Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Best FM'de yayınlanan "Konuşan Türkiye" programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Twitter hesabındaki unvan bölümünde yazan "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" ifadesinin "Türkiye Cumhurbaşkanı" ile değiştirilmesinin hatırlatılarak, bu tasarrufun neden yapıldığının sorulması üzerine Kalın, bu kullanımın yeni bir şey olmadığını, Cevdet Sunay döneminden bu yana tüm cumhurbaşkanları tarafından kullanıldığını hatırlattı.

Bu kullanım örneklerinin sosyal medya hesaplarından paylaşıldığını aktaran Kalın, "Cevdet Sunay'ın, Fahri Korutürk'ün, Özal'ın, Demirel'in, Sezer'in, Sayın Abdullah Gül'ün birçok davetiyesinde 'Türkiye Cumhurbaşkanı' ifadesi kullanılmıştır. Nitekim YSK'nın 2014 yılında Cumhurbaşkanımızın seçimiyle ilgili Resmi Gazete'de yayımlanan kararına baktığınız zamanda orada da 'Türkiye Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir' ifadesi yer almaktadır" değerlendirmesinde bulundu.

Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2014'ten bu yana kullandığı davetiyelerde de aynı ifadenin bulunduğuna dikkati çekti.

''TÜRK DİL KURUMU'NA DA DANIŞTIK''

Aynı ifadenin Twitter hesabına da alındığını aktaran Kalın, şöyle devam etti:

"Şu sorulabilir tabii ki 'neden Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı denmesin?' Biz burada Türk Dil Kurumu'na da danıştık, Türk Dil Kurumu'nun da hem sözlüğünde hem yaptığı diğer izahlarda bakıldığında aslında çok mantıklı bir şey var. Cumhurbaşkanı, cumhuriyet rejimi ile yönetilen bir devletin başındaki kişi demektir. İçinde var zaten dolayısıyla tekrar etmek oluyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı dediğinizde 'Cumhuriyet'i iki defa etmiş oluyorsunuz. Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesini daha doğru olduğu, Türk Dil Kurumunun da ifade ettiği şey. Bazı vatandaşlarımız şunu sorabilir, 'Ne zararı var ' Böyle de kullanılabilir fakat daha iktisatlı, dil ve gramer açısından daha doğru olanı 'Türkiye Cumhurbaşkanı' ifadesi."

Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesinin, Cevdet Sunay döneminden beri bütün cumhurbaşkanlarının kullandığı ortak bir kullanım olduğuna işaret eden Kalın, 2014'te Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanıyken bir resepsiyonda "Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül" sıfatıyla bir davetiye gönderdiğini, o zaman CHP Genel Başkanı ve milletvekilleri "Cumhuriyet yoksa biz orada yokuz" gibi bir açıklamayla o resepsiyona katılmadıklarını anımsattı.

O zaman da 11. Cumhurbaşkanı Gül'ün ofisinden aynı açıklamanın yapıldığını aktaran Kalın, "Yeni bir konu değil bu. Dönem dönem ısıtılıp tekrar tedavüle sokuluyor. O konuda vatandaşlarımızın da zihni netliğe sahip olması açısından tekrar edeyim; bu ifade yaklaşık 50 yıldır kullanılmaktadır. Çünkü Cumhurbaşkanı ifadesi, cumhuriyet rejimini içinde zaten barındıran bir ifadedir" diye konuştu.

ABD-KUZEY KORE GERİLİMİ

ABD ve Kuzey Kore arasındaki gerilime ilişkin Kalın, "Biz dünyanın hiçbir yerinde savaş istemeyiz. Bu ister konvansiyonel silahlarla olsun, ister nükleer bir tırmanış şeklinde olsun, bölgesel olsun, küresel olsun biz dünyanın hiçbir yerinde savaşın insanlığın barışına, huzuruna katkı getireceğine inanmıyoruz" değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'nin yakın coğrafyasında yaşanan savaşları hatırlatan İbrahim Kalın, aynı barışçıl dili her zaman burada da kullandıklarını söyledi. 

