Yani Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Avrupa Birliği’ne üye olarak alınan Kıbrıs Rum kesimini, Türkiye’nin de aynı şekilde Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıması anlamına gelmektedir.
Her ne kadar bu anlaşma sonrası Türkiye bir deklarasyon yayınlasa dahi sonuçta ortada imzalanan bir uluslararası anlaşma var ve bu kabul edilmiş durumdadır. Yayınlanan deklarasyonun hukuki bir anlamı yoktur. Çünkü imzalanan bir uluslararası anlaşma sonrası “Biz bunu imzaladık ama şu maddeleri kabul etmiyoruz” diyerek bir metin yayınlamanın bir anlamı ve geçerliliği yoktur. Çünkü siz o anlaşmaya imza atmış durumdasınız. Ayrıca, işin başka bir yönü de Avrupa Birliği’nin zaten Kıbrıs Rum Kesimini Kıbrıs’ın tek devleti olarak sayarak Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında içine alırken ve KKTC ve Kıbrıs Türklerini yok sayarken, anlaşma sonrası bir deklarasyon yayınlayarak “orada birde KKTC vardı biz onları koruyoruz” vs.. gibi sözler etmeniz sadece kendi milletinizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
İktidar bu ek protokolü imzalayarak, KKTC’yi ve Kıbrıs Türkleri’ni yok olma sürecine göndermiştir. Milli davamız, yavru vatanımız Kıbrıs içi boş bir AB hayali uğruna feda edilmiştir.
Bütün bunlar gerçekleştikten sonra, iktidarın çıkıpta milletimizi oyalama ve kandırma amaçlı “biz KKTC’nin haklarını koruyoruz, Rum Kesimini tanımadık” gibi boş sözlerle milletimizi kandırmasına kimse izin vermeyecektir, zaten Türk Milleti’de AKP’nin bu sözlerine inanmaz duruma gelmiştir.
Kıbrıs milli davasından taviz vermek demek, bu millete, bu devlete ve bu vatan topraklarına ihanet etmek demektir.
Bu eşikten sağ salim çıkmanın ve Kıbrıs’ı kurtarmanın tek bir çaresi kalmıştır. Meclise onaylanmak üzere gelecek olan bu protokolün Meclis tarafından reddedilmesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adına yakışır şekilde bu ihanet anlaşmasını reddetmesidir.
Gündemdeki diğer önemli konu ise, Türkiye’nin Kuzey Irak’a askeri bir operasyon yapıp yapamayacağıdır.
Başbakan Erdoğan’ın bir süre önce dilinin ucuyla “gerekirse yaparız” demesinin ardından PKK’nın eylemleri hiç durmadan devam etmiş, bir askerimizi ve bir belediye başkanını kaçırmış, Kerkük’te Türkiye’ye meydan okurcasına PKK bayrağı dalgalandırmış, şehitler verilmeye devam etmiş ancak hala Türkiye PKK’nın ini olan Kuzey Irak’a bir operasyon yapamamıştır. Başbakan Erdoğan’ın kullandığı “gerekirse” kelimesinin içerisine bu saydıklarımızın girmiyor olması üzüntü vericidir.
Başbakan’ın açıklamasının hemen ardından ABD’den şöyle bir cevap geldi “Sınırdışı operasyon için Irak’tan izin almanız gerekir” Daha sonrada Irak yetkilileri “Türkiye bizden izin almalıdır” diyerek Türkiye’ye meydan okumuş, ciddiye almadıklarını göstermişlerdir.
Ülkesindeki terör olayları yüzünden dünyanın diğer ucundan Ortadoğu’ya gelen, Afganistan’ı, Irak’ı işgal eden ABD hangi hakla Türkiye’ye bu şekilde konuşabilmektedir? Türkiye’nin bundan önce yaptığı gibi bundan sonrada kendi topraklarının ve vatandaşlarının korunması amaçlı olarak gerektiğinde sınır ötesi operasyon yapabileceğini, bunun için ne ABD’den ne de başkasından izin alacak durumda olmadığımızı neden bir tane hükümet yetkilisi söyleyememiştir? ‘Peşmerge’den çevrilme Irak siyasetçilerinin, Türkiye’ye meydan okumasına neden bir tane hükümet yetkilisi haddinizi bilin diyememektedir?
Bu soruların hepsinin cevabı açıktır. Milli hassasiyetlerden yoksun olan AKP’nin bu sözleri söyleyecek ne cesareti ne de derdi vardır.
Daha önceki yazılarımızda değindiğimiz ‘türban, terör’ gibi konularda da AKP’nin icraatlarını da dikkate aldığımızda, Aldatma ve Kandırma Partisi olduğu açık açık ispatlanmış olmaktadır.
AKP’nin ‘ver-kurtul, sat-kurtul’ şeklindeki tavizkar tutumları neticesinde Türkiye’nin onuru kırılmış, kimsenin dikkate almadığı bir ülke konumuna itilmiştir.
Bize göre artık Türkiye’nin, Türk Milletinin bütün bu aldatma ve kandırmaların farkına varması ve Türkiye’nin onuru için, üniter devlet yapısının korunması için, suçlulara önce seçim sandığında hesap sorması gerekmektedir.
Saygılarımla...