Türk milletinin Müslüman kimliğinden rahatsız olanların, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden İslam’a saldırdıklarına dikkat çeken, Yıldırım, "Siz hiç Türkiye’de papaza, hahama düşmanlık eden gördünüz mü!? Türkiye’deki sözümona ilerici, aydın zevatın derdi imamlardadır" dedi. TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmelerinde İslam nurunun yeryüzünde ışıldamaya başladığı andan itibaren, gerek gayrimüslimler, gerek tefrika çıkarmak isteyen gafillerce, dinimize sistemli ve şiddetli bir tahammülsüzlük, bir karşı savaş olduğuna dikkat çeken MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Yıldırım, "Parlamentolarında İncil üstüne yemin ettiren, kahkemelerde İncil’e el bastıran, Batıda laiklik elden gitmiyor ama devletin bir kurumunu Diyanet İşleri Başkanı duayla açtığı için ortalık ayağa kalkıyor! Müslüman Türk yurdunda Allah’ın adının anılmasına alışacaksınız beyler!" diye konuştu.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yaşar Yıldırım'ın Diyanet İşleri Başkanlığı 2022 bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yaptığı konuşma şöyle:

DÜNYA İNSAN İÇİN, İNSAN ALLAH İÇİN YARATILMIŞTIR

"Dünya insan için yaratılmış, insan Allah için yaratılmıştır. Cenab-ı Allah dünyayı yaratmış, insanın emrine vermiş, insanı da kendisi için yaratmıştır ve insan yaratılırken de başıboş bırakılmamış; kendisine nasıl ibadet edeceğini, hangi yasaklara uyup hangilerine uymayacağını, hangisinin haram hangisinin helal olduğunu kitaplarında belirtmiştir.
Günümüzde 3 tane semavi din vardır; bu dinlerin iniş sırasına göre 1'incisi Museviliktir ve bunun Tevrat kitabı vardır; 2'ncisi Hristiyanlıktır, İncil'dir kitabı; 3'üncüsü İslam'dır, kitap Yüce Kur'an'dır. Bu 2 dini incelendiğimiz zaman ve 2 dinin kitaplarını incelediğimiz zaman, bu kitaplarda insan elinin değdiğini görürüz; Museviler Tevrat'ı, Tevrat indikten sonra işlerine gelen kısmı halktan gizlemişler, işine gelmeyen kısmı tahrif etmişler ve İncil'e kadar devam etmiştir. İncil'le birlikte Tevrat'ın geçerliliği kalmamıştır. İncil'den sonra da Kur'an inmiş, Kur'an'la birlikte İncil'in bir geçerliliği kalmamıştır. İncil'in özelliği ise İncil de insanlar tarafından tahrif edilmiştir. İsmini sayacağımız, 4 tane şu andaki İncil vardır: Matta, Markos, Luka, Yuhanna. Bununla birlikte, 23 tane daha isimsiz İncil olduğu rivayet edilir. Şimdi, bu kitapların 3'üncüsü ise Yüce Kur'an'dır, o da Peygamber Efendimiz (AV)'a indirilmiştir.
İnsan eli değen bu 2 kitap tahrif edilmiş, hükmü kalmamış, Kur'an tarafından neshedilmiştir. Tabii, akla gelen soru da şudur: Acaba Kur'an'da bir değişiklik oldu mu; bir tahrifat var mı, insan eli değdi mi? İnancımıza göre böyle bir şey söz konusu değil ama bununla ilgili bir ilmî çalışma yapılmış mıdır? Yapılmıştır. Bundan on yıl evvel on yıl süren bir çalışma yapılmıştır. Çalışmanın esası, hicretle birlikte Hazreti Osman (RA)'a ait olduğu iddia edilen 2 kitap, bir de Taşkent Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde olan, hicretle birlikte gelen yine Mushaflar vardır.