Diplomasi ve devlet adamlığının bir gereğinin de bu tür durumları savaşa ve yıkıma kapı aralamadan çözüme kavuşturmak olduğunun altını çizen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kuzey Kore ile Amerika arasındaki bu son günlerde yükselen duruma baktığınız zaman işin tabii biraz geri planında şunu görüyorsunuz, jeopolitik olarak o bölgede aslında ABD ile Çin arasında devam eden bir güç mücadelesi var. Kuzey Kore bunun bir unsurudur. Sadece bunu bir Kuzey Kore, Amerika çekişmesi olarak görmemek lazım. Çünkü şu veya bu gerekçelerle, bunun tarihi biraz uzun, Çin bir anlamda Kuzey Kore'nin hamisi olarak o bölgede bir rol icra etmektedir. Buna karşılık olarak özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan beri Amerika'nın o bölgede yükselen Çin tehdidine, gücüne karşı oluşturmaya çalıştığı bir Pasifik hattı var. Japonya gibi Güney Kore gibi, Vietnam gibi bazı ülkelerin Amerikan ittifakı içerisinde yer alarak Çin'e karşı bir hilal oluşturması, bir engelleyici güç oluşturması... Bu soğuk savaş döneminin de temel unsurlarından bir tanesiydi, küreselleşme ve Doğu Bloku ülkelerinin yıkılmasıyla da aslında bu temel dinamik aynen devam etti. Bugün bunun tezahürlerini görüyoruz orada."

Kalın, Obama döneminde bunların neden yaşanmadığı sorusu üzerine bu durumun belki Trump'ın üslubuyla ilgili olduğuna değindi.

Geçmişte de Kuzey Kore'nin bu tür çıkışlarına ABD yönetiminin sert ifadelerle karşılık verdiğini vurgulayan Kalın, "Belki Obama'nın kamuoyuna verdiği imajın biraz daha yumuşak olmasından dolayı sözler yumuşak algılanmış olabilir ama analiz ettiğinizde aslında üç aşağı beş yukarı benzer şeyler" dedi.

Son günlerde retoriğin bu kadar yükselmesinin endişe verici olduğunu belirten Kalın, çok ciddi bir hareketlilik olduğunu dile getirdi.

"TUTARLI OLMAK LAZIM"

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da "orada bir nükleer tırmanma, bir çatışma, bir savaş, karşılıklı vuruşma" tarzı bir şey istemediklerini söylediğini aktaran İbrahim Kalın, "Umarız bu gerilim düşer" ifadesini kullandı.

"Gerilim düşer mi, öngörünüz nedir?" sorusu üzerine Kalın, bunun aktörlerin nasıl tavır alacağına bağlı olduğunu söyledi.

Kalın, "Şunu da söyleyelim; nükleer silahlanmaya karşı herkesin küresel bir tavır alması lazım. Burada da tutarlı olmak lazım. Nükleer silah sahibi ülkeler, bu 'nükleer silahların yayılmasının önlenmesi' anlaşması çerçevesinde üzerilerine düşeni aslında yeteri kadar yapmıyorlar" diye konuştu.

Nükleer silaha sahip ülkelerin "Biz sahibiz, biz bunlardan vazgeçmeyiz ama bundan sonra hiç kimse sahip olmasın" dediğine dikkati çeken Kalın, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejiminin adil bir şekilde yürümediğini kaydetti.

Buradan "Kuzey Kore'de, İran'da nükleer silah sahibi olsun" sonucunun çıkarılmaması gerektiğine vurgu yapan Kalın, "Tam tersine bizim dediğimiz, bütün bölge ve bütün dünya nükleer silahlardan arındırılsın. İnsanlık adına çok endişe verici tabloyla karşı karşıyayız" açıklamasını yaptı.

Nükleer silahlar konusu üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gerektiğini ifade eden Kalın, "Nereye kadar?" sorusunun da sorulmasını istedi.

İran'la ilgili nükleer müzakereler sırasında kendilerinin "İran'ın veya herhangi bir ülkenin bölgede nükleer silaha sahip olmasına karşı olduklarını" söylediklerini hatırlatan Kalın, bu yüzden İran'ın Batı'yla yürüttüğü nükleer müzakerelere destek verdiklerini anlattı.

"KİM, NE FAYDA ELDE EDİYOR?''

