Ülkücüler Kafes'te

 İlk defa 1977 yılında Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğa'nın başrollerini oynadığı, basit ve yetersiz bir anlatımla da olsa, Sovyet rejiminin Kırım Türklerine uyguladığı baskıları konu alan, ''Güneş Ne Zaman Doğacak '' isimli filmde kendilerini bulmuştu ülkücüler.

Uzun yıllar sorasın da ülkücülerin filmi çekiliyor dendiğinde anlatılmaz bir heyecan duymuştum. Dile kolay 35 yıl aradan sonra ülkücülerin, filmini seyredecektim. Ülkücüler'e sinema filmi diye gittim ama karşıma 12 eylül 1980 darbesini konu alan ve  o döneme tanıklık eden güzel insanların anlattığı inancın, şerefli mücadelenin, azmin, acı ve ızdırap yüklü hayatın belgeseli çıktı.. İyi niyetli, samimi fakat imkânsızlıklarla dar ve yetersiz bir bakış açısıyla ve eksik araştırmayla çekilmiş bir çalışmaydı.

Bu güne kadar ülkücüleri hep başkaları anlattı. TV dizilerinde ve sinema filmlerinde kaba, itici, aşkı sevdayı bilmeyen, ezik ülkücü tiplemelerini gördüğümde kahrolurdum. Ön yargılarla mahkûm edilen hep ülkücüler olurdu. Ailemle seyrederken mahcup duygular benliğimi sarardı. Bizi anlatacak, olduğu gibi abartmadan yansız bir şekilde ülkücüleri anlatacak filmleri ne zaman seyredeceğiz sorusunu sormuşluğum çok oldu kendime.

Ve nihayet özlem duyduğumuz, çekimlerinin Ankara'da yapıldığı, sevgili Lütfü Şehsuvaroğlu'nun eserinden uyarlanan, yazarı, müzikleri ve nispeten oyuncu kadrosuyla beklentilerimizi yükselten, ön yargıları biraz olsun kırabilecek,''Kafes '' vizyona girdi. Türkiye'nin birçok şehrinde 120 sinema salonunda seyirciler ülkücüleri biraz daha yakından tanıma ve hatırlama fırsatını bulacaklar

Sinema camia olarak olmadığımız bir dünya. Müzik alanında birazcık kıpırtılarımız var. Medya dünyasında yeni yeni umutlarımız yeşermekte. Durum böyle olunca bu alanlarda üretilen eserler de çok nadir olduğundan yapılan eleştirileri olumlu, olumsuz abartılı da olsa normal karşıladığımı belirtmek isterim. Örneğin; Başbuğ Alparslan Türkeş'in filmin hiçbir sahnesinde ima ile bile rolünün ve adının geçmemesi, film Ankara’daki bir hikayeyi anlatmasına rağmen, 1967 yılında Ankara İktisadi ve Ticari ilimler Akademisi’nde öğrenci iken Ülkü Ocağı kurucusu ve yöneticisi olan, 1968 yılında sol grupların üniversite işgal eylemlerine karşı milliyetçi-ülkücü kesimi örgütleyerek ilk üniversite işgalini gerçekleştiren, o dönemde de ülkücü hareket içerisindeki önemli siyasi aktörlerden biri olan ve bugün de ülkücü hareketin lideri olan Devlet Bahçeli’den bahsedilmemesi, bazı anlatımların uzun olması, idam sahnesi ve dayak sahnesinin basit olması, gerçekçi olmaması, Niyazi Mısri odaklı bir anlatım olması en çok eleştirilen konuların başında geliyor. Bunun birlikte benim de fark etmediğim birçok eleştirilecek nokta daha bulabiliriz.

Yapılmış bir esere eleştiri kolay. Keşke Ülkücülerin şerefli mücadelesinin üstünden bunca yıl geçmeden önceki yıllarda birçok film çekilebilseydi. Üretilen eserler bu kadar az olunca beklentilerimiz ister istemez yüksek oluyor. Kafamızda tasarladığımız kendi senaryomuzu görmek istiyoruz. Kafamızdakilerle seyrettiğimiz örtüşmeyince olumsuz bir sonuç çıkarıyoruz. Sonuçta bu film yazarın ve yönetmenin bakış açısıyla, duygularıyla ilgili. Ülkücü Hareketin o dönemdeki sürecini bütün detaylarıyla anlatmasını bekleyemeyiz. Yeni yeni filmler yapıldığında bu ve buna bezer beklenti ve eleştirilerimizin yerini sanatsal kaygılar alacaktır.

Her şeye rağmen Kafes filminin hikâyesiyle, duygusuyla, gerçekliğiyle, kurgusuyla, kamera açıları ve resim kalitesiyle, teknik donanımıyla kısacası her yönü ile daha iyi yapımlara yol açması temennisi ile ülkücü hareketin sinema tarihinde miladı olacağını düşünüyorum. Bu filmin bir şekilde seyredilmesini sağlamak, her ülkücünün severek yapacağı bir görev olmalıdır. Kafes’in seyirci sayısı ne kadar yüksek olursa sonrasındaki yapımcılarda o kadar şevkle yeni filmleri çekerler.

Her ne kadar bir dönem bu şerefli mücadeleyle bağlarını kopartmış olsa da sevgili Lütfü Şehsuvaroğlu’na, ülkücülerin acı ve ızdırap dolu yıllarını anlatan dönem hikayesinin sinemaya aktarılmasına ve gelecek kuşaklara bir belge bırakılmasına vesile olması münasebetiyle şükranlarımı sunarım. Filmin etkisini arttıracak mükemmel müziklere imza atan Volkan Sönmez’e teşekkürler. Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

--------------------------------

Bir konudan bahsetmeden geçemeyeceğim filmin yapımcısı Yasemin Nak. Hanımefendi hakkında iddia edilen bilgiler şöyle.

JOY PR adlı şirketin sahibi ve Genel Müdürü. Nak'ın ismi 2009'da TRT'de yayınlanan Çılgın Kanal dizisi TİAK tarafından AGB'yle ilişkileri ve reytingleri usulsüz bir şekilde yüksek göstermek iddiaları ile kamuoyu tarafından tanındı.

Yasemin Nak daha öncesinde yazarlık yaptı mı bilmem. 3 Temmuz 2013 tarihli Akşam Gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısında, CHP'li bir aileden geldiğini, dua etmeyi bile bilmediğini anlatan Yasemin Nak, yazısının sonunda Ak Partinin yeniden inşaa ettiği Türkiye'yi ballandıra ballandıra anlatıp, Recep Tayyip Erdoğan'a düzdüğü methiyelerle yazısını sonlandırıyor. 

Yasemin Nak için sosyal medyada söylenenlerden örnekler:

''Yiğit Bulut’un dişisi.''

"Bu ülkede güzel şeyler oluyor" diyen yazar''

''Yeni bir Yiğit Bulut adayı: Yasemin Nak..''.

''Yeni bir Nagehan Alçı'mız oldu''

Haber sitelerinde Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve AKP Milletvekili Mehmet Ocaktan'a dört yıl boyunca danışmanlık yaptığı, hatta iş ortağı olduğu iddia ediliyor.

Dolayısıyla sevgili Yıldıray Çiçek’in ve birçok ülkücünün endişesini bende taşıyorum. AKP ve Tayyip Erdoğan hayranı yapımcı Yasemin Nak'ın yaptığı Kafes filmi yarın Cumhurbaşkanının gözyaşlarıyla süslenip ülkücü ve milliyetçi oy kaygısına meze yapılmaması ve yeni yapımların her yönüyle yerli malı olması dileğiyle Saygılar.