Hürriyet Gazetesi, "Sign Of The City Awards" töreninin 4'üncüsü Bomonti HiltonOtel'de düzenlendi. Ödül törenine Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi Vuslat Doğan Sabancı, Doğan Holding İcra Kurulu Başkanı Yağmur Şatana ile sektör temsilcileri katıldı.

"YAŞADIĞIMIZ MEKANLAR, YAŞAMIMIZIN KALİTESİNİ BELİRLİYOR"

Programın başında bir konuşma yapan Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi Vuslat Doğan Sabancı, "Gayrimenkul sektörü ekonominin lokomotif sektörlerinden bir tanesi. Ekonomik olarak büyüklüğü bizim için önemli. Ancak daha önemli bir sebebi var. Gayrimenkul sektörünün hem kültürel hem sosyal hayatımızdaki rolü gerçekten çok önemli bir değer. Yaşadığımız mekanlar, yaşamımızın kalitesini belirliyor. Dolayısıyla sizler sadece gayrimenkul geliştiriciler değilsiniz. Yaşamlarımızı etkiliyor, tasarlıyorsunuz. Mahalleleri, şehirleri değil, hayatımızı nasıl yaşayacağımızı inşa ediyorsunuz. Akıllı evler, akıllı siteler kuruyoruz. Bu konuda uzmanlaşmaya başladınız. Ancak ekonominin ve teknolojinin peşinden koşarken, iki büyük kaybımız oldu. İlk olarak doğaya yabancılaştık. Hatta maalesef doğayı tahrip ettik. İkinci olarak büyük apartman, sitelerde yaşarken kendimize yabancılaştık. İnsan sevgisine, birbirine olan saygıya, komşuluğa, arkadaşlığa, sohbete susar hale geldik" dedi.

"ATIKLARIN GERİ DÖNÜŞÜMÜ SADECE YAŞANABİLİR ŞEHİRLER İÇİN DEĞİL, EKONOMİMİZ İÇİN DE ELZEM"

Sabancı konuşmasına şöyle devam etti:

"Benim inancıma göre medya tabii ki de yanlışları göstermeli. Ancak projektörü yanlışa tuttuğu kadar; iyiye, doğruya, ilham alınması gerekenlere de tutmalı. Sizlerle bir ufkumuzu paylaşmak istiyorum. Bu istikametimizin başlangıç vuruşunu Sayın Emine Erdoğan'ın öncülüğünde bir kaç ay evvel Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından başlatıldı. 'Sıfır atık' projesi. Bu projeyi duyduğumuzda binamızın içinde çok heyecanlandık. Bu bize bir ufuk açtı. Bunu iyice değerlendirip, neler yapabileceğimizi düşündük. Atıkların, geri dönüşümü sadece yaşanabilir şehirler için değil, ekonomimiz için de elzem. Ne kadar geri dönüştürebilirsek, israfı ne kadar önlemiş olursak aslında o kadar sağlıklı şehirler ve büyük ekonomiler yaratabiliriz. Biz toplum olarak israfı önlemeye çok alışık bir toplumuz. Sadece geldiğimiz şehir hayatında bunu unutmaya başladık. Bunu yeniden hatırlamamız lazım. Biz medya olarak bu alanda ciddi bir farkındalık kampanyası başlatmak istiyoruz."

"ŞEHİRLER TAŞLA, TOPRAKTAN İBARET DEĞİL, CANLI ORGANİZMALARDIR"

Ödül törenine katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ise şehirlerin geleceğinin düzgün yöneticilerin elinde olduğuna değinerek, "Kültürler şehirde inşa ediliyor. Medeniyetler şehirde başlayıp, gelişiyor. Şehirlerimize özen göstermemiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Şehirler taşla, topraktan ibaret değil, canlı organizmalardır. Aynı insan gibi. Artık şehirler ülkelerin bile isimlerinin önüne geçer vaziyette olmaya başladılar. Şehirlerin geleceği yöneticilerin ufukları ile doğru orantılıdır. Eğer o şehirdeki özellikle yerel yöneticiler, sadece belediye başkanlarını kastetmiyorum, valisi, askeri, sivil toplum örgütleri kim varsa, bunlar arasında bir uyum varsa, şehirleri geleceğe taşımak adına doğru kaygılar taşıyıp, hedefler koyup, uyum içinde oraya koşuyorlarsa o şehirlerin geleceği parlak ve aydınlıktır. Çekişmeler başlamış, ayak kaydırmalar devam ediyor, ince ve küçük, siyasi ve basit hesaplarla şehirlerin geleceği tehlikeye atılıyorsa, emin olun o şehirlerin işi biraz daha zor gözüküyor." dedi.