Dünyanın en büyük silah üreticisi konumundaki 5 ülkenin "silahsızlanma" çağrıları yapmasının ne kadar samimi olduğu yönündeki bir soruya Kalın, "Dünyanın neresinde bir savaş ihtimali yükselirse orada şuna bakmak gerekir; buradan kim, ne fayda elde ediyor. Silah şirketleri her zaman buradan karlı çıkmıştır maalesef." yanıtını verdi.

Bu tür silah lobilerinin kendi işlerini çevirmek için gerilimleri, çatışmaları körükleme gayretlerine girebildiklerini belirten Kalın, buna karşı da teyakkuzda olunması gerektiğinin altını çizdi.

Her ülkenin kendi milli savunma sistemlerini en iyi noktaya getirmesi gerekliliğine dikkati çeken Kalın, "Fakat bunu bir silah ticareti aracı olarak kurguladığınız zaman yani özellikle açık söyleyeyim; Körfez ülkelerinde yaşanan gerilim, bunun önemli bir ayağı silah ticaretiyle de ilgili. Oraya silah satılması, bu kadar yığınak yapılması..." dedi.

ABD-Kuzey Kore geriliminde Çinlilerin açıkladığı "Eğer ilk atışı Kuzey Kore yaparsa nötr kalacağız, ilk atışı ABD yaparsa Kuzey Kore'yi savunuruz." şeklindeki pozisyonun enteresanlığına değinen Kalın, "Burada asıl büyük soru şu; Çin gibi büyük bir dev, şu anda dünyanın ikinci büyük ekonomisi muazzam bir büyüme potansiyeli var... Yavaş yavaş ayağa kalktığında sadece Asya'nın değil, küresel siyasetin dengeleri değişecek. Zaten 10-15 yıldır biz onu görüyoruz" diye konuştu.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) 25 Eylül'de düzenlemek istediği referandumun sorulması üzerine Kalın, referandum kararının yanlış olduğunu, bunun Irak'ın içinde bulunduğu hiçbir sorunu çözmeyeceğini belirtti.

Kalın, Irak'ın toprak bütünlüğünün bölgedeki en önemli konulardan biri olduğunu vurguladı.

Amerikan işgalinden sonra Irak'ta federal bir yapı kurularak Kürtbölgesinin oluşturulduğunu hatırlatan Kalın, Kürt bölgesiyle merkezi yönetim arasında birtakım sorunlar yaşandığını söyledi.

Söz konusu sorunların yönetilmesi gerektiğine işaret eden Kalın, Kürt yönetiminin temsilcilerinin "DEAŞ sonrası Irak'ta hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, artık bizim bir arada bulunmamız mümkün değil." şeklindeki söylemlerini anlayamadığını dile getirdi.

"KÜRTLERE KARŞI OLUMSUZ TUTUMUMUZ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"

Telafer'de bu sabah itibarıyla operasyon başladığını anımsatan Kalın, Irak'taki, "Biz bir arada kalamayız, artık ayrılacağız" düşüncesinin Irak'ın bütünlüğünün ve Irak Kürtlerinin menfaatine olmadığını bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şöyle devam etti:

"Bizim bu referanduma karşı çıkmamızın temel sebebi, Irak'ın toprak ve siyasi bütünlüğünün korunmasıdır. Burada ne Irak Kürtlerine ne Suriye Kürtlerine ne de bölgedeki diğer Kürtlere karşı herhangi bir olumsuz tutumumuz söz konusu değildir. Terör örgütünün ve yandaşlarının zaman zaman bunu işleyip, işte Türkiye, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımıza atfen 'Türkiye, Kürtlerin kazanımlarına karşılar, bundan rahatsızlar' gibi propagandalar yaptıklarını, Batı basınının da bunu köpürterek ve büyüterek tedavüle soktuğunu biliyoruz. Bizim bir kere Kürtler ile bir sorunumuz olsaydı Türkiye Cumhuriyeti devleti veya milleti olarak Kuzey Irak Kürtleriyle bu kadar iyi ilişkiler içinde olmazdık. Belli çevrelerden eleştiriler de geliyor ama biz bu ilişkilerin önemli olduğuna inanıyoruz."

Erbil'le iyi ilişkiler içinde olduklarını dile getiren Kalın, bunun devam etmesini istediklerini söyledi.

Suriye Kürtlerine karşı da Türkiye'nin olumsuz bir tavrı olmadığını ifade eden Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye Kürtlerine sahip çıkan tavırlarını anlattı.

