ANKARA (AA) - Başbakan Binali Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz darbe girişimi için "kontrollü darbe" ifadelerine ilişkin, "Biz bile bile insanları ölüme mi gönderdik? Onu mu demek istiyor Kılıçdaroğlu? Bu akla izana uyar mı? Aklı başında bir adam bunu söyleyebilir mi? Eğer bunu söylüyorsa açıkça bunu ispat etmesi lazım. Hangi ülkenin yöneticisi, milletini göz göre göre ölüme gönderir? Senin bu alçaklardan ne farkın kaldı. Şiddetle kınıyorum, şiddetle reddediyorum. Bu iddiasını da Sayın Kılıçdaroğlu'nun ispata davet ediyorum." dedi.

Yıldırım, TRT ortak canlı yayında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Rusya'da metroda meydana gelen patlamada ölen ve yaralananların olduğunu anımsatan Yıldırım, Türkiye'nin Rus halkının acısını paylaştığını bildirdi. Yıldırım, "Terör, nereden gelirse gelsin bütün ülkelerin teröre karşı tek yürek olması lazım, birlikte hareket etmesi lazım. Rusya Federasyonu Başkanı Medvedev'e de taziyelerimizi Hükümet olarak iletmiş bulunuyoruz." diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 15 Temmuz'a ilişkin "kontrollü darbe" ifadelerinin sorulması üzerine Yıldırım, "(15 Temmuz darbe girişimi kontrollü bir darbeydi) diyor. Ne demek istiyor, ben anlamadım. Siz, anladınız mı? Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu, 249 tane şehidimizin ruhunu incitmek demektir, onların ailelerini perişan etmek demektir, 2 bin 196 gazimizin bir anlamda onların bütün dünyalarını yıkmak demektir." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldırım, şöyle devam etti:

"Kılıçdaroğlu'na soruyorum, yani eğer bunu bir bilgiye, belgeye dayanarak söylüyorsa, bunu lütfen açıklasın. Bu çok önemli bir iddiadır. Bu iddia, sadece hükümeti, sadece iş başındaki hükümeti tenkit etmek, karalamak, kafa karıştırmakla izah edilemez. Yani biz darbe olacağını bile bile, planlaya planlaya veya darbecilerle müşterek ederek milleti sokağa döktük ve insanların ölmesine sebep olduk, insanların sakat kalmasına sebep olduk. Bunu mu demek istiyor Kılıçdaroğlu? Bu çok adice bir suçlamadır. Bunu şiddetle reddediyoruz.

Kaldı ki darbe gecesi ben Kılıçdaroğlu ile konuştum. Bana, 'Yanınızdayız. Gün birlik günüdür. Yapacağımız ne iş var? Bu, bir darbedir. Demokrasiye karşı, milli egemenliğe karşı bir kalkışmadır.' diye bunları söyledi bana. Daha sonra Yenikapı'ya geldi. Milyonlar Yenikapı'da toplandı. Yenikapı'da bu darbeyi açıkça lanetledi, darbeye karşı dayanışma içinde oldu. Ondan sonra ne olduysa bir haller oldu ve 15 Temmuz'u unuttu Kılıçdaroğlu. Uzun zamandır hiç dile getirmiyordu. Şimdi de öyle bir dile getirdi ki insanın kanı donuyor."

Başbakan Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun bu açıklamalarla neyi amaçladığının sorulmasına üzerine ise bunun amacı ne olursa olsun, böyle bir şeyin kabul edilemeyeceğini belirtti. Ülkede darbe olduğunu, Meclisin bombalandığını ve o sırada içeride milletvekillerinin de bulunduğunu anımsatan Yıldırım, şu görüşlere yer verdi:

"CHP milletvekilleri de var, MHP'li de var AK Parti de var. Yani biz bile bile insanları ölüme mi gönderdik? Onu mu demek istiyor Kılıçdaroğlu? Bu akla izana uyar mı? Aklı başında bir adam bunu söyleyebilir mi? Eğer bunu söylüyorsa açıkça bunu ispat etmesi lazım. Neye dayanarak söylüyorsun, kardeşim? Hangi ülkenin yöneticisi, milletini göz göre göre ölüme gönderir? Senin bu alçaklardan ne farkın kaldı. Şiddetle kınıyorum, şiddetle reddediyorum. Bu iddiasını da Sayın Kılıçdaroğlu'nun ispata davet ediyorum."

Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun söylediklerinin, kendisine 15 Temmuz gecesi telefonda söyledikleriyle hiçbir alakasının bulunmadığına dikkati çekti.

- "FETO'culara toz kondurmuyor. Anlamak mümkün değil"

Kılıçdaroğlu'nun, "AK Parti içinde ByLock kullanan ve FETÖ'cü olarak nitelenen milletvekillerinin olduğu, bu kişilerin siyasetten tasfiye edilmediğini, bu kişilerin sayısının da 120-180 arasında olduğu" yönündeki iddialarına ilişkin de Yıldırım, şu anda işin yargının elinde olduğunu söyledi. Bu konuda gerekli çalışmaların yapıldığına değinen Yıldırım, "Bizim görevimiz de yargıya destek olmak, savcılara destek olmak, mahkemelere destek olmak." dedi.

Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun bu iddialarına kendisinin "yok" yanıtını verdiğini anımsatarak, şunları ifade etti:

"Ben, açıkça 'yok' diyorum. Benim elimde böyle bir bilgi yok. Alınması gereken birimlerden de bunu sordum. Böyle bir bilgi yok ama bize vermediler ve Kılıçdaroğlu'na gönderdilerse o zaman Kılıçdaroğlu'ndan ben kamuoyunun önünde 'Bunları lütfen açıkla. Her şeyi bilelim veya bize vermiyorsan ver savcılıklara, götür savcılıklara ver.' Böyle şey olur mu?

Siyasetçi, bürokrat, asker, polis ne varsa, biz gelen bilgilere göre gereğini yapıyoruz. Elimde bir şey var. Soruşturma kapsamında yargı mensuplarından, adli, idari yargıda görevli 2 bin 425 hakim ve savcı tutuklu şu anda. Yargıtayda görevli 100 üye tutuklu, atılmış ve tutuklanmış. Danıştaydaki 41 üye tutuklu, Anayasa Mahkemesinin 2 üyesi tutuklu, HSYK'da görevli 3 üye tutuklu. Ayrıca, yine bu soruşturmalar kapsamında 168 general, 7 bin 295 albay ve alt rütbeler, askeri öğrenciler, 10 bin 732 emniyet mensubu, 22 vali, 74 vali yardımcısı, 112 kaymakam, 26 bin 150 diğer memur, sivil olmak üzere 47 bin 128 kişi şu anda şüpheli olarak tutuklu. Ayrıca, 15 Temmuz 2016'tan beri 141 bin 547 şüpheli hakkında da işlem yapılmış. Üstüne üstlük 27 ilde 15 Temmuz ile ilgili 125 tane dava açılmış. Bu davalar görülüyor şu anda. Bırakalım, yargı işini yapsın."

