Karabağ’ın incisi olarak kabul edilen kadim Türk şehri Şuşa’da düzenlenen “Azerbaycan-Türkiye stratejik müttefiklik ilişkileri Karabağ ve bölgesi için barış ve istikrar kaynağıdır” başlıklı konferansta iki ülkenin beraberliğinin bölgesel kazanım ve katkıları değerlendirildi.

AK Parti Genel Başkan vekili Binali Yıldırım, Dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Efkan Ala, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi ile Dış İşleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’ın katıldığı toplantıda sunumlar yapıldı.

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman yaptığı konuşmada şunları ifade etti:

"Bilindiği üzere 15 Haziran 2021 tarihinde, Türkiye ile Azerbaycan arasında Şuşa Beyannamesi imzalanmıştır. Bu beyanname, içeriği itibarıyla Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkilerine dairdir. Bahsi geçen beyannamenin metni incelendiğinde, Türkiye ile Azerbaycan arasında devam eden çok boyutlu ve sıkı işbirliğinin arttırılması ve yeni bir safhaya geçmesi ile Türkiye ile Azerbaycan’ın da ötesinde gerek bölgede gerekse Türk Dünyası içinde yeni ilişki modellerinin hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.

Herşeyden önce beyannamenin Şuşa’da imzalanması ve bu adla anılması, çok yerinde bir karardır. Zira Şuşa, tarihî ve kültürel öneminin yanında, Karabağ’da Ermeniler eliyle işgal edilmiş bir bölge ve 2. Karabağ Savaşı’nda da elde ettiğimiz son yerleşim yeri olması sebebiyle sembolik bir değer taşımaktadır. Verilen mesaj açıktır: Şuşa bir sınır değildir, Şuşa’nın kuzeyi de Azerbaycan toprağıdır ve yakın gelecekte, Şuşa’nın kuzeyinde de Karabağ’ın tamamında da Azerbaycan bayrağı dalgalanacaktır.

Şuşa Beyannamesi’ne uluslararası hukuk açısından bakıldığında da bu belgenin bir antlaşma niteliği taşıdığı görülmektedir. Her iki devlet bu metni, kendi iç hukuklarına uygun bir şekilde onaylayarak bağlayıcılık kazandırmışlar ve uluslararası hukuk açısından da yürürlüğe sokmuşlardır. Öte yandan, antlaşma niteliği taşıyan Şuşa Beyannamesi’nde herhangi bir süre öngörülmemiştir. Dolayısıyla süresiz olarak akdedilen bu antlaşma ile Türkiye ve Azerbaycan, ebed müddet bir ilişki tesis ettiklerini de ilân etmişlerdir. İki devletin sürekli bir müttefiklik ilişkisi kurduklarını göstermesi bakımından Şuşa Beyannamesi, çok önemli ve tarihî bir belge niteliği taşımaktadır.

Şuşa Beyannamesi, tarihî derinliği olan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin sürekliliğini de gösteren bir uzlaşma metnidir. 1921 Kars Antlaşması’na, 1994’te ve 2010’da imzalanan antlaşmalara atıf yapan Şuşa Beyannamesi, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin sürekliliğini vurgularken bundan sonraki dönemde ise “müttefiklik” sürecinin başladığını ilân etmiştir. Her iki devletin, birbirinin tüzel kişiliğine ve bağımsızlığına saygı duyduğu bu ilişkide artık siyasî ve hukukî mekanizmalarıyla birlikte “ittifak dönemi” başlamıştır. İki devletin resmî dış politikasının bir parçası olan “İki Devlet-Tek Millet” söylemi, daha da somutlaşmakta ve yerleşik hâle gelmektedir. Bir başka deyişle iki devlet, sürekli bir kader birliği yapmıştır.
Şuşa Beyannamesi, taraflardan herhangi birinin kanaatine göre diğer devletin ülke bütünlüğüne ve bağımsızlığına, egemenliğine, sınırların dokunulmazlığına veya güvenliğine karşı tehdit veya saldırı gerçekleştiğinde tarafların istişare etmesini, Birleşmiş Milletler Şartı’na uygun bir biçimde önleme amacıyla uygun girişimde bulunmasını ve gerekli yardımı yapmasını esas almaktadır. Yardımın kapsamı ve şekli, taraflar arasında ivedilikle belirlenecek; ortak tedbirler için gerekli savunma ihtiyaçları karşılanacak ve devletlerin Silahlı Kuvvetleri koordinasyon içinde hareket edecektir. Bu hükümlere bakıldığında, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefikliğin birlikte (kollektif) meşru müdafaayı kapsadığı da görülmektedir. Bir başka deyişle artık her devlet, diğer devletin toprağını da resmen kendi vatanı saymaktadır.

Şuşa Beyannamesi’ne göre Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisi, belirli konularla sınırlı olmayıp oldukça kapsayıcı bir mahiyet taşımaktadır. Ekonomi, enerji, ulaştırma, sosyal güvenlik, bilim, eğitim, sağlık, kültür, gençlik ve spor, enformasyon, iletişim ve sosyal diplomasi, Türk kültür mirası gibi pek çok alana yönelen bu yeni ilişki modeli, Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kopmaz ve sarsılmaz bağları pekiştirerek güçlendirmeyi esas almaktadır. Ayrıca, Türkiye ve Azerbaycan dışında yaşayan her iki devlet vatandaşlarının her konuda dayanışma içine girmesine yönelik bir yaklaşım da söz konusudur ki müttefiklik ilişkisinin derecesini göstermesi bakımından son derece yerindedir.

Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan Şuşa Beyannamesi, sadece iki devleti değil Türk Dünyası’nın tamamını da ilgilendiren bir boyuta sahiptir. Beyannamede geçen “Türk Dünyası’nın gelişimine süreklilik kazandırmak amacıyla çabaları birleştirmek”, “Türk Dünyası’nın birliğine ve refahına hizmet edecek ulusal ve uluslararası çabaların arttırılması”, “Türk dayanışmasını pekiştirmek” gibi ifadeler, Türkiye ile Azerbaycan’ın bu niyetini de göstermektedir. Nitekim Şuşa Beyannamesi’nden sonra gerek Türkiye’nin gerekse Azerbaycan’ın diğer Türk devletleriyle arasındaki işbirliği çok yönlü olarak gelişmeye başlamış ve pek çok antlaşma imzalanmıştır. Ayrıca Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin adının “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirilmesinin de yine Şuşa Beyannamesi’nden sonra gerçekleşmesi oldukça önemlidir ki bu değişikliğin basit bir isim değişikliği olmadığı herkesin malumudur.

Türkiye-Azerbaycan ilişkileri ve Türk Dünyası denince Partimiz MHP’nin bu yöndeki politikalarını da unutmamak gerekir. İlhamını kadim Türk kültüründen alarak 150 yıllık bir fikrî geleneğe dayanan ve yarım asrı aşkın bir süredir Türk siyaset hattının ana damarlarından birini temsil eden MHP, her zaman Türk Dünyası’nın birliği temelinde bir anlayışa sahip olmuştur. Türklüğün belirli bir coğrafyaya hapsedilemeyeceğini, zamanda ve mekânda Türklüğe sınır çizilemeyeceğini ısrarla dile getiren, Soğuk Savaş’ın en çetin yıllarında bile bu yaklaşımını değiştirmeyen ve ısrarcı olan Partimiz, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte öngörü kabiliyetini ispat etmiştir. Merhum Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, fikirde, işte birlik” şiarı doğrultusunda, rahmetli Başbuğumuz ve Partimizin kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in “Dünyanın neresinde bir Türk varsa o, bizim ilgi alanımızdadır.” sözünün rehberliğinde hareket eden Partimiz, kurulduğu günden bu yana hem tüzüğünde hem de programında “Türk Dünyası’nın Birliği Davası”na kuvvetli bir şekilde yer vermiştir.

Öte yandan, Partimiz için Can Azerbaycan’ın her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Azerbaycan’ın Millî Mücadele dönemindeki “kardeş kömeği”ni hep aklında tutan ve dile getiren MHP, Karabağ sorunu çıktığı günden bu yana da meseleyi sadece Azerbaycan’ın meselesi olarak görmemiş; hem Türkiye’nin hem de bütün Türk Dünyası’nın bir sorunu olarak kabul etmiştir. 30 yılı aşkın bir süredir hem iç hem de dış kamuoyunda ses getirecek bir tutum takınmış ve pek çok eyleme imza atmıştır. Nitekim Genel Başkanımız Devlet Bahçeli, Ermenistan’ın 27 Eylül 2020’de gerçekleşen saldırıları üzerine şu ifadeleri kullanmıştır: “Karabağ Türk’ündür, Türk vatanıdır. Hiç kimse bu muhkem ve müstesna gerçeği değiştiremeyecektir. Yegâne gayesi Türk düşmanlığı olan Ermenistan’ın ve kiralık silahlı unsurlarının Türk milleti karşısında tutunma ihtimali yoktur. Kanımızla, canımızla, varlığımızla Azerbaycan’ın yanındayız. Karabağ’da akan gözyaşı bizim göz pınarlarımızdan süzülen kahırdır. Soydaşlarımızın derdi derdimiz, hasmı hasmımız, zaferi zaferimizdir. Terör devleti olan Ermenistan, 27 Eylül 2020 Pazar sabahı yalnızca Azerbaycan’a değil, Türkiye’ye de saldırmıştır. Biz iki devlet olsak da yeri gelirse aynı bayrak altında toplanır, Türklüğe kefen biçmeye çalışan ne kadar zalim varsa hepsine karşı aynı sipere gireriz.”

Sözlerime burada son verirken Azerbaycan millî marşından esinlenerek diyorum ki ay-yıldızlı al bayrağıyla Türkiye, üç renkli bayrağıyla Azerbaycan her zaman bir ve mesut yaşasınlar. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin şu veciz ifadesi de aklımızın bir köşesinde hep kalsın ve hiç silinmesin: “Ankara ile Bakü, Turan ülküsünün suyu aynı havzada toplanan, kaynağı bir olan iki çağlayanıdır. Acımız birdir, amacımız birdir, anımız birdir, adımız birdir, mensubiyet sancağımız büyük Türk milletidir.”