“Adım Adım 2023, İl İl Anadolu” programı kapsamında Balıkesir’i ziyaret eden MHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan, Manisa Milletvekili ve TBMM Grup Başkanvekili Erkan Akçay, Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak, MYK üyeleri Fevzi Zırhlıoğlu ve Ali Uçak ile MDK üyesi Muhammet Tekin, muhtarlar ve sivil toplum kuruluşları ile salon toplantıları yaptı. Esnafla buluşan heyet, MHP’ye yeni katılan üyelere de rozetlerini taktı.

Yapılan salon toplantılarında MHP Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bahadır Bumin Özarslan, Cumhur İttifakı’nın kuruluş sürecine ve akabinde izlediği “Ankara merkezli” politikalara dikkat çekti. CHP’nin Kılıçdaroğlu ile birlikte değişen rotasını da eleştirdi. Özarslan’ın açıklamaları, şu şekilde:

“Türkiye, zorlu bir süreçten geçmektedir. İçinde bulunduğumuz küresel salgın, hayatımızın her alanını etkilemiştir. Sabah uyandığımız andan, akşam yastığa başımıza koyduğumuz ana kadar her adımımızda, COVID-19’un etkisi vardır. Küresel ölçekte büyük sarsıntılara yol açan bu salgın, aynı zamanda bir millî güvenlik sorunudur. Zira hâlâ her gün ortalama 200 vatandaşımızı kaybetmekteyiz. Geriye doğru baktığımızda, geçtiğimiz 40 sene içinde, 1,5 yıl boyunca her gün bu kadar vatandaşımızı kaybettiğimiz bir bela ile karşılaşmamıştık. Böylesi yüksek kayıplar, sorunun sağlık boyutunu aştığını açıkça göstermektedir. Dolayısıyla COVID-19, küresel bir sorun olduğu gibi aynı zamanda, bir millî güvenlik krizidir. Türkiye’nin aldığı etkin tedbirler, işleyen sağlık sistemi ve hızlı aşı tedarikiyle birlikte COVID-19’un ölümcül etkisi, azalmıştır. Bununla birlikte, kriz tam anlamıyla henüz aşılmamıştır. Yeni varyantlarıyla virüs, aramızda gezmeye devam etmektedir. Bu durumu göz ardı etmeden, başta aşılama olmak üzere, diğer tedbirlere uymaya devam etmek bir zorunluluktur. Bir başka deyişle tedbirlere riayet etmek, millî bir görevdir.  

Bütün dünya gibi Türkiye de yaklaşık 2 yıldır küresel salgınla mücadele etmekte, bu krizi aşmaya çalışmaktadır. Fakat Türkiye, zaten bir krizle boğuşmaktaydı ki o da 15 Temmuz 2016 günü teşebbüs edilen hain darbe girişimidir. Aynı zamanda bir işgal ve iç savaş girişimi olan bu hain darbe girişimi, Türk devlet aklının devreye girmesi ve Türk Milleti’nin dirayeti ile bertaraf edilmiştir. Bununla birlikte, ortada ciddi bir devlet krizi olduğu da anlaşılmıştır. Bu sebeple Türk devleti, uzun yıllar boyunca devletin içine sızmış olan bu uluslararası casusluk örgütünün üyelerini ve işbirlikçilerini devletten tasfiye etmeye başlamıştır. Bugün için yaklaşık 111.000 kamu görevlisinin işine son verilmiştir. Hızlıca gerçekleşmesi bir mecburiyet olan bu tasfiyeden sonra, Türk devletinin işleyişinde FETÖ ve diğer terör örgütlerinin uzantıları eliyle yaşanan tıkanmaları bitirmek için acilen yeni kamu görevlilerinin istihdamını gerektirmiştir. Yeniden yapılanma ve toparlanma sürecine giren Türk devleti, hızlı karar alma ve alınan kararları hızlıca uygulama ihtiyacı da hissetmiştir. İşte bu sebeple, 15 Temmuz gecesi darbecilere açıkça meydan okuyan ve o gece Ankara’da direnişi başlatan Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli, toparlanma ve yeniden yapılanma amacıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni dile getirmiştir. Nitekim 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ya da Türk Tipi Başkanlık Sistemi, bir yandan toparlanmayı ve yeniden yapılanmayı, diğer yandan da Parlamenter sistemin yarattığı kamburlardan ve prangalardan kurtulmayı esas alan bir yönetim modeli olarak hayata geçirilmiştir.