Başbakan Binali Yıldırım, bu noktada yapılması gerekenin Kılıçdaroğlu'nun veya vatandaşların ellerindeki bilgileri, belgeleri savcılıklara ve mahkemelere vermek olduğunu belirtti. Yıldırım, "Onun dışında kafa karıştırmanın anlamı yok. Ben yadırgamıyorum, 'içerdeki FETO'cularla dayanışma içinde olacağını' söyleyen de Kılıçdaroğlu'ydu. Her nedense, FETO'culara toz kondurmuyor. Anlamak mümkün değil." dedi.

- "Örgüt, kapalı bir örgüt, ilişkileri karmaşık, şeffaf değil"

"Başbakan olarak, FETÖ ile mücadele kapsamında şu ana kadar yapılan çalışmalardan memnun musunuz? Bu örgüt, bütünüyle devletin bütün kanallarından temizlendi diyebilir misiniz?" şeklindeki soruya Yıldırım, "Eldeki imkanlarla yapılabileceğin en fazlasını yapıyoruz. Tamamıyla tasfiye edildi, hiçbir sorunumuz yok demek mümkün değil. Her gün yeni bir şey çıkıyor, her gün yeni bir iddia çıkıyor, her gün yeni bir belge çıkıyor, bilgiler akıyor. Buna göre işlemler yapılıyor. Zaman meselesi, bir süreçtir. Bugünden yarına bitecek bir şey değildir." yanıtını verdi.

Yıldırım, burada dikkat edilmesi gereken şeyler olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Burada çalışmayı yaparken, 40 yıllık bir birikimin sonucu bu. Titiz davranmak mecburiyetindeyiz. Suçlu ile suçsuzu birbirinden ayırmamız lazım. Örgüt, kapalı bir örgüt, ilişkileri karmaşık, şeffaf değil. O yüzden de o kadar kolay değil, beyazla siyah gibi değil. Zaman zaman hatalar oluyor mu oluyor. Bazen bürokraside başka bir meseleden dolayı aralarında husumet olanlar, birbirlerini şikayet ediyorlar. Buradan da mağduriyetlerin olduğu bilgisi geliyor. O yüzden de biz bir itiraz mekanizması kurduk. Kanunla kurduk. Bugünlerde adaylar belirlendi. Onların güvenlik soruşturmaları yapılıyor ve bunlar devreye girecek. Bu şekilde gelen bütün itirazlar değerlendirilecek. Haklı bulunanların hakları iade edilecek, bulunmayanlara da yargı yolu açılacak. Şu anda yargı yolu kapalı, OHAL olduğu için. Öyle bir imkan getiriyoruz. Bu imkanla inşallah yanlışlar varsa düzeltilecek.

Bu mücadele, bakınız 125 dava açıldı. Bu davada, müdahil olanlar olacak, buraya gelen ifade verenler olacak, itiraflar olacak. Dolayısıyla, onların ne getireceği, yeni şüphelilerin olup olmayacağını şu anda kestirmek mümkün değil. Olay, büyük bir olay."

 Başbakan Binali Yıldırım, Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın ABD'de tutuklanmasına ilişkin, "Rıza Sarraf davası açıldıktan sonra da gitmiş gelmiş. Yedi sefer gidiyor geliyor bir şey demiyorsunuz, bugün aklınıza esiyor gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Bunun normal bir tarafı yok. Bunun hukuki bir mesele olmaktan bir başka bir anlamı olduğunu düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Yıldırım, TRT ortak canlı yayınında açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

FETÖ'nün darbe girişimiyle ilgili iddianameleri okuyup okumadığının sorulması üzerine Yıldırım, "Bakamadım. Zaman ayırıp okuyacak vaktimiz yok ama arkadaşlara söyledim. Arkadaşlar inceliyorlar. Bana bir özet çıkartacaklar. Oradan biz de bilgilenmiş olacağız." yanıtını verdi.

Yıldırım, "Yeni bir darbe tehlikesi var mı?" sorusunu da şu şekilde cevapladı:

"Bunu da yayıyorlar. İçerde, dışarıda, sosyal medyada, dedikoduyla içerdekilerin motivasyonunu yüksek tutmak için, onların yakınlarının, akrabalarının morallerini yüksek tutmak için bu dedikoduları yayıyorlar. Milletimiz rahat olsun, hükümetleri nöbette, Cumhurbaşkanımız, biz görevimizin başındayız. Herhangi bir sıkıntı yok millet rahat etsin. İnşallah olmaz. Bir çılgınlık yapmaya kalkarlarsa bu sefer bedelini daha ağır öderler. Çünkü çılgınlığın mevzuatı yok. Biri bir çılgınlık yapabilir ama onu da canıyla öder."

- "Bu işin peşini bırakacak değiliz"

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ı kabulünün anımsatılıp o görüşmede FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesinin gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:

"Biz bir kere talebimizi yaptık. Yeni değil bu. Geçmiş Amerikan yönetimi sırasında yaptık. Gerekli belgeleri fazlasıyla gönderdik. Bu darbe işinin arkasında Pensilvanya var. Bu davalardaki ifadelerden ve itiraflardan da anlaşılıyor. Amerika Birleşik Devletlerinin dediği, 'Bu bir hukuki süreçtir, bu süreç işliyor. Ondan sonra karar verilecek'. Bu bizi tatmin etmiyor açıkçası. Biz idari yönden de yeni yönetimin konuya daha fazla sahip çıkmasını ve bu süreci hızlandırmasını istiyoruz. Bizim talebimiz budur. Üst düzey görüşmelerde bunu da dile getiriyoruz. Bu işin peşini bırakacak değiliz."

Yıldırım, Trump yönetimiyle ilişkilerin biraz daha ilerlemesi konusunda görüşünün sorulması üzerine, "Tabii eski yönetime göre daha müspet düşünüyoruz. Daha ümitliyiz. Bir kaç konu var Amerika ile bunlar Türkiye'yi rahatsız eden konular. Daha aklı selim içerisinde, daha yapıcı bir tutumla ele alınırsa ilişkilerin düzelmemesi için bir sebep yok." karşılığını verdi.

- "3 bine yakın DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik"

Türkiye ile ABD arasında üzerinde çalışılması gereken üç konunun olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bunlardan bir tanesi 15 Temmuz olayı ve FETÖ. Bununla ilgili Türkiye'ye daha yapıcı bir tutum içerisinde destek olmalarını bekliyoruz. Bu FETÖ elebaşısı orada olduğu müddetçe bizim ilişkilerimizin tam anlamıyla gelişmesi beklenmemelidir. İkinci konu Suriye'de DEAŞ'a karşı yapılan mücadele. Bu mücadelede Amerika Birleşik Devletleri bizim terör örgütü olarak gördüğümüz PKK ile iç içe olduğunu bildiğimiz YPG ve PYD gibi örgütlerle Rakka'da DEAŞ operasyonu yapmak istiyor veya yapmaya çalışıyor. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri dostluğuna, stratejik ortaklığına zarar verir diyoruz. Böyle bir operasyon yapılacaksa Türkiye'nin Fırat Kalkanı'ndan tecrübesi ortada. 3 bine yakın DEAŞ terör örgütü mensubunu etkisiz hale getirdik. Özgür Suriye Ordusu bizim askeri unsurlarımızın desteklemesiyle huzuru ve güvenliği getirdik. Hudutlarımıza Kilis'e, Gaziantep'e gelen roketleri, füzeleri engelledik, ölümlerin üzerine geçtik. Burada başarılı bir örnek var. Aynı modeli uygulayabiliriz. Bir terörist örgütü başka bir terörist örgütüle yok etmek için koca Amerika gibi bir devletin bu yola başvurması doğru değil. Bu Türkiye ile dostluğuna da tamiri çok zor bir yara açar."