Teknolojinin gelişmesi, dijital ortamın gelişmesiyle birlikte Topkapı'da bulunan Hazreti Osman'a ait Kur'an-ı Kerim dijital ortama çekilmiştir. Yine, Kahire'de yine Hazreti Osman'a isnat edilen bir Kur'an, Mushaf dijital ortama çekilmiştir, Taşkent'teki 1'inci hicri yüzyılın kitapları da dijital ortama çekilmiştir. Hepsi birbiriyle mukayese edilmiştir. Aynı zamanda, dünyada hâlihazırda Endonezya'dan Amerika'ya kadar, Afrika'dan Rusya'ya kadar bütün Kur'anlar tek tek toplanmış, hepsi mukayese edilmiştir. Sonuç itibarıyla ortaya çıkan şudur: Anlamda bir değişiklik yok, kelimede bir değişiklik yok, cümlede değişiklik yok, harfte değişiklik yok; dişe diş aynısıdır. Böyle bir çalışmayı kim yapmıştır? Bunun arkasındaki kurum kimdir? Böyle bir çalışmayı Diyanet İşleri eski Başkanımız Sayın Tayyar Altıkulaç yapmıştır; on yıl sürmüştür, Ali Bardakoğlu da o zaman Diyanet İşleri Başkanıdır.

Bu çalışmanın arkasında da Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı vardır. Bugün, burada, bütçesini konuştuğumuz Diyanet... Zaman zaman sorarlar: Bu Diyanet ne işe yarıyor? Bu Diyanet, dünyada Müslümanların mutmain olmasını temin ediyor ve Kur'an'ın İncil gibi, Tevrat gibi herhangi bir yerinde bir tahribat olmadığını, herhangi bir harfinin değişmediğini dosta, düşmana, Hristiyan'a, Musevi'ye ve Müslüman'a ortaya koyup, hepimizin dinde mutmain olmasını sağlıyor

Efendim, şimdi, tabii ki burada İslam'ın son hak din olduğuna, Kur'an'ın İslam'ın esası olduğuna inanıyoruz ama bir de şu realite var: İslam'ın neshettiği, hükmünü kaldırdığı dinlerden de İslam'a karşı bir tahammülsüzlük var. Bu tahammülsüzlük bugünün işi değil, bu tahammülsüzlük 1400 yıl evvel başlamış. Peygamber Efendimiz (AS) Medine'de Yahudilerle yaptığı sözleşmeye rağmen, Yahudiler tarafından canına kast edilmiştir. Arkasından, Papa, Bizans'tan Herakleios komutasında, 50 bin askerle ilk Şam'a Haçlı Seferi düzenlemiştir. Bir tahammülsüzlük vardır. O tahammülsüzlük bugün sürüyor mu? Sürüyor. Museviler, eğer ellerine fırsat geçerse, her gün, fırsatını buldukları an Filistin'de Müslüman katlederler, Müslüman şehit ederler. Hristiyanlar, Haçlı zihniyeti ise Bosna'da daha yirmi yıl evvel akrabalarını, komşularını, hısımlarını ayırt etmeden, camiye gideni, diskoteğe gideni, meyhaneyi gideni ayırt etmeden hepsini kesmiştir. Böyle bir tahammülsüzlük vardır İslam'a karşı, bu tahammülsüzlük fiilen de devam etmektedir. Bir taraftan da İslam'ı kendi mecrasından çıkarma, kendi değerlerinden uzaklaştırma faaliyetleri yine aynı zihniyet tarafından organize edilmekte, içimize sokulmakta, fitne çıkarmaya vesile yaratılmaktadır.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLARINA TEŞEKKÜR ETTİ