   

15 Temmuz gecesi fiilen Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli tarafından temeli atılan ve 24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde resmen kurulan Cumhur İttifakı, Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, “terör-güvenlik-dış politika” başta olmak üzere, iç ve dış politikada “Ankara merkezli” bir yaklaşımı esas almıştır. Meselelere Ankara’dan bakan, dünyayı Ankara’dan okuyan ve değerlendiren bu yaklaşım, Türk devletinin çok ciddi bir millî tavır alışı anlamına gelmektedir. Bir insanın sıhhati gibi bir devletin ayakta kalmasının asgarî şartlarını ilgilendiren bu üç konuda atılan adımlar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin silkinme ve şahlanma döneminin de başlangıcı da sayılmaktadır. Gerek birkaç bin yıllık geleneği gerekse tarihî misyonu gereği atılmayı bekleyen pek çok adım, Cumhur İttifakı eliyle hayata geçirilmiştir. Devletin egemen bir varlık olarak yetkilerini kullanmaya başlamasıyla birlikte, hem yurt içinde hem yurt dışında aralıksız askerî operasyonlar yapılarak terör belasının beli kırılmıştır. Bugün yurdumuzun her köşesinde bir huzur ortamı varsa, güvenlik sorunları yaşanmıyorsa bu durum, Cumhur İttifakı’nın icraatlarıyla ilgilidir. Aynı şekilde, dış politikada atılan tarihî adımlar da Ankara merkezli yaklaşımın ürünüdür. Özellikle dış politikada, önemli oranda Türk Dünyası eksenli tercihler yapılması da bir tesadüf değildir. Suriye’deki, Libya’daki, Karabağ’daki ve Doğu Akdeniz’deki varlığımız; Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na dönüşmesi; gerektiğinde Batı ile karşı karşıya gelme iradesinin gösterilmesi gibi çok temel politikalar ve yaklaşımlar, hep Cumhur İttifakı’nın “Ankara merkezli ve Türk Dünyası eksenli” dış politika yaklaşımının sonucudur. 

Buna karşılık muhalefet bloku da tercihini, Batılı dostlarından yana yapmıştır. Ankara merkezli yaklaşımın karşısında, “Washington-Brüksel eksenli” bir blok oluşmuştur. Bu blok, çoğunlukla “bir kişilik gecekondu partileri”nden oluşmaktadır. İçlerinde, mazisi ve kuruluşundaki misyonu sebebiyle CHP, daha ciddiye alınacak bir nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte CHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran değerleri Kılıçdaroğlu eliyle aşama aşama tasfiye etmiş; geldiğimiz noktada da sembolik birkaç siyasî kişilik ve söylem dışında, geriye bir şey bırakmamıştır. Bu bağlamda, o kadar pervasız davranmaktadır ki terör örgütünün ve onun siyasî uzantısı olan HDP’nin dilini kullanmakta da bir beis görmemektedir. Söz gelimi, son günlerde Kılıçdaroğlu eliyle yapılan “helâlleşme çağrısı”nın akabinde yapılan helâlleşme listesinde, “Roboski Katliamı” ifadesi yer almaktadır. Roboski şeklinde ifade edilen bölge, Şırnak’ın Uludere ilçesidir. Bu ilçemizi Roboski olarak nitelendiren ise terör örgütü PKK ve onun açık siyasî uzantısı olan HDP’dir. Yine sıklıkla “Dersim” ifadesini Tunceli ilimiz için kullanana CHP için Cumhuriyet’in yer adlarının  da bir şey ifade etmediği anlaşılmaktadır. Bir başka deyişle, terör örgütünün dilini açıkça sahiplenen Kılıçdaroğlu, muhtemel Cumhurbaşkanlığı adaylığı için de örgüte ve siyasî uzantısına göz kırpmaktadır. CHP sözcülerinin ve yetkililerinin de sahiplendiği bu dil, “Cumhuriyet’in kurucu değerleri” ile açık bir çelişki içindedir. CHP’nin kullandığı bu dil, terör örgütünü kendi müttefikleri gören, başta ABD olmak üzere, Batılı büyük devletlerin diliyle tam bir örtüşme içindedir. Batı’nın terör örgütünün dilini daha sık kullandığı bir dönemde Kılıçdaroğlu’nun da bu dili sahiplenmesi, asla bir tesadüf değildir ve bir zihniyetin göstergesidir. Tam da bu noktada Kılıçdaroğlu’na, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün, henüz Millî Mücadele devam ederken 6 Mart 1922 tarihinde TBMM’de sarf ettiği şu sözleri hatırlatmak gerekmektedir:

“… Artık hayat bulmak için, hâli iyileştirmek için, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler yayılmaya başladı. Hâlbuki, hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların nasihatlarıyla, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir. Tarihe böyle bir hadise kaydetmeye teşebbüs edenler, acı sonuçlarla karşılaşmışlardır…”    

Bütün bunlara rağmen, gönlü Atatürk ve Cumhuriyet için çarpan hiçbir vatandaşımızın endişe etmesine gerek yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu ilkeleri olan “üniter Türk ulus devleti ile laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”, partimiz MHP’nin taviz vermeyeceği temel ilkelerdir. Üç Hilâl ayakta kaldıkça, Cumhuriyet’i kuran değerler de Cumhuriyet’in bütünlüğü de yaşayacaktır. Unutulmasın ki Üç Hilâl var oldukça, hiçbir güç Türkiye’den bu değerleri sökemeyecek, Türkiye’ye diz çöktüremeyecektir. Daha önce de sıkça görüldüğü ve 15 Temmuz gecesinde de bir kere daha hatırlandığı gibi “Üç Hilâl düşmez, Türkiye diz çökmez.”