- "Amerika'ya olan güven azalıyor"

Üçüncü konunun ise FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından Türkiye kamuoyunda ABD'ye yönelik bir güven kaybı olduğunu belirten Yıldırım, "Bu güven kaybını tersine çevirecek adım atması lazım. FETÖ ve PYD-YPG konuları Türk milletinin canını sıkıyor. Amerika'ya olan güven azalıyor. 15 Temmuz'da da cılız bir tepki göstermeleri, sessiz kalmaları bunun üzerine tuz biber oldu. Dolayısıyla bu üç konuyu iyileştirmek lazım, düzeltmek lazım. Bizi Amerika'dan beklentimiz bu. Bir de şu Rıza Sarraf davası, bizim bir bankacımızı orada tutuklayıp, zorlama bir şekilde Türkiye'yi de o davaya bulaştırmaya çalışmaları. Bunun da siyasi bir manevra olduğunu düşünüyoruz ve bunu da kabul etmiyoruz." dedi.

Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Orada iddia şudur, Amerika Birleşik Devletleri'nin İran'a uyguladığı ambargonun delinmesine yönelik bazı faaliyetler. Peki faaliyetlerle ilgili Rıza Sarraf tutuklandı. 17-25 Aralık'tan sonra Genel Müdür Yardımcısı Amerika'ya yedi sefer gitmiş. Rıza Sarraf davası açıldıktan sonra da gitmiş gelmiş. Yedi sefer gidiyor geliyor bir şey demiyorsunuz, bugün aklınıza esiyor gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Bunun normal bir tarafı yok. Bunun hukuki bir mesele olmaktan bir başka bir anlamı olduğunu düşünüyoruz."

ANKARA (AA) - Başbakan Binali Yıldırım, "Biz 'hayır' grubunun başını çeken Sayın Kılıçdaroğlu gibi korku anlatmıyoruz, endişe, karamsarlık pompalamıyoruz." dedi.

Yıldırım, TRT'nin ortak canlı yayında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

"Fırat Kalkanı Harekatı sonrasında ihtiyaç olması halinde yeni bir harekat başlatılacak mı?" sorusuna Yıldırım, "Bundan sonra icap ederse. Nasıl icap edecek? Sınırlarımıza, can ve mal güvenliğimize bir tehdit olursa sınırlarımız dışında ona müdahale etme hakkımız her zaman saklıdır. Şartlar oluşursa, lüzum hasıl olursa gayet tabii bu operasyon da devam eder, onun adı da başka bir şey olur." diye cevap verdi.

"Mevcut tabloya baktığınızda yakın zamanda böyle bir gereksinim olacak mı?" sorusu üzerine ise Yıldırım, "Takip ediyoruz, olabilir. Birtakım konular var, potansiyel gelişmeler olabilir. Ona karşı her zaman hazırlıklıyız." dedi.

Yıldırım, ABD'nin DEAŞ'la mücadele için verdiği tanksavarların Türkiye sınırında, Türk askerlere karşı kullanılmasına ilişkin şunları kaydetti:

"Biz de bunu söylüyoruz. Siz DEAŞ'la mücadele için silah gönderiyorsunuz. Ağır silahlar, gelişmiş silahlar gönderiyorsunuz. İyi tamam gönderin bir şey demiyoruz ama o silahların yarısı PKK'ya gidiyor. PKK da ülkemizde güvenlik güçlerimize, vatandaşlarımıza o silahları doğrultuyor, bize zarar veriyor. Dost, müttefik, 50 yıldır bir dost olan ülkenin bunu yapmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim anlattığımız bu. Başka bir şey söylemiyoruz."

- "Savunma değil taarruz yöntemi uygulanıyor"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Terörle mücadele 33-34 yıldır girilmeyen noktalara girdik" şeklindeki açıklamasının anımsatılması üzerine Yıldırım, bunun terörle mücadelede son bir yıldır alınan bir karar olduğunu, savunma değil taarruz yönteminin uygulandığını, sadece yazın değil kışın da mücadele edilmesi yönünde karar verildiğini, şu anda da yaz kış demeden terör örgütü mensuplarının yuvalandıkları yerlerde, onların peşinde olduklarını söyledi.

Her gün ülkenin bir köşesinde yığınak yapmaya çalışan, bir araya gelmeye çalışan terör gruplarının üzerine acımasızca gittiklerini belirten Yıldırım, "Şu anda bir panik hali var. Dağa adam çıkaramıyorlar, bunu itiraf ediyorlar. Yüzde 87 oranında azalmış dağa çıkışlar. Çok zayiat verdiler, bunu da telsiz konuşmalarında itiraf ediyorlar. Onun için diyorlar ki 'Bizden emir beklemeyin, çok kalabalık gruplar halinde de dolanmayın. Küçük, birkaç kişilik gruplarla fırsat bulduğunuzda eylem yapın.' Şu anda vaziyet bu." açıklamasını yaptı.

Yıldırım, terörle mücadeledeki bu kararın 4 Ağustos 2016'da alındığını, her an uygulandığını, terör örgütü mensuplarını nerede bulurlarsa üzerilerine gittiklerini, girilmedik nokta bırakmadıklarını aktardı.

FETÖ'nün PKK ile hareket ettiğini, terör örgütlerinin aynı kaynaklardan yönetildiğini bildiklerini vurgulayan Yıldırım, 15 Temmuz gecesi telsizlerden "Askerlere saldırmayın, onlar ihtilal yapacak." anonsunun geçtiğini, darbe girişimi başarısız olunca ise "Atış serbest" anonsunun geçtiğini, terör örgütlerinin kendi aralarında görüştüklerini, konuştuklarını, ortak hedefinin Türkiye'yi yıkmak, demokrasiyi kesintiye uğratmak, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine, kardeşliğine zarar vermek olduğunu kaydetti.

"FETÖ'cüler PKK'lılar Avrupa'nın ülkelerinde cirit atıyorlar." diyen Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İstedikleri gibi propaganda yapıyorlar mı? 'Hayır' propagandalarını yapıyorlar. Örgüt başının posterlerini boy, boy taşıyorlar mı? 'Taşıyorlar.' O kendi renklerinden oluşan paçavra bayraklarını taşıyorlar mı, sözde bayraklarını? 'Taşıyorlar.' Onlara her türlü faaliyet serbest ama buradan gurbetçilerimizle, orada yaşayan memleket sevdalılarıyla bizim arkadaşlarımızın, bakanlarımızın, milletvekillerimizin buluşması söz konusu olunca kapılar kapanıyor. Sudan bahanelerle gidişlerini engelliyorlar, salon vermiyorlar, programlarını iptal ediyorlar. Bunları yaşadık ama artık oy verme vakti geldi, oylar veriliyor. Allah'a şükür vatandaşlarımız olan bitenin farkında, Türkiye'ye karşı oynanan bu kirli oyunun farkında ve bu sene önceki seçime göre daha çok sandıklara gidiş var."

