Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, yaygın kanser türlerinin en az üçte birinin daha sağlıklı bir beslenme biçiminin seçilmesi, tütün ürünlerinden uzak durulması, fiziksel aktivitenin artırılması ve alkol kullanımının azaltılmasıyla önlenebileceğini belirterek, "Ayrıca ultraviyole radyasyondan korunma, mesleksel ve çevresel olumsuz etkilerin önüne geçilmesiyle kanser yükü daha da azalacaktır." dedi.

Prof. Dr. Karadurmuş, 1-7 Nisan Kanser Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin önemi giderek artan bir sağlık ve yaşam sorunu olduğunu, hastalığın ölüm nedeni olarak, kalp ve damar hastalıklarının hemen ardından geldiğini söyledi.

Batı toplumlarında her yıl 250-350 kişiden birinin kansere yakalandığını ifade eden Karadurmuş, 60 yaşın üzerindeki grupta ise kanser sıklığının çok arttığını, 300 kişide 4-5 civarına yükseldiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Karadurmuş, erkeklerde en sık görülen kanser türleri akciğer ve prostat iken, tütüne bağlı kanserlerin de önemini korumaya devam ettiğini, kadınlarda ise en sık meme ve tiroid kanserinin görüldüğünü belirtti.

Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanserinin üçüncü en sık görülen kanser türü olduğuna işaret eden Karadurmuş, şöyle konuştu:

"Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür. Ülkemizde son 5 yılın verileri değerlendirildiğinde, kanser sıklığında herhangi bir artış ya da azalış olmadığı söylenebilir. Türkiye'de görülmekte olan kanserin sıklığı, Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD gibi gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelere göre daha düşüktür. Yaygın kanser türlerinin en az üçte biri daha sağlıklı bir beslenme biçiminin seçilmesi, tütün ürünlerinden uzak durulması, fiziksel aktivitenin artırılması ve alkol kullanımının azaltılması ile önlenebilir. Ayrıca ultraviyole radyasyondan korunma, mesleksel ve çevresel olumsuz etkilerin önüne geçilmesiyle kanser yükü daha da azalacaktır."

"Kanserlerin önemli bir kısmı önlenebilir"

Prof. Dr. Nuri Karadurmuş, dünyada ve Türkiye'de kanserin önemli bir kısmının önlenebilir olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Özellikle ülke verilerimiz değerlendirildiğinde, tütün ve obeziteyle mücadele programımız kanser kontrolünün en önemli yapı taşlarını oluşturmaktadır. Kanser, tedavi üzerine yapılan yatırımlar ile değil, önleme ve erken teşhis üzerine yöneltilen eylem planlarıyla kontrol altına alınabilir. Bunlarla beraber alkolle mücadele, fiziksel aktivitenin artırılması, tuzun kısıtlı kullanılması, enfeksiyon ajanlarıyla mücadelede önemli unsurlardır. Kanser kontrolünde en önemli yapı taşı doğru, tam ve güvenilir veri olmasıdır. Dünya nüfusunun aktif kanser kayıtçılığı açısından sadece yüzde 8'i takip edilirken, ülkemizde bu oran yüzde 100'dür. 2014'ten bu yana 81 ilimizde de aktif kanser kayıt merkezleri hizmet vermektedir."

Kanser türlerinin uyarılarını erken fark etmek, bulgularını araştırmak ve ileri tetkik için hastaların sevk edilmesinin, erken tanı şansını artırdığını vurgulayan Karadurmuş, Türkiye'de meme, kalın bağırsak ve rahim ağzı kanserleri için toplumun kaynaklarına ve hastalık yüküne uygun olarak tarama programları yürütüldüğünü söyledi.

Prof. Dr. Karadurmuş, kanser tedavisinde en önemli unsurun erken tanı olduğunu ifade ederek, şu bilgileri verdi:

"Cerrahi ve radyoterapi lokal tedavi yöntemleri olup, onların arkasından kemoterapi ve immünoterapi gibi sistemik tedaviler uygulanmaktadır. Kemoterapi yan etkisi yüksek ilaçlarla yapıldığı için özel bir ihtisas konusudur. Etkili dozlarda fakat hastayı yan tesirlerden koruyarak yapılması gereklidir. Moleküler biyolojinin verdiği yeni bilgiler kanser tedavisi için umut vadetmektedir. Onkogenleri ve onların ürünlerini baskılayan özel maddeler halen araştırılmaktadır. Anti-onkogenlerin de tedaviye katılmaları için çalışılmaktadır. Kanserde belki tedaviden daha önemli olan husus kanserin önlenmesidir. Önlemede kansere neden olabilecek maddelerden uzak durmak, temiz ve sağlıklı yaşamak ve uygun bir diyet uygulamak gibi hususlara uyulması, kanser sıklığını rahatça yarıya indirebilir."

"Kanserle mücadelede 'büyük buluş' İmmüno-onkoloji"

İmmunoterapinin son dönemde birçok kanser tipinde umut vadeden tedavi olarak başvurulan bir yöntem olduğunu dile getiren Karadurmuş, "İmmüno-onkolojik tedaviler, bağışıklık sistemimizdeki T lenfositlerin kanser hücrelerine farkındalığını arttırarak, tanınmasını ve yok edilebilmesini sağlamaktadır. İmmüno-onkoloji, kanserle mücadelede 'büyük buluş' olarak kabul edilmekte ve pek çok kanser çeşidiyle mücadeleyi kökten değiştirebilme potansiyeli taşımaktadır." diye konuştu.

Karadurmuş, 2018'de Nobel Tıp Ödülü'nün de immünoterapinin mucidi olan iki bilim insanına verildiğini hatırlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Her kanser tipinin kendine has özellikleri vardır. İmmünoterapi malign melanom (deri kanseri), böbrek ve lenf kanserinde başarılı şekilde uygulanmaktadır ve ülkemizde devlet desteğiyle tedavi yapılmaktadır. Ayrıca immünoterapinin baş ve boyun kanseri, multipl miyelom, prostat, lösemi, triple negatif meme, bağırsak kanserlerini içeren çok sayıda kanser tipinde çalışmaları bulunmaktadır. Akciğer kanserinde hedefe yönelik olarak birçok tedavi uygulanmaktadır. Bu halk arasında akıllı ilaçlar olarak bilinen tedaviler ile çok ölümcül olabilen 4. evre akciğer kanserinde ciddi yol alınmış durumdadır ve bu tedaviler de devlet tarafından desteklenmektedir. Kanser çağımızın en büyük sorunlarından biridir. Görülme sıklığı ve kanserden ölümler yıllar içinde artsa da tedavilerdeki gelişmeler, tarama yöntemleri, erken tanı konulmasıyla kanser tedavisinde ve kanserli olarak yaşam sürelerinde ciddi gelişme sağlanmış durumdadır."