Başbakan Binali Yıldırım, ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğundan Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) "Hava kuvvetleri imamı" olduğu iddia edilen Adil Öksüz'ün aranmasına ilişkin, "Biz vizesini iptal etmek için aradık. 15 Temmuz'un faillerinden biriydi, onun için biz de duyarlılık gösterdik, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı sorumlu davrandık, hemen vizesini iptal ettik." açıklamasının yapıldığını belirterek, "Resmi açıklama bu. Yersen. Tabii başka şeyler de var mı yok mu bakmak lazım. İnsan 'Her iş bitti de o mu kaldı?' sorusunu sormaktan da geri duramıyor. Daha tatmin edici bir cevap bekleriz." dedi.

Başbakan Yıldırım, NTV-Star televizyonu ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Adil Öksüz'ün, ABD Büyükelçiliği tarafından 21 Temmuz'da arandığı ortaya çıktı. Bu konudaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?" sorusu üzerine Yıldırım, şu anda firari olan Öksüz'ün 15 Temmuz darbe girişiminde çok önemli bir rolünün bulunduğunu, kilit bir isim olduğunu belirtti.

Akıncı Üssü'nde generallere emir veren Öksüz'ün, ilk ifadesinde "Oraya tarla bakmaya gelmiştim." dediğini anımsatan Yıldırım, şunları söyledi:

"Tabii bu çok ilginç. ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğundan aranmış olması, bunun ifadelere girmiş olması ve ifadelere girmesinden sonra konsolosluğun 'Biz vizesini iptal etmek için aradık. 15 Temmuz'un faillerinden biriydi, onun için biz de duyarlılık gösterdik, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı sorumlu davrandık, hemen vizesini iptal ettik'. Resmi açıklama bu. Yersen. Tabii başka şeyler de var mı yok mu bakmak lazım. İnsan 'Her iş bitti de o mu kaldı?' sorusunu sormaktan da geri duramıyor. Daha tatmin edici bir cevap bekleriz."

"Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın ABD'de tutuklanması"na ilişkin soruya Yıldırım, "Bu konuyla ilgili şu anda Halk Bankası gerekli hukuki süreci başlatmış durumda, avukat falan ayarladı. İşin mahiyetini, detaylarını önümüzdeki günlerde anlayacağız. Ülkemizi ziyaret etmekte olan ABD Dışişleri Bakanına da bu konu açılacak ve bunun sebebi sorulacaktır mutlaka. Gerek Dışişleri Bakanımız ile gerek Cumhurbaşkanımızın görüşmesinde bu konular ele alınıp, gündeme getirilecek. İddia odur ki '2011 yıllarında İran'a ambargoyu ihlal eden bir takım transferlerde imzası var, o yüzden gözaltına alındı.' şeklinde ilk bilgiler gelmiş durumda. Hukuki süreci yakından takip edeceğiz." yanıtını verdi.

- "Uyarılarımızı yaptık, yanlışlığını ortaya koyduk"

Başbakan Yıldırım, "Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bayrağının Kerkük'te resmi yerlere dikilmesi kararlaştırıldı. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?" sorusuna karşılık da şu değerlendirmeleri yaptı:

"Konunun iki tarafı var, bir Irak bağlamında ele almak lazım, Irak'ın toprak bütünlüğü içerisinde yer alan bir şehir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine dahil değil. Dolayısıyla bu yapılan bir emrivakidir. Yani Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi bir emrivakiyle, 'Burası benim bölgeme dahildir.' dedi. Buna Bağdat merkezi yönetiminin, bölgede yaşayan Türkmenlerin, Arapların rızası yok. Dolayısıyla bu Irak anayasasına göre fiili bir durumdur ve Irak anayasasına aykırı bir durumdur. Bizim açımızdan da bu doğru bir iş değildir, gerekli tepkiyi diplomatik yollardan Dışişleri Bakanlığımız yapmıştır. Biz de uyarılarımızı yaptık, bu işin yanlışlığını ortaya koyduk."

- "Geçmiş yönetimin gittiği yoldan gidiliyormuş intibanı veriyor"

"Rakka ile ilgili durum var. Bir süre önceki demecinizde 'Biz söyleyeceğimizi söyledik.' dediniz. ABD Dışişleri Bakanı da geliyor, bu konu bitiyor mu? Ya da başka bir plan var mı? sorusu üzerine Yıldırım, "Ortalıkta söylenen çok laf var, PYD, YPG ile SDF ile ABD'nin sahadaki silahlı unsurları birlikte çalışıyorlar. Bir yandan bu gelişmeler var, bir yandan da bizle görüşmeleri var. Doğrusu bize henüz resmi bir dönüş olmuş değil. Rakka operasyonunda nasıl hareket edecekleri, YPG, SDF, PYD ile mi beraber olacaklar yoksa Türkiye ile Özgür Suriye Ordusu unsurlarıyla beraber mi olacaklar bunun kararını henüz bize iletmiş değiller. Ama yaşanan gelişmeler, sanki geçmiş yönetimin gittiği yoldan gidiliyormuş intibanı veriyor." diye konuştu.

