Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz'u anma etkinlikleri kapsamında hazırlanan afişlerle ilgili tartışmalara ilişkin, "Emekli olmuş eski Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, küçük bir grubun köpürtmeye çalıştığı bir konudur. Burada hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerini kimsenin hedef alma düşüncesi yoktur." dedi.

Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde medya temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Başbakan Yıldırım, bir gazetecinin "15 Temmuz için hazırlanan bazı afişler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin yıpratıldığı"na yönelik iddiaları hatırlatması üzerine, Fetullahçı Terör Örgütünün (FETÖ) hain darbe girişiminin bertarafının birinci yılı dolayısıyla kapsamlı anma etkinlikleri düzenlendiğini anımsattı.

Etkinliklerin, tüm şehitlerin kabirlerinin ziyaret edilmesiyle başladığını ve yurt genelinde devam ettiğini belirten Yıldırım, etkinlik programına ilişkin bilgi verdi. Bu kapsamda 15 Temmuz'un anılmasına yönelik afişlerin de hazırlandığını dile getiren Yıldırım, şunları söyledi:

"Burada kimsenin rahatsız olacağı bir şey yok. Bizim ilk günden dediğimiz şey bellidir; 'Asker kılığına girmiş teröristler. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil etmiyor, bunlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin, askerin tankını, topunu, helikopterini, uçağını çalan ve bunlarla millet üzerine bombalar, mermiler yağdıran, akıllarını kiraya vermiş katillerdir.' bu kadar basit. Onun için alınganlık gösterecek bir şey yok. Kaldı ki çok belirli, emekli olmuş eski Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının, küçük bir grubun köpürtmeye çalıştığı bir konudur. Burada hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerini kimsenin hedef alma düşüncesi yoktur. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, askerimiz, milletimizin gözbebeğidir, Peygamber ocağıdır, yanlış yapanların bu yanlışlarını asırlık bu kuruluşa fatura etmeye kimsenin hakkı yoktur. Orada tutumumuz çok nettir." 

- "O kahramanlık destanını gölgeleyemezler"

Yıldırım, 15 Temmuz gecesi milletin "yeni bir Çanakkale", "yeni bir istiklal destanı" yazdığını belirterek, "Ne yaparsa yapsınlar o kahramanlık destanını gölgeleyemezler." diye konuştu.

Bu destanın yediden yetmişe herkesin hafızasında sürekli canlı tutulmasının önemine işaret eden Yıldırım, yapmaya çalıştıklarının da bu olduğunu bildirdi. 

"O gece o anlar yaşanmadı mı? İlk defa mı o fotoğraflar görülüyor?" diye soran Başbakan Yıldırım, "Daha vahimlerini bu millet görmedi mi televizyonlarda, gazetelerde? Bunun çok dikkate alınacak tarafı yok, zorlama bir şeydir. Bunlarla hiç kimse askerimizin, vatansever polisimizin, jandarmamızın fedakarca, kahramanca yaptığı vatan savunmasına karşı bir zafiyet oluşturmaya çalışmasın." ifadelerini kullandı.

Aynı gazetecinin, 15 Temmuz ile ilgili hazırlanan afişlerin ABD'deki metrolara asılmasına yönelik talebin müttefik ABD'de olumsuz karşılandığını hatırlatması üzerine de Yıldırım, "ABD veya kimi Avrupa ülkelerinde 15 Temmuz'un anılmasına yönelik çeşitli etkinliklerde takınılan tavrı hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değil. Bir yandan 'Özgürlükler ülkesi' diyeceksiniz, bir yandan Türkiye'ye insan hakları, özgürlükler konusunda sürekli eleştirilerde bulunacaksınız, diğer taraftan da bir ülkenin geleceğini yok etmeye çalışan alçak bir kalkışmanın, darbenin arkasında olanları eleştiren, bunu uluslararası kamuoyunda bilinir hale getirmeyi hedefleyen bu çalışmaları engellemeye çalışacaksınız. Bu, tamamıyla bir samimiyetsizliktir. Kim yaptıysa, kim ettiyse hangi düzeyde yapılırsa yapılsın hiçbir şekilde kabul edeceğimiz bir şey değil." değerlendirmesinde bulundu.

