Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "hayır" çadırını ziyaretine ilişkin, "Çok güzel, demokratik bir jest oldu. Belki 'hayır' çadırında bulunan vatandaşlarımız böyle bir ziyareti beklemiyorlardı. Ama hem güzel bir görüş alışverişine vesile oldu hem de bu kampanyanın ister 'evet' ister 'hayır' kanadında olun, demokratik kurallar çerçevesinde, bir müzakereci demokrasinin gerektirdiği ilkeler çerçevesinde yapılabileceğini göstermesi açısından bir cumhurbaşkanı olarak çok güzel bir demokrasi örneği sergilemiş oldu." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde medya mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Dün akşam vefat eden 15 Temmuz şehidi Ömer Halisdemir’in annesinin ailesine taziyelerini ileterek konuşmasına başlayan Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aileyi arayarak taziyelerini ilettiğini, cenaze ve diğer işlemleri Niğde Valisi ve diğer birimlerin ettiklerini belirtti.

16 Nisan'daki halk oylamasına ilişkin süreçte, ülke içi ve dışında il ziyaretleri, açılışlar, mitingler ve salon toplantılarının yoğun şekilde devam ettiğine işaret eden Kalın, "Demokratik, medeni bir tartışma ortamının gerekleri çerçevesinde hem 'evet' hem 'hayır' diyenler kapsamlı kampanyalar yürütüyor. Bu, Türk demokrasisi açısından sevindirici bir tablo. İki taraf da kendi görüşlerini, argümanlarını, tezlerini özgür bir şeklide ortaya koyuyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da yoğun il ziyaretleri ve vatandaş buluşmaları yaptığını dile getiren Kalın, Erdoğan'ın geçen salı Samsun il ziyareti öncesi "evet" ve "hayır" çadırlarını ziyaret ettiğini hatırlattı.

Erdoğan'ın iki çadırda da vatandaşlarla bir araya gelip sohbet ettiğini dile getiren Kalın, "Aslında çok güzel, demokratik bir jest oldu. Belki 'hayır' çadırında bulunan vatandaşlarımız böyle bir ziyareti beklemiyorlardı. Ama hem güzel bir görüş alışverişine vesile oldu hem de bu kampanyanın ister 'evet' ister 'hayır' kanadında olun, demokratik kurallar çerçevesinde bir müzakereci demokrasinin gerektirdiği ikeler çerçevesinde yapılabileceğini göstermesi açısından bir cumhurbaşkanı olarak çok güzel bir demokrasi örneği sergilemiş oldu." diye konuştu.

Erdoğan'ın programlarının kampanya çerçevesinde devam edeceğini belirten Kalın, bugün normalde Erzurum programının bulunduğunu ancak bu programı 15 Nisan’a tehir ettiklerini bildirdi.

Bu kampanya programının yoğunluğu içinde bu tür değişikliklerin yapılabildiğinin altını çizen Kalın, "Erzurumlu kardeşlerimiz, hemşehrilerimiz merak etmesinler. Allah'tan bir mani olmazsa inşallah 15 Nisan’da Sayın Cumhurbaşkanımızla buluşma imkanları olacak." bilgisini verdi.

Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Diyarbakır ziyareti olacağını aktaran Kalın, devam etmekte olan halk oylaması kampanyası, Erdoğan'ın yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve diğer konularla ilgili önemli mesajlar vereceğini, bununla ilgili hazırlıkların devam ettiğini bildirdi.

- "Özgür bir şekilde oy kullanmaları için çalışma yürütülüyor"

Kalın, yurt dışında da oy kullanılma sürecinin başladığını anımsatarak yurt dışında yaşayan vatandaşların oylarını 27 Mart-9 Nisan tarihlerinde kullanabileceklerini hatırlattı.