Yıldırım, bu konunun "ama"sız, "fakat"sız, yarın Türkiye'ye gelecek ABD Dışişleri Bakanına söyleneceğini, ABD'nin tutumunun, duruşunun netleşmesinin isteneceğini bildirdi.

- "Bir terör örgütüyle iş tutmak ABD'ye yakışmaz"

"Türkiye'nin müttefiki olarak bilinen devletlerce PYD/YPG'ye silah verildiği"nin hatırlatılması üzerine Başbakan Binali Yıldırım, "Bu, bizim iç güvenliğimizi, dış güvenliğimizi tehdit eden bir şeydir. Bir kere etik değil. Bir terör örgütüyle iş tutmak ABD'ye yakışmaz, Türkiye'nin müttefiki olduğu için de yakışmaz. Ama ondan daha önemlisi bu unsurlar PKK ile iç içe. Bunlar aynı örgütün değişik isimlerdeki yansımaları. Bizim için böyle." karşılığını verdi.

Bunun Türkiye'nin terörle mücadelesinde ciddi bir sorun, risk teşkil ettiğini vurgulayan Yıldırım, "Çünkü Amerika'nın silahları bunların ellerine geçiyor. Ellerine geçen bu silahlar PKK'ya gidiyor. Oradan da bize maalesef terör faaliyetlerinde kullanılıyor. Bu yönüyle sıkıntı var. Aynı zamanda sınırlarımızın güvenliği, bölgedeki yaşayan halkımızın can ve mal güvenliği açısında da bir tehdit oluşturuyor. Bunları hep açık, seçik şekilde biz muhataplarımıza anlattık, bundan sonra karar onların." diye konuştu.

- "Her an gündeme almanın bir aciliyeti yok"

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'hayır çadırı'nı ziyaret etti. Siz, 'hayır çadırı' ziyareti düşünür müsünüz?" sorusuna Yıldırım, "Güzel bir şey olmuş. Ederiz tabii ne olacak... 'Hayır' veren de 'evet' veren de bu ülkenin vatandaşı. Dolayısıyla verecekleri kararın başımız, gözümüz üstünde yeri var. Hiç öyle bir ön yargımız yok. Gideriz, görüşürüz hatta orada 'evet' vermeleri gerektiğini bile anlatırız." yanıtını verdi.

"MGK toplantısında OHAL'in uzatılacağı yönünde bir beklenti vardı." denilmesi üzerine de Yıldırım, "Gündemde yoktu. OHAL 19 Nisan'a kadar zaten geçerli, 19 Nisan'dan önce de bir karar alınır, aynı anda Meclis'e bildirilir ve Meclis gereğini yapar eğer uzatılacaksa. Uzatılmayacaksa zaten mesele yok. Orada toplanıp, görüşülecek. Dolayısıyla şimdi her an gündeme almanın bir aciliyeti yok." değerlendirmesinde bulundu.

- "Bilinmeyen bir şey yapmıyoruz"

Yıldırım, "Anayasa değişikliğine göre, 2019'da cumhurbaşkanı ve meclis seçimi bir arada olacak. Cumhurbaşkanı partisinin genel başkanı olursa ve Meclisi de kendi belirlerse o zaman hem kararname yetkisi hem kanun çıkarma yetkisi olacak dolaylı olarak. Bu konuda ne diyorsunuz?" sorusu üzerine, belediye başkanları ile Meclis seçiminin aynı anda yapıldığına işaret etti.

Bunun yıllardan beri yapılan bir uygulama olduğunu anlatan Yıldırım, şunları söyledi:

"Burada herhangi bir bilinmeyen bir şey yapmıyoruz. Niye beraber yapıyoruz? Bir kere 5 yıl icraat, hizmet yapmak için gerekli olan bir süre. İkincisi yazın seçim, kışın seçim milletin işi gücü var. Bir seçimde ikisini de bitiriyoruz. Bizim insanımız ferasetlidir, basiretlidir. Nasıl bir ayarlama yapacağını çok iyi bilir. İstikrarı, güçlü iktidarı gözetir ona göre karar verir."

Yapılan değişikliğin her şeye çözüm getirdiğine vurgu yapan Başbakan Yıldırım, "Diyelim ki cumhurbaşkanının partisiyle Meclis aynı tarafta yer alıyor. Ona göre de denetim mekanizmaları var. Cumhurbaşkanı ile partisi çoğunlukta olmuyor. Cumhurbaşkanı seçiliyor. Ona göre de denetim mekanizmaları var. Hepsi düşünülmüş. Yani orada öyle ikisi bir tarafta hemen ülkenin her şeyini değiştirecekler falan diye bir şey yok. Arada kontrol ve dengeleme mekanizmaları var." diye konuştu.

