarımızın haklı tepkileri de bu ve benzeri mevzuatlar nedeniyle gelecek nesillerin sağlıklı bir çevreye muhtaç olacak şekilde yaşamlarını sürdürecek olmalarınadır. Sorun aslında salt olarak insanın doğaya verdiği zarardır. Bu nedenle, doğanın korunması ve tahribatının engellenmesi zorunludur ve bizim elimizdedir. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için tahribatı mutlaka önlemek, yeşil alanları ve faunayı koruyup çoğaltmak gerekmektedir. Bu nedenle gelecek nesillerimize daha güzel bir dünya bırakabilmek dileklerimle Dünya Çevre Günü'nü kutluyorum.