MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli,"Bu saatten sonra Fırat’ın doğusuna girip önümüze çıkan haini, bulduğumuz katili mahv-ı perişan etmek helali hakkımızdır, vatan borcumuzdur, milli namusun gereğidir. Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan sütunlarını dikmek için teröristler ve bazı bölge ülkeleri arasında görev taksimi yapanlar Türkiye’yi hafife alan, yok sayan sömürgecilerdir.  Kürt kökenli kardeşlerimizi teröristlerle bir ve aynı gören bir meczuba, Twitter bekçisi bir mecnuna diyorum ki, hodri meydan, Türk milletinin kitabında ne kaçmak ne de korkmak yazmaktadır."dedi.

MHP Lideri Bahçeli,"Trump’a diyorum ki, aç kalabiliriz, açıkta yaşayabiliriz, yoksul düşebiliriz, ekonomik kayıplara maruz kalabiliriz.

Ama size boyun eğersek, sizden aman dilersek, sizden medet umarsak bize yazıklar olsun, yani hayat bize haram zıkkım olsun.

En iyi bildiğiniz şey öldürmek, en iyi yaptığınız kumpas kurmak, komplo icat etmek.

Türkiye Cumhuriyeti bağımsızdır, egemen bir devlettir.

Kimseden emir almayız, kimseden izin almayız, kimseden icazet istemeyiz.

Trump’ın sözüyle hareket etmek, tehditlerine tamam demek yok olmak, tarih ve coğrafyadan sürülmek anlamına gelecektir.

Suriye’nin Kuzeyinde tampon bölge kurmak, ardından muhtemel uçuşa yasak bölge ilanı teröristlere al da at dercesine gollük pas vermektir.

Kısacası yeni bir özerk yönetim, yeni bir Barzani modelidir.

Bu aşamada hükümete diyorum ki, asla çekinmeyin, asla alttan almayın, Allah şahittir ki, yanınızda MHP, arkanızda millet, himaye eden de Yüce Allah’tır.

Milli Mücadele’nin en şiddetli günlerinde Mustafa Kemal’in Meclis kürsüsünde yaptığı şu tarihi konuşmayı hatırlatmak, herkese duyurmak isterim:

“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış.

Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim.

Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler.

Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim.

hepiniz gidebilirsiniz.

Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum.

Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.”

Biz de bu vatan için, bu millet için, bu devlet için, bekamız için and içtik.

Diyor ya merhum Namık Kemal: “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin, dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin grup toplantısı konuşması şu şekilde:

Değerli Milletvekilleri,

Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler,

Basınımızın Değerli Temsilcileri,

Bu haftaki Meclis Grup Toplantımıza başlarken muhterem ve muteber heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün vatandaşlarıma, gönül ve kültür coğrafyalarımızda hayat ve haysiyet mücadelesi veren bütün kardeşlerime şükranlarımı sunuyor, dirlik ve esenlikler diliyorum.

En uzun mesafeler için bir adım, en zorlu mücadeleler için imanla çarpan bir kalp gerekir.

Büyük davalar ancak hedef ve heyecanları büyük olan insanlar sayesinde yaşayacaktır.

Dava adamları için zorluk diye bir şey yoktur, olamayacaktır.

Bir dava adamında teslim olmayan bir irade kuvveti, taviz vermeyen bir ifade kudreti olduktan sonra her mihnet yenilecek, her müşkülat eritilecektir.

Türk tarihi bu konuda sayısız ve emsalsiz misallere sahiptir.

Dava adamı korku nedir tanımaz, karamsarlık nedir bilmez, haklı ve meşru bir kavgadan da asla kaçınmaz.

Durup durup dedikodu çıkaranlar, günü günüyle çelişenler, eylemleri erdem iddialarıyla sürekli çatışanlar bırakınız dava adamı olmayı, başlıbaşına adam bile olamazlar.

Dava adamı olmak için nefisten feragat, gerekirse de nefesten fedakârlık lazımdır.

Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in şerefli mensupları işte böyle bir dava ruhuna hak ederek, layık olarak, tarih ve milletin şehadetiyle ulaşmışlardır.

9 Şubat 2019 tarihinde partimizin 50.yıldönümünü Adana’da, tıpkı ilk günkü coşkuyla, tıpkı ilk günkü cesaret ve sevdayla kutlayacağız.

50 yıllık şerefli geçmişin anılarını yâd edeceğiz.

Davamızın kutlu hatıralarını, kutsal bildiğimiz emanetlerini gururla, yüksek bir bağlılıkla anacağız.

Yarım asırdır, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in varlığı düşmana dehşet dosta emniyet vermiştir. Bundan sonra da böyle olacaktır.

İçine düştüğümüz her badireden milletimizin duasıyla, yüreğinde taşıdığı cesaretiyle, tehlikeler karşısında gösterdiği dirayetle kurtulduk, hamd olsun kurtuluşa erdik.

Milliyetçi Hareket Partisi gücünü Türk milletinden almaktadır.