Kalın, Türkiye'de yaşayan Kürt vatandaşlarının rahat nefes alabilmesi için en devrimci ve radikal adımları atanın Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu aktardı.

Kürtçenin önündeki bütün engellerin kaldırıldığını belirten Kalın, "Hatırlayın, Kürtçe bir şarkı, türkü kasetini, Şivan'ın bir kasetini Türkiye'ye sokmak, bir yerden bir yere götürmek bile suç unsuruydu'' diye konuştu.

Yapılanları suistimal etmek isteyenlerin var olduğuna dikkati çeken Kalın, meselenin tam çözülme noktasına geldiğinde birilerinin devreye girerek bunu sabote ettiğinin görüldüğünü dile getirdi.

"TERÖRE KARŞI EN SERT MÜCADELE VERİLİYOR"

"Bu meselenin Türkiye aleyhine kullanılması için birileri bunu sürekli sıcak tutarak, PKK ve başka unsurları kullanarak operasyonlar çekti" diyen Kalın, bunlara karşı gerekli adımları atmaya devam edeceklerini bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Teröre karşı anladığı dilden en sert mücadele veriliyor, verilmeye devam edilecek. Bu noktada İçişleri Bakanlığımız, emniyetimiz, jandarmamız, silahlı kuvvetlerimiz tam bir uyum içinde, tam bir kararlılıkla bu mücadeleyi sürdürüyor" değerlendirmesinde bulundu.

Erbil yönetiminin referandumdan vazgeçmesi gerektiğini vurgulayan Kalın, bundan vazgeçilmemesi halinde bunun sonuçlarının olacağını kaydetti.

Birkaç hafta içinde bazı yeni gelişmelerin olabileceği yönünde beklentisi olduğunu bildiren Kalın, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

"Referanduma diyelim ki gittiler, referandum kararını aldılar, bununla ne yapacaklar Tek taraflı olarak 'Biz bağımsızlığımızı ilan ettik' dedikleri zaman bunu kim tanıyacak Bağdat, Türkiye, İran, komşu ülkelerin hiçbiri tanımayacak. Avrupalılar ve Amerikalılar da bu yönde tavırlarını ortaya koydu. Dolayısıyla kendilerini çok sıkıntıya sokacaklar. Bizim açımızdan hassasiyet arz eden bir diğer konuda Kerkük vilayetinin de referandum alanına dahil edilmesi. Buna da hakları yok. Erbil yönetiminin buna hakkı yok. Çünkü Kerkük Bağdat'a bağlı, tartışmalı bölge diye de bilinen bir coğrafyayı ifade ediyor. Kerkük'ün bizim tarihimizde çok özel yeri var. Kerkük bir Türkmen şehridir, orada Kürtler de Araplar da vardır. Kalkıp siz Kerkük'ü de bu referandum alanına dahil ettiğinizde ortaya çıkacak netice bellidir. Orada yaşayan Türkmenler, Araplar bu referanduma katılmayacaktır."

Kerkük'te var olan grupların birbirlerine karşı tavır alarak gerilimin artacağını, bunun da fayda getirmeyeceğini vurgulayan Kalın, yönetilmeyecek bir duruma gelinebileceğine ve referandum kararından vazgeçilmesi gerektiğine dikkati çekti.

ERKEN SEÇİM İDDİALARI

Erken seçim iddialarının sorulması üzerine Kalın, erken seçim kararını almanın TBMM'nin uhdesinde olan bir konu olduğunu söyledi.

Bu konuda bir değerlendirme yapmasının doğru olmayacağını dile getiren Kalın, "Benim görebildiğim kadarıyla böyle bir gündem, karar söz konusu değil. Bunu gündeme getirenler siyasi bir spekülasyon yapıyorlar diye düşünüyorum. Hangi gerekçeyle, neden yapıyorlar onu bilemem ama son tahlilde bu, Meclis'in uhdesinde, tasarrufunda olan bir konudur." değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'de güçlü bir hükümetin olduğunu ifade eden Kalın, 2019 yılında yeni hükümet sisteminin uygulanmasına geçileceğini ve bunun altyapısının hazırlanmaya devam ettiğini belirtti.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı olarak sistem değişikliğinin sağlıklı bir şekilde hayata geçirilmesi konusuna yoğunlaştıklarını dile getirdi.

