YSK’nın verdiği kararlara saygı gösterilmesi gerektiğini söyleyen Büyükataman, “YSK’nın oy çokluğu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi konusundaki kararını vermiştir. Bize göre usulsüzlükler bu kadar açıkken, sürecin bu kadar uzamasına gerek yokken Milliyetçi Hareket camiası olarak konuya dair görüşlerimizi usulünce paylaştık; YSK’nın vereceği karara olan saygımızı ve yüksek yargının söyleyeceği son sözü herkesin kabul etmesi gerektiğini ifade ettik” ifadelerini kullandı.

Seçmenin iradesine yapılan operasyon bu kadar açıkken diyerek CHP’nin tek savunmasının ‘Bu usulsüzlükleri biz mi yaptık?’ sorusuna tepki gösteren Büyükataman, “‘Usulsüzlük yok’ diyemeyenler ‘hak, hukuk, adalet’ sözlerinin arkasına sığınarak ‘haksızlığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği’ meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Genel Başkanımızın ifadesiyle CHP, atı arabanın ardına koşmaktadır” şeklinde konuştu.

MHP Genel Sekreteri Büyükataman’ın açıklamaları şu şekilde:

6 Mayıs Pazartesi günü YSK, oy çokluğu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinin yenilenmesi konusundaki kararını vermiştir. Bize göre usulsüzlükler bu kadar açıkken, sürecin bu kadar uzamasına gerek yokken Milliyetçi Hareket camiası olarak konuya dair görüşlerimizi usulünce paylaştık; YSK’nın vereceği karara olan saygımızı ve yüksek yargının söyleyeceği son sözü herkesin kabul etmesi gerektiğini ifade ettik.

Kararın açıklanmasından önce CHP sözcüleri ve yöneticilerinin ağızlarından tükürükler çıka çıka YSK üyelerini baskı altına almaya çalışması, seçimin yenilendiği takdirde demokrasinin sekteye uğrayacağı tarzındaki sözleri; demokrasiyi ipotek altına alma gayretlerinin bir ürünü olarak demokrasi tarihimizdeki lekeli yerini alacaktır. CHP yöneticilerinin anladığı haklılık, sesin çok çıkmasıdır. Eğer öyle olsaydı ormanda daima eşeğin sözü geçerdi.

Tencere tavalarla kuru gürültü yaparak “Gezi”cilere, seçimi boykot söylentileriyle PKK’ya, “Her şey çok güzel olacak.” sloganıyla “FETÖ”ye sinyal veren Cumhuriyet Halk Partisi; 7 Kocalı Hürmüz’e dönmüş durumdadır. CHP’nin dönmediği tek yön ise millettir. Milleti arkasına almak yerine, millete sırtını dönen ve milleti hedef alan bu anlayışın siyasette yeri yoktur. Siyasetten çekilip bölücülere öncü olmayı politikalarının temeline koyanlar çoktan iflas etmiştir. İflas etmiş olanların Milliyetçi Hareket’in Sayın Genel Başkanı’nı yok sayması ise tavşanın dağa küsmesinden de gariptir.

Seçmenin iradesine yapılan operasyon bu kadar açıkken CHP’nin tek savunması “Bu usulsüzlükleri biz mi yaptık?” olmaktadır. “Usulsüzlük yok.” diyemeyenler “hak, hukuk, adalet” sözlerinin arkasına sığınarak “haksızlığı, hukuksuzluğu ve adaletsizliği” meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle CHP, atı arabanın ardına koşmaktadır.

CHP her ne kadar “Bizim yapmadığımız hukuksuzluk yüzünden, kazandığımız seçim neden iptal ediliyor?” gibi ucube bir savunmanın ardına sığınsa da bu panik ve telaş hâlleri şüphe uyandırmaktadır. Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da şüphesi olmamalıdır. Dikkati başka yöne çekmek için çaba sarf eden CHP ve çığırtkanları, iş üstünde basılmış suçlu psikolojisi ile davranmaktadır. YSK’nın 7 üyesinin isimlerini tek tek yuhalatan ve toplum karşısında hedef gösterip çete diyerek kantarın topuzunu kaçıran Kılıçdaroğlu panik hâlinde ne söylediğinden bihaberdir.