Mücadelemiz büyük Turan Ülküsüne kadar sabırla, şevkle, şerefle, sebatla sürecektir.

Rahmetle andığımız aziz ülkü şehitlerimizin yüzünü kara çıkarmayacağız.

Gazilerimizin başını yere eğdirmeyeceğiz.

Türk-İslam ülküsünün muzaffer ve muazzez bir mevkie gelebilmesi için çok çalışacağız, çok mücadele edeceğiz.

Bizim yeteri kadar nedenimiz vardır, o halde başarmaktan başka seçeneğimiz de yoktur.

Ülkümüzün başarı limitini inançlarımızın cesameti tayin edecektir.

Ülkülerimizin büyüklüğü,

İnançlarımızın enginliği,

Heyecanlarımızın yüksekliği,

Görüş açımızın genişliği,

Sevgimizin meziyet ve menzili adım adım, aşama aşama bizi hedeflerimize ulaştıracaktır.

İçinde bulunduğumuz hassasiyet,

Tarihin milliyetçi harekete kazandırdığı tecrübe,

Türk milliyetçiliği davasının oluşturduğu ortak akıl,

Ecdadımızın nasihatleri ve dersleri bizlere,

İhanetlere karşı dikkat;

Fitnelere karşı uyanıklık;

İstismara karşı temkin;

Tahriklere karşı sükûnet tavsiye etmektedir.

Bizi hedeflerimizden uzaklaştırma ihtimali taşıyan hiçbir bozguncuya, hiçbir yıkım piyonuna fırsat vermeyeceğiz.

İstismarcılara itibar etmeyeceğiz.

Tek ses olacağız, tek söz olacağız, tek nefes olacağız, namımızı ve şanımızı Allah’ın izniyle yere düşürmeyeceğiz.

Türk milletinin bize yalnız bugün değil, gelecekte de ihtiyacı olacaktır.

Milliyetçi Hareket Türkiye için vardır.

Milliyetçi Hareket Türk-İslam coğrafyalarının umudu olmak için vardır.

Milliyetçi Hareket Türklüğün bekası için vardır.

Türk milletinin birliği, kardeşliği, mutluluğu için vardır.

Türkiye var olduğu sürece, Türk milletinin emrindeyiz, sonuna kadar hizmetindeyiz.

Hiçbir ayrım yapmadan, “vatan, millet, bayrak” ortak paydasında buluşan herkesle kucaklaşmaktan bahtiyarlık duyarız.

Milli ve manevi değerlerle sorunu olmayan her vatan evladına kapımızı da, gönlümüzü da ardına kadar açarız.

Milliyetçi Hareket Partisi büyük bir fikrin, onurlu bir tarihin, eşsiz bir kaynaşma kültürünün tezahürüdür.

Yarım asırdır hıyanetlere meydan okuduk.

Yarım asırdır hezimetlere kafa tuttuk.

Yarım asırdır Türk ve İslam’ın haysiyetini savunduk.

Gün geldi bunaldık, gün geldi budandık.

Gün geldi şehit, gün geldi şahit olduk.

Ancak her dem taze, her dem var olmayı başardık.

Gün oldu asırlara bedel olaylar yaşadık, gün oldu kükremiş sel gibi bendimizi çiğneyip aştık.

Bazen bir paltoyu beş kişi giydik, bazen çileyi azık ettik, bazen bir simidi bölüştük yedik, bazen de bir şehit tabutunun altında göz pınarlarımızdan akan yaşlarla dertleştik.

Yeri geldi Mete Han’da bulduk kendimizi, yeri geldik Alparslan’la cenge girer gibi bıçkınlaştırdık kavlimizi.

Ötüken dediklerinde gönül tellerimiz titredi, Tanrı Dağı’nın eteklerinde ruhumuzun karları eridi.

Issık Gölü’nün ümitleriyle feyizlenip durulandık, Orhun’un ilhamıyla filizlenip ülkülerimizin duvağını araladık.

Cepheden cepheye koşan alpler, huduttan hududa at süren akıncılar, kıtadan kıtaya atılan ve atlayan kahramanlar, mazlumlara el uzatan müşfik ve mümin kalpler neyse biz de oyduk, velhasıl aynısıydık.

Şu yalın gerçeğin özellikle bilinmesini isterim ki, Milliyetçi Hareket Partisi; Türk siyasetinin marka değeri, ahlak seviyesi, inanç düzeyi, fedakârlık desibeli tartışmasız en üstün, en fazla, en müstesna görkemi ve iftiharıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi Türklüğün beka ümididir.

Milliyetçi Hareket Partisi mazlumların vefa burcudur.

Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin hâkimiyet ve hükümranlık beratıdır.

Davamız, şehit olup ölmeyenlerin, bayrak olup inmeyenlerin, Ülkücü olup dönmeyenlerin, adam olup kaçmayanların, ahlak olup satmayanların ebedi yuvası, ezeli yurdudur.