"BU KADAR TEK TARAFLI OLMASINLAR"

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) tutuklu sanıklarının mahkemelere tek tip kıyafetle getirilmesine ilişkin bir soru üzerine Kalın, bunun Adalet Bakanlığının yaptığı bir çalışma olduğunu aktardı. Bu konunun FETÖ zanlılarının suistimal yaparak, giydikleriyle mesajlar vermeye çalışmasıyla gündeme geldiğini anlatan Kalın, bir yıl önce siyasi tarihin en kanlı darbesinin yaşandığını anımsattı.

Şehit yakınları ve gaziler başta olmak üzere herkesin duruşmalara gittiğini bildiren Kalın, birilerinin adeta orada bulunan insanlarla, şehitlerin hatırasıyla dalga geçercesine bir tutum içine girdiğinde devletin de burada tedbir almak zorunda olduğunu vurguladı.

"Bu, masumiyet karinesini ortadan kaldırmak değildir" diyen Kalın, bunun hukuk sürecinin de engellenmesi olmadığının altını çizdi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şunları kaydetti:

"Türkiye'de hukukun üstünlüğüyle ilgili sıkıntılar var diyenlere gelip şu mahkemeleri izlemelerini tavsiye ederiz. Falanca mahkemeye hemen koşup giden Avrupalı örgütlerin, basının acaba kaç tanesi 15 Temmuz davalarını izlemeye gittiler, gidiyorlar. Buyursunlar gelsinler, kapılar açık. Gruplar halinde gelsinler, hiçbir mahsuru yok. Biz memnun oluruz. Bir de gelip orada şehit aileleriyle bir otursunlar, onların yakınlarıyla otursunlar, bir de onları dinlesinler. Bu kadar tek taraflı olmasınlar. Oradaki duygu yoğunluğunu, o insanların içinde bulunduğu psikolojiyi bir görsünler. Ondan sonra 'Türkiye bu tedbirleri neden alıyor ' sorusuna o zaman daha doğru, adil cevaplar verebilirler."

ABD'nin PYD'ye verdiği silah desteğinin hatırlatılması üzerine Kalın, şunları söyledi:

"Sınırımızın güneyinde, ister Irak ister Suriye'de olsun, bir terör yapılanmasına, bunun adı özerk bölge, devletçik olur, asla izin vermeyiz. Türkiye burada kendi ulusal çıkarları, sınır güvenliği, vatandaşların can ve mal güvenliği, orada yaşayan Suriyelilerin ve Iraklıların can ve mal güvenliği için üzerine düşeni, hiç kimseden icazet almadan gereğini yapar. Bunun uygulamalarını da yaptık. Fırat Kalkanı Harekatı, sınırda yaptığımız temizlik harekatı buydu. Bundan sonra da bizim bu konudaki temel prensibimiz, kendi ulusal çıkarlarımızın güvence altına alınmasıdır. Bunu müttefiklerimizle elbette istişare ederiz ama son tahlilde kendi güvenliğimizden biz sorumluyuz. Bunu da yerine getirmek için gereğini yaparız."

ABD'nin Barack Obama döneminde başlayıp Donald Trump döneminde devam eden PYD/YPG'ye destek verme politikasının baştan yanlış olduğunu dile getiren Kalın, bu yanlışta hala ısrar edildiğini aktardı. Türkiye açısından büyük bir hata yapıldığının altını çizen Kalın, ABD'nin geçmişteki belgelerinde PKK terör örgütünün bir uzantısı olarak tescil ettikleri PYD'ye silah verdiklerine dikkati çekti.

O belgelerin birçoğunun resmi web sitelerinden kaldırıldığını anımsatan Kalın, bunun utanç verici bir durum olduğunu vurguladı.

"PYD'YE VERİLEN HER DESTEK, PKK'YA PROPAGANDA DESTEĞİDİR"

İki yıl önce ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ve CIA tarafından kamuyla paylaşılan raporlarda, PYD/YPG'nin PKK'nın Suriye uzantısı olarak tanımlandığını ifade eden Kalın, bu durumun çelişkili olduğunu, bir taraftan terör örgütleriyle mücadele ederken öbür tarafta terör örgütünün bir uzantısıyla angajmana girildiğini dile getirdi.