Şu anda 7 ülkede vatandaşların oylarını kullandığını dile getiren Kalın, "Toplamda 57 ülkede 120 temsilciliğimizde 14 gün boyunca toplam 3 bin 182 sandık kurulmuş durumda ve vatandaşlarımız da bu sandıklarda oylarını kullanacaklar. Totalde 2 milyon 972 bin 629 vatandaşımız yurt dışında oy kullanma hakkına sahip ve bu seçmen kitlemizin de demokratik haklarını özgür bir şekilde kullanmaları için diplomatik misyonlarımız, büyükelçiliklerimiz üzerinden yoğun bir çalışma şu anda yürütülüyor." diye konuştu.

Son dönemde getirilen düzenleme ile yurt dışında bulunan vatandaşların referandum ile beraber 4. kez yurt dışında oy kullanma hakkını elde ettiğini belirten Kalın, "Bu halk oylamasında önceki seçimlerden farklı olarak yurt dışı tek bir seçim bölgesi olarak kabul edildiği için vatandaşlarımız istedikleri herhangi bir temsilcilikte oy kullanma imkanına da sahip bulunmaktalar. Bu yine vatandaşlarımızın en temel demokratik haklarını serbest hür bir şekilde kullanmaları bakımından çok önemli bir düzenleme." ifadelerini kullandı.

Yurt dışında oy kullanma uygulamasının ilk olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde getirildiğini dile getiren Kalın, şöyle devam etti:

"Şöyle bir trende baktığımız zaman, katılım oranında ciddi bir artışın olduğunu görüyoruz. Örneğin 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım, takriben yüzde 19 civarındaydı. Daha sonra 25. dönem seçimlerinde bu yüzde 36'ya çıktı. 26. dönem seçimlerinde ise bu oranın yüzde 45'e çıktığını görüyoruz. Geçtiğimiz 4-5 gün içerisinde, oy kullanmaya başlandığı tarihten itibaren de sandıklara çok ciddi bir ilginin olduğunu, vatandaşlarımızın oy kullanma merkezlerine giderek oylarını kullandıklarını görüyoruz ki inşallah bu vesileyle bu yıl bu referanduma katılım noktasında daha büyük bir artışın olmasını bekliyoruz.

Özellikle geçtiğimiz haftalarda Almanya, Hollanda gibi bazı ülkelerde yaşadığımız hadiseleri de dikkate alarak vatandaşlarımızın sandıklara ilgi göstermesinin ayrı bir önemi olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yaşanan hadiseleri hep beraber müşahede ettik. Orada bakanlarımızın, siyasi temsilcilerin, milletvekillerinin ne tür engellerle, ne tür mukavemetlerle karşı karşıya geldiğini hep birlikte gördük.

Bütün diplomatik teamüllere ve kurallara aykırı bir şekilde 'evet' kampanyası yürütenlerin engellenmesi çabalarına karşı vatandaşlarımız en güzel cevabı yine sandıkta vereceklerdir. Avrupalılar zaman zaman bize 'Türkiye'nin iç meselelerini Avrupa ülkelerine taşımayın.' gibi eleştiriler dile getiriyor. Fakat kendileri özellikle bu halk oylamasında açıkça taraf olarak yani 'hayır' kampanyasını desteklemek suretiyle aslında Türkiye'deki bir konuya taraf olmaktalar. Dolayısıyla bu meseleyi Avrupa gündemine taşıyan Türkiye değil, Türkiye'deki halk oylaması ya da siyasiler değil oradaki Avrupalı siyasilerin, belli çevrelerin tercihleridir. Fakat bu referandumda nihai kararı ne Avrupa basını ne Avrupa siyasetçileri verecek, nihai kararı millet verecektir. Dolayısıyla buna saygı duyulmasını bekliyoruz. Şu kalan süre içerisinde de bu oy kullanma işlemlerinin herhangi bir engellemeye takılmadan, herhangi bir kural dışı, kanun dışı muameleye maruz kalmadan gerçekleşmesi için biz diplomatik misyonlarımız üzerinden gerekli düzenlemeleri yaptık."