Türkiye’yi sonu hüsran olan küresel sarmaldan çekip çıkaracak güç biziz.

Türk milletinin birlik, refah, huzur, kalkınma yolundaki güvencesi biziz.

Bir başımıza da kalsak, tek başımıza da olsak dişe diş, kısasa kısas, kıran kırana zalimlere dünyayı zindan edecek inanmışlık, iddia ve irade bizdedir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.

Kaynağımız bellidir, kıblemiz birdir, kaderimiz millettir, kavgamız ise zilletledir.

Yarım asırlık mazimizle Türkiye’nin geleceğine talibiz.

Türkiye’nin istikrara kavuşup demokratik ölçülerde normalleşme sürecine giresiye kadar Cumhur İttifakı’nın yaşaması hususunda kararımız karar, sözümüz senettir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütünüyle yerleşip olgunlaşması, bir daha sistem tartışmalarının doğmaması, bir daha 15 Temmuzların olmaması konusunda sorumluyuz, elbette milli bekanın safındayız.

Kimin ne söylediğinin anlamı yoktur, biz Türkiye’nin yanındayız.

Kimin ne uydurduğunun, hangi kulpu taktığının, nasıl bir nifak saçtığının kıymet-i harbiyesi de yoktur, biz Türk milleti ne diyorsa, ne diliyorsa, ne istiyorsa onu diyor, onu diliyor, onu seslendiriyoruz.

Gocunan varsa şu kış kıyamette tavsiyem gocuk giysin.

İyi gelir, vicdanı değilse bile bedeni ısınır.

Cumhur İttifakı’na laf sokanlar, partimizi hakir görüp haksız ve mesnetsiz eleştiri yağmuruna tutanlar, yan yatıp çamura saplananlar, boşuna heves etmesin, boşuna nefes tüketmesin.

Dün olduğu gibi bugün de, duruşumuzdan bir adım geri adım atan, yanılıp yenilip karanlığa göz kırpan bunların alayı gibi namert olsun.

CHP’li bazı kan sulandırıcı komodinler, siyasetin bir ayağı dışarıda bir ayağı içeride bulunan bir odak tarafından yönlendirildiğini, hem şahsımı hem de Sayın Erdoğan’ı bu odağın yönettiğini ileri sürmektedir.

Bunlara göre Türk siyaseti vesayet altındaymış.

Bu zavallı bedbahtlar, sanıyorum fazla film seyrediyor, komplo teorileriyle fazla meşgul oluyorlar.

Nasılsa işleri güçleri yok, canları sıkıldıkça tezvirat üretiyorlar.

Elleri boş, akılları tamtakır, ahlakları da kuru bakır.

Bu iddia sahiplerine diyorum ki, manavdan aldığınız karpuzlar kabak çıktı, gördüğünüz hayaller kâbus olarak size döndü.

Hala uslanmadınız, hala ıslah olmadınız, hala terbiye bulamadınız.

Bre densizler bilmesiniz ki, Milliyetçi Hareket Partisi’ni yönetecek, yön verecek, istikamet çizecek iç ve dış odaklar ne olmuş ne de olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi yalnızca Allah’ın huzurunda eğilir.

Yalnızca milletten talimat alır, yalnızca millete hizmet eder.

Vesayetmiş, vasiymiş, oymuş, buymuş, feriştahı gelse vız gelir, kralı karşımıza dikilse beyhudedir.

Hileli parayla yazı tura atmayı bırakın, asıl CHP’yi kim yönetiyor, genel başkanınıza çürük aklı kim veriyor, kimler sokağa doğru itekliyor? Bunu söyleyin, bunu itiraf edin.

Yarım asırdır husumeti eze çiğneye, hainleri yıka geçe, mert ve müstakil şekilde varlığımızı idame ettirdik.

İhanete bayilik yapanların bunu anlamasını hiç beklemedik.

Emperyalizmin zalim emellerini tesis, temin, tescil, teyit, tevsik etmek için çırpınan siyasi fısk ve fücurların Milliyetçi Hareket Partisi’ni ağızlarına almaları için kırk fırın ekmek, kırk okka kürek, kırk gün kırk gece de yürek yemeleri şarttır, tavsiyemdir.

Muğlak ve muallel siyasetlerini ilerletmek için müfterilikten fayda uman gafiller önce kimlerin kuklası, kimlerin kurgusu, kimlerin kuluçkası olduklarını söylesinler de bilelim, ona göre gereğini yapalım.

Fakat değerlerimize yabancı kalan, milletimize Marslı gibi bakan siyasi tufeylilerin bunu itiraf edecek ne cesaretleri, ne de iradeleri vardır.

Tutsak alınmışlar haberleri yok.

Tuzağa düşmüşler acıyanları yok.

Tezgâha gelmişler ağlayanları yok.

Ne var ki Türkiye’yi tutsak alamayacaklar.

Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı tuzağa çekemeyecekler.

