Toplumsal Kusur

İnsanların medenileşmesinin ilk olarak taşı yontmasıyla başladığı bilinsede, medenileşme ilk olarak insanların yaşam alanlarının arasına çit yapmasıyla başlamıştır. İnsanlar bu davranışlarıyla birbirlerinin sınırlarına, hak ve hukuklarına saygı göstereceğini ve birbirlerinin özgürlüğüne kastetmeyeceğini göstermişlerdir. İnsanların yaşam alanları arasına çit çekmesi ayrılığın değil, birbirlerine olan saygının ilk işareti olmuştur. Bu açıdan bakıldığında atılan bu adım sadece medenileşme yönünde değil, ilk hukuk kurallarının sözlü olarak koyulduğu ve örfi hukukun başlangıcı olarak da tanımlanabilir. 

Her sosyal olayın temelinde toplumsal ihtiyaçlardan doğan bir gereksinim vardır. Dün insanlar çit yaparak bu gereksinimi karşılamaya başlamışlar, daha sonra toprak edinme ve yurt kurma, gelişen süreçte ise o topraklarda huzur ve barışı tesis etme olarak devam etmiştir. Ne hazindir ki geçmişten günümüze bir çok aşamayı geçen insanlık, huzur ve barışın sağlanması noktasında sınıfta kalmıştır. Bu durum sadece üzerinde yaşadığımız Türkiye için değil tüm dünya için geçerli olan bir gerçektir. Ekonomik anlamda çok güçlü olan devletler dahi huzur ortamının oluşmasında yeterince başarılı olamamışlardır. Bunun başlıca sebebi ise yazının başından belirttiğimiz sosyal hukukun ikinci plana itilmesidir.

İçinden geçtiğimiz süreç içerisinde ismini koymakta güçlük çektiğimiz bazı gruplar sağ partileri sola, sol partileri de sağa kaymakla suçlamaktadırlar. Ne hazindir ki toplumsal ayrışma son 12 yıl içerisinde hız kazanmış ve o kadar doğal bir hal almıştır ki, sosyal mutabakat ve uzlaşma yadırganır olmuştur. Çünkü çözülmeye çalışılan meseleler tarafgirlik ve kamplaşma üzerinden yürütülmüş, aynı ülkenin insanı olduğumuz ve milli birliğimiz gözardı edilmiş, meseleye sağ-sol, şii-sunni-alevi veya etnik temelli olarak bakılmıştır. 3 Kasım 2002 yılında temeli atılan bu ayrışmanın günümüzde geldiği nokta ise insanlar arasındaki ayrışmanın kalın hatlarla çizildiği ve sadece yukarıda saydığımız unsurlar etrafında değil daha detaya inen bir ayrışmanın olduğudur. Neredeyse bu durum gözünün üzerinde kaşın var derecesine ulaşmıştır. Bunun akabinde insanların hem bireysel hemde toplumsal olarak huzura olan açlığı artmış ve talepleri de huzur ortamının sağlanması yönünde seyretmiştir. Çatışmadan, ayrışmadan, ötekileştirmeden, hukuksuzluk ve saygısızlıktan tükenen halk artık huzurun tesis edilmesi için bir çatı oluşturmuş ve toplumsal mutabakatta karar kılmıştır. Bu çatının altında birleşmek içinde milli unsurlar merkez noktaya alınmış, toplumun manevi ihtiyaçlarını karşılamak amaç edinilmiştir.

Çatı; ortak değerler üzerinden hareket etmek ve aynı eksen etrafında birleşmeyi sağlayabilmektir. Detayda fikir ayrılıklarının olması tabii ve normaldir.  Ama genelde birleşebilmek çatının yegane unsurudur. Aynı ideolojik düşünceye sahip insanlar bile detayda ayrı fikirlere sahip olabilirken sosyal ve siyasi grupların ayrı fikirler taşıması da normal ve sosyal bir gerçekliktir. Karı-koca, aynı evin içindeki iki kardeş veya çok yakın iki arkadaş bile her konuda tam anlaşma sağlayamazken toplumun aynı çatı altında birleşmesini hazmedemeyen ve kutuplaşmadan beslenen gruplar bu durumu hiddetle karşılamaktadırlar.

İnsanların farklı görüşlere sahip olması birbirlerinin hak ve hukukunu hiçe saymasını gerektirmediği gibi onların bir ülkü etrafında buluşamayacağı anlamını da içermez. Bunu sağlayabildiğimiz taktirde demokrasi kültürü gelişir, insanların birbirine olan sevgi ve saygı çıtası yükselir. Bu durumun ortaya çıkaracağı sonuç ise toplumsal huzurdur. Yani şuan tam da  ihtiyacımız olan şeye… Bugün farklı siyasi görüşlere, sosyal statülere, ekonomik imkanlara sahip insanların devletin zirvesinde Sayın Ekmeleddin İhsanoğlunu görmek istemesinin sebebi de budur. Çünkü siyaset duygusal değil, sosyal bir vakıadır.

İnsan beyninde ortak bir ideal oluşturmazsa beynin bir bölgesi farklı diğer bölgesi farklı çalışır ve şizofreni ortaya çıkar. Toplumunda bir kısmı farklı diğer kısmı farklı hedefler peşindeyse o toplumda huzur bozulur ve sosyal şizofreni denilen durum yaşanır. İdealleri olmayan bir toplum amacı olmayan insana benzer. Bir toplumu toplum yapan onun tarihi, şuandaki kimliği ve idealleridir. Bu üç konuda fikir birliği varsa o toplum kendi kimliğini oluşturur. Toplumun ülkü denilen ortak idealleri ve hedefleri olması gerekir. Bir toplumun ortak idealleri yok edildiğinde o toplum dağılır. Son 12 yıldır bu idealler ortadan kaldırılmaya çalışılmış ve toplumun etrafında toplandığı ülküler yıpratılmıştır. Bu durum şuan içinde bulunduğumuz sosyal şizofreninin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Toplumun bir kesimiyle bütünleşip diğer kesimiyle empati kuramayan ve sosyal gruplar arasında uçurum oluşturmaya çalışan  siyasi ve sosyal organizasyonların toplumsal mutabakattan rahatsız olmasıda sosyal şizofreninin bir göstergesidir.

Kendisinden taraf olan bir grubu abad edip kendisiyle aynı görüşleri paylaşmayanların ise her alanda dışlandığı bir iktidar süreci yaşadığımız ortadadır. Bu hastalığın tedavi edilmesinin yegane yolu ise; milli değerler ve ortak ülküler etrafında toplumun kenetlenmesini sağlayacak bir Cumhurbaşkanının görev başına gelmesini sağlamaktır.

Ne yazık ki Tayyip Erdoğan 12 yıldır bütün uyarılara rağmen bu tedaviye cevap verememektedir.

Kadir YILDIZ

***

Sizde bu bölümde yazmak isterseniz sitemizin ilkelerine ters düşmeyen yazılarınızı [email protected] mail adresine gönderin sizin adınızla yayınlayalım.

Not: Yazılarınızda isminizi ve kullanılacak mail adresinizi yazmayı unutmayınız.