AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Binali Yıldırım, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında, FETÖ ile mücadele üzerinden AK Parti teşkilatlarına seslenerek, "Hiç kimse FETO'nun oyununa gelmesin. Neymiş? Alt düzeydeki FETÖ'cüler tasfiye edilirken, siyasi gücü ve konumu olanlar korunuyormuş. Bu ifade fitnenin ta kendisidir. Bu tür ifadelerin peşinden gidenler, FETO'nun kündesine geldiklerini asla unutmasınlar" dedi.

"SİYASİ PARTİLERİMİZDEN AYNI TAVRI BEKLİYORUZ"

Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti'nin, TBMM'nin 26'ncı Dönem 2'nci Yasama Yılı'ndaki ilk grup toplantısında hitap etti. Terör örgütleriyle mücadele konusunda tüm siyasi partilerden ortak tavır beklediklerini dile getiren Yıldırım, "FETÖ, PKK, DEAŞ, alayı, bütün terör örgütleriyle mücadelenin tüm hızıyla sürdüğü bu dönemde diğer siyasi partilerimizden de aynı tavrı bekliyoruz. Terör örgütlerine, ihanet odaklarına, darbecilere cesaret verecek söylemlerin hiç kimseye, ülkeye, millete faydası yoktur. Bu tür söylemler sadece yürütülen bu amansız mücadeleyi baltalar. Bu mücadeleye zarar verir. Hiç kimsenin ülkemizi ve milletimize böyle bir kötülük yapmaya hakkı yoktur. FETÖ'nün vücuda giren bir zehir gibi her yere ulaşabilen, her yere sızabilen fitne söylemlerine karşı da çok dikkatli olmanızı istiyorum" ifadelerini kullandı.

"FİTNENİN TA KENDİSİDİR"

Fethullahçı Terör Örgütü ile mücadele üzerinden AK Parti teşkilatlarına seslenen Yıldırım, "Hiç kimse FETO'nun oyununa gelmesin. FETO, diğer partilerle birlikte AK Parti teşkilatları içinde de tereddütler ortaya çıkarmak, kendisine karşı yürütülen mücadelenin kararlılığına gölge düşürmek için her türlü hileye, yalana başvuruyor. Neymiş? Alt düzeydeki FETÖ'cüler tasfiye edilirken, siyasi gücü ve konumu olanlar korunuyormuş. Bu ifade fitnenin ta kendisidir. Bu tür ifadelerin peşinden gidenler, FETO'nun kündesine geldiklerini asla unutmasınlar. Elbette insanın olduğu yerde eksik de olur hata da olur. Bunların hepsi telafi edilir ama hainlik asla affedilmez. Bu çerçevede gündeme getirilen hususlardan kamuyla ilgili olanlar Başbakanlık'ta, partimizle ilgili olanlar Genel Merkez bünyesinde oluşturulan ekiplerce titizlikle inceleniyor. Eksik varsa tamamlanıyor, hata varsa düzeltiliyor. Önemli olan yürütülen mücadelenin samimiyetidir, kararlılığıdır. Buna karşılık fitne çıkararak, yapılan mücadeleyi değersizleştirmeye çalışanlara da asla müsamaha göstermeyeceğiz" diye konuştu.

"AK PARTİ'DEN YÜZ BULAMAYAN FETÖ'CÜLER SOLUĞU DİĞER PARTİLERDE ALIYOR"

FETÖ ile mücadele kapsamında yürütülen soruşturmalarda suçsuz olanların mağdur edilmeyeceğini vurgulayan Yıldırım, "Diğer partilerden de aynı hassasiyet içinde davranmalarını bekliyoruz. AK Parti'ye ayar vermeye çalışanlar, dönüp kendi içlerinde de aynı temizliği yapmalıdır. Çünkü biz biliyoruz ki AK Parti'den yüz bulamayan FETÖ'cüler soluğu diğer partilerde alıyor. Suçlu olan her kim olursa olsun mutlaka cezasını çekecek. Suçsuz olan hiç kimsenin de en küçük bir mağduriyet yaşamasına asla izin vermeyeceğiz. Bu ölçüyü muhafaza ederek, mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Türkiye terör belasından tamamen kurtuluncaya kadar bu yolda bize durmak, geriye gitmek, zaaf göstermek, hedeften sapmak asla yoktur. Terörü ve terör örgütlerini Türkiye'nin gündeminden çıkaracağız. Biz bu yola baş koyduk. 15 Temmuz'da baş vermedik. Bundan sonra da inşallah vermeyeceğiz" dedi.