Zillet seferi 31 Mart’ta sandığa çarptığı gibi sönecek, Türk milletinden yediği şamarla silinip gidecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi çatışma için değil, kardeşlik için vardır.

Ancak, milli varlık tehlikeye düşerse gereğini yapmaya da gönüllü olarak hazırdır.

Bayrağın gönderden indiği yerde,

Milli bekanın tariz ve tazyikle hırpalandığı zamanda,

Bin yıllık kardeşliğin katledilmek istendiği anda,

Maldan da, mülkten de, hatta candan da vazgeçmeye billahi kararlıyız.

Bu bizim Türk tarihine olan şeref borcumuzdur.

Türk milletine olan namus borcumuzdur.

Bu bakımdan herkes ayağını denk almalı, herkes kendine gelmelidir.

Bu vatan sahipsiz değildir.

Bu aziz millet çaresiz değildir.

Ayrışma, çatışma, bölünme, huzursuzluk, adaletsizlik, asayişsizlik Türkiye için kader değildir, olamayacaktır.

Hakka hürmet, adalete riayet, millete ve ülkeye sadakatle her sorunun üstesinden muhakkak ve mutlaka gelinecektir.

Yeter ki birlik ve beraberlik yolundan sapılmasın.

Yeter ki milli ve manevi mirasa leke düşürülmesin.

Muhterem Milletvekilleri,

Ülkemiz tarihi bir dönemeçte, kritik bir devirdedir.

Bölgesel meseleler giderek ağırlaşmakta, küresel baskı ve dayatmalar günbegün artmaktadır.

Gelişmeleri yakinen takip ediyoruz.

Lazım gelen tedbirlerimizi titizlikle alıyoruz.

Yazılan felaket senaryolarını sahneye çıkarmak için perde gerisinde sabırsızlıkla bekleyen mayası ve meşrebi karmakarışık zillet figüranlarını gayet iyi biliyoruz.

CHP’liler YSK’yı tanımıyormuş, seçmen kütükleri üzerinde oynanıyor, oraya buraya seçmen kaydırılıyormuş, hayali seçmeler oluşturuluyormuş.

Bu iddialardaki amaç 31 Mart’ı gölgelemektir.

Buradaki maksat 31 Mart’ı sabote etmektir.

CHP YSK’yi tanımıyorsa, buyursun seçime de katılmasın.

Yok eğer katılacaksa, iddialarını çok acil ispatlasın.

CHP yönetimi ya savcılığa suç duyurusunda bulunsun, ya da bu iddiaları YSK ihbar kabul edip harekete geçsin.

31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerine şaibe bulaştırmak, seçim sonuçlarını bugünden karalamak için provokasyona kalkışmak ne siyasi etikle, ne de siyasi ahlakla bağdaşacaktır.

CHP ateşle oyun olmayacağını eninde sonunda öğrenecektir.

Alacakaranlık dönemlerin vazgeçilmez ismi olan emekli kriz ve kaos savcısının ağzına bakmayı derhal bırakmalıdır.

Kınayı hazırlamışlar 1 Nisan sabahını bekliyorlar.

Kafayı bozmuşlar 1 Nisanla ilgili hesap yapıyorlar.

Kinlerini bilemişler 1 Nisan sabahına bir çıksak diyorlar.

Halbuki sandıktan umutlarını kesmişler, millete sırtlarını dönmüşler.

Esasen başlarına geleceği biliyorlar.

Çatılarının uçacağının farkındalar.

Ne çare ki, çatık kaşlarıyla, çatlamış vicdanlarıyla intikam yarışındalar.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yıkmayı, yeni baştan tetikledikleri rejim ve sistem kargaşasıyla ülkeyi boğmanın peşindeler.

Elbette buna müsaade etmeyeceğiz.

Elbette bu şer ve şirret akına izin vermeyeceğiz.

İnanıyorum ki, Türk milleti 31 Mart 2019’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne müzahir bir mahalli idareler yönetimini inşa ve ihya edecektir.

Zillet ittifakı da duvara toslayacaktır.

Kaldı ki, milli huzur, milli istiklal, milli istikbal adına başka bir alternatif de yoktur.

Parti olarak Türkiye’nin bir geçiş sürecinde olduğunu değerlendiriyoruz.

Bizzat fikir aşamasından fiili ve hukuki uygulama safhasına kadar içinde eşit ve erdemli bir şekilde yer aldığımız Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kazasız belasız ve güvenle devamını önemli ve öncelikli görev addediyoruz.

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinden elde edilmiş sistemsel kazanımların örselenmemesini arzuluyoruz.

Bu nedenle 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerini beka merceğinden analiz edip, beka temelinden yorumluyoruz.

Önümüzdeki Mahalli İdareler Seçimleri öncekilerinden farklıdır.

31 Mart 2019’da sadece belediye başkanı seçilmeyecektir.

Sadece belediye meclis üyesi, il genel meclis üyesi, köy ve mahalle muhtarları belirlenmeyecektir.