- "2009'dan beri Avrupa yerinde sayıyor"

Halk oylaması sürecine tepki gösteren ülkelerin başında Almanya'nın yer alması konusunda Yıldırım, şu ifadeleri kullandı:

"Tabi Almanya'nın bizde çok anlamlandıramıyoruz. Çünkü Almanya Avrupa Birliği (AB) içerisinde en büyük ülke ve AB içerisinde Türkiye'nin ticaretinin yarısından fazlasını yaptığı bir ülke. Yine Avrupa içerisinde bizim vatandaşlarımızın en fazla yaşadığı bir ülke, 3,5 milyon. Orada ev, iş kurmuşlar, yerleşmişler. Almanya ile yönetimi birbirinden ayırmak lazım. Ben eminim ki Avrupa'da yaşayan hakların, değişik ülkelerde yaşayan insanların Türkiye ile Türk halkı ile bir problemi yok. Bir olumsuz düşünceleri de yok, olumsuzluğu oluşturan siyasetçiler ve AB yöneticileri. Niye yapıyorlar? Kimisinde seçim var. Seçimde de Avrupa'da ırkçı akımlar rağbet görmeye başladı. Niye rağbet görmeye başladı?"

Avrupa'da 2009'dan beri bir durgunluk olduğunu, büyümenin olmadığını, yerinde saydığını, insanların gelecek kaygısı taşıdığını anlatan Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bu arada da göçmenler var, artmaya da devam ediyor. Bu işi biraz daha da kötüleştiriyor dolayısıyla bu da yabancı, İslam, Türk düşmanlığını ve ırkçılığı körüklüyor ve bir siyaset alanı doğuyor. Hollanda'da bir ırkçı parti, ikinci parti oldu. Eğer o gün Türkiye ile o olaylar yaşanmasaydı belki de birinci parti olacaktı. O olay bizim için kötü, kabul edilemez bir olay ama bir yandan da Hollanda siyasetine ayar verdi. ırkçıların iş başına gelmesini önledi. İşte bunu görüp, daha büyük partilerin, mesela Merkel'in partisi onların etkisinde kalıyor, kabul etmemiz lazım. Nasıl kalıyor? Onlar ilerledikçe, oda siyaseten bir şeyler yapması gerekiyor, buda ilişkilerimize zarar veriyor. Avrupa iç siyasetini, seçim hesaplarını Türkiye üzerine kurmasın. Biz Avrupa'ya 'Gelin bu halk oylamasında bize oy verin, bize destek verin' demiyoruz. 'Kenarda durun' diyoruz. Taraf oldukları zamanda bizim söyleyeceğimiz sözlere katlanmaları lazım. Bir ay içinde yaşananları hep birlikte gördük, Avrupa böbürlendiği, gururlandığı bütün değerleri ayaklar altına aldı."

Yıldırım, AB ilişkilerin daha gerçekçi bir zeminde konuşulacağını, milletin hissiyatının yok sayılmayacağını belirtti.

Halk oylamasında "evet" çıkacağına inandıklarını dile getiren Yıldırım, "Biz 'hayır' grubunun başını çeken Sayın Kılıçdaroğlu gibi korku anlatmıyoruz, endişe, karamsarlık pompalamıyoruz. Açık bir şekilde, dürüstçe, yalan dolana sapmadan diyoruz ki 'Bu sistem bir hükümet sistemidir." ifadelerini kullandı.

Yönetimin, bir direksiyonda iki şoförle yürümediğinin geçmişe bakıldığında görüldüğünü belirten Yıldırım, konuya ilişkin, şu örnekleri verdi:

"1946 İsmet İnönü, Başbakan Recep Peker arasında atamalar konusunda anlaşmazlık çıkıyor. Sonuç Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk devalüasyonu, Türk lirası, dolar karşısında yüzde 116 değer kaybediyor. Yıl 1975, iş başında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, dönemin koalisyon hükümetinin başkanı Süleyman Demirel. Niye bozuşmuşlar? Genelkurmay Başkanı kim olacak, anlaşamıyorlar. Kriz, kilitlendi. Sonuç, iki liderin adayı da emekli oluyor. 1980'de Kenan Evren darbe yapıyor. İkisini de kenara atıyor. 1991 Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Yıldırım Akbulut. Körfez savaşına katılım var. Akbulut karşı çıkıyor ve Misakımilli iddiamızdan vazgeçiyoruz. 1992, Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakan Demirel. Süleyman Demirel, Turgut Özal'ı alaşağı etmek için neler söyledi. 'Çankaya'nın şişmanı, milletin düşmanı' neler söyledi. Sonuç, ekonomik kararlar, atamalar zamanında yapılamadığı için mali yapı bozuldu, krizler başladı.

1994 Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller. Güç mücadelesi. Demirel bir ifadesinde 'Bayan olmasa Tansu Hanımı camdan atardım' diyor. Hatırlayın, niye söylüyor bunu. Erbakan-Çiller hükümeti var. Bir yılda bir başbakanlığı değiştirecekler. Sıra Tansu Çiller'e geliyor atamıyor. Yani yeterli milletvekili olduğu halde herhangi birini atıyor ve kriz. Geliyoruz nihayet en büyük krize, 2001. Rahmetli Ecevit, Ahmet Necdet Sezer'i aradı, taradı, buldu. 'Bundan iyi cumhurbaşkanı yok'. Bütün herkes de destek verdi. Ne yaptı, hemen anayasa kitabını fırlattı ve olan oldu. Türkiye, cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya kaldı. 23 banka battı, 7 milyar dolar para bir gecede uçtu gitti. Faizler, yüzde 7 bin 500'lere çıktı. O borçları ödemek de AK Parti'ye kaldı. AK Parti, 2001 krizinden 2011 yılına kadar faizleriyle birlikte 638 milyar lira para ödedi. Bu parayı ödemeseydik, Türkiye'deki kişi başı milli gelir 11 bin dolar değil, 18 bin dolar olacaktı."

- "Tek başına iktidar olunca iki kat büyüyorsun"

Dönemler itibarıyla büyüme oranlarının yer aldığı bir tabloyu değerlendiren Yıldırım, Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk döneminde yılda yüzde 7,8, İsmet İnönü döneminde yüzde 1,9 büyüdüğüne, 1950'de dünya 2,8 büyürken Adnan Menderes döneminde Türkiye'nin yüzde 6,4 büyüdüğüne, koalisyonların, krizlerin olduğu 1960-1980 arası dönemde dünyadaki büyüme yüzde 4,6 iken Türkiye'nin yüzde 4,8 büyüdüğüne, 1980 ihtilalinden sonra dünya ortalaması 2,9 iken Turgut Özal döneminde Türkiye'nin 5,1 büyüdüğüne, koalisyon dönemi 1992-2001 döneminde dünya ortalaması 3 iken Türkiye'nin yüzde 2,2 büyüdüğüne, 2001-2016 dünya ortalaması 2,9 iken AK Parti döneminde Türkiye'nin yüzde 5,95 büyüdüğüne dikkati çekti.