Hedef şaşırtmak isteyenlerin yedek kuvvet olarak Eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı devreye sokması kendileri adına büyük bir hezeyandır. 367 rezaletiyle Türkiye’yi oyalayan, seçime sebebiyet veren hatta Sayın Genel Başkanımız kilidi çözmese idi yeniden seçime gitmeye hazır olduklarını beyan edenler, dün engelledikleriyle bugün kol koladır. “Prenses’in Gül”ü hem korkaktır hem de şansını yeniden denemekten vaz geçmemektedir. Sinsice tezgâhlar kurma peşinde koşmaktadır.

Stratejik derinlikle bugün ülkemizde misafir ettiğimiz ve CHP’li Belediye Başkanlarının aç bırakmakla tehdit ettiği Suriyelilerin müsebbibi olan eski Başbakan’ın yeni bir stratejik derinlikle CHP saflarında yer alması sonun başlangıcını, gelebilecek felaketleri göstermesi adına manidardır.

Hele ki Apo’ya temiz kâğıdı vermek için gözyaşı döken, Paris’te gebertilen PKK’lılar için üzülen sulu göz Arınç’ın “İnsanın böyle dostu varsa düşmana gerek.” yok dedirten çıkışları demokrasi adına olmadığına göre ne adına olduğu belli değil midir?

Bugün İstanbul’da “Her şey çok güzel olacak.” diyenler ile 2009’da sözde açılım sürecini başlatırken “Güzel şeyler olacak.” diyen zihniyet aynı zihniyettir. 2009’da Abdullah Gül güzel şeyler olacak dedikten sonra ülke olarak gün yüzü görmedik. FETÖ’cü Emre Uslu’nun “Güzel şeyler olacak.” sözlerinin ardından bunların “güzel çocuklar” dedikleri teröristler 15 Temmuz’da milletin hem iradesine hem bedenine bomba yağdırdı. Daha sonra Yenikapı ruhu ile hepsi karanlık odalarına çekildi. Şimdi yeniden gemi azıya almış görünüyorlar. Yeni bir felakete Milliyetçi hareket olarak geçit vermemek için hazır ve kararlıyız.

Bir yandan Abdullah Gül, bir yandan Davutoğlu, bir yandan Arınç sistemli bir şekilde Türk siyasetini yeniden dizayn etme gayretine girişmişlerdir. Türk milleti bu tiyatroyu daha önce izledi. Bunlara ağzının payını verdi, yeniden vermek için 23 Haziran’ı fırsat bilmektedir.

YSK’nın kararına yönelik ABD’den gelen haddini aşan sözlere karşı Cumhuriyet Halk Partisinden henüz bir kınama gelmemiş olması da manidardır. Sosyalist Enternasyonel’de Türkiye’yi eleştirenlerin, ABD’nin Türk yargısının kararına karşı haddini aşan sözlerine ses çıkarmayanların “tam bağımsız Türkiye” sözleri “Önde T.C. tabelasını asıp arkada ‘YPG bize mi saldıracakmış?’ diyerek tıkır tıkır karanlık işlerine bakmalarına” benzemektedir.

Türk milleti müsterih olsun, CHP’nin bugünkü hâline üzülsün ancak kederlenmesin. Milliyetçi-Ülkücü Hareket var olduğu müddetçe Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülküsü ve ülkesi ilelebet payidar kalacaktır.

Belli mihraklar; TV’lere ambargo koyan CHP sözcülerinin çirkin seslerinden kendileri de rahatsız olmuş olacak ki ses güzelliğinden başka sermayesi olmayan şarkıcıları devreye sokmuş durumdalar. Yine göz zevkine muhalefet eden CHP sözcülerinin yerine oyunculuklarından başka sermayesi olmayanları sürmesi manidardır. Hele bu isimlerin Ekrem İmamoğlu’nun konuşmaya çağırmasıyla planlı bir saldırı başlatması bir kısım eğlence camiası adına ciddi sorgulamaların yapılması gerektiğini göstermektedir.

“Dağdaki çobanla benim oyum bir mi olacak?” diyecek kadar demokrasiden ve toplumsal değerlerden uzak olan ve toplumdan kopuk yaşayan bu tiplerin toplum adına söz söylemesi kabul edilir türden değildir. Yeni Atila Taş özentileri ile karşı karşıyayız. Müsterihiz ki tüm bu gelişmeler, aziz Türk milletinin gözleri önünde cereyan etmektedir.

TV’lerde, radyolarda, sosyal medyada sürekli olarak baskın gözüküp halkın duygularını, düşüncelerini yönlendireceğini zannedenler hüsrana uğrayacaktır. Türk milletinin iradesinin önünde hiçbir gücün durması mümkün değildir.