"ÖLÜ SAYISINI, SÖYLEMEK İSTEMİYORUM"

Özhaseki, "Önümüzdeki süreçte bilim adamaları diyorlar ki, '2030'a kadar bir deprem gözüküyor.' 2040, 2045 diyen de var ama büyük bir çoğunluk 2030 diyor. Allahtan dileğimiz hiç olmasın. Bir de hocalarımızın söylediği 7 ve üzerinde bir şiddette deprem olacağı. Bütün bunları bilelim. Bizim bir şeyler yapmamız lazım. 1509'daki İstanbul'daki depremde 1000'den fazla bina yıkılmış. 5 Bin'den fazla insan ölmüş o tarihte. O zamanki sadrazam Mustafa Paşa bir konakta 360 adamı ile birlikte enkaz altında kalmış ve rahmetli olmuş. Şimdi bunları bilerek, görerek bugünlerde eğer bir tehlike varsa, bunun önüne geçebilmek adına yapmamız gereken işler yok mu? Var. Gayret etmeliyiz, çalışmalıyız. Elimizdeki raporlar doğrusu bizi biraz korkutuyor. İstanbul için hazırlanan gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hazırlamış olduğu raporlarda riskli yapı ve kullanılamayacak hale gelecek konut sayısı neredeyse 600 bin olarak veriliyor. Ölü sayısını söylemek istemiyorum. Karşımıza çıkacak maddi hasar 100 Milyar Dolar gibi ifade ediliyor. O zaman bizim bir ana önce tedbir almamızda fayda var diye düşünüyorum" dedi.

"ÖZELLİKLE 2000'Lİ YILLARA KADAR YAPILAN YAPILAR İÇİN ÇABALIYORUZ"

Bakan Özhaseki, "Bizde planlamalar çok geç oldu. Bu geç planlamaya eş olarak ikinci bir sıkıntı da göçlerin bizde geç yaşanmış olması. Avrupa'da Sanayi Devrimi ile birlikte insanlar şehirlere doğru koşup, koca koca şehirler oluştururken, bizde göç dalgası 1950'lerde başlıyor. 1950'lerde şehir, köy oranı yüzde 74 iken bu geldiğimiz noktada tam tersine dönmüş vaziyette. 50'lerin başında 500 bini geçen nüfusu olan iki şehrimiz varken, şimdi kaç şehir olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Bu göç dalgası karşısında hazırlıksız yakalanmışız. Daha sonra gelen belediye anlayışlarında da, ideolojik tavırla insanları hiç bir şekilde, bir plan dahilinde yerleşim yeri, konut edinme hakkını düşünmeden, 'bırakın yapsınlar, bırakın gecekondular oluşsun, yarın öbür gün bizim adam olurlar' gibi 'arka bahçemizde oy alırız' gibi düşüncelerle varoşlaşmaya doğru adımlar atılmaya başlamış. 1950'li yıllarda çok cüzi olan gecekondu sayısı 94'e gelindiği zaman 640 bine ulaştı. Bir bu sayı kadar da kaçak yapı var, sadece İstanbul için. İşte bunlar için kentsel dönüşüm, depremsellik diye çabalıyoruz. Özellikle 2000'li yıllara kadar yapılan yapılar için çabalıyoruz" diye konuştu.

"İNSANLARI YERİNDE, HATIRASININ OLDUĞU, YAŞADIĞI YERDE TUTABİLMEK ESAS OLAN"

Bakan Özhaseki konuşmasının devamında kentsel dönüşümde izleyecekleri yol ve kriterlere değinerek, "İstediğimiz kadar görmemezlikten gelelim. Duymak istemeyelim. Bende söylerken hicap duyuyorum. Biz söylemesek de, duymak istemesek de, gözümüzü kapatsak ta, yerin altındaki o kurallar işliyor. Gaz birikmesi devam ediyor. Türkiye bir deprem ülkesi. Bütün bilim adamları İstanbul'u dünyadaki en ciddi deprem riski altında olan 10 metropolden biri olarak görüyorlar. Tokyo, San Francisco, Los Angeles, Chicago var. Aynı zamanda İstanbul'da var bu riskli ülkeler arasında. Kentsel dönüşüm konusunda temel ilkelerimiz var. İlk olarak yerinde dönüşüm. Bu çok önemli bir sözcük. Ben bunları anlatıyorum ama bazı muhalif arkadaşlar çıkıp, 'ey İstanbul bakın, bakan dedi ki dönüşüm yapıyorlar, sizi taşıyacaklar.' Allahtan korkun ya. Bu işe bari limon sıkmayın. Böyle bir şey yok. Eskiden yapılmış bir hata olabilir. Ben bunları bilmem. Benim öyle bir günahım yok. Birinci esas yerinde dönüşüm, ikincisi herkesi ev sahibi yapmak. İnsanların evini yıktıktan sonra '3 tane yıktım, bir tane verdim.' yok öyle bir şey. İnsanları yerinde, mukim olduğu, hatırasının olduğu, yaşadığı yerde tutabilmek esas olan, temel prensiplerimiz bunlar. Rezerv alanı noktasında devlet artık cimrilik etmeyecek. Elinde ne varsa, arsasını ortaya koyacak. Bu bizim için hayati önemde bir şey. Finans noktasında çalışmalarımız var. Sıfır faizli destekler geliyor. Bütün bunları gerçekleştirdiğimizde hedefimiz 15 yıl içinde 7.5 milyon binayı, daha doğrusu bağımsız birimi dönüştürmek. Bunun 150 bin civarında olanı İstanbul'da. Geriye kalan Anadolu'da. Bunu yaptığımız zaman biz 15 sene içinde görevimizi hakkıyla yerine getirmiş oluyoruz. Sonra deprem geliyorsa, gelsin" diye konuştu.