- "Milletin tamamının öfkesini kabartan bir tutumdur"

Başbakan Yıldırım, "Darbe girişiminden sonra yargılamalarda dün, kendi giydikleri tişört üzerine İngilizce 'kahraman' ifadeleri yazarak hala yapmış oldukları şeylerin arkasında duranları görüyoruz. Bu tarz suçluların şov yapmasının önüne geçmeyle ilgili bir adım atılması söz konusu mu?" şeklindeki soruya karşılık olarak da "Ben de sabah gördüm, bu bir anlamıyla suçun itirafıdır, bir anlamıyla meydan okumadır. Neresinden bakarsanız bakın, bu sadece müşteki olanların değil, milletin tamamının öfkesini kabartan bir tutumdur." dedi.

Bunun özellikle yapıldığı kanaatinde olduğunu belirten Yıldırım, "Maalesef yine o akıl, yeni bir arayış içinde. Bu davaları tartışılır hale getirmek ve bu şekilde bu canileri kurtarabilmeyi ümit etmektedir. Mutlaka bu bakımdan Adalet Bakanı'na gerekli talimatı verdim, bütün detaylarıyla konu araştırılacak ve bunun failleri ortaya çıkarılacaktır." diye konuştu.

"Tek tip kıyafet giydirme meselesine gelince, tabii gönlümüz arzu etmez, biz yargılamanın doğal bir şekilde cereyan etmesini bekleriz." ifadesini kullanan Yıldırım, savunma hakkının kutsal olduğunu, savunmaların hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan sonuna kadar, yapılmasını istediklerini söyledi. 

- "Bu görüntülere meydan vermeyeceğiz"

Başbakan Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu şu demek değildir, bu kadar şehit yakınının, gazi yakınının gözünün içine bakarak, onlara aklıyla alay ederek sonuç almaya çalışmak, onlara yapılabilecek en büyük hakaret, küstahlık olmanın yanı sıra hukuk sistemini de yok saymak demektir. Ne yaparsa yapsınlar, benim şehit yakınlarından, gazilerimizden, vatandaşlarımızdan özellikle talebim, sabırlı olacağız. Onların bu küstahlıklarına, bu şımarıklıklarına, bu aymazlıklarına karşı sabırlı davranacağız ki, yarın bir gün bunu bunlar zaten yerli değil, milli değil bütün ümitlerini uluslararası destekçilerine de bağlamış vaziyetteler. Oralara gidince hemen 'biz işte savunma hakkımızı kullanamadık, adil yargılanmadık, Türkiye'de hukuk yok' gibi tırnak içinde birtakım itirazla sonuç almayı hedefliyorlar."

Buna fırsat verilmemesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Ama şunu da bundan sonra beklemesinler, Cumhurbaşkanı'nı kasten öldürmeye giden bir alçağın, göğsüne meydan okurcasına 'kahraman' yazan bir kıyafetle çıkmasını da bundan sonra kimse beklemez. Cezaevleri idari yetkilerini kullanarak gerekli tedbirleri alacaktır. Milletin vicdanını, milletin hissiyatını infiale dönüştüren bu ve buna benzer davranışlara, görüntülere meydan vermeyeceğiz. Onun için de her türlü tedbiri alacağız. Bunu asla adil yargılamayla ilgili bir konu olarak da değerlendirmiyoruz."

- "Adalet Bakanlığımıza gerekli talimatları verdik"

Yıldırım, "Tek tip kıyafetin yargılamanın adil olmadığı kanaatine mi yol açacağını düşünüyorsunuz" şeklindeki soruya, "Bu yönde tenkitler var. Geçmiş yargılamalardan uluslararası, evrensel hukuk düzeyinde bu yönde eleştiriler var ama bu şu demek değildir; 'Ben nasıl olsa mahkum olacağım her şeyi yaparım' tarzında bir layüsellik anlamına gelmez. Mutlaka cezaevi yönetiminin idari anlamda alabilecekleri tedbirler var. Bundan sonra bu tedbirler daha fazla titizlikle uygulanacak. Bu konuda Adalet Bakanlığımıza gerekli talimatları verdik. Cumhurbaşkanının canına kastediyor onun aslında göğsünde 'kahraman' değil alnında 'hain' yazıyor. " yanıtını verdi.

Bunun herkesin bildiği bir mesele olduğunu kaydeden Yıldırım, o sanığın söz konusu davranışıyla "Ben bir katilim, alçağım." diye kendini ifade ettiğini, bunun başka türlü izahının olamayacağını söyledi.