Hepsinden mühimi Türkiye’nin bekası, tarihi ve milli çıkarları cumhurun fikir ve gaye ortaklığıyla, müttehit ve müttefik iradesiyle teyit ve tekâmül ettirilecektir.

Kaldı ki, bu Türkiye’miz için ertelenemez bir zorunluluktur.

Malum, mahsurlu ve marazi siyaset aktörleri, önümüzdeki seçimin bir beka meselesi olmadığını söylüyorlar.

Şuna yalana bakar mısınız, bütün kararların bir kişi tarafından alındığı, yargının tek bir kişiye bağlandığı sistemin Türkiye’nin bekası olarak anlatıldığını iddia ediyorlar.

Bunlar derslerine hiç çalışmamışlar.

Anlayışları kıt, akılları kırpık, idrakleri kıytırık.

Veya okuduklarını, hadi okumadılar varsayalım, anlatılanları da basbayağı çarpıtmışlar.

Tek bildikleri ezber, tek kabulleri inkar.

Bugünkü şartlarda Türkiye’nin beka sorunu olmadığını, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerine de beka açısından bakılamayacağını söyleyenler belanın ta kendileridir.

Biz belayı değil bekanın yaşatılmasını hedefliyoruz.

Bilinsin ki, bela varsa onu yerle yeksan edecek bir beka adanmışlığı da vardır, çok şükür buradadır.

Beka varoluştur, nasıl ki hiç olmamış, hiç yaşamamış birisine varlık anlatılmaz ise belanın fail ve taraflarına da bekayı anlatmak nafile emektir.

Tehdit ve tedhişin bu kadar azdığı, az sonra temas edeceğim üzere, ABD Başkanı’nın aleni meydan okuduğu, güney sınırlarımız boyunca tüm ülkelerin Türkiye’ye karşı pozisyon ve cephe aldığı bir dönemde, sorarım sizlere beka diye bir sorunumuz nasıl olmayacaktır?

15 Temmuz FETÖ ihanetine maruz kalmış bir ülkede beka sorunu nasıl kabul edilmeyecektir?

Bölünmek, parçalanmak, dağıtılmak istenen Türkiye’nin beka meselesi yok idiyse, bu kadar yakın ve açık tehlikeyle kararlı mücadele niye var peki?

Beka bu müflis ve musibet siyasetçilere göre nedir?

Fırat’ın doğusunda şu anda çiçek böcek mi toplanıyor, yoksa fitne fesat mı toparlanıyor?

Suriye’nin kuzeyinde birileri pikniğe çıkıp mangal keyfi yapıyor da biz de onlara özenerek oraya gidelim, aralarına karışalım mı istiyoruz?

Dört bir tarafımız kuşatılmışken, namlular teker teker üzerimize çevrilmişken, kuytularda yeni bir Sevr planlanırken ne yapsaydık, bir belediye daha fazla kazanmanın hırs ve hedefine mi sabitlenseydik?

Dava diyoruz, bunlar davar anlıyor.

Ülkücü olmayanlar için diyecek bir şeyim yoktur.

Ama Ülkücüyüm deyip de, bu kadar beka sorunu ortadayken, varlığımızı adadığımız milletimiz ve ülkemiz felaketin sınır komşusu olmuşken, akıntıya kapılıp siyasi çıkar hesabı yapmak en hafif tabirle samimiyetsizliktir, kimse kusura bakmasın, şuur kaybıdır.

Beka gittikten sonra ne yapacağız belediyeyi?

Beka çiğnendikten sonra ne adına yapacağız siyaseti?

30 büyükşehir belediye başkanlığıyla ilçe belediyelerinde Cumhur İttifakı’nın doğasına ve ahlakına uygun olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’yle anlaştık, uzlaştık.

30 Mart 2014 Mahalli İdareler Seçimleriyle 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde alınan oylara göre 31 Mart 2019’un yol haritasını belirledik.

Nitekim büyükşehir belediyeleri ile bunların alt belediyeleri kapsamında 30 Mart 2014’ü baz alarak, partimizin yönetiminde olan hiçbir belediyede Adalet ve Kalkınma Partisi aday çıkarmadı.

Hakeza bizde öyle yaptık.

Konuyu at pazarlığına çevirmedik.

Partimizin hak ve hukukunu ezdirmedik.

Onlarınkini de yok saymadık.

Eşit, adil ve hakkaniyet ölçülerine göre bir mutabakat olmuşken, Milliyetçi Hareket Partisi’nin belediyelerden vazgeçtiğini söylemek, teslim olduğunu iddia etmek sefil ve ahlaksız bir yalan değildir de nedir?

Hem belediyelerimiz dursun, hem de bekamız sürsün, derdimiz budur.

İlle de bir tercih yapacak olursam, şunu herkes bilsin ki, bin defa beka derim, bekayı savunurum.