"Demek ki tek başına iktidar olunca iki kat büyüyorsun, zayıf iktidarlar olunca büyüdüğünü kaybediyorsun, yerinde sayıyorsun." diyen Yıldırım, milletin tercihini buna göre yapacağını bildirdi.

Başbakan Yıldırım, zayıf iktidarlarda, bütçe açığının yüzde 2,5 iken tek partide yüzde 1,3 olduğunu vurguladı. Yıldırım, 2016'da ise bütçe açığının yüzde 1,1'e düştüğüne işaret etti. 1990-1991 döneminde hükümete güvenin yüzde 49 olduğunu, 2001'de bu rakamın yüzde 22,8'e düştüğünü belirten Yıldırım, Meclise güvenin de yüzde 58'den yüzde 37'ye gerilediğini anımsattı. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den bugüne hükümete güvenin yüzde 62'ye, Meclise güvenin ise yüzde 58'e çıktığına değinen Yıldırım, bunun tek başına güçlü iktidardan kaynaklandığını dile getirdi.

Zayıf iktidarlarda enflasyon oranının, tek partili güçlü iktidarlardan iki buçuk kat fazla olduğuna dikkati çeken Yıldırım, enflasyon yüksek olunca faiz giderlerinin arttığını ifade etti.

Başbakan Yıldırım, zayıf hükümetlerde büyüme yüzde 4 iken tek başına iktidarlarda yüzde 6 olduğunu belirterek, bu örnekleri çoğaltmanın mümkün olduğunu söyledi.

- "Faiz harcamaları yüzde 43,2'den yüzde 8,6'ya düştü"

Eğitim harcamalarının, zayıf hükümetler döneminde yüzde 9 olan bütçe içindeki payının AK Parti hükümetlerinde ise yüzde 19'a çıktığını aktaran Yıldırım, sağlık harcamalarının yüzde 11'den yüzde 16'ya, sosyal harcamaların 6 kat artarak yüzde 7,4'e, yatırım harcamalarının yüzde 6,6'dan yüzde 12'ye yükseldiğini, faiz harcamalarının ise yüzde 43,2'den yüzde 8,6'ya gerilediğini vurguladı.

Başbakan Yıldırım, AK Parti'nin tek başına iktidar olmaması halinde Türkiye'nin 2001'den bugüne kadar 1,8 trilyon lira faiz ödeyeceğine dikkati çekti.

- "Güçlü iktidar, tek başına iktidar Türkiye'yi zıplatır"

"Güçlü iktidar, tek başına iktidar Türkiye'yi zıplatır." diyen Yıldırım, tek başına iktidarla büyüme hızının artacağına, faizlerin düşeceğine, uzun vadeli yatırımların da artacağına işaret etti.

Türkiye'de 1992'den beri tek başına iktidar olsaydı, ülkenin bugün 1992'ye göre 5 kat büyüyeceğini aktaran Başbakan Yıldırım, "AK Parti iktidarında 3 kat büyüdü. 5 kat olduğu zaman büyüme ne oluyor biliyor musunuz? Kişi başı milli gelir 19 bin dolar veya yurt içi gayri safi milli hasıla 5 katrilyon Türk lirası. Yazık değil mi bu ülkeye?" diye konuştu.

Partili cumhurbaşkanı eleştirilerine yönelik bir soru üzerine Yıldırım, bu konuda en fazla eleştiriyi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığını söyledi.

"Bir kişinin elinde bütün yetkilerin toplanması darbeyle olur." açıklamasında bulunan Başbakan Yıldırım, darbe dönemlerini ve darbecilerin kurduğu "kukla hükümetleri" hatırlattı.

Yıldırım, "Recep Tayyip Erdoğan darbeyle mi geldi?" sorusunu yönelterek, "2014'te 10 Ağustos'ta yüzde 52 oyu kim aldı? Bu insanlar zorla mı verdi oyu? Millet seçti. Milletin seçtiği yerde tek adam olmaz. Milletin patron olduğu yerde seçilen diktatör olmaz. Millete hizmetkar olur." dedi.

- Türkiye - Güney Kore karşılaştırması

Güney Kore ile Türkiye arasında karşılaştırmanın yer aldığı tabloyu gösteren Yıldırım, Güney Kore'nin 1987'de sistem değişikliği yapıp, başkanlık modeline geçtiğini anımsattı.

Yıldırım, 1987'de Türkiye'de kişi başına düşen milli gelirin bin 703 dolar, Güney Kore'de ise 2 bin 627 dolar olduğunu bildirdi.

Başbakan Yıldırım, "Geliyoruz 10 yıl sonra 1997'de Kore başkanlık sisteminde, 12 bin 196 dolara çıkmış, değiştirdikten on yıl sonra, Türkiye 3 bin 143 dolara çıkmış. Farkı görüyorsunuz değil mi? Ara açıldı." dedi.

İki ülkeye ilişkin bilgiler veren Yıldırım, şöyle devam etti:

"2007'ye geliyoruz Türkiye 9 bin 309 dolara gelmiş, Kore 23 bin 101 dolara gelmiş. 2015'e geliyoruz, Türkiye 9 bin 125 dolardayız, Kore 27 bin 221 dolar. Farkı görüyor musunuz? 3 kat fark var. Kore'de 1987'den beri 6 başkan göreve gelmiş, Türkiye'de 1987'den beri 20 hükümet 11 başbakan göreve gelmiş. Açık fark burada işte."

- Tek adam tartışmaları

"Tek adam" tartışmalarına değinen Başbakan Yıldırım, "Tek adam padişahlıkta olur, monarşide, otokraside olur. Tek adam demokraside olmaz. Demokraside egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." dedi.

Bugünkü sistemde egemenliğin kayıtsız şartsız millette olmadığını vurgulayan Yıldırım, bugün ara ara yönetime "burnunu sokanlar" olduğunu aktardı.

Yıldırım, beş yıllığına bir seçim yapılacağına değinerek, seçilen kişinin iyi hizmet vermesi durumunda yeniden seçilebildiğini bildirdi. "Belediye başkanını, muhtarı iki tane mi seçiyoruz?" diye soran Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Seçimle gelinen yerde hep tek adam olur. Ama onun altında meclisi var, ekibi var. Onları niye konuşmuyoruz? İkinci sene aday oldu, millet memnun kaldı tekrar seçiliyor. Üçüncü sene 'bu adam iyi bir daha seçelim.' diyor, 'Yok yeter değişim lazım, yenileri gelsin.' Dolayısıyla patronun millet olduğu yerde tek adam olmaz. Yüzde 50+1 oy almak kolay iş değildir. Türkiye'nin bir bölgesine gidip, rahat oy alıp vaziyeti idare etmekle olmaz. 'Sahillerden belirli bölgelerden oy alacağım. Ne güzel iktidar sorumluluğu da yok, siyaset de devam edecek. Genel Başkanlık da var, fiyaka da yerinde. Ne lüzum var memleket yönetmeye. Güneydoğu'da gidip Kürt vatandaşları istismar edeceğim, onların aklını çeleceğim, sonra da terör örgüne teslim olacağım, hayal kırıklığına uğratacağım.' Böyle bir şey yok. Türkiye'yi yönetecek her kimse, 2019'da yapılacak seçimde Türkiye'nin her tarafından oy alması lazım. Her renginden destek alması lazım. Her mezhebinden, her meşrebinden, her etnik kimlikten, fakirinden, zengininden, emekliden, gençten, ihtiyardan, Türk'ten, Kürt'ten, Roman'dan, Alevi'den, Sünni'den, Caferi'den... Herkesten oy alması lazım. Alamazsa seçilemez cumhurbaşkanı. Bu sistem sandıkta garanti hükümeti getiriyor. Garantili hükümet sistemi bunun adı veya millet hükümet sistemi."