"Örgütün saydam olmayan yapısı ve karmaşık ilişkilerini düşündüğümüzde hepimizi şaşırtan farklı gelişmeler yaşanabilir." sözleri hatırlatılarak, "Korkalım mı?" sorusuna Yıldırım şöyle cevap verdi:

"Yok, korkacak bir şey yok. İşte görüyorsunuz her gün yeni bir şey çıkıyor. Hem o geceye hem ondan sonra yaşanan yargılama süreçlerine ilişkin. Orada dikkat çekmek istediğim nokta çok açık ve net. Diyorum ki, 'Bu örgüt, ilişkileri, yapısı şeffaf olan bir örgüt değil. Karmaşık ilişkileri var, kapalı kutu. Dolayısıyla yarın bir gün yargılamalar, süreçler ilerledikçe hepimizi şaşırtan şeyler çıkabilir.' Dediğim bu. Bu, o geceye ait de olabilir, o geceyle bağlantılı yargılama sürecinde sanıkların, suçluların, zanlıların ifadeleriyle de ortaya çıkan konular olabilir."

Yıldırım, yargılama sürecinde bir çözülme beklenip beklenmediğine ilişkin soru üzerine, o anlamda söylemediğini belirterek, "Yargılamanın gelişmesine göre, ister çözülsünler ister kördüğüm olsunlar bunları takip edeceğiz. Hukuk içinde alabilecekleri en ağır cezayı alacaklar. Kesin hüküm olarak söylemiyorum, yaşadıklarımızı dikkate alarak bunu söylüyorum." ifadesini kullandı.

- "Hollanda ve Avusturya iç siyaset malzemesi olarak kullanıyor"

Başbakan Yıldırım, yurt dışında 15 Temmuz anma etkinliklerinin düzenlenmesine izin verilmediği şeklindeki haberlerin hatırlatılması üzerine de yurt dışında yerleşik sivil toplum kuruluşlarının buna benzer etkinlikler düşündüklerini ve yerel makamlara bu taleplerini ilettiklerini, buna karşılık Hollanda'da, Avusturya'da bunun iç siyaset malzemesi olarak, abartılarak kullanıldığını söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak resmi kanallardan etkinlik yapılacağı ve bir bakanın gönderileceği şeklinde bir talebin söz konusu olmadığını bildiren Yıldırım, "Esas itibariyle bu etkinlikleri ağırlıklı olarak Türkiye'de yapmayı kararlaştırdık. Yurt dışından gelmek isteyenlere de 'Sadece yurt içinde yapacağız, böyle bir programımız yok.' diye cevap verdik. O bakımından gerek Hollanda gerek Avusturya konusu biraz iç siyaset amacıyla vaktinden önce söylenmiş sözler olarak görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.  

Başbakan Binali Yıldırım, olağanüstü hal (OHAL) uygulamasına ilişkin, "19'unda doluyor, prensip olarak bizim hükümet olarak kararımız, MGK'ya uzatılması yönünde teklif götürmek." dedi.

Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde medya temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "olağanüstü hal uygulamasının uzak olmayan bir zamanın sonunda kalkacağı"na yönelik açıklama yaptığını belirterek, bunun zamanını sorması üzerine Başbakan Yıldırım, "Mutlaka bir gün kalkacak bu olağanüstü hal. Böyle devam edecek diye bir şey yok. Şartlar oluştuğunda kalkacak." karşılığını verdi. 

Tarih vermesinin yanlış olacağını dile getiren Yıldırım, şunları söyledi:

"Bunlar MGK'da görüşülüyor, konuşuluyor, ona göre ya uzatılıyor ya da kaldırılmasına karar veriliyor. Münferit bir kararım olsa bunun cevabını veririm ama bu 19'unda doluyor. Prensip olarak, bizim hükümet olarak kararımız, MGK'ya uzatılması yönünde teklif götürmek. Yani bir dönem, her bir şey 3 ay oluyor, ilk 4 ay sonra üç gidiyor, üç ay daha uzatılması yönünde teklifimiz olacak. Ondan sonra da tabii bakılır duruma. Dediğim gibi, biz sürekli bunu devam ettirmekten yana değiliz."