Yıldırım, 5 senede iki seçimin beraber olmasının, ülkede istikrarın kalıcı hale gelmesini, güçlü siyasi iradenin oluşması bakımından önemli ve gerekli bulduğunu bildirdi.
Başbakan Binali Yıldırım, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle cumhurbaşkanının Meclis'i feshetme yetkisine sahip olacağı"na yönelik iddialara ilişkin, "Feshetmek milli iradenin verdiği hakkı birinin yok etmesi demek, bu da nedir? Darbedir, vesayettir. Fesih oradan geliyor ama seçim yenileme ayrı bir şey. Seçim yeniliyoruz biz." dedi.

Yıldırım, NTV-Star televizyonu ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı bazı söylemler hatırlatılarak "ABD seçim yenileme dönemleri oluyor deniyor, öyle bir şey düşünülmedi' denilmesi üzerine Yıldırım, ABD'de çift meclis uygulaması ve eyalet sisteminin olduğunu hatırlattı. Üniter yapı ile eyalet sisteminin farklı olduğunu vurgulayan Yıldırım, kendilerinin üniter yapıyla bir cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirdiklerini belirtti.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geldiği zaman zayıf hükümetler devrinin ortadan kalkacağını dile getiren Yıldırım, şunları söyledi:

"Hükümet kuruldu, kurulmadı, güvenoyu aldı, almadı... Şimdiki sistemde kimin başbakan olacağını bilemiyorsunuz. Daha 2007 referandumuna kadar kimin cumhurbaşkanı olacağını da bilemiyordunuz. Cumhurbaşkanı zamanı geldi mi herkes sancılanmaya başlıyor, 'Efendim şu olsun, bu olmasın'. Ya kardeşim bırak sen Meclis karar versin. Hatırlayın geçmiş yılları 1971'i, 1980 ihtilal sebebi oldu cumhurbaşkanı seçimi. Gelin, rahmetli Ecevit dönemi, Parlamento kendi içinden cumhurbaşkanı seçemedi, gitti bir yargıcı seçtiler. Bu sistemin olumsuzlularını, kötülüklerini, ülkemize kaybettirdiklerini konuşmamız lazım. Çünkü bu sistem ülkeyi kalkındırmaya, geliştirmeye yönelik kurgulanmamış, kurumların birbirlerini bir anlamda kontrol etmesi esasına göre kurulmuş. İş yapma esasına göre değil de birbirlerini nasıl frenleyecekler, dengeleyecekler buna göre kurulmuş. Bu sistem bazen, hasbelkader tek başına iktidar çıkarıyor, Türkiye büyüyor, yol alıyor sonra birden tek başına iktidar ya darbeyle yok ediliyor ya kendiliğinden bir sonraki seçimde kayboluyor, kazandıkları her şey yok olup gidiyor."

- Türkiye - Güney Kore karşılaştırması

Güney Kore ile Türkiye arasında karşılaştırmanın yer aldığı tabloyu gösteren Yıldırım, 1987'de Türkiye'de kişi başına düşen milli gelirin bin 703 dolar, Güney Kore'de 3 bin 627 dolar olduğunu söyledi. Güney Kore'nin söz konusu tarihte başkanlık sistemine geçtiğini ifade eden Başbakan Yıldırım, "On yıl sonra 1997'de Kore başkanlık sisteminde, 12 bin 196 dolara çıkmış, değiştirdikten on yıl sonra, Türkiye 3 bin 143 dolara çıkmış. Neredeyse 4 kat artmış, bizde de bir kat bile değil, yarım kat artmış" dedi. İki ülke arasındaki karşılaştırmayı sürdüren Yıldırım, şöyle konuştu:

"2007'ye geliyoruz, Kore 23 bin 101 dolara gelmiş, Türkiye 9 bin 309 dolara gelmiş. 2015'e geliyoruz, Kore 27 bin 221 dolara gelmiş Türkiye hala 9 bin 125 dolar. İşte bu çok açık gösteriyor. 20 yılda, 20 hükümet 11 başbakan. Güney Kore'de 6 başkan. Bu ne demektir? Bu, istikrar olursa güçlü, tek başına iktidar olursa ülke büyüyor, kalkınıyor, refah artıyor, sorunlarını birer birer çözüyor. Ama olmayınca, bir dönem kazanıyorsun. Mesela 50-60 kazanma dönemi, 65-71 Demirel dönemi, yine Türkiye ihtilal sonrası bir kazanma dönemi. 1971'de muhtıra, 80'de ihtilal, 71'den 80'e kadar sağ-sol çatışmaları, binlerce genç hayatını kaybediyor. 1980'de 124 turda Korutürk'ten sonra cumhurbaşkanı seçilemiyor ve askerler işbaşı yapıyor, 12 Eylül. Daha sonra 83-89 arası Özallı yıllar, kayıplar telafi ediliyor ve aynı şekilde 90'lı yıllarda tekrar zayıf hükümetler, parçalı iktidarlar, 28 Şubat, 2001 20-21 Şubat krizi, yine kayıp."

