Öymen bu konuşmasında Dersim isyanını gündeme getirerek aynen şunları söylemişti: "...Kimse çıkıp da "Analar ağlamasın. Biz şu Yunanlılarla anlaşalım." dedi mi? Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Kıbrıs'ta analar ağlamadı mı? Bir tek kişi Türkiye'de çıkıp da "Analar ağlamasın diye, bu mücadeleyi durduralım." dedi mi?..." Buraya kadar herhangi bir sorun yok. Ama bundan sonra bu konuşma öylesine sündürüldü ve farklı yorumlandı ki, mesele birden Alevi kardeşlerimize yönelik bir tahammülsüzlük ve hakaret olarak yorumlandı! Sanki Dersim isyanında Alevi kardeşlerimiz kıyıma uğraşmış gibi bir propaganda yapıldı. Bunu fırsat görenler, Alevi inancına sahip muhterem insanımızı tahrik etmeye yeltendi...
Elbette Öymen'i savunmak ve haklı çıkarmaya çalışmak benim işim değil. Kaldı ki, hiç de böyle bir niyetim, düşüncem yok ve olamaz da. Ancak gerçek durumu ortaya koymak, bunun üzerinden siyaset üreten iktidar partisinin, her şeyde olduğu bu meseleyi de çarpıtarak farklı bir mecraya getirmesine itirazım olacaktır.
Analar üzerinden yapılan kara propagandanın tahammül sınırlarını aştığını, özellikle PKK açılımına karşı muazzam bir direniş gösteren Milliyetçi Hareket Partisi'nin, şehitler üzerinden geçindiği iftirasının da dayanılamayacak noktaya geldiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Elbette analar ağlamasın, hepimizin anası var... Ateş düştüğü yeri yakar ve her zaman da yaktı. Ancak, bu vatanda yaşamının da bir bedeli var. Yeri ve zamanı geldiğinde bu bedeli, sırf analar ağlamasın diyerek ödemeyecek miyiz? Peki, 25 yıldır analarımızı ağlatan canilere şimdi ne diyeceğiz? Çiçeklerle karşılayıp barış elçisi mi yapacağız? Kokuşmuş ve hastalıklı zihniyet ve iradenin temsilcileri elbette evet diyebilir... Ancak milli kaygı ve meselesi olan bütün vatanseverlerin böylesi bir zilleti elinin tersiyle iteceğine dair inancım ve güvenim son derece fazladır. Bu zamana kadar da aksi yönde en ufak bir tereddüdüm dahi olmadı, olmaz da...
Ancak, analar ağlamasın sözü, bir bakıma gelecekte hepimizin anasını ağlatacak olayları tetikleyecektir. Bugün, yabancılara şirin görünmek ve dayatmalarını demokratikleşme diliyle tercüme etme konusunda mahir olanların bu riski öngörmesi mümkün değil. Nitekim böyle olmadığı da açıkça görülüyor.
Aslında bu makalede Dersim isyanını anlatacaktım Ancak, analar ağlamasın propagandasının aldığı mesafeyi görünce ister istemez bu konuya da temas etmeden yapamadım. Bu kara ve tehlikeli sözleri ilk tespit eden kesinkes MHP lideri Devlet Bahçeli oldu. Yeri gelmişken Sayın Bahçeli'nin konuyla ilgili bazı sözlerini tekrar hatırlatarak bir hafıza tazelemesi yapmak istiyorum.
Mesela, MHP lideri 6 Ekim 2009 tarihli TBMM Grup konuşmasında; anaların yüreğinin yıkıma alet edildiğini söyleyerek, bu söz sahiplerinin gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Yine aynı konuşmasında; binlerce cana mal olmuş terörist başının "barış" talebi ile AKP zihniyetinin "analar ağlamasın" istismarında aldatıcı bir örtüşme olduğunu ifade etmişti.