Yıldırım, olağanüstü halin vatandaşlar açısından olağanüstü bir durumu olmadığını belirterek, "Bunu daha ziyade, Türkiye'nin dışından bazı çevreler size karşı kullanmaya gayret ediyor. Ama burada da yine bir çifte standart görüyoruz. Fransa'da uzayınca problem olmuyor, Türkiye'de uzayınca problem oluyor veya eleştiriliyor, bu da tipik Avrupa çifte standardının bir yansıması. Hiçbir zaman, hiçbir ülkede olağanüstü şartların ilanihaye devam etmesi arzusu olamaz. Biz ilk gün dedik ki 'Biz olağanüstü hali vatandaşa değil, kendimize ilan ediyoruz. Bu mücadelede daha etkin, sonuç alıcı işler yapabilmek için bunu yapıyoruz.' Kaldı ki olağanüstü halde aldığımız bütün kararları aynı gün Meclis'e gönderiyoruz." diye konuştu.

Bu kararlardan üçünün Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmesinin ardından yasalaştığını anımsatan Yıldırım, "Ondan sonra da tabii ana muhalefet partisi bu işin peşini bıraktı, 'Gelsin görüşülsün' filan demiyor. Görüşülmeyince bunların geçersiz olduğunu düşünüyor, halbuki Anayasa'da açık hüküm var, bunların bir anayasal, yasal dayanağı var, her şey hukuk içerisinde cereyan ediyor." dedi.

- Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu

Bu süreçte bazı mağduriyetlerin olduğuna yönelik söylemler hatırlatılarak, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun bunları giderip gidermeyeceğine yönelik soruya Başbakan Yıldırım, "Amacımız bu" karşılığını verdi.

Komisyonun kuruluşu, yapısı, çalışmalarına ilişkin bilgi veren Yıldırım, "Bunun amacı şu, kamudan ilişiği kesilmiş, hatta tutuklu, hükümlü, müşteki kim varsa herkesin müracaatını alacak, 60 gün içerisinde. 17 Temmuz'dan itibaren 60 gün içinde geçmişe yönelik bütün talepleri alacak." dedi.

Şu ana kadar bununla ilgili bir rakamın olup olmadığı sorusuna Yıldırım, "Şu gün itibarıyla memuriyetten uzaklaştırma alan 38 bin 202, memuriyetten çıkarma 103 bin 844 toplam 142 bin 46. Bu arada 34 bin 320 kişi de iade edilmiş, yani önce çıkarılmış veya açığa alınmış. Ayrıca hakkında işlem yapılan şüpheli sayısı 168 bin 796. İtiraz başvuru sayısı 296 bin 350. Burada tabii şey olabilir, mükerrerlik olabilir, işte valiliğe de etmiş olabilir, bakanlığa da etmiş olabilir, başbakanlığa da etmiş olabilir. Bunlar ayıklanacak. Yani buradaki sayı yanıltıcı olmasın. Bunlar tasnif edilecek." yanıtını verdi.

Sürece ilişkin bilgi veren Yıldırım, şunları kaydetti:

"Şimdi olacak olan ne? Bu başvuralar önceden idareye yapılıyordu. İdare değerlendirmiş, 34 bin 320 tanesini iade etmiş, diğerlerini reddetmiş. Şimdi bu sistemin özelliği şu, bu artık bir yargı yolunu açan bir iş, bir komisyon oluyor. Ne demek? Diyelim ki siz mağdur olarak müracaat ettiniz, daha önce sizi filanca bakanlık memuriyetten çıkardı, hakkınızda takibat başladı, tutuklusunuz, hükümlüsünüz. Bu komisyona müracaat ediyorsunuz, komisyon sizin durumunuzu inceliyor. Size iade veriyor, diyor ki 'yanlış işlem yapılmış, iade edeceksiniz.' 15 gün içinde idare bunu yerine getirmek zorunda. Eğer yok 'yapılan, tesis edilen işlem doğru' derse, bu sefer müracaatçıya yargıya gitme yolu açılıyor."

- "Komisyon, yargı yolunu açacak bir süreci başlatıyor"

Şuan OHAL'den yargıya gitme yolunun olmadığına dikkati çeken Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yargı yolu açılıyor. Nereye gidiyor, idari mahkemesine gidiyor. Nereye gidiyor, eğer diyelim genel müdür, müsteşar falansa, o doğrudan Danıştaya gidiyor. Memurların biliyorsunuz alt kademedekiler idari yargı, üst kademedekiler Danıştayda haklarını arayabiliyorlar. Daha sonra kademe kademe Anayasa Mahkemesi, temyiz mahkemesi, hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar varan bir yargı sürecini başlatmış oluyor.