ABD'nin Türkiye gibi bir ülkeyi karşısına aldığını belirten Kalın şöyle devam etti:

"Bir NATO müttefiki olarak Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye atacak adımlar atıyorsunuz. Şunu kimse herhalde inandırıcı bulmuyordur: 'Bizim YPG'ye verdiğimiz silahlar sadece Rakka'da, Deyruz Zor'da kullanılacak. Türkiye'ye karşı asla kullanılmayacak.' Amerikalılar, bunu söylüyor ama bunun garantisini kim verecek Sadece askeri ve silah anlamında değil, PYD/YPG'ye orada verilen her destek, PKK'ya verilmiş dolaylı sadece askeri değil aynı zamanda lojistik, maddi, moral, propaganda desteğidir. Nitekim terör örgütü de bunu hem Avrupa'da hem başka yerlerde tepe tepe kullanıyor. Bunu DAEŞ ile mücadele adı altında yapıyorlar. Burada geriye dönüp 'Son üç yılda DAEŞ canavarı nasıl hortlatıldı Suriye'ye getirildi, alan açıldı ' sorularını sormamız gerekiyor. İki buçuk yıl önce Suriye'de DAEŞ yoktu. Hiç adını duymuş muyduk Suriye'de muhalifler ve rejim vardı.

Özellikle Obama yönetimi, Avrupalılar bu işi uzattıkça, net bir tavır almadıkça mesele derinleşti. Suriye savaşı başka yerlere gitti. 2011 senesinde, olaylar yeni yeni başladığında, Sayın Cumhurbaşkanımızın çok yoğun çabaları ve temasları oldu. Esed rejimine o zaman bunun bir siyasi geçiş süreciyle halledilmesi gerektiği, vatandaşlarına temel hak ve hürriyetleri konusunda alan açması gerektiği, taleplerini karşılaması yönünde bizim çok telkinlerimiz oldu. Maalesef biz bundan netice alamadık."

"DAEŞ'LE MÜCADELE ETME, MEŞRUİYET ÜRETEN BİR UNSUR"

Türkiye'ye "Siz zamanında diplomasiyi kullanmadınız" şeklinde eleştiriler yöneltildiğine dikkati çeken Kalın, "Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, diye bir söz var. Maalesef bizim 5 yıl önce yaptıklarımızı bile hatırlamadan bugün eleştiri getirenler var. Hayır bunlar denendi. O zaman da 'Nasıl olur da eli kanlı bir rejimle müzakere yürütürsünüz ' diye eleştiri getiriyorlardı. Biz bunu 9-10 ay denedik" dedi.

Türkiye'nin verdiği diplomasi mücadelesinde netice alamadığını anlatan Kalın, DAEŞ'in Irak'ta ortaya çıktığını, bir anda Musul'u ele geçirdiğini, Suriye'nin kuzey bölgelerine yerleşmeye başladığını aktardı.

80-90 ülkeden oluşan uluslararası koalisyonların 50 bin eli silahlı teröristi olan DAEŞ'i nasıl olup da ortadan kaldıramadığını soran Kalın, çok yakın bir zamana kadar Esed rejiminin DAEŞ'i bir defa bile vurmadığına işaret etti.

Bugün YPG ve PYD'ye verilen desteğin DAEŞ ile mücadele adı altında verildiğini aktaran Kalın, "Demek ki bunun zemini geçtiğimiz birkaç yıl içinde bir şekilde hazırlandı. Dolayısıyla DAEŞ'le mücadele etmenin kendisi tek başına meşruiyet üreten bir unsur haline geldi" dedi.

Türkiye'ye yöneltilen "Yabancı terörist savaşçılara göz yumuyor" suçlamalarına da atıfta bulunan Kalın, Avrupa'dan gelen insanların turist olarak geldiğini, alnında "Ben DAEŞ teröristi olacağım" yazmadığını vurguladı. Avrupalı ülkelere "Bunlar, sizin vatandaşınız, bu tedbiri sizin almanız lazım" dediklerini anlatan Kalın, bunların bir şekilde tedbir alınamadığı için ülkeye geldiklerinde Türkiye'ye bilgi verilmesi gerektiğini ifade etti.