"BÖLGE DEAŞ, PYD, YPG GİBİ UNSURLARDAN TEMİZLEYİNCEYE KADAR HAREKAT DEVAM EDECEK"

Türkiye'deki terör örgütlerinin hayat kaynağının Suriye ve Irak olduğunu savunan Başbakan Yıldırım, "Suriye ve Irak'taki istikrarsızlık ortadan kalktığı zaman Türkiye'de de terör konusunda gerçekten büyük bir mesafeyi kat etmiş olacağız. Bu bakımdan Fırat Kalkanı harekatı çok önemlidir. Suriye'de bir güvenli alan oluşturulmasının bölgedeki terör ve mülteci sorununun çözümü için gerekli olduğunu uzun süredir ifade ediyoruz. Bu teklifimize bir itiraz olmamasına rağmen maalesef istediğimiz desteği de bugüne kadar göremedik. Bunun için iş başa düştü. Güney hudutlarımızı emniyet altına almak için Özgür Suriye Ordusu'nun öncülüğünde Fırat Kalkanı harekatını başlattık. Cerablus terör unsurlarından temizlendi. 200 civarında nüfusu olan Cerablus'un şu anda 3 bine yakın nüfusu oldu. Fırat Kalkanı harekatı başarılı şekilde devam ediyor. El Bab ve oranın kuzeyindeki bütün bölgeyi her türlü terör unsurundan DEAŞ, PYD, YPG gibi unsurlardan temizleyinceye kadar bu harekat kesintisiz devam edecek" açıklamasında bulundu.

"GEREKTİĞİ ANDA PYD VE YPG'Yİ ZORLA CERABLUS'TAN ATMASINI BİLİRİZ"

Münbiç'ten hala PYD/YPG'nin çıkmadığını hatırlatan Yıldırım, ABD ile bu konuda varılan mutabakata dikkat çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Münbiç bugüne kadar tam anlamıyla terör unsurlarından boşaltılmış değil. Bin bir türlü yalanla dolanla, kandırmacayla, örgüt ismi değiştirerek, maalesef ipe un seriyorlar. Çekilmeyi gerçekleştirmiyorlar. Türkiye olarak biz bu konuda kararlıyız. Bizim için PKK neyse PYD de YPG de aynıdır. Sadece isimleri değişiktir ama bunların hepsi terör örgütüdür. Gerektiği anda PYD ve YPG'yi de zorla Cerablus'tan atmasını da biliriz. Suriye'deki gelişmelere asla seyirci kalmamız mevzu bahis olamaz. Bundan sonra Suriye konusunda her ne adım atılacaksa bunun bir tarafı da mutlaka Türkiye olacaktır. Çünkü Suriye sorununun yükünü çeken en önemli ülkelerin başında Türkiye geliyor"

"PYD, PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜ EKLEMEK YENİ BİR ATEŞİN FİTİLİNİ YAKMAK DEMEK"

Musul operasyonuna da değinen Başbakan Yıldırım, olası bir operasyonda PYD ve PKK'nın bölgeye sokulmasının yeni bir ateşin fitilini yakmak olacağını savunarak, şu açıklamalarda bulundu: "Bugünlerde Irak'ta, Musul'da, Telafer'de de bir hareketlilik gözüküyor. Musul'un yapılacak DEAŞ operasyonu sonrası mezhepler arası çatışmanın yeni merkezi haline dönüştürüleceğinden kaygı duyuyoruz. Müttefiklerimizin Musul operasyonu kurgusu maalesef saydam değil, bu tehlikeyi içeriyor. Irak Merkezi Yönetimi pek çok konuda olduğu gibi Musul konusunda da farklı güçlerin etkisi altında ilerlemeye devam ediyor. Bu yol Irak için de bölge için de İslam kardeşliği için de pek hayırlı bir yol değildir. Sünni-Arap aşiretlerinin etkin olduğu Musul'u Şii milislere teslim etmek, işin içine PYD, PKK terör örgütünü de eklemek, bölgede yeni bir ateşin fitilini yakmak demektir. Biz bu hususu çok önemsiyoruz ve buna izin vermemek için müttefiklerimizle sürekli temaslarımızı sürdürüyoruz. Suriye ve Irak'ta demografik yapıların bozulması ve buna yönelik etnik alanların kaşınması bölgeye istikrar getirmeyeceği gibi buradaki çatışmaları çok daha derinleştirecektir"

"TEMMUZ AYINDAN İTİBAREN BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜ PİYASAYA SÜRDÜLER"