Bu hangi alanlarda, ihraç edilenler, öğrencilikle ilişiği kesilenler, kapatılan kuruluşlar yani dernek, vakıf vesaire, TSK'dan emekli edilen, rütbeleri ellerinden alınanlar, hatta tutuklular ve hükümlüler de bu itiraz hakkından yararlanabilecekler. En önemli özelliği bu komisyon, yargı yolunu açacak bir süreci başlatıyor veya bir şekilde memuriyetten çıkarılanların haksız bir işlem yapıldıysa bunu düzeltebiliyor."

Başbakan Binali Yıldırım, Afrin'e yönelik operasyon ihtimaline ilişkin, "Güney sınırlarımıza, topraklarımıza, vatandaşlarımıza yönelik hangi tehdit olursa olsun, buna karşı anında karşılık veririz. Bunu Fırat Kalkanı ile gösterdik, Sincar operasyonuyla gösterdik. Bundan sonra da ne gerekiyorsa bunu yaparız." dedi.

Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde bir araya geldiği medya temsilcilerine gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

"Yarın TBMM'de yapılacak törene, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun sizin nezdinizde daveti söz konusu olacak mı?" sorusu üzerine Yıldırım, "CHP'nin her şeye alındığını, her şeyden etkilendiğini" belirtti. "Orası milletin Meclisi, milletin Meclisine davet olmaz" ifadelerini kullanan Yıldırım, şunları kaydetti: 

"Zaten 15 gündür Mecliste yoklar, herhalde tekrar gelmek için davet bekliyorlar. Meclis onların evi, milletvekillerinin, partilerin, hepimizin evi. Meclise gitmek için davete ne lüzum var. O gece Meclise davetle mi gittik? CHP de MHP de AK Parti de vardı. 'Gece bombaların atıldığı saatte Meclisin önünde olalım' diye bir çağrı var. Bu, umuma, 80 milyona yapılmış bir çağrıdır. Biz de onun bir parçasıyız. İş bu kadar açık ve net. Gelmemek, orada gözükmemek için yani böyle dolambaçlı yollara girmeye lüzum yok. Açıkça deyin ki 'Biz gelmeyeceğiz, alternatif program yapacağız.' İşte 'Bizi çağırmadılar, etmediler.' diye bu yollara başvurmaya lüzum yok. Biz de herhangi bir davet almadık, bir davet de beklemiyoruz. Oraya koşa koşa gideceğiz, o anı orada vatandaşlarımızla ölümsüzleştireceğiz." 

- "Buna karşı çıkıyoruz ve kabul etmiyoruz"

Katar ile bazı Arap ülkeleri arasındaki kriz hatırlatılarak, "Yakın zamanda siz veya Sayın Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmiş bir takvim içinde Katar'a ziyaret olacak mı?" sorusu üzerine Yıldırım, bölgedeki sorunun çözümü için her an ziyaretlerin, görüşmelerin olabileceğini bildirdi.

Körfez'de yeni bir kaosun, krizin çıkmaması ve bölge ülkeleri arasındaki bu gerginliğin suhuletle sona erdirilmesini amaçladıklarını vurgulayan Yıldırım, "ABD Dışişleri Bakanı da bu mealde önemli bir gayret gösteriyor. Biz Katar'a dayatılan bu yaptırımların, adil, doğru olmadığını düşünüyoruz. Katar, hükümranlık haklarına sahip bir ülkedir, dolayısıyla hiçbir ülkeye yapılmaması gereken birtakım dayatmalar söz konusudur. Biz buna karşı çıkıyoruz ve kabul etmiyoruz." şeklinde konuştu.

Türkiye ile Katar arasında güvenlik ve savunma iş birliği anlaşması bulunduğunu hatırlatan Yıldırım, "Bu, bugün kararlaştırılmış bir şey değil. 2002'de görüşmeleri başlamış ve 2014'ten beri gündemde olan bir konudur. Bu bağlamda sadece Katar'ın değil, bölge güvenliği için bizim orada bir askeri varlığımız söz konusudur." açıklamasında bulundu.

İsrail polisinin üç Filistinli'yi öldürmesinin ardından Mescid-i Aksa'nın cuma namazına kapatıldığının hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Çok tehlikeli bir adım. Umarım bunda ısrarcı olmazlar." dedi.