Şimdi, burada, hepinizin huzurunda Sayın Tayyar Altıkulaç'a çok teşekkür ediyoruz, Allah ondan razı olsun. Eski Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu'na da çok teşekkür ediyoruz. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanımıza da çok teşekkür ediyoruz böyle bir kurumun başında bulunduğu için.
Şimdi, bu tahammülsüzlük İslam'ı özünden saptırmayla devam ediyor. Bütçe günü gelmeye başladığı an -dikkatinizi çekerim- sosyal medyada, bazı malum medyalarda "Diyanet kapatılsın, bütçe verilmesin." "Diyanet yok olsun." "Camiler kapansın, cami açılmasın." kampanyaları başlar. Zaman zaman bu kürsüden de bu kampanyalara destek olur.
Buradaki mesele Diyanet meselesi değil, mesele İslam meselesidir. İslam'ı Türkiye ve dünyada kurumsal olarak koruyan, doğru öğrenilmesini sağlayan, doğru yaşatılmasını sağlayan kurum Diyanettir ve Diyanete yapılan saldırılar İslam'a yapılan saldırılardır; bilerek veya bilmeyerek. Birtakım insanlar daha şuurlu şekilde saldırı yapmaktadır. Zaman zaman bakarsınız o meşhur Twitter'lara, sosyal medyaya, Diyanet İşleri Başkanından başlar, imama kadar acayip şekilde saldırı olur. Şimdi, bu saldırılara göğüs gerilecektir, bu saldırılara müsaade edilmeyecektir. Bir bakarsınız ki herkes imamla uğraşır; siz, Türkiye'de hiç papazla uğraşanı gördünüz mü, Musevilerin hahamına bir şey diyeni gördünüz mü? Olmaz.

BİZİM ATEİSTİMİZ DİNE DEĞİL İSLAM'A KARŞI

Bizim ateistimiz de dine karşı değildir, İslam'a karşıdır. Türkiye'deki ateistler Hristiyanlığa bir şey demez, Museviliğe de bir şey demez, onların problemi İslam'ladır. Şimdi "Camiler kapansın, camiler yapılmasın..." camiyi devlet yapmaz -geçen sefer de bu kürsüden söyledim- camiyi o caminin cemaati yapar, millet yapar, halk yapar, vakıflar yapar, Diyanet İşleri Vakfı yapar. Efendim, buradaki vakıf parayı nereden bulur? Camilerden toplar, birer birer toplar, birer lira, biner lira ama o birer liranın bereketi çok farklıdır.
Şimdi, Türkiye Diyanet Vakfına tarihinde en fazla bağış yapan kimdir biliyor musunuz? Tekrar edeceğim, ikinci, üçüncü olacak: Eski Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit'tir. Medine'de dedesinden kalan 300 milyon dolarlık arsayı Diyanet Vakfına bağışlamıştır; anlamlı bir bağıştır. Acaba Sayın Bülent Ecevit'in bağışlayacağı başka vakıf yok muydu? Birçok vakıf var, niye gelip de Diyanet Vakfına bağışlamıştır? Şimdi, bir taraftan kampanya yapılıyor: "Efendim, cami yapılmasın." Bülent Ecevit'in bağışladığı parayla 300 tane biner kişilik cami yapılır, bu da devletin cebinden çıkmaz. Ama İslam düşmanlarının hep beraber yaptığı kampanya budur. Bu kampanyalara müsaade edilmemelidir.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA ÇAĞRI