Gezi olaylarından itibaren Türkiye'de yaşanan gelişmeleri hatırlatan Başbakan Yıldırım, "Gezi olaylarından beri Türkiye'ye yönelik her hamlenin bir tarafında da Türkiye'de ekonomiyi bozma hesabı vardır. Gezi olaylarının söylemlerinden biri de ekonomiyi durdurma çağrısı olduğunu hatırlayın. Oradan aradıklarını bulamayınca bu sefer 17-25 Aralık emniyet/yargı darbe girişiminin bir parçası olarak ekonomimizi bozmaya, çökertmeye gayret ettiler. 17-25 Aralık hedefleri arasında Türkiye'nin büyük projelerini yürüten yatırımcıların, finans kuruluşu yöneticilerinin bulunması bir rastlantı değildir. Bu girişimde def edildikten sonra umudu üst üste yaşadığımız seçimlere bağladılar. Baktılar seçim dalgası da Türkiye'yi sarsmaya yetmiyor, bu sefer geçen yıl temmuz ayından itibaren bölücü terör örgütünü piyasaya sürdüler. 20 Temmuz 2015 tarihinden itibaren bölücü terör örgütü alçakça eylemlerine hız verdi. Bölge halkının desteği, güvenlik güçlerimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bu proje de akamete uğradı" diye konuştu.

"3-5 TANE DEĞERLENDİRME KURULUŞU BİZE NOT VEREMEZ"

Darbe girişiminin başarısız olmasından sonra Türkiye aleyhine kredi derecelendirme kuruluşlarının devreye sokulduğunu ileri süren Yıldırım, "15 Temmuz'da altın vuruşlarını denediler. FETO neredeyse 40 yıl boyunca büyük bir gizlilikle, büyük emeklerle ordu içine yerleştirdiği kadrolarını o gece darbe için harekete geçirdi. Milletimizin cesareti, kahramanlığı, Cumhurbaşkanı'mızın liderliğiyle bu ihanet girişiminin de üstesinden gelmeyi başardık. Türkiye darbe girişimiyle yıkılmayınca yine boş durmadılar. Yeniden eski yöntemlere başvurdular. Bel altı vuruşlarını devreye soktular. Önce değerlendirme kuruluşlarını sahaya sürdüler. Hiçbir gerekçesi yokken objektif izahı yokken tamamen siyasi saiklerle, zorlama gerekçelerle Türkiye'nin kredi notunu düşürdüler. Ancak bu not indirimlerini ne piyasa ne de uluslararası camia ciddiye almadı. Not düştükten sonra enflasyon düşmeye başladı. İhracat yüzde 8 arttı, güven endeksi yüzde 21 arttı. Senin notun oysa bizim notumuz da bu. 3-5 tane değerlendirme kuruluşu bize not veremez. Bize notu millet verir. Bu kuruluşlar Türkiye'ye karşı sergiledikleri haksız tutumla Türkiye'nin değil, kendi notlarını kırmış oldular" ifadelerini kullandı.

"BÖYLE BİR YARGI SİSTEMİYLE BİR YERE VARAMAYIZ"

Yargı alanında yapılacak düzenlemelere ilişkin bilgileri paylaşan Başbakan Yıldırım, "Yargıda bilirkişilik müessesesini yeni baştan ele alıyoruz. Maalesef yargı sistemimiz soruşturma kollukta, kovuşturma bilirkişide. Bu hale gelmiş. Böyle bir yargı sistemiyle biz bir yere varamayız. Kolluk kendi işini yapacak. Mahkemeler de hakimler de kendi işini yapacak. Diğer konular destek hizmetleridir. Bilirkişilik yargılamanın esası haline gelirse orada adalet tecelli etmez. Bunu özünden değiştireceğiz. Kanun Meclis'e geldi. Aynı zamanda ihtisas mahkemelerini çoğaltacağız. Bilişimle ilgili herhangi bir mahkeme bakınca olmuyor. Finansla, denizcilikle ilgili bunlar uzmanlık istiyor. Burada ihtisaslaşmaya gideceğiz" dedi.

"YARGITAY, DANIŞTAY MİLYONLARCA DOSYAYLA UĞRAŞMAK ZORUNDA KALMAYACAK"

İstinaf Mahkemeleri ile ilgili konuşan Başbakan Yıldırım, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Bazı konular bir uzlaşma mekanizması getireceğiz. Her şeyi mahkemeye taşımaya lüzum yok. Mahkemeden önce kardeşim gel otur, barışalım. Birisi hakemlik yapacak. Barıştıracak. Helalleşeceğiz, herkes yoluna gidecek. Bunlar niçin yapılacak? Hem vatandaş birbiriyle daha az davalı olsun diye hem de zaman kaybı. Yargılamada zaman çok uzuyor. Bunların da önüne geçeceğiz. İstinaf Mahkemeleri bu anlamda çok ciddi bir adımdır. İstinaf Mahkemelerinin sonuçlarını birkaç sene içerisinde göreceğiz. Öyle Yargıtay, Danıştay milyonlarca dosyayla uğraşmak zorunda kalmayacak. Dosya sayısı çok olunca üstünkörü bakılıyor, yeterli zaman ayrılamıyor"

DHA