- "Tedbiri, sınırlarımızın ötesinde alma hakkına sahibiz"

Afrin'e yönelik operasyon olup olmayacağı sorusu üzerine Yıldırım, şunları söyledi:

"Güney sınırlarımıza, topraklarımıza, vatandaşlarımıza yönelik hangi tehdit olursa olsun, buna karşı anında karşılık veririz. Bunu Fırat Kalkanı ile gösterdik, Sincar operasyonuyla gösterdik. Bundan sonra da ne gerekiyorsa bunu yaparız. Esasen bizim güvenliğimiz, güney sınırlarımızın güvenliğiyle doğru orantılı. Terörle mücadelemiz de doğrudan buna bağlı. İçeride terörle mücadele oldukça başarılı bir şekilde devam ediyor, ancak dışarıdan girişleri tam olarak kontrol alamadığımız zaman bu mücadele istediğimiz bir noktaya, istediğimiz zamanda gelmemiş olacak. O yüzden tedbiri, sınırlarımızın ötesinde alma hakkına da sahibiz."

- "CHP'nin FETÖ karşısındaki duruşu sır değil"

FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunun hazırladığı raporda, CHP'ye yönelik "FETÖ ile amaç birliği içinde olduğu ve cesaret verdiği" yönünde ifadelerin yer aldığı belirtilerek, "CHP-FETÖ ilişkisi konusunda bu zamana kadar sizin kafanızda net bir fotoğraf oluştu mu?" sorusuna Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Darbe Komisyonu Raporu çok geniş bir rapor. Orada bir mutabakat yok. CHP'nin, zannediyorum MHP'nin de muhalefet şerhleri var. Kapsamını görmek, bakmak lazım ama CHP'nin FETÖ karşısındaki duruşu bir sır değil, yani herhangi bir duruş göstermemiştir. Bugün bile gösterdiğini düşünmüyorum. 15 Temmuz'a 'kontrollü darbe' diyebiliyorsa CHP, bu FETÖ'ye karşı bir duruş değildir, bir anlamda FETÖ'nün zımnen, dolaylı olarak yanında olmak anlamına gelir. Her ne kadar şimdi bir tornistan yaptılar, 15 Temmuz çok ağır oldu, çok büyük infial oldu, 20 Temmuz'u 'kontrollü darbe'ye çevirdiler. Ne yaparlarsa yapsınlar CHP'nin, FETÖ konusunda kafası sürekli karışık vaziyette."

CHP'nin, "17-25 Aralık'ta bile FETÖ'ye amansız destek verdiğini" söyleyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletvekillerinin biri açıkça çıktı, bu konuda eleştirdi ve daha sonra da ayrıldı bildiğim kadarıyla. Bir başka şey, o yerel seçimlerde ben İzmir'den belediye başkanı adayıydım, korkunç bir iş birliği içinde oldular. Çok açık ve seçik. CHP'lilerden fazla CHP kampanyası yaptıklarını gördük. Yani bu halk oylaması kampanyasında da örtülü destek verdiklerini biliyoruz, bazı organizasyonlara. Geçen de söyledim yine tekrar edeyim, siyasi irade olarak FETÖ ile amansız mücadeleyi yapan AK Parti'dir, Recep Tayyip Erdoğan'dır, 28 Şubat sürecinde de rahmetli Erbakan çok net bir duruş sergilemiştir. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin de özellikle son zamanlarda FETÖ konusunda çok net bir duruşu vardır ve FETÖ'nün alçak terör örgütü olduğunu, bu ülkenin demokrasisini, geleceğini yok etmeye çalıştığını her platformda ifade etmiştir."

- "Hedefimiz, gayri memnunların oranını azaltmak"

15 Temmuz gecesi, FETÖ'nün darbe girişimine karşı neredeyse toplumun tüm kesiminden insanların darbeye karşı mücadele sergilediğini ancak gelinen noktada "AK Parti ile MHP'nin aynı potada buluştuğu, diğerlerinin ayrı kaldığı" iddiasının hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Böyle bir hedefimiz yok, böyle olmasını da asla arzu etmeyiz. Biz iktidar partisiyiz, seçmenin yarısının doğrudan desteğini alan bir partiyiz ama bizim hedefimiz ve başarımızı perçinleyecek olan gayri memnunların oranını azaltmaktır. Bundan sonraki hedefimiz gayri memnunların oranını olabildiğince aşağıya çekmektir." dedi.