Bunun yanında, partimizin aday çıkarmadığı her seçim çevresinde belediye başkanı olarak gösterilen değerli şahsiyetler hem bizim hem de Cumhur İttifakı’nın adayıdır.

Ayrıca her seçim çevresinde belediye meclis üyesi olmak için yarışacak adaylarımız olacaktır.

Üstelik 51 il ve bunların ilçelerinde partimiz kendi adaylarıyla seçime katılacaktır.

Buralarda il genel meclis seçimine katılacak saygıdeğer adaylarımız tartışmasız vardır ve olacaktır.

Yalana ne gerek vardır?

Akılları bulandırmaya niye ihtiyaç duyulur?

Milliyetçi Hareket Partisi’ni erkenden havlu atmış gibi göstermek, iddialarından vazgeçmiş gibi sunmak nasıl bir ahlaksızlıktır?

İftira atanlar, isnatta bulunanlar, günahımıza girenler, sosyal medyadan zehir kusanlar, adeta son günlerde ülke gündemine demir atan Palu ailesinden çıkmış gibilerdir.

Bunlarda hiç mi utanma kalmadı?

Milliyetçi Hareket Partisi bekaya yüzünü döndüğü gün Türkiye tıpkı yüz yıl evvel olduğu gibi, yani 1919 şartlarında, mağlup ve mahcup olacaktır.

Buna hakkımız yoktur.

Hiç kimseyi beğendirecek halimiz de yoktur.

Bize inanan bizimle gelir, bize umut bağlayan, geleceğini üç hilalde görüp ay yıldızlı al bayrağın sonsuza kadar dalgalanmasını isteyen bizimle yürür.

Cumhur İttifakı diyoruz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bütün ilke ve esaslarıyla, bütün kurum ve kurallarıyla geleceğin Türkiye’sini güvenceye almasını amaçlıyoruz.

Kuşku yok ki, ölüm pahasına da olsa beka diyoruz.

Çok şey mi istiyoruz?

Yanlış mı konuşuyoruz?

Kökümüzden mi uzaklaşıyoruz?

50 yıllık rotamızdan mı sapıyoruz? Elbette hayır, elbette asla.

O zaman dedikodulara niye kulak verilir?

Fitneye neden itibar ve ihtimam gösterilir?

31 Mart 2019’un havasını bozmak, milli iradenin vereceği kararı peşinen sakatlamak için CHP’sinden HDP’sine, İP’inden FETÖ ve PKK’sına kadar alayı devrededir.

Bunların olmayan değirmenlerine su taşımanın ne gereği vardır?

Zillet ittifakı şüpheleri körüklemek, vehimleri canlı tutmak, güvensizlikleri derinleştirmek için son bir gayretle faaliyet halindedir.

Mesela Cumhur İttifakı’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan ve halen TBMM Başkanlığını yürüten Sayın Binali Yıldırım ile ilgili değerlendirme ve süfli yorumların devamlı sıcak gündemde tutulması dikkatli hiçbir gözden kaçmamaktadır.

Değerli Arkadaşlarım,

Meclis Başkanlığı için gerek ve yeter şart milletvekili olmaktır.

Gazi Meclis’e başkanlık yapmak şerefli bir görevdir ve milletvekillerinin takdir ve seçimine bağlıdır.

Anayasanın 94’ncü maddesine göre TBMM’ye başkan seçiminin usul ve esasları bellidir, bilinmektedir.

Sayın Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmasından dolayı istifa etmesi gerektiğini iddia ve ifade eden siyasi partiler eğri okla doğru hedefi vurmanın hevesindedir.

Bu yanlıştır, maksatlıdır, arızalı bir tutumdur.

Sayın Yıldırım taşımış olduğu onurlu görevi bizzat TBMM’den almıştır.

Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığı hususunda milletvekilliğinden istifasına gerek olmadığına göre, bununla bağlantılı bir görev olan TBMM Başkanlığından da istifasına lüzum yoktur.

Türkiye’yi anlamsız ve sığ tartışmalarla meşgul edenler sorumsuzdur, şuursuzdur, art niyetlidir.

Anayasa’nın 94’üncü maddesi yoruma müsaittir.

Mezkur Anayasa maddesiyle birlikte, Siyasi Partiler Kanunu’nun 24’ncü, Mahalli İdareler Seçimi Kanunu’nun 36’ncı maddeleri dürüst ve tarafsız bir bakışla değerlendirildiğinde Sayın Yıldırım’ın istifasına yer olmayacağı açık seçik bir şekilde görülecektir.

31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerini sabote etme amacı taşıyan istifa polemiklerinin bir an önce sonlandırılıp asıl gündeme geçilmesi elzemdir, acildir.

Bize göre Sayın Yıldırım’ın istifasına gerek yoktur.

Buna rağmen istifa etmeliydi, etmemeliydi tartışması sürecekse, çözüm olarak TBMM İçtüzüğü’nün 14’ncü maddesi akla ve mantığa uygun en kalıcı çözüm yoludur.