- "2,9’luk büyüme sevindirici bir oran"

Kalın, TÜİK’in bugün ekonomi ile ilgili önemli bir veri açıkladığına işaret etti. Geçen yıl için Türkiye'nin büyüme oranının 2,9 olarak açıklandığını hatırlatan Kalın, "Geçen yıla ilişkin büyüme oranı beklentisi 2,2 idi. Dolayısıyla beklentilerin üzerinde bir oranda büyüme gerçekleşti. Özellikle son çeyrekte büyümenin yüzde 3,5 civarında gerçekleşmiş olması da bu yükselen ivmeyi, trendi göstermesi açısından oldukça memnuniyet verici.” değerlendirmesinde bulundu.

Dünyanın büyük ekonomilerinin büyüme oranlarına bakıldığında bunların genellikle yüzde 2'nin altında olduğunun görüldüğüne dikkat çeken Kalın, yüzde 2,9’luk büyümenin gerçekten sevindirici bir oran olduğunu vurguladı. Kalın, "Bu vesileyle milli gelirimiz de yüzde 10'dan fazla artarak 2 trilyon 590 milyar TL’ye ulaşmış. Bu hesaplama çerçevesinde de TÜİK verilerine göre, Türkiye'de kişi başına düşen gelir, 10 bin 807 dolar olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Tabii ki 2016 yılında yaşadıklarımızı dikkate aldığımız zaman, bu rakamların Türkiye ekonomisinin bünyesel gücünü göstermesi açısından dikkat çektiğini ifade etmemiz gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin 2016'da kanlı bir darbe girişimini püskürttüğünü belirten Kalın, buna ilaveten PKK, DEAŞ, FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadele devam ederken Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı'nı gerçekleştirmek suretiyle sınırında ciddi bir güvenlik alanı oluşturduğunu anlattı.

Tüm bunlar yaşanırken 3. köprünün ve Avrasya Tüneli’nin açılışının, 18 Mart Çanakkale Köprüsü’nün temel atma töreninin yapıldığına işaret eden Kalın, "Bunlara baktığınız zaman Türkiye'nin bu büyük projeleri hayata geçirme noktasında güçlü bir irade ortaya koyduğunu, bir ekonomik mali disiplin içinde hareket ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla içeride ve dışarıda planlanan tüm komplolara, kumpaslara, çeşitli finansal operasyonlara rağmen Türkiye ekonomisinin gücünü göstermesi açısından bu rakamları zikretmekte fayda var. Bu aynı zamanda siyasi istikrarın ekonomik büyüme açısından ne kadar önemli olduğunu bir defa daha gösteriyor. Dolayısıyla 16 Nisan halk oylamasına doğru giderken siyasi istikrar vurgusunu ekonomiyle birlikte tekrar değerlendirmekte fayda var." dedi.

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Fırat Kalkanı Harekatı'nın ardından, Türkiye, buradaki güvenlik risklerine ilgisiz kalacak ya da burada angaje olmayacak gibi bir mana çıkartılmamalı. Tam tersine şu anda fiilen de bu bölgedeki güvenlik tedbirlerimiz en üst düzeyde devam etmektedir." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde medya mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Özellikle son dönemde İçişleri Bakanlığı, emniyet güçleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü terörle mücadele operasyonları çerçevesinde çok önemli mesafeler katedildiğini aktaran Kalın, vatan müdafaası için çok yoğun bir mücadele veren bütün güvenlik birimlerine teşekkürlerini iletti.

Kalın, Doğu Anadolu ve Güneydoğu'da bölücü terör örgütü PKK'nın etkin olduğu bölgelerde operasyonlar sayesinde vatandaşların ciddi bir nefes aldığını dile getirdi. Mücadelenin bir terör örgütü ve onun uzantılarına karşı verildiğini vurgulayan Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi kariyeri boyunca altını ısrarla çizdiği bir hususu bu vesileyle hatırlatmak istiyorum. Bölücü terör örgütü ile Kürt vatandaşlarımız arasında çok kesin, net bir ayrım yapıyoruz. Bunlar terör örgütleridir, terör örgütleri mensuplarıdır ve asla Kürt vatandaşlarımızı ve kardeşlerimizi temsil etmezler." diye konuştu.