Böyle bir tasnifi doğru bulmadığını belirten Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bize göre bu ülkenin bayrağı altında yaşayan, bu ülkenin kimliğini taşıyan herkes ortak değerlerde birleşebilmelidir. Tıpkı 15 Temmuz gecesi olduğu gibi. Bunu önemsiyoruz, bunun gerçekleşmesi için de AK Parti olarak var gücümüzle çalışacağız. Bütün toplum kesimlerinin, bize destek versin, vermesin. Seçimler ayrı bir şeydir, seçimden sonra artık siz 80 milyonun iktidarısınız. Herkese kucak açmak, herkesin sesine kulak vermek mecburiyetindesiniz, yani herkesin dediğini yapamayız ama çoğunluğun taleplerini gözardı edemeyiz."

 Başbakan Binali Yıldırım, Fetullahçı Terör Örgütü'nün 15 Temmuz'daki darbe girişimine ilişkin, "Biz o gün, 'Ölmek var dönmek yok, ya bizi alırlar ya da biz onları alırız' dedik. Bu kararı Cumhurbaşkanımızla verdik. Bu darbe başarılı olabilirdi, ne zaman başarılı olabilirdi? Cumhurbaşkanını da bizi de ortadan kaldırırlarsa başarılı olabilirdi. Bu kadar açık söylüyorum. Bizde bu kararlılık vardı." dedi.

Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde bir araya geldiği medya temsilcilerine gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, onların soruları yanıtladı.

Bir gazetecinin "CHP'nin 15 Temmuz'u itibarsızlaştırdığı, bir anlamda yok saydığını" ifade etmesi üzerine Yıldırım, "Yok saysa ne olur, saymasa ne olur. Millet 15 Temmuz'un ne olduğunu iliklerine kadar hissetti. 15 Temmuz, bu ülkenin siyasi tarihinde yaşadığı en alçak darbe girişimidir. Demokrasiyi, milli iradeyi yok etmeye çalışan bir eylemdir, bir terör olayıdır, ülkeyi işgal etme girişimidir." diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 15 Temmuz gecesi Bakırköy Belediye Başkanı'nın evinde olduğuna ilişkin fotoğraflar hatırlatılarak, "Dünden beri de sizin telefonla bağlandığınız, 'Başbakan da evindeydi.' diye video yayınlanıyor." sözleri üzerine Yıldırım, darbenin başladığı saatlerde Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi'nden evine gittiğini söyledi.

Boğaziçi Köprüsü'nü geçtikten 5 dakika sonra köprünün tutulduğu haberinin geldiğini hatırlatan Yıldırım, şunları anlattı:

"Eve de gittim orada planlamaları yaptım. Ben evdeydim ama evde bu iş nedir, ne değildir, kimden kaynaklanıyor, toplum bir açıklama bekliyor. Onu yapmadan önce işin ne olduğunu anlamak gerekiyordu. Evde olmamın sebebini eğer Kılıçdaroğlu'nunkine karşılık olarak söylüyorlarsa bu büyük haksızlıktır. Nerede olacağım? Sokağa çıkıp da orada burada kendi kendime söylenip duracak değilim. Ülkeyi yönetme sorumluluğu taşıyorum. Bir yerde bu krizi, kalkışmayı nasıl bastıracağız, bunun çalışmasını yapacağız. Zaten orada çok durmadık, açıklamayı yaptıktan sonra hemen harekete geçtik. 23.05'te ilk açıklamamızı yaptık ama ondan önce Cumhurbaşkanımızla görüştük. Ankara ve İstanbul'daydı bu olayın yoğunlaşması, o ilin valileriyle emniyet müdürleriyle görüşülmesi gerekenlerle görüştüm. Cumhurbaşkanımızla birkaç sefer görüştüm, bütün detayları konuştuk. 10 saat boyunca herhalde 190 kusur telefon görüşmesi yaptım gece boyunca."

- "Devlet idaresinde kişisel öfke olmaz"

"15 Temmuz gecesi talimat verdiniz ve 'Yazılı talimat bekliyorum.' diyenler olmuştu. Siz onlarla ilgili yargılama sürecine dahil misiniz?" sorusu üzerine Yıldırım, "Ben bu davaları millet adına takip ediyorum. Hiçbir zafiyet olmaması için, yaşanan mağduriyetlerin, acıların karşılığının en şiddetli şekilde görmesi için takipçisiyim." dedi.

