Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde, Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü iş birliğiyle düzenlenen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın Onursal Başkanı olduğu 2. Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresinin açılışında, katılımcılara hitap etti.

Tarih boyunca tüm kültürlerin, dinlerin bu sorumluluk bilincini taşıdığını aktaran Koca, insanoğlunun yeryüzünde var olmasından bu yana her dönemin imkanları, birikimleri ve deneyimleri doğrultusunda şekillenen bir şifa, tıp anlayışının olduğunu ifade etti.

Koca, hemen her toplumun geleneklerinde hastalıklarla mücadeleye ilişkin uygulamalar bulunduğunu, bunların bir kısmının günümüzün bilimsel paradigması içinde kanıta dayalı olabildiğini ancak önemli bir kısmının da yıllar boyunca yapılan deneme ve gözleme dayalı olarak varlığını sürdürdüğünü bildirdi.

Dünya Sağlık Örgütü'nün geleneksel tıbbı, "fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı bilgi, beceri ve uygulamaların bütünü" olarak tanımladığını belirten Koca, şunları kaydetti:

"Önceleri kapalı toplumların kendi etki alanında sınırlı kalan ve Ortodoks tıbbı tarafından dışlanan geleneksel tıp, 1990'lardan sonra gelişmiş ülkeler dahil tüm dünyada sağlık sistemleri içinde yer bulmaya başlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü tahminine göre, bugün dünyada insanların yüzde 70 ila 80'i tamamlayıcı tıbbın bir şekline başvurmaktadır. Son 10-15 yıldır geleneksel ve tamamlayıcı tıp ile modern Batı tıbbının bir arada kullanılmaya başlandığı entegre tıp uygulamaları, Batı ülkelerinde yer bulmaya başlamıştır. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2014-2023 GETAT stratejisinde, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının modern tıp uygulamalarına entegrasyonu ön plana çıkmaktadır. Gelenekten kaynak alarak, güvenliği ve etkinliği kanıtlanmış uygulamaları bilimin ışığında insanlığın hizmetine sunmayı hedefleyen entegratif tıp anlayışı gittikçe yaygınlaşmaktadır."

"Hekimlerimizin bu alana sahip çıkması istismarları önleyecektir"

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye'de önceleri tıp camiasının bilgisi ve kontrolü dışında tutulan geleneksel yaklaşımlara ilişkin hususların, 2011'de yapılan yasal düzenlemeyle Bakanlığın kontrol ve denetimine bırakıldığını hatırlatarak, bu sorumluluğa binaen, 2014'te Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğini yayımladıklarını ifade etti.

GETAT uygulamalarının sağlam kanıtlar üzerine oturması, klinik ve laboratuvar çalışmaları yapılarak doğru ve verimli bir şekilde uygulanabilmesi ve bu alanda yapılacak akademik çalışmaların önünün açılması için Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarında Klinik Araştırmalar Yönetmeliğini de hazırlayarak mart ayında yayımladıklarını anlatan Bakan Koca, "Mevcut mevzuat çerçevesinde, geleneksel tıp uygulamalarında Türkiye'de sadece standart eğitimleri almış olan hekimler yetkilendirilmektedir. Akupunktur, apiterapi, fitoterapi, kupa terapisi, hirudoterapi (Sülük tedavisi), osteopati, kayropraksi, refleksoloji, ozon terapi, mezoterapi, maggotterapi (Larva tedavisi), müzik terapi, homeopati, hipnoz ve proloterapi olmak üzere 15 başlık üzerinde eğitim verilmektedir." dedi.