- "Bu millet artık büyümek istiyor"

Türkiye'nin 3 Kasım 2002'den bu yana AK Parti ile tekrar kazanma dönemine girdiğini belirten Yıldırım, şunları kaydetti:

"Ama bu konjonktürel. Belirli bir zaman iyi gidiyor, topluyoruz sonra hop... Yani bir kürek sütü bir tekmeyle döküveriyoruz, tekrar yeniden başlıyoruz. Bunu, bu millet hak etmiyor. Bu millet artık sürekli doldurmak, büyümek istiyor. Milli gelirinin artırılmasını, gençlere iş bulunmasını, yeni fabrikalar, yeni iş yerleri, teknoloji, sanayiyi, bilişimi, iletişimi en iyi şekilde sadece kullanan değil, Türkiye kullanıyor, bilgiye sahip olmak, bilgiyi üretmek istiyoruz. Yani fark oluşturmak istiyoruz. Türkiye son 15 yılda bu yönde çok yol aldı ama bunun ileride garantisi yok. Bu sistem, bu değişiklik, bu garantiyi getiriyor, bunu görmemiz lazım."

- "Darbelerde fesih olur"

"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle cumhurbaşkanının Meclis'i feshetme yetkisine sahip olacağı"na yönelik söylemler hatırlatılarak değerlendirilmesi sorulan Başbakan Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Fesih nedir? Yani 'Lağvettim' diyorsun. Darbelerde fesih olur. 80 darbesinde Meclis feshedildi, 60'ta feshedildi. Eğer 15 Temmuz'da başarılı olsalardı biliyorsunuz o beyannamelerinde Parlamento feshedilmişti. Feshetmek milli iradenin verdiği hakkı birinin yok etmesi demek, bu da nedir? Darbedir, vesayettir. Fesih oradan geliyor ama seçim yenileme ayrı bir şey. Seçim yeniliyoruz biz. Seçim yenileme bir irade sonucu olur."
Başbakan Binali Yıldırım, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin, "Bu sistem karşılıklı güçlerin dengelenmesiyle sorunları çözmek, krizleri aşmak için uzlaşmayı beraberinde getiriyor. Bu bize has bir modeldir. Bu tamamen yerli ve milli bir modeldir. Bunu deneyeceğiz." dedi.

Yıldırım, katıldığı NTV - Star televizyonu ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Cumhurbaşkanının, 7 Haziran 2016'daki genel seçimin ardından hükümetin kurulamaması üzerine Anayasa'nın ilgili maddesi hükmünce seçim kararı aldığını ifade eden Yıldırım, bunun da fesih değil, tekrar seçime götürme olduğunu belirtti.

Yüzde 50'nin üzerinde oy alınan kişinin cumhurbaşkanı seçileceğini anlatan Yıldırım, cumhurbaşkanıyla Meclisin işinin ayrı olacağını dile getirdi.

Başbakan Yıldırım, 2007 yılındaki referandumda cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kararının alındığını, yüzde 52 oyla seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en fazla siyasi desteği olan iradeyi temsil ettiğini vurguladı.

Mevcut sisteme göre iki iradenin bulunduğunu ve bunun da her zaman sorun çıkardığına işaret eden Yıldırım, geçmişte cumhurbaşkanı ile başbakan arasında yaşananlardan örnekler verdi.

Yıldırım, 1946 yılında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Başbakan Recep Peker'in atamalar ve ülkenin genel yönetim politikaları konusunda anlaşmazlığa düştüğünü, sonuçta ise Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk devalüasyonunun gerçekleştiğini hatırlattı.

Celal Bayar ile Adnan Menderes'in de anlaşamadığını ifade eden Yıldırım, 1975 yılında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Başbakan Süleyman Demirel'in de Genelkurmay Başkanının atanması konusunda anlaşamadığını, iki liderin adaylarının emekli olduğunu daha sonra da 1980 darbesinin yaşandığını anlattı.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Yıldırım Akbulut'un da anlaşamadığını belirten Yıldırım, 1992 yılında da Başbakan olan Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı Özal'ı devirmek için neler yaptığının bilindiğini, sonrasında da ekonominin bozulduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Demirel'in "Bayan olmasa Tansu Hanım'ı camdan atardım" şeklinde sözler sarf ettiğini dile getiren Yıldırım, Demirel ile Başbakan Tansu Çiller'in de anlaşamadığını, mevcut sistemin baba ile oğlu, baba ile kızı birbirine düşürdüğünü ifade etti.