Türkiye'de, Suriye'de, Irak'ta yürütülen terörle mücadele operasyonlarının asla Kürtlere dönük olmadığına işaret eden Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın Diyarbakır'da yapacağı konuşmada da bu çerçevede mesajlar vereceğini bildirdi.

- FETÖ ile mücadele

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Fettullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile mücadelenin yoğun bir şekilde devam ettiğini belirterek, şöyle devam etti:  "15 Temmuz darbesi püskürtüldüğü ve bu yapı Türkiye'de çökertildiği halde bunların özellikle yurt dışında ne tür kumpasların, karalama kampanyalarının içerisinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Türkiye içerisinde imkan ve kabiliyetleri tükenen bu ihanet, işgal şebekesi, FETÖ terör örgütü şimdi elindeki imkanları yurt dışında harekete geçirmek suretiyle Türkiye'ye karşı birtakım kampanyalar yapmaya çalışıyor. Şunun da altını çizmek isterim ki, dünyanın neresinde olursa olsun bu ihanet şebekesine karşı mücadelemizi her platformda devam ettireceğiz. Bundan hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın."

- Fırat Kalkanı Harekatı

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonrasında Fırat Kalkanı Harekatı'nın sonuçlandığının açıklandığını hatırlatan Kalın, Türkiye'nin imkan ve kabiliyetleriyle, özellikle Suriye sınırında terörden arındırılmış bir güvenli bölge oluşturulması amacıyla 24 Ağustos 2016'da başlatılan harekatın, 29 Mart 2017 tarihi itibarıyla başarıya ulaştığını kaydetti.

Kalın, bu süreçte Türkiye'nin Cerablus'tan El Bab bölgesine kadar yaklaşık 2 bin 100 kilometrekarelik alanı DEAŞ ve diğer terör unsurlarından tamamen temizlediğini aktararak, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Bununla tabii birçok gerçek ortaya kondu. Yani 'DEAŞ ile mücadelede YPG/PYD en etkili tek güçtür' efsanesi çöktü. Bu bölgelerde Cerablus'ta, Azez'de, Rai'de, El Bab'da oranın kendi vatandaşları buralara dönmeye başladılar. Orada güvenlik operasyonlarından sonra da yoğun bir yeniden yapılandırma faaliyeti devam ediyor.

Fırat Kalkanı Harekatı'nın ardından Türkiye, buradaki güvenlik risklerine ilgisiz kalacak ya da burada angaje olmayacak gibi bir mana çıkartılmamalı. Tam tersine şu anda fiilen de bu bölgedeki güvenlik tedbirlerimiz en üst düzeyde devam etmektedir."

Kalın, Türkiye'nin hem BM Sözleşmesi'nin 51'inci maddesi çerçevesinde hem de kendi güvenlik önceliklerine atıfla sınır bölgesi ve diğer alanlarda terör örgütlerine karşı etkin bir mücadeleyi bundan sonra da devam ettireceğinin altını çizdi. 

- "Ezan-ı Muhammedi dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseyi rahatsız etmez"

Kalın, İsrail'de hoparlörle ezanın yasaklanması sürecine ilişkin de, "Bunu diplomatik kanallardan da İsrail tarafına ilettiğimiz halde maalesef hoparlörle ezanın yasaklanması sürecinin devam ettiğini görüyoruz. Komisyonlarda yapılan müzakerelerin devam ettiği, ikinci aşamaya geçildiğine dair haberler ulaştı bize." şeklinde konuştu.