Bakan Koca, şöyle devam etti:

"Bugün itibarıyla ülkemizde 56 üniversite hastanemizde öncelikle Ar-Ge ve eğitim faaliyetleri yapmak üzere GETAT uygulama merkezleri açılmıştır. 3 bin 350 hekime bu üniversitelerimizde GETAT uygulama sertifikası verilmiştir. Yine ülkemizin dört bir yanında 60 tanesi devlet hastanesi olmak üzere, özel sağlık kuruluşları ile birlikte toplamda 910 GETAT ünitesine açılış izni verilmiştir. GETAT alanında mevzuat geliştirme, eğitim ve yetkilendirme dışında görev yapan hekimlerimizin bilgi ve tecrübe paylaşımına da zemin hazırlamak istiyoruz. Bu amaçla destek verdiğimiz kongremizin bu yılki ana teması kronik hastalıklarda GETAT uygulamalarıdır. Kongrede, sadece hastalıkların tedavisi değil, hastalıklardan korunmak ve sağlıklı yaşamak için de ihtiyaç duyduğumuz yaklaşımların, bilimsel çalışmalarla harmanlanarak günümüze taşıma sorumluluğuyla ele alınacağına inanıyorum. Temel insan hakkı olan sağlık hizmetine adanmış olarak sağlıklı bir toplum hedefimize odaklanmış güzide bir mesleğin mensupları olan hekimlerimizin bu alana sahip çıkması, geleneksel yöntemlerin istismar amacı olmasını önleyecektir."

"Tıpta öncelikli prensip zarar vermemek"

Fahrettin Koca, tıpta öncelikli prensibin, zarar vermemek olduğunu belirterek, bu yaklaşımla kontrolsüz, ehil olmayan, tıp eğitimi almamış ellerde yapılan uygulamaları ortadan kaldırmayı amaçladıklarını dile getirdi.

İnsanın, ruhu, bedeni, duygu ve inanç dünyasıyla bir bütün olduğuna işaret eden Koca, "Ardında yatan sebep her ne olursa olsun, hastada bu bütünlüğün kırılganlığı doruk yapmaktadır. Bu yüzden empatiyle hastaya yaklaşabilmek üstün meziyetler gerektirmektedir. Ne yazık ki salt tıbbi bilgiyle donatılmış ve bunu klinik becerisiyle zenginleştirmiş bir doktor modeli, bir bütün olarak algılanması gereken insana gereken hizmeti vermekte yetersiz kalmaktadır. Her bilgili ve becerikli doktor, aynı zamanda hikmet sahibi hazık, yani işinin ehli, mahir bir hekim olamamaktadır. Hekim, insan bedenine teknik bilgi çerçevesinden bakmanın ötesinde, varlık, düşünce ve hareketi bünyesinde toplayan, insan bilmecesini çözmeye talip bir bilge olmalıdır." şeklinde konuştu.

Bakan Koca, tıbbın insan odaklı bir bilim, hekimliğin de insanlığa adanmış bir sanat olduğu gerçeğinin göz ardı edilemeyeceğini vurgulayarak, mesleğin insani yönünün ihmal edilmemesi gerektiğini kaydetti.

Sağlık talebine muhtaç olan insanın beklentisinin tüm bilimsel ve teknolojik desteklerden önce kendine güven veren bir güler yüz olduğunu dile getiren Koca, sözlerini şöyle tamamladı:

"İnsan sağlığını görev olarak üstlenmiş olanlar, aynı zamanda aciliyeti gözeten, muhtaç olanı önceleyen, ihtiyacı olana hakkını veren ve asla zarar vermemeyi ilke edinen bir ahlak anlayışına sahip olmak zorundadır. Bu ahlak anlayışı, hürmet etmeyi, hizmet etmeyi ve merhamet etmeyi prensip edinmiştir ve ancak tartışmasız bir insan sevgisiyle varlığını sürdürebilir. Nihai vizyonumuz, tüm toplum olarak sağlıklı hayat tarzının benimsendiği, herkesin sağlık hakkının korunduğu, ihtiyaç halindeki herkesin vaktinde ve kaliteli sağlık hizmetine kolayca erişebildiği bir Türkiye'ye sahip olmaktır. Bilimin aydınlatıcılığından sapmadan, kadim kültür birikimimiz de dahil, tüm kaynaklarımızı harekete geçirerek ve tüm araçlarımızı bu alanda seferber ederek böyle bir amaca ulaşabiliriz. Kongrenin bu misyonumuza katkı vermesini temenni ediyor ve umuyorum."