Demirel'in cumhurbaşkanı görevinde bulunduğunu 1996 yılında Necmettin Erbakan'ın Başbakan olduğunu anlatan Yıldırım, Refah-Yol hükümetinin düşürülmesinde Demirel'in rol oynadığını, daha sonrasında da 28 Şubat post modern darbesinin önünün açıldığını kaydetti.

- "Bu sistem mehter yürüyüşü bile değil"

Başbakan Yıldırım, "Ben müsteşarımı 6 ay atayamadım. Cumhurbaşkanı imzalamadı. Biz geçinmenin yoluna baktık, kavga çıkartmadık. Mazeret üretmedik, engellere rağmen çalıştık, çabaladık, iş yaptık. Dünya kadar iş yaptık, onları konuşmuyoruz. Bu sistem, bir kazandırıyor iki kaybettiriyor. Mehter yürüyüşü bile değil, iki ileri bir geri değil. Bir ileri iki geri." ifadelerini kullandı.

AK Parti'nin kendi içerisinde cumhurbaşkanı çıkardığında sorun olmadığının belirtilmesi üzerine Yıldırım, bunun veri olarak kabul edildiğinde yanılmış olunacağına dikkati çekti.

"Biz memleket çıkarlarını, memleket meselelerini şahsi ihtiraslarımızın önünde tutuyoruz." diyen Yıldırım, ihtiraslarına yenilmediklerini söyledi.

Başbakan Yıldırım, *bir dönemde iyi oldu diye diğer dönemde iyi olunacağının garantisinin bulunmadığını" dile getirdi.

Bir soru üzerine Yıldırım, yarı başkanlık sistemine sahip Fransa'da başkanın seçim yenileme, seçime götürme yetkisinin bulunduğunu, ABD'de de ise bunun bulunmadığını ve sistemin tıkandığını belirtti.

Bütçe, sağlık sistemi konusunda Kongre ile başkanın zıtlaştığını ve ABD'nin belirli bir süre bütçesiz kaldığını aktaran Yıldırım, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın sağlık sistemini zorlukla geçirebildiğini, önemli işleri yapamadığını ve sebep olarak da Meclisi gösterdiğini ifade etti.

- "Bize has bir modeldir"

Bütün sistemlerin olumsuzluklarını dikkate aldıklarını ve benzer sıkıntılar yaşanmaması için iyileştirmeler yaptıklarını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:

"Seçimi yaptık, cumhurbaşkanı, Meclis. Meclise de yetki verdik. Meclis seçim yenileme kararı alabilir, cumhurbaşkanı da seçim yenileme kararı alabilir. Bu ne demektir? İkisinin elinde de silah var. Teşbihte hata olmaz. Meclis, 'Kardeşim bak kendine gel, yanlış yoldasın, seçim kararı alacağım.' diyor. Seçim kararı aldığı zaman cumhurbaşkanını da seçime götürüyor. Biri diğerini seçime götürüyor. Çünkü aynı gün yapılacak. Cumhurbaşkanının da aynı yetkisi var, o da 'Beni rahat bırakmıyorsunuz, kararname çıkarıyorum, kararnameyi Anayasa Mahkemesine götürüyorsunuz, iptal ettiriyorsunuz, elimi zorlaştırıyorsunuz, hizmet yapamıyorum, başarılı olamıyorum. Böyle yaparsanız seçime gideceğim' diyor. Seçim tehdidini gösterdiği zaman, Meclisi de seçime götüreceği için bu sefer ne oluyor? Seçilmiş gelmişler, bir yıl geçmiş, seçime gidecek ikisi de. Bu kararı kolay alabilirler mi? Uzlaşmak mecburiyetinde kalıyorlar. Bu sistem karşılıklı güçlerin dengelenmesiyle sorunları çözmek, krizleri aşmak için uzlaşmayı beraberinde getiriyor. Bu bize has bir modeldir. Bu tamamen yerli ve milli bir modeldir. Bunu deneyeceğiz."

Başbakan Yıldırım, yürütmenin milletten güvenoyunu alacağını ve kendi alanında çalışacağını, Meclisin de kanunları yapacacağını dile getirdi.

Milletin, yeni sistemle Meclise cumhurbaşkanını denetleme yetkisini vereceğini kaydeden Yıldırım, mevcut sistemde sadece "vatana ihanet" suçundan Yüce Divan'a gönderilebilen cumhurbaşkanının, yeni sistemde ise herhangi bir suçtan 400 milletvekilinin oyuyla Yüce Divan'a gönderilebileceğini bildirdi.
Başbakan Binali Yıldırım, "Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesilir maddesi kaldırılıyor, ilişiği kesilir hükmü kaldırıldığı için partisiyle ilişkilendirilecek, partisine üye olabilecek, parti faaliyetlerine katılabilecek. Onun dışında yeni sistem 2019'da yapılacak Meclis seçimiyle, cumhurbaşkanlığı seçimi birleştirilecek." dedi.