Bu kapsamda TBMM Başkanı Sayın Binali Yıldırım, seçim propaganda ve yasaklarının başladığı tarihten oy verme gününe kadar, Ankara dışında olduğu dönemlerde Başkanvekillerinden birisine yazıyla vekâlet görevi verebilecektir.

Böylece her itiraz, her suçlama, her polemik bıçak gibi kesilecektir.

Sayın Yıldırım TBMM Başkanı olmasına rağmen propaganda yasaklarına doğal olarak uyacak, görevinin imkânlarını kullanamayacaktır.

Biz sorunlara çözüm odaklı yaklaşıyoruz.

31 Mart 2019’da siyasi sonlarını yaşayacak zillet ortaklarının istismar kozları ellerinden alınsın istiyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi varlık ve anlamını büyük Türk milletinde bulan kutlu bir davanın adı, tarih ve kültür kökümüzün şerefli bir tecellisidir.

Hareket noktamız, siyasi karar ve kavrayışımızın odağı elbette milli bekadır.

Bekamızı buhrana terk edemeyiz.

Milli birlik ve beraberliğimizi bozguncu emellere rehin bırakamayız.

Dikkatliyiz, temkinliyiz, tedbirliyiz, şuurluyuz, inanç ve irade doluyuz.

Aklımızda hep Türkiye’yi taşıyoruz.

Yüreğimizde vatan ve milleti sevdasını mahfuz tutuyoruz.

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde elde edilmiş tarihi ve demokratik kazanımların 31 Mart 2019’da heba ve israf edilmemesini amaçlıyoruz.

Türkiye’nin istikrar ve güvenliğe kavuşması hususunda sahip olduğumuz siyasi ve ahlaki sorumluluğun gereğini gönül huzuruyla yerine getiriyoruz.

Buna da devam edeceğiz.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni tartışmaya açmak, meşruiyetini sorgulamak, yeniden bir sistem tıkanıklığını alevlendirmek için el ovuşturan, pusu kuran, punduna getirip harekete geçmeyi kurgulayan çevrelere fırsat verilmemesini hayati önemde görüyoruz.

Milli bekamızı yıkmak, milli varlığımızı yakmak, milli istiklalimizi yok etmek isteyen teröristlerin ülkemizi nasıl bir badire ve belanın eşiğine sürüklediği maşeri vicdanın malumudur.

Türkiye’nin huzura ulaşması, yeni hükümet sisteminin ruhuna uygun mahalli idareler yönetiminin tesisi beka düzeyinde mühim bir gaye ve gerçektir.

Milliyetçi Hareket Partisi siyasi çıkar hesabı yapmıyor, yapmayacaktır.

İkbal kaygılarıyla, ilkel hesaplarla, basit arzularla istikbalimizin çiğnenmesine müsaade etmeyecektir.

24 Haziran 2018’de demokratik yükselişle Türkiye’nin kaderini muhkem ve muazzez bir istikamete çeviren Cumhur İttifakı, inanıyorum ki 31 Mart 2019’da da tarih yazacak, hain senaryoları bir kez daha yırtıp atacaktır.

Cumhur İttifakı Türk milletinin iradesidir.

Cumhur İttifakı milli bekanın koruyucu zırhı, güvenlik ve güvence zirvesidir.

31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerinde hangi partinin ne kadar belediye kazanacağından daha fazla Türkiye’nin tarihi hak ve çıkarlarının geleceği belirleyici olacaktır.

Tekrar diyorum, beka yoksa belediye zaten yoktur.

Partimiz bu hassasiyet ve hareketle Cumhur İttifakı’nın sandıktan başarıyla çıkacağına, zilletin kaybedeceğine inanmaktadır.

Zira kötüler tarih boyunca hezimete mahkum olmuşlardır.

İnanıyorum ki, zafer Türk milletine hizmet aşkıyla dolup taşan kutlu iradenin ve tarihi ittifak ruhunun olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mart 2019’da muazzam bir çıkış yakalayarak fitne-fesat yayan bütün mihrakların tuzaklarını da tamamıyla bertaraf edecektir.

Değerli Milletvekilleri,

Anlaşılan odur ki, ABD’nin Türkiye’yle bir zoru vardır.

Bay Trump tramvatik bir kişilik bozukluğuna savrulmuş, deyim yerindeyse gözünü nefret bürümüştür.

Zannederseniz ki, Twitter başında bitmek bilmeyen bir nöbete girmiştir.

ABD Başkanı Türkiye’nin tehditlere aldırmayacağını, Türk milletinin hiçbir zulmete eyvallah etmeyeceğini ya unutmuş ya da hafızasının ve etrafının oyununa gelmiştir.

Biz diyoruz ki, zalimle gelen düğün bayram.

İp inceldiği yerden kopacaksa varsın kopsun.

Korkak her gün, kahraman ise bir gün ölür.

ABD Başkanı yine şaşırmış, yine sinirleri germiştir.

Paylaştığı Twitter mesajı tam anlamıyla düşmanlık ötesidir.