Yıldırım, milletin sandıkta iki oy verdiğini, birinde cumhurbaşkanını diğerinde de milletvekilini seçtiğini belirterek, sonuçlar açıklandığında da yüzde 50+1 alanın ülkeyi yöneteceğini söyledi.

- "Güvenoyunu millet veriyor"

Bu rakama ulaşılamadığında iki hafta sonra yeni bir seçim olduğunu ve mutlaka yüzde 50+1 şartının arandığına işaret eden Yıldırım, dolayısıyla güvenoyunu da milletin verdiğini ifade etti.

Başbakan Binali Yıldırım, milletin 5 yıl görev verdiğine diğer yıl veremeyebileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Tek adam, diktatör adam dediğin iki sandık arasında. Bir sandıkta alıyor öbür sandıkta ya tekrar alıyor ya da veriyor. Bu nasıl zihniyet? Böyle diktatörlük olur mu? Diktatörlük dediğin, babadan oğula veya askeri kullanarak, dinamik güçleri kullanarak alavere dalavereyle yıllarca iş başında kalmak demektir. Böyle bir şey yok. Bir kişi seçiyorsun ama bir sürü denetim mekanizmaları var. Bu seçim 5 yılda bir yapılıyor, hem milletvekilleri seçiliyor hem cumhurbaşkanı seçiliyor. Milletvekilleri meclisi oluşturuyor. Meclis kanunları yapıyor. Şimdiki sistemde yürütmeyle meclis iç içe girmiş durumda. İktidar partisinin istemediği hiçbir şey mecliste olmaz. Hani yürütme, yasama, yargı ayrıydı. Bu sistemde böyle bir şey yok. Gelecek sistemde tam da bunu yapıyoruz. Yürütme memleketin işlerine bakacak. Vatandaşın taleplerini yerine getirecek. Meclis kanunları yapacak. Şimdi milletvekilleri kanun teklifi verebiliyor ama iktidar partisi olur vermeden hiçbir milletvekilinin teklifini kabul görmez."

Başbakan Binali Yıldırım, "Meclisi feshetme diye bir şey yok. Fesih ne zaman oluyor? 1960'da feshedildi, dağıtıldı Meclis. 1980 darbesinde feshedildi, bir de 15 Temmuzcular bildirilerinde Meclisi feshetmeyi yazmışlardı. Peki ne var? Seçime götürme var, Meclisi seçime götürme. İki tane irade oluşuyor, biri yasama, biri yürütme. İkisinde de kararı kim veriyor? Millet veriyor." dedi.

Yıldırım, TRT ortak canlı yayında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Mevcut sistemde kanun taslağını hükümetin verdiğini belirten Yıldırım, yeni düzenlemeyle kanun teklifini milletvekilinin vereceğini, gerekli desteği bulunca kanunun geçip, yürürlüğe gireceğini söyledi.

Bütçeyi cumhurbaşkanı ve hükümetin hazırlayacağını, bunun Meclis'te görüşüleceğini ifade eden Yıldırım, şunları kaydetti:

"Gelelim Meclisin feshine. Meclisi feshetme diye bir şey yok. Fesih ne zaman oluyor? 1960'da feshedildi, dağıtıldı Meclis. 1980 darbesinde feshedildi, bir de 15 Temmuzcular bildirilerinde Meclisi feshetmeyi yazmışlardı. TRT'de zorla okuttukları bildiride, Meclisin feshedilmesi vardı. Peki ne var? Seçime götürme var, Meclisi seçime götürme. İki tane irade oluşuyor, biri yasama, biri yürütme. İkisinde de kararı kim veriyor? Millet veriyor. Ne zaman veriyor? Aynı gün veriyor. 5 yılda bir aynı gün seçim yapılıyor. Diyelim ki cumhurbaşkanı seçildi, Mecliste de milletvekilleri oluştu, cumhurbaşkanı ile milletvekilleri arasında çelişki var, bir sebeple anlaşamadılar. Cumhurbaşkanlığında belki başka partinin adayı kazandı, Meclisteki çoğunluk başka parti. Bu sefer, sistem tıkanmasın diye biz bir çare getirdik. Bizim bu getirdiğimiz çareyi bugün Amerika, Fransa yapmaya çalışıyor, konuşuyorlar, biz uygulayacağız. O da nedir? Meclise ve cumhurbaşkanına seçim yenileme yetkisi veriyor bu anayasa değişikliği. Cumhurbaşkanı seçim kararı alabilir. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? İkisi de seçime gidiyor, hem meclis seçime gidiyor hem cumhurbaşkanı. Tersi, meclis seçim kararı alabilir. O zaman kendini seçime götürüyor, aynı gün yapıldığı için cumhurbaşkanı da otomatik seçime gidiyor."

Yıldırım, bu karşılıklı seçim hakkının uzlaşmayı, kriz çözmeyi, anlaşmayı getirdiğini belirterek, "Bu yeni bir şey doğru. Ve bu eminim ki istikrarı, tek başına güçlü iktidarı 5 yıl boyunca koruyacak. Bu böyle bir teminat maddesi, bir sigorta maddesi." diye konuştu.

- "Suçlama çeşitleri artıyor"

Meclisin, cumhurbaşkanını, bakanları, cumhurbaşkanı yardımcılarını denetleme yetkisinin de olduğunu anlatan Yıldırım, bunun genel görüşme, Meclis soruşturması, araştırması ve milletvekillerinin yazılı soru sorması ile yapılacağını söyledi. Yıldırım, sorulan sorulara, 15 günde cevap verme mecburiyetinin olduğunu ifade etti.

Mevcut anayasada cumhurbaşkanının "vatana ihanet" dışında suçlanamadığını anımsatan Yıldırım, yapılan değişiklikle, cumhurbaşkanı, bakanlar veya cumhurbaşkanı yardımcılarının her türlü suçla suçlanabileceğini kaydetti. Başbakan Yıldırım, "Hem suçlama çeşitleri artıyor, her suçtan, her konuyla ilgili suç iddia edilebiliyor. Yargılamaya gönderirken istenen kabul sayısı da mevcut anayasanın da altına düşürülüyor." dedi.

"Ömür boyu dokunulmazlık" iddiasıyla bir başka yalanın gündeme getirildiğini söyleyen Yıldırım, cumhurbaşkanı, bakan olan kimselerin, görevlerinden sonra işlediği suçlarda hiçbir korumalarının olmayacağını vurguladı. Görev yapılan döneme ait bir iddia ortaya atılırsa, oradaki kuralların uygulanacağını vurgulayan Yıldırım, bunun, hukukun evrensel kuralı olduğunu söyledi.