Başbakan Yıldırım, katıldığı NTV - Star televizyonu ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"Cumhurbaşkanı bütün milletin cumhurbaşkanı olabilecek mi partili olunca? konusunun gündemde bulunduğunun hatırlatılması üzerine Yıldırım, bunun abesle iştigal olduğunu belirtti.

İsmet İnönü'nün CHP'nin genel başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı olduğunu anımsatan Yıldırım, "Atatürk de keza öyleydi. Adnan Menderes partisinin başkanıydı, ülkeyi yönetti. Şimdi Kılıçdaroğlu yarın bu sistemde devam etseydi başbakan olsaydı partisinden ayrılacak mıydı? Partisini bırakacak mıydı? Böyle bir şey yok ki. Partisini değiştirmek mümkün değil. İnsanın özdeşleştiği bir şeydir. Partisini değiştiremezsin." diye konuştu.

Belediye başkanlarının da partinin aday gösterilerek seçildiğini, partisinden çıkmadığını, vazgeçmediğini anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunlar iki şeyi birbirine karıştırıyor. Partili olabilirsin ama görevini yaparken partizanlık yapmayacaksın. Bütün sana oy veren vermeyen herkese hizmet edeceksiniz ki bir dahaki sefere sana oy verenlerin sayısı artsın eğer bir daha seçilmek istiyorsan. Partizanlık, adaletsiz iş yaparsan bir dahaki seçimde onu da bulamazsın, yok olur gidersin. Görevde tarafsızlık esastır. Yoksa parti zaten aday gösteriyor. Bu defa getirdiğimiz yenilik, yüz bin seçmen de birini aday gösterebiliyor. Bu iddia, gerekçe her türlü bilimsellikten gerçekten yoksundu. Tamamen kafa karıştırmaya yönelik."

"Belki 'hayır' çadırına da gideceksiniz?" sorusu üzerine Yıldırım, "Gideriz hiçbir problem yok. Biz 80 milyonun herbirinin her şeyinden sorumlu hissediyoruz kendimizi." yanıtını verdi.

Başbakan Yıldırım, vatandaşın hangi görüşte olduğunun, kime oy verdiğinin, hangi inanca sahip bulunduğunun, yaşam tarzının konuları arasında yer almadığını kaydetti.

Vatandaşın geleceğinin ve ülkenin refahının önemli olduğunu belirten Yıldırım, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ülkeyi taşımak istediklerini vurguladı.

- "Bir sürü kanun değişecek"

"Bu sistemin daha iyi yürümesi, Meclisin kendini biraz daha rahat hissedebilmesi için parti disiplinin gevşemesi gerektiği söyleniyor. Değerlendirmeniz nedir?" sorusu üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Doğru, doğal olarak öyle. Öyle olacak zaten. Bu sistem, 2019'da... Bir de öyle zannediliyor ki, bugün halk oylaması yapıldı, sonuçlar açıklandı devresi gün sistem yürürlüğe gircek. Yok böyle bir şey. Bunu ancak Kenan Evren yaptı. İhtilal yaptı, anayasayı yaptı. Bir geçici madde koydu, kendini cumhurbaşkanı seçtirdi. Burada böyle bir şey yok. Ne olacak? Bir iki tane madde var. Onlar hemen yürürlüğe girecek. Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesilir maddesi kaldırılıyor, ilişiği kesilir hükmü kaldırıldığı için partisiyle ilişkilendirilecek, partisine üye olabilecek, parti faaliyetlerine katılabilecek. Onun dışında yeni sistem 2019'da yapılacak, Meclis seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçimi birleştirilecek. Aynı gün yapılacak, oradan çıkan sonuca göre yeni sistem devreye girecek. O vakte kadar da hazırlıklar yapılmış olacak. Bir sürü kanun değişecek çünkü kanunlar parlamenter sisteme göre kurgulanmış, parlamenter sistemde Bakanlar Kurulu, başbakan, Bakanlar Kurulu kararları var. Bakanlar Kuruluna, Başbakanlığa, bakanlıklara atıflar var. Tüm bunların elden geçip yenilenmesi lazım. Meclis iç tüzüğü var. Bunun yapılması lazım. Bunlar zaman istiyor, hazırlıklar yapılacak."

"Siyasi partiler kanununda da değişiklik olabilir mi" sorusuna Yıldırım, "Gayet tabii. Bunlar konuşulacak. Siyasi partiler kanunu, seçim kanunu da bu yeni sistemden sonra mutlaka değişmesi lazım. Çünkü buna ihtiyaç var. Mesela ana muhalefet partisi diye bir şey olmuyor. partiler oluyor. Dolayısıyla seçim barajı, seçim bölgesi, seçim sistemi, siyasi partiler kanunu dahil, bütün bu kanunlar ele alınıp konuşulacak burada iyileştirmeler yapılacak. Bunu da müşterek yapacağız, tek başımıza yapacak halimiz yok. Bütün partilerle. Tercih edilen, herkesle anlaşarak yapalım." yanıtını verdi.