Böyle bir uygulamanın kutsal topraklarda Ezan-ı Muhammedi'nin yasaklanması anlamına geldiğini ve bunun kabul edilmesinin mümkün olmadığını aktaran Kalın, şöyle devam etti:

"Bu aynı zamanda İsrail topraklarında yaşayan Filistinliler, Müslümanlar, diğer Araplar için de kabul edilemez bir durumdur. Umarız İsrail bu hatasından en kısa sürede vazgeçer. Bu yasağın gece sessizliği ya da huzuruyla alakası yok. Ezan-ı Muhammedi dünyanın hiçbir yerinde hiç kimseyi rahatsız etmez. Bu yasa tasarısını getirenler de bundan rahatsız olmasınlar çünkü Ezan-ı Muhammedi barışa, selama, huzura davettir. Umarız bu hatalarından en kısa sürede dönerler."

 Kalın, dün Batı Şeria'da Nablus yakınlarında yeni yerleşimci bölgelerinin onaylanmasına yönelik de, "Bunu da özellikle iki devletli çözüm sürecine vurulmuş bir balta olarak görüyoruz. Bu ne Filistin- İsrail ihtilafına bir katkı sağlayacaktır ne de herkesin faydasına olan bölgesel barış, huzur ve istikrara katkı sağlayacak bir adımdır. İsrail yönetimine de bu uygulamalardan bir an önce vazgeçme, geri dönme çağrısında bulunuyoruz." değerlendirmesini yaptı.

- "Şu anda bir mücadele ve çalışma devam ediyor"

Kalın, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Bir basın mensubunun, "Bundan sonra Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde nasıl bir planlama olacak? Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının çekilmesi söz konusu olacak mı?" sorusu üzerine Kalın, şunları kaydetti:

"Başından beri Fırat Kalkanı Harekatı'nın gerekçesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü içerisinde buradaki terör sorununun çözülmesiydi. Biz bu amaçla Fırat Kalkanı Harekatı'nı geçen yıl başlattık. Hedef aynıdır. Bu güvenlik konusu aynı ehemmiyetle bizim için de Suriyeliler için de devam etmektedir. Dolayısıyla bundan sonra alınacak tedbirler, uygulanacak yeni bir hareket veya benzeri bir adım tabii ki planlanır. Şu anda benim askeri, operasyonel detaylara girmem doğru olmaz. Bununla ilgili açıklamayı Türk Silahlı Kuvvetlerimiz yapar. Zaten sahada şu anda bir mücadele ve çalışma devam ediyor. Hem yeniden inşa hem de güvenlikle ilgili tedbirlerin devam ettirilmesi anlamında."

Kalın, bu konuda nihai hedeflerinin terör belasından hem Türkiye'nin sınır bölgelerinde yaşayanların hem de Suriyelilerin kurtulması olduğunu dile getirdi. 

- "Yanlış bir adım olacağını düşünüyoruz"

Kalın, "Barzani'nin bağımsızlık referandumu açıklaması"na yönelik soru üzerine ise "Biz bağımsızlık referandumu meselesini daha önce Kürt Bölgesel Yönetimi yetkilileriyle çeşitli vesilelerle konuştuk. Biz bunun yanlış bir adım olacağını düşünüyoruz. Hele ki Irak'ın içinden geçtiği şu kırılgan süreçte, hem DEAŞ ile mücadele hem bizim PKK ile yürüttüğümüz mücadele bağlamında, bu kadar güvenlik risklerinin had safhada olduğu bir dönemde böyle bir konunun gündeme getirilmesini biz doğru bulmuyoruz." dedi.

Irak'ın etnik ve mezhebi çizgiler, kimlikler etrafında bölünmesi ya da parçalanmasına yönelik bir adım atılmasının Irak ile sınırlı kalmayarak başka bölgelere de yayılacağına işaret eden Kalın, bunun faturasını herkesin ödeyeceğini aktardı.

Kalın, bu konuda daha soğukkanlı, rasyonel, yapıcı, bütün bölgenin hassasiyetlerini dikkate alan bir değerlendirilme içerisine girilmesi gerektiğini belirtti.

Kerkük'te resmi binalara IKBY bayrağı asılmasına yönelik de Kalın, "Biz bunun da yanlış olduğunu ifade ediyoruz. Bunu ilgili makamlara da ilettik. Bu sadece Kerkük civarında değil, bütün Irak sathında, başka bölgelerde etnik temelli veya başka gerekçelerle yeni gerginlik alanlarının doğmasına neden olur. Beklentimiz oradaki yetkililerin bu uygulamadan bir an önce vazgeçmeleridir." ifadelerini kullandı.

 Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve İbrahim Kalın, ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu tarafından, FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin Akıncı Üssü'ndeki eylemlerle ilgili iddianamede 2 numaralı sanık olarak yer alan, firarı Adil Öksüz'ün vize iptali için telefonla aranması konusunda, "Yapılan açıklamayı biz çok tatminkar bulmadık. Bunun herhalde detaylarını biraz daha ortaya koymaları gerekir diye düşünüyoruz." dedi.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kalın, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın, "Esed'in gitmesine Suriye halkının karar vereceği" yönündeki ifadesinin hatırlatılarak, "Türkiye'nin buna nasıl baktığı" yönündeki bir soru üzerine, Tillerson'ın hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem Başbakan Binali Yıldırım tarafından kabul edildiğini anımsattı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Tillerson'ın daha uzun ve kapsamlı bir görüşme yaptığını belirten Kalın, görüşmede, Suriye-Irak ve DEAŞ ile mücadele ve FETÖ elebaşı ve mensuplarının Amerika'daki yasa dışı Türkiye karşıtı faaliyetlerinin önlenmesi konularının etraflıca ele alındığını bildirdi.

Kalın, Amerikalıların FETÖ konusunun her seferinde olduğu gibi hukuki bir süreç olduğunu ve yargı bağımsızlığının bulunduğunu söylediklerini aktararak, "Biz de yargı bağımsızlığına bir itirazımız yok ama size birçok belge verdik ve bunların gereğinin yapılması gerektiğini hatırlatıyoruz. Umarım Amerikan Bakanı bu konudaki hassasiyetlerimizi, kaygılarımızı iyi anlamış bir şekilde ülkesine dönüyordur. Bu mesajı alıp götüreceğini düşünüyoruz." diye konuştu.

FETÖ elebaşının iadesi ve örgütün diğer faaliyetleriyle ilgili Amerikan yönetiminin kendi idari tasarrufu çerçevesinde yapabilecekleri ve bir mahkeme kararı oluşmadan önce de atabilecekleri birtakım adımlar olduğuna dikkati çeken Kalın, FBI'ın FETÖ'nün Amerika'daki bazı charter okullarıyla ilgili faaliyetleri hakkında bir soruşturma yürüttüğünün bilindiğini anlattı. Kalın, bunu basından takip ettiklerini ama yeterli görmediklerini, örgütün Türkiye'ye yönelik yaptığı diğer kriminal faaliyetlerle ilgili olarak atılması gereken adımlar bulunduğunu ve bu adımların en kısa sürede atılmasının beklendiğini söyledi.

Suriye konusunda baştan beri siyasi bir çözüm ile bu savaşın sonlandırılabileceğini ifade ettiklerini belirten Kalın, ancak bu süreç içerisinde sahanın değiştiğini, sahaya farklı aktörlerin girdiğini vurguladı.

İbrahim Kalın, yüzbinlerce insanın, bütün insanlığın gözü önünde bir katil devlet tarafından adeta yok edildiğine, bu gerçeği gözardı ederek bir siyasi çözüm arayışında bulunmanın mümkün olmadığına işaret etti.

Baştan beri DEAŞ'ın ve Esed rejiminin bu savaşın iki canavarı olduğunu ve bunların birbirini beslediği uyarısında bulunduklarını anımsatan Kalın, yaşananların, her gün devam eden katliam ve dramın bu tezin haklılığını gösterdiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şu anda hem Astana hem Cenevre bağlantılı yürüyen bir süreç bulunduğunu hatırlatarak,  Türkiye'nin bu iki süreçte de bulunduğunu ve bu iki süreci desteklediğini ifade etti.