"600 milletvekiline neden ihtiyaç duyuldu?" sorusuna Yıldırım, "1960'lı yıllarda bizim 618 milletvekilimiz vardı. O yıllarda Türkiye'nin nüfusu 30 milyon. Şimdi ne kadar? 80 milyon. Almanya'nın nüfusu 82 milyon, milletvekili sayısı ne kadar? 637. Bu 600 milletvekili nüfusla ilgili bir şey. Nüfus arttıkça temsilde adaleti sağlamak için getirilen bir usul. Avrupa ülkelerinde 60-70 bin kadar seçmene bir milletvekili düşüyor, bizim ülkemizde 145 bin seçmene bir milletvekili düşüyor. Şimdi 600'e çıkarırsak, 123 bine bir milletvekili çıkıyor. Hala yüksek ama ülkenin şartları böyle, 50 milletvekili artırıyoruz. Olay bu." yanıtını verdi.

- "Dürüstlüğünüze nasıl inanacak"

CHP'nin 1995'te milletvekili sayısının 450'den 600'e çıkarılması için teklif verdiğini, o zaman Türkiye'nin nüfusunun 59 milyon olduğunu hatırlatan Yıldırım, komisyonda 600'ün 550'ye indirildiğini kaydetti. Yıldırım, "O zaman Türkiye'nin seçmen sayısı 29 milyon, şimdi 50 artıyor milletvekili sayısı. İnsaflı olalım. Bir iddiada bulunurken, bunun bir altlığı olacak. Geçmişi unutuyor CHP, o zaman kendi yaptığına bugün karşı çıkıyor." diye konuştu.

Yıldırım, "18 yaşında milletvekili olabilmeye imkan tanınması"na ilişkin bir soru üzerine, dünyada 51 ülkede milletvekili seçilme yaşının 18 olduğunu belirtti. Yıldırım, şunları ifade etti:

"Gelişen demokrasilerde, bu bir kaçınılmazlıktır. 18 yaşında gel sen seç ama aday olma. Bu adil bir şey mi? Seçme ehliyetin varsa, seçilme ehliyetinin de olması lazım. Bu temel bir haktır. Bu sadece 18 yaş değil ki 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25 tam 8 yaş grubu var. 9 milyondan fazla bu yaş grubundan vatandaşımız var. 9 milyon insanı siz nasıl yok sayarsınız? 'Bunlar seçilmesin' diyor. Burada da yine CHP'nin amansız bir çelişkisi var. CHP, 2011 seçim beyannamesinde, 'Ben seçilme yaşını 21'e indireceğim' diyor. Şimdi karşı çıkıyor. Hadi onu bir kenara bırakalım, daha 2015 Şubat ayında CHP Milletvekili Mahmut Tanal Meclise kanun teklifi veriyor, bu kanun teklifi de CHP Grubu tarafından onaylanıyor. Ne diyor teklifte biliyor musunuz? 'Seçilme yaşını 18'e indirelim.' Kardeşim, sizin birbirinizden haberiniz yok. 2 sene önce '18 olsun' diyorsunuz, 6 sene önce '21 olsun' diyorsunuz, şimdi de toptan karşı çıkıyorsunuz. Bu millete bunu nasıl izah edeceksiniz? 9 milyondan fazla 18-25 yaş arasındaki bu seçmenlere ne diyeceksiniz, nasıl anlatacaksınız? Sizin samimiyetinize, dürüstlüğünüze bu insanlar nasıl inanacak?"

- "Bu bir gelenektir, teamüldür"

"Değişiklikte, bakan sayısının belirlenmesine ilişkin bir hükmün olmadığı" iddialarının hatırlatıldığı Yıldırım, "Şimdiki anayasada var mı? Hiçbir şey yok ama Türkiye'de 65 hükümet kuruldu, bakanlar da var, bakan yardımcıları da var, başbakan da var. Bu bir gelenektir, teamüldür, ülkenin ihtiyaçları belirler." dedi.

İktidara geldiklerinde 36 olan bakan sayısını 24'e indirdiklerini belirten Yıldırım, düşüncesinin bakan sayısının daha da azaltılması olduğunu söyledi. ABD'nin 14 bakanla idare edildiğine dikkati çeken Yıldırım, Avrupa'da bakan sayılarının 20'nin altında olduğunu kaydetti.

Yıldırım, yeni sistemin, seçimlerden sonra devreye gireceğini, bu arada bakanlıklarla, bakanlarla ilgili nasıl bir değişiklik yapacaklarının ayrı bir konu olduğunu bildirdi. Yıldırım, "Söylenen şeyin inandırıcılığı olması lazım. Siz, vatandaşa 'Bakanlar bile olmaz...' Yazıyor, bakanlar, başkan yardımcılar olacak diye anayasada yazıyor." dedi.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ekonomiyi nasıl etkileyeceğine ilişkin soru üzerine Başbakan Yıldırım, güçlü iktidarla engellerin, zaman kayıplarının ortadan kalkacağını milletin önünü görebileceğini söyledi. Yıldırım, yeni iş yerlerinin kurulacağını, yatırımcıların geleceğini, faizlerin kontrol altında olacağını belirterek, "Daha çok iş, daha çok aş. Türkiye 2023 hedeflerine güle oynaya gidecek, bu kadar basit." ifadesini kullandı.

Yeni sistemle "Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir" sözünün gerçek anlamını bulacağını vurgulayan Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, millet hükümeti oluyor. Yani millet 'Hükümeti ben kuracağım' diyor, Mecliste kuruyor, gönderiyor. Dolasıyla garantili hükümet, Meclis hükümeti. Başka ne oluyor? Artık hükümete güven oyunu da sandıkta verdiği için vatandaş güven oyuna ihtiyaç yok, bugün seçiliyor yarın iş başı yapılıyor. Zaman kaybı yok. Sürekli istikrar, güçlü iktidar. İç, dış politikada, güvenlikte kararların hızlı alınması, bunları getiriyor. Milletle hükümet kucaklaşıyor. Çünkü yüzde 30-35'lerle hükümet olmak yok. Yüzde 50 artı biri almayan, Türkiye'nin her tarafından destek almayan kimse iktidara gelemiyor. O bakımdan bu, milletle hükümeti kucaklaştırmış oluyor. Vesayet odakları artık milli egemenliğe müdahale edemeyecek, dil uzatamayacak, ikide bir muhtıralar, sokak gösterileri, darbe girişimleri bunlar ortadan kalkacak. Tek patron olacak, tek patron millet, milletin dediği olacak. Çifte başlılık ortadan kalkacak, kararlar hızlı verilecek."

- "Bunlar akla ziyan şeyler"

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı yapılan, "Cumhurbaşkanı kararname çıkartarak her şeyi bir gecede kapatır" söylemlerini hatırlatan Yıldırım, "Bunlar akla ziyan şeyler." dedi.