Münhasıran davaya müdahil olmak gibi bir durumun olmadığını belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Devlet idaresinde kişisel öfke olmaz. Bu işleri zorlamanın anlamı yok. Ben evdeydim, Kılıçdaroğlu evdeydi. Ben evde bir saat kaldım. Bir saat sonra sabaha kadar bu meselenin halli için her yolu denedik. Her imkanı kullandık. Bu işi onunla karşılaştırmak çok büyük, ne diyeyim, kelime kullanmıyorum. Onun tercihidir, ben 'O eve niye gitti' de demiyorum. Oraya gideceğine bir meydana da gidebilirdi, hazır orada millet toplanıyordu. Bu tercihi böyle kullandı. Ona karşılık 'Başbakan da evdeydi.' gibi bir savunma yapmayı doğrusu yakıştıramıyorum ve asla da kabul etmem.

Biz o gün, 'Ölmek var dönmek yok, ya bizi alırlar ya da biz onları alırız' dedik. Bu kararı Cumhurbaşkanımızla verdik. Bu darbe başarılı olabilirdi, ne zaman başarılı olabilirdi? Cumhurbaşkanını da bizi de ortadan kaldırırlarsa başarılı olabilirdi. Bu kadar açık söylüyorum. Bizde bu kararlılık vardı. Cenabıhak yardım etti. Millet Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla meydanlara indi. Medya sizler, sizlere bir telkinde bulunmadık ama kendi refleksiniz oldu. Ülkeden yana, gelecekten yana tavır aldınız, taraf oldunuz, çok büyük iş yaptınız. Allah sizden razı olsun. Savcılarımız hemen harekete geçti. Vatansever polislerimiz, jandarmalarımız, askerlerimiz hemen harekete geçtiler. Daha ne olacak? Önemli olan ortak şuurda milletin birleşmesidir. Bunu da o gece en güzel şekilde başardığımızı düşünüyorum."

- "Bu milletin bir ferdi olmaktan çok büyük gurur duyuyorum"

Başbakan Yıldırım, 15 Temmuz gecesi yaşanan ilk olaydan sonra bir vali ile konuşurken söylediklerini yansıtan videoyu izletti.

Görüşmede, ifadelerinin "Gereken her şeyi yapacağız. Asla ve asla o çapulculara, hukuka uymayan, milletin silahını, askerini, tankını kendi emelleri adına kullanmaya kalkışan bu canilere gereken dersi vereceğiz." olduğunu belirten Yıldırım, "İlk söylediğim şey budur. Benim bir beyanatım değil, orada konuştuğum valilere, emniyet müdürlerine verdiğim talimat. O gece herkes durumdan vazife çıkararak, ülkenin geleceği için demokrasinin kurtarılması için ve milli iradenin yere düşürülmemesi için çok iyi iş yaptı. Bizatihi bunları yaşamış biri olarak, bu milletin bir ferdi olmaktan çok büyük gurur duyuyorum. O gece için söyleyebileceğim en önemli şey bu." ifadelerini kullandı.

- "Korumalar reddetti"

"Siz geçtikten 5 dakika sonra köprü kapatılmış. Zamanlama manidar değil mi? Belki sizi köprüde de yakalamak istemiş olabilirler mi?" sorusuna Yıldırım, şu cevabı verdi:

"Böyle yorumlar da yapıldı ama ben çok üzerinde durmadım. Sadece olayların gelişimini anlatmak bakımından söyledim bunu. Belki biliyorlardı, belki bilmiyorlardı ama şu da bir gerçek, ben Kozyatağı gişelerine gelirken, 'Geri dönün.' diye talimat verdim arkadaşlara. Korumalar bunu reddettiler. Dediler ki 'Başbakanlık protokol ekibinin arabasını durdurdular, camlarını parçaladılar. Onları dışarı alıp, tartakladılar. Biz tedbirleri almadan sizi oraya götüremeyiz.' Çok ciddi bir şey oldu aramızda. Sonra ben bunu makul karşıladım ve hemen 5 dakika sonra konuta gittik ve orada işleri koordine ettik. Biz de kendi adımıza karşı hareketimizi başlatmış olduk. Cumhurbaşkanımızın koordinasyonunda nasıl hareket edeceğimizi kararlaştırdık ve adımları attık. Belki oraya dönsek, oradaki şeyin parçası olacaktık ve daha büyük bir organizasyonu yönetme sorunu ortaya çıkabilirdi."