Türkiye'nin, Astana bağlamında ateşkesin gözlemlenmesi konusunda gözlemci ve garantör ülkelerden biri olduğuna işaret eden Kalın, bu konuda ABD ve Rusya ile Avrupa ülkeleri, İran ve Körfez ülkeleriyle yoğun diplomasi yürütüldüğünü anlattı.

- "Savaş suçu işlemiş bir kişiyle siyasi çözüme ulaşmak gerçeklerle bağdaşmaz"

Kalın, siyasi çözüm sürecinin sonunda ortaya nasıl bir Suriye çıkacağının elbette Suriye halkının vereceği bir karar olduğuna dikkati çekerek,  "Ama bu kadar savaş suçu işlemiş, kimyasal silah kullanmış, bu kadar insanın kanını dökmüş bir kişinin burada kalacağını varsayarak bir siyasi çözüme ulaşmak herhalde gerçeklerle bağdaşır bir durum değildir. DEAŞ ile mücadeleyi öne çıkarıp rejim sorununu yok saymak Suriye sahasında bu akan kanın daha uzun süre devam etmesi anlamına gelir. Bunun önlenmesi için her türlü yapıcı, kapsayıcı girişimin içerisinde olacağımızı ifade etmek isterim." dedi.

"Hollanda'da yaşananlara karşı Türkiye bir yaptırım paketi başlatmıştı. Makul bir süre içerisinde bir özür gelmemesi durumunda yeni bir yaptırım sürecine gidilebileceği ifade edilmişti. Bu makul süre doldu mu? Yeni bir yaptırım paketi söz konusu mu?" sorusu üzerine Kalın, Hollanda'da yaşananların diplomatik kurallara, Viyana Anlaşması'na, sözleşmelere aykırı uygulamalar olduğuna dikkati çekti. Kalın, şöyle devam etti:

"Bizim beklentimiz Hollanda makamlarının bu konuda yapıcı adımlar atmaları. Hollanda ile 400 yıllık bir ilişkimiz var. Bu tarihi derinliği ve bu ilişkinin çok boyutlu yapıcı yönlerini ortadan kaldıracak bir tutum içerisinde olmamalarını bekliyoruz. Onların da bir seçimleri vardı, tamamlandı. Fakat orada bile maalesef aşırı sağın, ırkçı popülist hareketlerin ne kadar güç kazandığını gördük.  Bu tür hamleler, Türkiye karşıtlığı üzerinden bir popülizm yapmak kaygısının Hollanda siyasetinde de Avrupa siyasetinde de pek prim yapmadığını da görmüş olduk. Ama umarız şu anda hükümeti kuracak olan yetkililer bunlardan ders alarak, gerekli yapıcı adımları atarlar. Onlar adım attığı zaman Türkiye'de yapıcı adımlar atar."

- "ABD Bakanı dinledi, not aldı"

İbrahim Kalın, ABD Dışişleri Bakanıyla görüşmelerde özellikle YPG konusunda Türkiye'nin çok tatmin olmadığı yanıtların ortaya çıktığının belirtilerek, "Müttefiklerin Türkiye'nin terör örgütü ilan ettiği gruplarla işbirliğinin çok doğru olmadığına işaret edildi. Bu konuda somut bir adım ilerleyen süreçte görecek miyiz?" sorusuna, şu yanıtı verdi:

"Bizim onların önüne koyduğumuz çok somut plan var. Rakka operasyonu ve DEAŞ'a karşı yürütülecek diğer terör karşıtı operasyonları, Özgür Suriye Ordusu ve diğer kuvvetlerin desteğiyle koalisyon şemsiyesi altında rahatlıkla yapabiliriz. Buna karşı bize ikna edici somut bir karşı argüman getirebilmiş değil. Bazen rakamlar konuşuluyor. 'Acaba bu rakamlar yeterli mi, değil mi?' diye. Fırat Kalkanı harekatıyla aslında bunun yapılabilir olduğunu Türkiye ortaya koymuş oldu. Bunun dikkate alınması gerekir. Bunun dışında uygulanacak her plan, YPG, PYD başlığı altında bir araya gelen gruplarla yürütülecek her operasyonun orta ve uzun vadede Suriye'nin toprak bütünlüğü, sosyal ahengi ve Türkiye ilişkileri açısından çok ciddi sonuçları olur. Biz ısrarla bu konuyu dikkate almaları gerektiğini ve hareket hatlarını buna göre planlamaları gerektiğini ifade ettik.