"Baraj için bir çıtanız var mı?" sorusu üzerine Başbakan Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bunlar görüşülür. Yeni anayasa değişikliğinde yüzde 50'nin altında iktidar olmayacağı için yönetimde istikrar, temsilde adalet diye bir gerekçe yok, ortadan kalkıyor. Hem yönetimde istikrar hem de adalet geliyor. Bugüne kadar hangi parti yüzde 50'nin üzerinde oy alarak iktidar oldu? En fazla AK Parti yaklaştı bir de Adnan Menderes dönemi zannediyorum. Dolayısıyla her seferinde yüksek temsil olacağı için parlamentonun çok parçalı olmasının bir mahsuru yok, olabilir. Ama oran ne olur? Onu oturup konuşmak lazım, diğer partilerle de konuşmak lazım. Düşmesi gerektiğini ifade ediyorum ama oranın ne olması gerektiğini diğer partilerle konuşarak bunu halledeceğiz. Ne zaman? Halk oylamasından sonra."

- "Hemen partimize katılması bize güç katar"

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halk oylamasından hemen sonra partiye üye olacak mı" sorusunun yöneltildiği Yıldırım, "Cumhurbaşkanımızın takdiridir. Biz çok memnun oluruz. Hemen partimize katılması, gelmesi çok iyi olur, bize güç katar." dedi.

Başbakan Yıldırım, kongre sürecinin bu sene başlayacağını, genel başkanın seçileceği olağan kongrenin ise 2018'de yapılacağını aktardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın halk oylamasında "Evet" çıkması halinde partiye kayıt olmasına ilişkin Yıldırım, "Biz hemen teklif götürürüz. Partinin kurucusu, liderimiz, partimizin başarısının en önemli ismi. Bir yerde gidin sorun Anadolu'da AK Parti'den çok 'Tayyib'in partisi mi?' derler. Gerçek bu. Biz tabii oturacağız, konuşacağız ondan sonra partimizin geleceğine birlikte karar vereceğiz." değerlendirmesinde bulundu.

Partilerinin uyum ve birlikte çalışma özelliğinin olduğunu kaydeden Yıldırım, herhangi bir konum, makam gözetmeden partinin başarısı için gayret edildiğini bildirdi.

Yıldırım, söz konusu iddiaların inandırıcı olmadığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Bir cumhurbaşkanı halkın yüzde 50 oyuyla seçilmiş, sorumsuz davranabilir mi? 100 tane yardımcı alabilir mi? Bunlar hiç akla mantığa uyan şeyler mi? 'Hiç bakanlar kurulu olmaz, bakanlarsız idare edecek'. Nasıl idare edecek? Bu da bir insan. Görevi devredeceksin, 'Eğitime sen bak, çiftçiye, işçiye sen bak' diyecek. Berikine 'Ulaştırmaya sen bak'. Sağlık işine biri bakacak. Sanayiye, kalkınmaya, elektrik, enerji işine, sosyal desteklere, kadınlara, gençlere, dezavantajlı kesimlere biri bakacak. Bunlara ihtiyaç var. Bunlar olmadan, böyle bir ekip kurmadan nasıl başarılı olacaksınız?" 

"Sistemin en güzel tarafı, yürütme ile yasamayı birbirinden ayırıyor" 

Başbakan Yıldırım, benzer şekilde yeni sistemde cumhurbaşkanının "Asgari ücreti, kıdem tazminatını kaldırdım" diyebileceğine yönelik iddiaların hatırlatılması üzerine de "Öyle bir şey yok. Bunların hepsi kanun konusu. Kanunları da Meclis yapıyor. Temel hak ve hürriyetler konusunda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkaramaz. Bir konuda kanun varsa o konuda kararname de çıkaramaz." dedi. 

"Milli irade dolaylı olarak yargıyı da seçmiş oluyor" 

İdari yargıda da benzer uygulamanın öngörüldüğünü anlatan Yıldırım, şunları kaydetti: 

"Yani13'ün 4'ü cumhurbaşkanı, iki tane de doğal üye 6. 7 tanesini de Meclis seçiyor. Meclis seçerken de bir barem koyuyor, her bir aday için. En sonunda da tutturamazsa, kurayla seçiyor. Bu 7 üyenin seçilişi, ne demek oluyor? Meclis milli iradenin yani milletin oylarının yansıdığı yer. Dolayısıyla milli irade dolaylı olarak yargıyı da seçmiş oluyor. Her bakımdan daha demokratik. 