Bizim, Diyanetten arzumuz şudur: Merdiven altı Kur'an kurslarına, ne idiği belirsiz kimselere hizmet eden yapılara müsaade etmeden kendi Kur'an kurslarının sayısını artırmak, kendi yapısını güçlendirmek ve doğru yerden doğru bilginin doğru şekilde gitmesini sağlamaktır.
Sayın Diyanet İşleri Başkanımız en son Yargıtay binasında bir dua etti; ortalık ayağa kalktı. Ne oldu? "Laiklik elde gidiyor." Bazılarının da zoruna gitti. Laiklik elden gitmez. "Laiklik" diyen Batı'ya bakın, parlamentoda İncil'in üzerine yemin ettirirler, mahkemede İncil'in üzerine yemin ettirirler, devlet başkanı seçilir, İncil'in üzerine yemin eder. Bizim Diyanet İşleri Başkanımız bir kurumun açılışında Allah'ın adını andı diye ortalık ayağa kalktı. Bura Müslüman Türkiye; Allah'ın adı anılacak, buna alışacaksın, buna tahammül edeceksin, bunlar olacak. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Niye rahatsız oluyorsun Allah'ın adının anılmasından? Niye bir kurumda dua edilmesinden rahatsız oluyorsun? Allah'tan büyük müsün? Allah'tan dua etmede imtina mı ediyorsun? Dua, kulun kul olduğunun işaretidir. Allah'a yakarma, kendinin kul olduğunun kabulüdür. Ha, bunu kabullenemiyorsan o ayrı bir şeydir. Mesele şu: Mesele görünende değil, görünmeyende; mesele, ateistte de değil. Şimdi, bakıyorsunuz ki ateist olanlar da "Diyanet kapansın." diyor, "radikal unsur" diye nitelendirdiğimiz DEAŞ, FETÖ, El Kaide ve benzeri de diyor ki: "Diyanet kapansın." Yani "Benden başka Müslüman yoktur." diyenler de "Diyanet kapansın.", "Ben Müslüman değilim, dinsizim." diyenler de "Diyanet kapansın." diyor. İkisi nasıl buluşuyor? İşte, bu sorunun cevabı çok önemli.

Evet, ikisi nasıl buluşuyor? Bir taraftan, sizin adınıza eylem yapılıyor, İslam'ın adı kötü çıkarılıyor. Bir taraftan da "Ben dinsizim." diyerek Diyaneti kapatmaya çalışıyorlar. Diyanet inşallah kapanmaz, kıyamete kadar kapanmaz. Son din İslam'dır. Rabb'im kendi Kur'an'ını korur, dinini korur. Kul bundan bir vesile olur da ecir alırsa o da onun kârıdır.

DİYANET İŞLERİ PERSONELİNİN SIKINTILARI VAR

Burada, tabii, öncelikle, Diyanet İşleri personelinin sıkıntıları vardır. Bunlardan vekil imamlar var, fahri Kur'an kursu öğreticileri var, murakıplar var. Geçen de söyledim, imamın vekili, aslı olmaz; imam imamdır, arkasında namaz kılıyoruz. Fahri Kur'an kursu öğreticilerinin de kadroları verilmelidir, imamların da kadroları verilmelidir, murakıpların da problemleri çözülmelidir. Bizim imamımız, çocuk doğar, gelir kulağına ezan okur; kişi ölür, gider başına talkın verir. O, imama sövenler var ya, en son imamla baş başa kalır mezarlıkta; herkes gider, imam başında olur "Ey falandan doğan, falanca..." sorularına orada cevap verir. Onun için, imamlar bizim için kıymetlidir. Biz imamımızın yanındayız, müftümüzün yanındayız, Diyanet İşleri Başkanımızın da yanındayız, Diyanet Teşkilatımızın da Vakfımızın da yanındayız, Cumhur İttifakı olarak hep beraber sonuna kadar yanlarındayız.

UMRE TÜRKİYE İÇİN DE AÇILMALI

Şimdi bir de bir de bizim umre problemimiz var. Takdir edersiniz ki iki yıldır pandemiden dolayı hac ve umre olmuyor ama yeni yeni umre başladı, dünya ülkelerinin çoğu Suudi Arabistan'a umreye gitmeye başladı.

Buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza vekâleten gelen Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızdan talebimiz, Hükûmetten talebimiz şudur: Bir an evvel Türkiye için umrenin açılması. Önümüzdeki hac sezonunda eğer Suudi Arabistan dışından hac kabul edilecekse bu manada da ciddi bir kotanın alınması ve Türkiye'deki umreyi bekleyen, haccı bekleyen insanlarımızın bir an evvel güzel bir haberle müjdelemesini özellikle istirham ederim.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. Meclisimizi saygıyla selamlarım. Bütçemiz hayırlı mübarek olsun, Allah tekrarını nasip etsin."