ABD bakanı dinledi, not aldı. Tahminim bunları alıp götürüp Washington'da ilgili mercilerde değerlendirecekler, konuşacaklar. Ama bizim beklentimiz Türkiye'nin bu hassasiyetleri çerçevesinde bir eylem planının hayata geçirilmesi."

Türk-Amerikan ilişkilerinde bugün iki tane temel ihtilaf konusu bulunduğunu dile getiren Kalın, bunların FETÖ ile PYD ve YPG'ye verilen destek olduğunun altını çizdi. Kalın, "Türk-Amerikan ilişkileri her alanda önemli bir ilişkidir. Stratejik ortaklık, model ortaklık konsepti üzerine oturtulmuş bir ilişkidir. Bunun daha ileri noktalara taşınabilmesi, bu iki sorunun ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunu yapacak imkan ve kabiliyetlere sahip olduğumuzu düşünüyoruz." diye konuştu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Akıncı Hava Üssü'ndeki olaylara ilişkin hazırlanan iddianame ve ABD Başkonsolosluğunun vize iptali için Adil Öksüz'ü telefonla aramasına ilişkin sorular üzerine de Kalın, iddianamenin yaklaşık 6 bin sayfa tuttuğunu, bunun, savcıların bu konuyu ne kadar kapsamlı ele aldıklarını göstermesi açısından önemli olduğunu söyledi.

İbrahim Kalın, bunun aynı zamanda 15 Temmuz gecesi yaşananlarla ilgili de birçok detaya ışık tutacak bir hadise olduğunu, üst düzey devlet yöneticilerinin de müşteki sıfatıyla dosyanın içerisinde yer aldığını söyledi.

Bu süreci yakından takip edeceklerini ifade eden Kalın, "Umarız bu konuda hızlı bir şekilde olayın bütün boyutları ortaya çıkar, failleri yakalanır ve adaletin önüne çıkarılır." dedi.

- Akıncı Üss iddianamesi

İddianamede bir numaralı zanlının FETÖ elebaşı, iki numaralı zanlının da Öksüz olduğunu hatırlatan Kalın, şunları kaydetti:

"Adil Öksüz'ün, Amerikan İstanbul Başkonsolosluğu tarafından telefonla aranması birçok soru işaretini beraberinde getirdi. Şimdi dün Adalet Bakanımız da ifade ettiler. İçinizde Amerika'ya gidenler, gelenler, vize alanlar vardır. Vizesi iptal edildiği için acaba herkes aranıyor mu başkonsolosluklar tarafından. Hele bir de o konjonktürü düşündüğümüz zaman. Bu kişinin aranan bir isim olduğu bilindiği halde, ismi geçtiği halde... Çünkü yaklaşık bir hafta, 6 gün sonra aranıyor. Bütün bunlar olup biterken böyle bir telefon aramasının olmasını nasıl izah ediyorlar. Yapılan açıklamayı biz çok tatminkar bulmadık. Bunun her halde detaylarını biraz daha ortaya koymaları gerekir diye düşünüyoruz. Bunu özellikle şu bağlamda söylüyorum, FETÖ'nün ABD'deki faaliyetlerini hala bu kadar rahat bir şekilde yürütüyor olması, FETÖ elebaşına dönük herhangi bir adımın atılmamış olması kamuoyunda demek ki Amerika bu örgüte, bu örgütün mensuplarına bir şekilde kalkan oluyor, destek oluyor, göz yumuyor algısı oluşturdu ve güçlendirdi. Bu telefon aramasını da bu fotoğraf içerisinde değerlendirmek gerekiyor. Umarız bu konuda daha tatminkar açıklama yaparlar."