"Biz her İngiliz, her Belçika vatandaşına potansiyel DAEŞ mensubu muamelesi yapsak, 'Türkiye'de seyahat özgürlüğü yok. Türkiye, güvenli bir yer değil' öne çıkartılmaya başlanacak" diyen Kalın, Türkiye'nin DAEŞ şüphesiyle yakalayıp iade ettikleri kişilerin ülkelerinde serbest bırakıldığını ve sonrasında terör eylemlerine katıldığını anlattı. Kalın, Avrupa ülkelerine istihbarat zafiyetini kendilerinde aramalarını önerdi.

"SURİYE KÜRTLERİ DE PYD VE YPG'NİN ZULMÜ ALTINDA"

"DAEŞ ile mücadele ediyorum" diyen herkesin istediği şekilde bir politika izlemeye, bölgedeki dengeleri yeniden dizayn etmeye çalıştığını dile getiren Kalın şöyle konuştu:

"Amerika açısından asıl paradoks şu: ABD gibi bir ülke Marksist, Leninist bir örgütle Ortadoğu'da operasyon yapıyor. Tersinden baktığınızda terör örgütünün destekçileri, güya Marksist, Leninist, halkçı ideolojiye sahip olan bu kesimler de Amerikan kamplarında eğitim görüyorlar. Amerikan üslerinde eğitim görüyorlar. Amerikan silahlarıyla güya bölgede halkçı, Marksist, Leninist, sosyalist bilmem ne mücadelesi veriyorlar. İki taraf açısından da böyle bir paradoks var. Suriye'deki etnik, sosyolojik bütünlüğü ortadan kaldıran, Arap ile Kürt'ü, Türkmen'le Kürt'ü karşı karşıya getiren, Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehlikeye atan bir politikadan bahsediyoruz. Burada PYD ve YPG'ye bu desteği verdiğinizde otomatikman karşınıza Arapları, Türkmenleri alıyorsunuz. PYD ve YPG'ye katılmamış diğer Kürtleri karşınıza alıyorsunuz. Bugün Suriye Kürtleri de PYD ve YPG'nin zulmü altında. Onların kontrolünde bulunan bölgelerde sadece Araplar, Türkmenler değil Suriyeli diğer Kürtler de zulüm görüyorlar. Bir tane alternatif, farklı, muhalif siyasi parti bırakmadılar."

Batılıların "DAEŞ ile aslanlar gibi mücadele eden PYD/YPG'ye biz şu gerekçelerle destek veriyoruz" dediklerini ifade eden Kalın, onların işlediği suçları, baskıyı, köyleri yerle bir etmeyi, siyasi suikastları görmezden geldiklerini vurguladı.

Bunun tek istisnasının Uluslararası Af Örgütü ve Uluslararası Kriz Grubu'nun yayınladığı raporlar olduğunu bildiren Kalın, ama bunların New York Times, Guardian, Washington Post'un manşetlerinde yer almadığına dikkati çekti.

Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'nı tamamladıktan sonra, terörden temizlenen bölgeye yaklaşık 100 bin Suriyelinin geri döndüğünü hatırlatan Kalın, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Muazzam bir başarı elde edildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifiyle Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatımız hakikaten yüz ağartıcı bir operasyon yaptılar. O bölgeyi temizlediler. Baştan beri bizim dediğimiz 'Bu bölgelere Suriyeliler kendileri gelmeli ve Suriyeliler yönetmeli.' Biz bu modeli aynen uyguladık şu anda. O bölgede şu anda Kent Konseyi dediğimiz yapılar var ve Suriyeliler kendilerini yönetiyorlar. İnsani yardımlar gibi desteğe devam ediyoruz ama orada bir güvenli alan oluştu. Buna mukabil PYD ve YPG'lilerin kontrolü altında bulunan bölgelere kaç kişi döndü? Dönen yok. Niye dönmüyorlar? Çünkü baskı ve zulüm altında olacaklar. Gittikleri anda onlara 'Sen ya PKK'ya tabi olacaksın ya da gideceksin veya öleceksin' diyorlar."

Kalın, dünyanın gözü önünde bütün bunlar yaşanırken, hala birilerinin çıkıp "DAEŞ ile en iyi bunlar, mücadele ediyor. O yüzden biz bunlara destek veriyoruz" demesinin inandırıcı olmadığını kaydetti.