Bay Trump şöyle diyor: “Eğer Türkiye Kürtlere saldırırsa, ekonomik yönden mahvederiz. 20 millik güvenli bölge oluşturulabilir. Aynı zamanda Kürtlerin Türkiye’yi provoke etmesini istemiyorum.”

Geçen hafta bu çerçevede görüşlerimizi açıklamıştım.

Demek ki, kalın kafalar almamış, zulmün elebaşları anlamamış.

ABD Başkanı bir defa PKK/PYD/YPG’yi Kürt olarak görüyorsa, Kürt kardeşlerimizin temsilcisi olarak değerlendiriyorsa ya cehaletin mihveri, ya da caniliğin mihmandarıdır.

Teröristlere bırakınız Kürt demeyi, insan demek bile ihanettir.

Trump’ın PKK/PYD/YPG’yi Kürt olarak görmesi, Kürtler diye tarif etmesi su katılmamış alçaklık, su götürmez küstahlıktır.

Şu işe bakar mısınız, teröristler mücadele edersek Bay Trump ekonomik olarak Türkiye’yi mahvedermiş.

Senin doların varsa Türk milletinin imanı var.

Senin bara baronların varsa, sermaye çetelerin hazırsa, ekonomik tetikçilerin emir bekliyorsa, bilesin ki Türk milletinin eğilmez başı, bükülmez bileği var.

Elinden geleni ardına koyma, ne biliyorsan onu yap.

Senin tehditlerine tamam diyen senin gibi olsun.

Türkiye’yi mahvetmek senin ne haddine?

Bu saatten sonra Fırat’ın doğusuna girip önümüze çıkan haini, bulduğumuz katili mahv-ı perişan etmek helali hakkımızdır, vatan borcumuzdur, milli namusun gereğidir.

Suriye’nin kuzeyinde Kürdistan sütunlarını dikmek için teröristler ve bazı bölge ülkeleri arasında görev taksimi yapanlar Türkiye’yi hafife alan, yok sayan sömürgecilerdir.

Kürt kökenli kardeşlerimizi teröristlerle bir ve aynı gören bir meczuba, Twitter bekçisi bir mecnuna diyorum ki, hodri meydan, Türk milletinin kitabında ne kaçmak ne de korkmak yazmaktadır.

Trump’ın mesajını paylaştığı andan itibaren Türkiye ile ABD arasındaki on yılları bulan müttefiklik ilişkisi yoğun bakıma alınmış demektir.

NATO ittifakı komadadır.

Teröristleri Türkiye’ye tercih eden bir ABD Başkanı bizim nezdimizde yok hükmündedir.

Trump’a diyorum ki, aç kalabiliriz, açıkta yaşayabiliriz, yoksul düşebiliriz, ekonomik kayıplara maruz kalabiliriz.

Ama size boyun eğersek, sizden aman dilersek, sizden medet umarsak bize yazıklar olsun, yani hayat bize haram zıkkım olsun.

En iyi bildiğiniz şey öldürmek, en iyi yaptığınız kumpas kurmak, komplo icat etmek.

Türkiye Cumhuriyeti bağımsızdır, egemen bir devlettir.

Kimseden emir almayız, kimseden izin almayız, kimseden icazet istemeyiz.

Trump’ın sözüyle hareket etmek, tehditlerine tamam demek yok olmak, tarih ve coğrafyadan sürülmek anlamına gelecektir.

Suriye’nin Kuzeyinde tampon bölge kurmak, ardından muhtemel uçuşa yasak bölge ilanı teröristlere al da at dercesine gollük pas vermektir.

Kısacası yeni bir özerk yönetim, yeni bir Barzani modelidir.

Bu aşamada hükümete diyorum ki, asla çekinmeyin, asla alttan almayın, Allah şahittir ki, yanınızda MHP, arkanızda millet, himaye eden de Yüce Allah’tır.

Milli Mücadele’nin en şiddetli günlerinde Mustafa Kemal’in Meclis kürsüsünde yaptığı şu tarihi konuşmayı hatırlatmak, herkese duyurmak isterim:

“İşittim ki, bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış.

Ben kimseyi zorla Milli Meclise davet etmedim.

Herkes kararında özgürdür, bunlara başkaları da katılabilirler.

Ben bu mukaddes davaya inanmış bir insan sıfatı ile buradan bir yere gitmemeye karar verdim.

hepiniz gidebilirsiniz.

Asker Mustafa Kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağını alır, bu şekilde Elmadağ’ına çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı savunurum.

Kurşunlarım bitince de bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunları ile yaralanır, temiz kanımı, mukaddes bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna and içtim.”

Biz de bu vatan için, bu millet için, bu devlet için, bekamız için and içtik.

Diyor ya merhum Namık Kemal: “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin, dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten.”

Bu duygu ve düşüncelerle muhterem heyetinizi bir kez daha saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi temenni ediyorum.

Sağ olun var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.