Başbakan Yıldırım, kişisel ve temel haklara yönelik cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılamayacağını vurgulayarak, şu görüşlere yer verdi:

"Çıkardığın kararname kanuna aykırıysa geçersiz oluyor, kanun geçerli oluyor. Ona rağmen diyelim ki çıkardın, Meclis bu kararnameyi Anayasa Mahkemesine götürüyor, orada yanlışsa iptal ettiriyor. Her türlü denetim var. Cumhurbaşkanı ne ile ilgili kararname çıkaracak? Bakanları atayacak, üst düzey bürokratları, valileri, büyükelçileri atayacak."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun kahvecilerle bir araya geldiğinde, "Eğer, 'evet' çıkarsa 17 Nisan'da sizin dükkanlar kapanacak", minibüsçülerle buluştuğunda, "Eğer, 'evet' çıkarsa 17 Nisan'da minibüs hatlarınız iptal olacak", taksicilerle oturduğunda, "Eğer, 'evet' çıkarsa 17 Nisan'da sizin taksi plakaları iptal olacak" dediğini belirten Yıldırım, Kılıçdaroğlu'nun muhtarlar ve iş adamlarıyla bir araya geldiğinde de aynı söylemleri dile getirdiğini bildirdi.

"Böyle bir şey olur mu" diye soran Başbakan Yıldırım, "Sen anamuhalefet partisi başkanısın kardeşim, iktidar alternatifisin. Söylediğin her sözün bir bağlayıcılığı vardır. Onu gün gelir vatandaş sana hatırlatır. AK Parti 15 yıldır iktidar, öyle bir şey gördünüz mü, var mı?" ifadesini kullandı.

Halk oylamasından "evet" çıkması durumunda 2019 yılı beklenmeden partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçilip geçilmeyeceğinin sorulması üzerine Yıldırım, değişiklikle, cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin devam etmesine imkan tanınacağını söyledi.

Başbakan Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Diyelim ki 'evet' çıktı, Sayın Cumhurbaşkanımızın başımızın, gözümüzün üzerinde yeri var. Bu partinin kurucusu, doğal lideri, bu partiyi buralara getirmiş bir lider. Dolayısıyla biz hemen onu partimize davet ederiz. Bir de Hakimler Savcılar Kurulu bir ay içerisinde yeniden yapılanacak, seçimler yapılacak o yürürlüğe girecek. Diğer hükümler mevcut yasalar, Başbakanlığa, Bakanlar Kuruluna göre hazırlandığı için bütün bu yasalar gözden geçirilecek, Meclis İçtüzüğü gözden geçirilecek, bunların hazırlıkları yapılacak, 2019 seçimleri, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri beraber yapılacak, bu seçimler de yeni sisteme göre yapılacak."

- "Sen kimsin"

Vatandaşlarla bir araya gelerek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini anlattıklarını hatırlatan Yıldırım, şunları ifade etti:

"Anlatırken korkutarak, tehdit ederek değil. CHP'nin densiz bir milletvekili çıkmış kürsüde diyor ki 'Nasıl 1919'da Samsun'a çıktık, Amasya'ya, Erzurum'a, Sivas'a gittik, oradan Ankara'ya geldik, Polatlı'ya, Sakarya'da, Dumlupınar'da, İzmir'de düşmanı denize doldurduysak 'evet' verenler de düşünsün yine aynısını yapacağız.' 'Evet' çıkarsa millete aklı sıra bu gerzek, yani kuş beyniyle koca bir milleti denize dökecekmiş. Sen kimsin be. Bu millet Kurtuluş Savaşı'nda düşmana dersini verdi, 15 Temmuz'da içerideki hainlere dersini verdi, sen ne oluyorsun da öyle milleti tehdit ediyorsun. Milletvekili olmakla bu hakkı nerede buluyorsun? Bunlar asla kabul edilebilebilir şey değil."

- "Türkiye'nin kabul edeceği şeyler değil"

Başbakan Binali Yıldırım, taşeron çalışanlarının kadroya geçirilmesine ilişkin bir soru üzerine, kamu ve çeşitli kurumlarda 800 bine yakın hizmet alımı şeklinde çalışan bulunduğuna işaret ederek, bu işçilerin çalışma şartlarının kadrolu memurlarından kötü olduğunu bildirdi.

Taşeronun çok zor ve sıkıntılı bir konu olduğuna belirten Yıldırım, bu konunun öneminin bilincinde olduklarını ve çalışmalarının devam ettiğini anlattı.

-"Bedelli askerlik gündemimizde yok"

Yıldırım, bedelli askerliğe ilişkin bir soru üzerine ise "Böyle bir şey programımızda, gündemimizde yok." dedi.

"Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği ile KDP 2017'de referandum noktasında anlaşmış görünüyorlar. Oradaki bir bağımsızlık oylamasıyla alakalı olarak Türkiye'nin bakışı nasıl olur?" sorusuna, "Böyle bir şey kabul edilemez." cevabını verdi.

-"Bunlar Türkiye'nin kabul edeceği şeyler değil"

Bu konunun oldu bittiye getirilemeyeceğini vurgulayan Yıldırım, "Kerkük'ün statüsünü değiştirmek, Kerkük'ü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne bağlamak... Bunlar yanlış şeyler. Bunlar Türkiye'nin kabul edeceği şeyler değil. Hele hele orada tek taraflı oldu bitti yapıp bayrak çekme hadisesini de biz asla doğru bulmuyoruz. Bunun yanlışlığını da kendilerine en açık bir şekilde ifade ettik. Bu konuyu Irak Başbakanı Haydar el İbadi ile de görüştüm. O da aynı fikirde. Hatta Irak Meclisi, bu bayrak çekme işinin tanınmadığını, iptal edilmesi gerektiğini, anayasa uygun olmadığı ifade etti. O bölgede sadece Kürtler yok, Arap ve Türkmenlerin de söz söyleme hakları var." dedi.

- "16 Nisan, Türkiye'nin geleceğinin belirlenme günü"

Yıldırım, Türk milletinin 16 Nisan'da vereceği kararın her şeyin üzerinde olduğunu belirterek, "Bizim hassasiyetimiz terör örgütleri, PKK, DEAŞ, FETÖ, bazı dost bildiğimiz Avrupa ükeleri bütün gayretleriyle 'hayır' çıkması için uğraşıyorlar. HDP de bu işin içinde. HDP'yi saymıyorum, onlar zaten terör örgütünün oyuncağı haline geldiler. Ama CHP yönetiminin bu kadar 'hayır' kampanyasına sarılmış olmasını, değişime, Türkiye'nin daha da güçlenmesine aydınlık geleceğine bu kadar direnç göstermesini anlamak mümkün değil." ifadesini kullandı.

CHP ile yeni anayasa değişikliği üzerinde uzlaşmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerine işaret eden Yıldırım, 16 Nisan'ın bir seçim değil, Türkiye'nin geleceğinin belirlenme günü olduğunu söyledi.

Başbakan Yıldırım, "Müzikle aranız nasıl? Türkü sever misiniz?" sorusunu ise "Türküyü severim. Bizim görev türkümüz var, 'uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece.' Uzun yıllar, tek yolları bölünmüş yol haline getirirken bu türküyü çok söyledik." diye cevapladı.