"Fırat Kalkanı Harekatı bitmiştir" 

Başbakan Yıldırım, Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yapılan açıklamada, Fırat Kalkanı Harekatı'nın "başarılı olduğuna" ilişkin bir ifade yer aldığı anımsatılarak, harekatın genişlemesinin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine, "Fırat Kalkanında 2 bin 15 kilometrekare bir alanı biz emniyete aldık. El Bab'ın alınmasıyla birlikte emniyete alındı. Orada Özgür Suriye Ordusu yerleşti. Türkiye'den giden Suriyeliler oraya yerleştiler, hayat normale döndü." değerlendirmesini yaptı. 

Her şeyin kontrol altında olduğunu anlatan Yıldırım, "Bundan sonra gerek DEAŞ'a yönelik gerek başka bir şekilde bizim güvenliğimizi tehdit edecek bir şey olursa, herhangi bir icraat yaparsak, bu yeni bir harekattır. Yani Fırat Kalkanı Harekatı bitmiştir, bundan sonra ihtiyaç olması halinde artık yapılabilecek bir hareket artık başka bir isimle anılacak." diye konuştu. 

"MİT Başkanı, bunun yanlış olduğunu muhatabına da aynen iletti"

Alman medyasında, MİT'in yolladığı dosyalarla ilgili olarak yer alan haberlerin sorulması üzerine de Yıldırım, şu açıklamalarda bulundu:

"Münih Güvenlik Konferansı'nda bizim MİT Başkanı ile onların istihbarat teşkilat başkanı bir araya geldi. FETÖ konusunda bir dosya verdiler, bizim MİT Başkanımız. İstihbarat kuruluşları arasında böyle bir bilgi değişimi olur. Bunların, hiçbir tarafa sızdırılmaması lazım ama öyle anlaşılıyor ki Almanya'daki bu bilgiler Hükümet kaynaklarına verildi ve onlar da bunu kullandılar. Bu, bir kere çok etik bir şey değil, istihbarat raconunda olmayan bir şey değil. 

Üstüne üstlük ne yaptılar? Hayır kampanyası yapan Türkiye'nin düşmanı örgütlere de çok müşfik davrandılar, onların açık hava toplantısı yapmasına, bölücü başının posterlerini, FETO'nun her türlü propagandasının yapılmasına müsamaha gösterdiler. Daha büyük bir zahmete de girdiler ve gazetelerini Türkçe çıkarmaya başladılar. Bu sayede Türkçe de öğrendiler. Ne için? Neden 'Hayır' verilmesi gerektiğini anlatmak için Türkçe gazete çıkarıyorlar. Bu ne demektir? Bu, apaçık Türkiye'nin içişlerine karışmaktır. Türkiye'de yapılacak halk oylamasını 'Hayır' çıkması yönünde etkilemektir."

"Türkiye ile ilişkileri bozmak, Avrupa'ya daha çok şey kaybettirir"

Başbakan Yıldırım, son zamanlarda "İslam düşmanlığı" görüldüğü tespitinde bulunduklarını vurgulayarak, şu görüşlerini paylaştı:

"Camiler yakılıyor, gamalı haçlar çiziliyor. Her ne kadar Almanya, Hollanda 'nazi' lafından rahatsız oluyorlarsa da orada yakılan camilerin duvarlarında gamalı haçlar var. Onları kim koyuyor oraya? Ona karşı daha keskin bir duruş ortaya koymaları lazım. Yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı, bizim gelecekte birlikte yol yürümemizi kolaylaştıracak şeyler değil çok daha zorlaştıracak şeylerdir. O yüzden tabii ki bu halk oylama süreci sona erdikten sonra, bu işleri oturacağız konuşacağız. Seçenekler o gün ortaya çıkar. Biz, bir işin peşindeysek, buradan elde edeceğimiz sonuçtan milletimizin mutlu olması lazım. Eğer, milletimiz mutlu değilse, biz niye ısrar edelim? Tabii ki milletimiz, şu anda Avrupa Birliği'nin bu tutumundan dolayı mutlu değil ve bu olayları da onaylamıyor. Peki ne olacak? Burada görev kime düşüyor? Avrupa Birliği'ne düşüyor. Bize de düşüyor şüphesiz ama şunu Avrupa Birliği'nin bilmesi lazım. Gelecekte Türkiye ile ilişkileri bozmak, Türkiye'ye bir şeyler kaybettirir, doğrudur ama Avrupa'ya daha çok şey kaybettirir. Bunu görmek lazım. Bu, çifte standartlı tutumdan vazgeçmek lazım. Avrupa Biliği'nin yapması gereken en önemli konu, şu anda maalesef Türkiye'ye düşmanlık yapan FETO, PKK ve diğer sol örgütlerin etkisiyle Türkiye hakkında hüküm veriyor. Bu, asla bizim kabul edeceğimiz bir şey değildir."