3 Kasım 2009 tarihindeki TBMM Grup konuşmasında ise Sayın Bahçeli karalı bir şekilde sormuştu: "Anaların gözyaşları Türkiye'yi bölerek mi dinecektir? Anaların gözyaşları şehitlere hakaretle mi sona erecektir? Teröristin elindeki paçavrayı indiremeyen hükümet, şehit ailesinin elindeki al bayrağı indirerek mi anaların gözyaşını durduracaktır?" Ne kadar anlamlı ve meseleyi omurgasından yakalayan bir bakış açısı...
Ayrıca MHP liderinin 16 Ekim 2009 tarihinde Kayseri'de; "Çözülen Ülke Türkiye ve Tavrımız" konulu toplantıdaki sözleri de son derece yerindeydi: "...Anaların ağlamaması, silahların susması, barışın gelmesi" gibi aldatıcı söylemler eşliğinde sürdürülen ve içeriğini bilenin bulunmadığı bu kampanyada bütün işbirlikçiler seferber olmuş ve milletimizin gözü boyanmaya çalışılmıştır... "
En son olarak, 17 Kasım 2009 tarihli TBMM Grup konuşmasında; analar ağlamasın sözünün istismar edildiğini söyleyerek şu tespitlerde bulunmuştu: "...Tamamen kavramların çarpıtılması üzerine kurgulanan bu hain propaganda yıllardan beri bebek, çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden bir yanda kan döken PKK'nın, ardından gelen barış talebiyle eşanlamlıdır. Bu ağız, milletimize kan kusturan teröristlerin cinayetlerini maskelemek için kullandığı propaganda makyajıdır. Ne tesadüftür ki, Kandil kadrolarının sloganları Başbakan'ın ağzına sakız olmuştur. Doğrudur, şehit ve gazilerin anaları ağlamaktadır. Milletimizde onlarla birlikte ağlamaktadır. Bunu önlemenin yolu, anaları ağlatanların hakkında kesinkes gelmektir. Ancak o zaman anaların ağlamaları bir nebze olsun duracaktır..."
Bugün analar ağlamasın diyenler; acaba Çanakkale savaşının yaşandığı ve milli mücadelenin yapıldığı yıllarda sorumluluk sahibi olsalardı ne yaparlardı? Herhalde bu zihniyet, İstanbul'u İngiliz'e teslim eder, Çanakkale'yi geçmeye çalışanlara müsaade eder ve sonuçta vatanı taksim ederek, anaları ağlatmazdı! MHP lideri Bahçeli bir konuşmasında da benzer sözleri kullanmıştı.
Şimdi gelelim Dersim isyanı konusuna... Bu konu çok çarpıtıldı. Meseleyi değişik kaynaklardan inceledim. Bana göre güzel ve doyurucu sayılabilecek bilgiyi, kendisini de tanımaktan memnun olduğum Safiye Dündar'ın ‘Kürtler ve Azınlık Tartışmaları' isimli eserinde buldum.
Öncelikle, eski adıyla Dersim'in (Tunceli); Erzincan, Erzurum, Elazığ, Bingöl ve Malatya illerinin arasında kalan, çevresi engebeli yüksekliklerle çevirili bir bölge olduğunu söyleyeyim. Tunceli'nin durumu gözetilerek, bazı iyileştirmeleri yapabilmek için Mustafa Kemal Atatürk döneminde kaynak aktarılması ve bazı güvenlik tedbirlerinin alınması için çalışma başlatılmıştı. Neticede, devletin gücünü hisseden ve yardım gören bölge insanı gittikçe devletin yanında yer almıştı. Bundan dolayı düzenlerinin bozulacağını düşünen ağa, bey, şeyh benzeri yerel çıkar ve baskı grupları, devlet ile bölge insanını karşı karşıya getirmenin yollarını aramışlardı.
Nitekim bölgesel etkinliklerinin kırılacağını düşünen ve otoritelerinin zedeleneceğini göre, aynı zamanda aşiret yapısının tahrip olacağını öngören başta Seyyid Rıza gibileri devlete karşı faaliyet içine girmişlerdi. İşte Dersim isyanı denen hadisenin başlangıç aşaması bu şekildedir. Kapsamlı bir şekilde incelemeye devam edeceğim...