Ermeni iftiralarının 2015 yılında daha yoğun şekilde karşımıza çıkarılacağını devleti yönetenler de, siyaseti takip edenler de çok iyi biliyordu. Buna karşı bir hazırlık yapmak ve gelecek saldırıları püskürtmek en başta devleti idare edenlerin, sonra da bütün Türk milletinin görevidir. Ancak, gelin görün ki, iktidarda AKP var. Bırakın, bu iftiralara cevap verip geri püskürtmeyi, yaptıkları açıklamalarla, verdikleri tavizlerle, yazdıkları mektuplarla, izledikleri siyasetle, iftira sahiplerini daha cesaretlendirdi, ümitlendirdi ve azdırdılar. Dışarısından vazgeçtik, içeride dahi kamuoyu oluşturup, Türk milletini bu konuda topyekün hareket edecek bir noktaya getiremedikleri gibi, kamuoyunu bu iftiraların kabulüne ikna etmeye çabaladılar.

HER TESLİMAT EMSAL OLUYOR

Önce bir tespit yapalım: Her zaman söylüyoruz. AKP'nin varlığı bütün vatan millet düşmanları için bulunmaz bir fırsat oluşturuyor. Fırsatı ganimet sayıyorlar ve paylarına düşeni alabilmek için sıraya giriyorlar. Bu durum içeride de böyle, dışarıda da böyle. Yapılan her yanlış, her teslimat, sırada bekleyen diğerleri için emsal oluşturuyor. Papa'nın tarihi gerçekleri tersine çevirerek, haddini ve yetkisini çok aşarak ve daha da acı olanı açık ve aleni bir düşmanlık göstererek Ermeni iftiralarını diline dolaması, işte bu tablonun sonucudur. AKP zihniyetinin ve icraatlarının başka türlü sonuç vermesi, zaten mümkün olamazdı.

ÖZÜR AÇIKLAMASI

AKP'nin siciline bakınca bu tespitimizin ne kadar doğru olduğu ve Papa'nın bu cüreti nereden bulduğu çok daha iyi anlaşılıyor. Tam bir yıl önce şimdiki Cumhurbaşkanı, zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır" diye başlayan yazılı bir açıklama yapmış ve bir bakıma özür dilemişti. Bu açıklamadan sonra Ermeni iftiracıları daha iştahlı, daha ümitli bir şekilde saldırdı ve manifestolar yayınladılar. Bu açıklamanın öncesinde, zaten yol açılmış ve zemin hazırlanmıştı.

ÜLKE SAYISI KATLANDI

AKP iktidar olduğu sıralarda soykırım iftirasını kabul eden ülke sayısı sadece 9'du. AKP ile birlikte bu sayı 40'ı geçti. Zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, milli maç sebebiyle Erivan'a bir gezi yaptı. Türk kanını temsil eden Ermeni bayrağı altında maç seyretti. Bu gezi sonrasında iftiraları kabul eden ülke sayı bir defa daha katlandı. Bütün bunlar olurken Ermenistan tarafı, iftiralarıyla ilgili zerre kadar geri adım atmadığı gibi ilişkilerin gelişmesi için Türkiye'den yeni adımların atılmasını istedi. AKP buna da kabul etti. İyice coşan Ermenistan Cumhurbaşkanı, ülkesinin gençliğine Ağrı'yı hedef gösterdi.

ARKA KAPIDAN İÇERİ ALINDI

Ermenistan'ın bu açık saldırıları devam ederken, şimdiki Başbakanımız, bir yıl kadar önce Dışişleri Bakanı olarak Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) toplantısı için Erivan'a gitti.Türkiye Cumhuriyeti devletinin Dışişleri Bakanı sanki bir suçluymuş gibi, kalacağı otelin arka kapısından içeri alındı. Sayın bakanımız bu durumu kabullenmekte hiçbir sakınca görmediği gibi, "biz Türkiye olarak çevremizdeki tüm sorunların çözümü için bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da aktif çaba göstermeye devam edeceğiz." Diyerek, bu rezilliği sineye çekti.

PAPA İLE AYNI DÜŞÜNCE

Papa kısa süre önce Türkiye'ye geldi. Kaçak sarayda ağırlandı, ayağına kırmızı halılar serildi. Yapılan görüşmeler sonrasında, her konuda benzer düşüncelere sahip olunduğu açıklandı. Aradan bir ay kadar geçmişti ki, Papa açık bir düşmanlık beyanında bulundu. Papa ile bu konuda da aynı düşüncede olunduğunun söylenip söylenmediğini sormayacağız. Ancak, bu yıl içinde Ermeni iftiralarının zirve yapacağı bilindiği halde, Papa'ya bu konuda bilgi verilip, eldeki belgeler paylaşılamaz mıydı? Bu yapılmadığı gibi, gösterilen itibar ve söylenen sözler, cüretini daha da arttırmış ve yaptığı saldırının zeminini oluşturmuştur.

BELGELERİ KULLANMALIYIZ

Hala masal anlatıyor, hala söz ve eylemleriyle bütün Türkiye düşmanlarına cesaret veriyorlar. Papa'nın açıklamasından sonra yapılacak şey, sadece siyasi beyanlar vermek, kınama mesajları yayınlamak değildir. Ne acıdır ki, dünyada AKP'nin sözlerini, kınamalarını ciddiye alan bir ülke, bir lider kalmadı. Arşivlerin açılmasını, ortak tarih komisyonları kurulmasını ısrarla söylemenin de bir karşılık bulmadığı ortadadır. O halde, Türkiye'nin kendi yolunu çizmesinin zamanı çoktan gelmiştir, hatta çok gecikilmiştir. Ermenistan istemiyor diye, biz elimizdeki bilgi ve belgeleri niçin etkili ve yoğun şekilde dünyanın önüne koymuyoruz? Ermenistan iddialarının, bir iftiradan ileri gitmediğini ispatlayacak kadar elimizde bilgi de, belge de fazlasıyla var. Papa'ya bu belgeleri göndermek ve ne kadar tarih cahili olduğunu ve nasıl kandırıldığını göstermek çok daha doğru, etkili ve caydırıcı olmaz mıydı?

KAYBEDEN HEP TÜRKİYE

AKP'nin bedelini her alanda ağır şekilde ödüyoruz. Kaybeden, teslim olan hep Türkiye. Bu durum sadece Ermenilere karşı böyle olmuyor. Türkiye'nin taraf olduğu istinasız her alanda mutlaka kaybeden taraf biz oluyoruz. Herkes elini vicdanına koysun ve şu sorunun cevabını versin: AKP tek başına iktidar olarak, yaklaşık 13 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. Bu süre içinde Türkiye'nin faydasına olacak tek bir örnek, tek bir karar, tek bir gelişme gösterin? İkincisini sormuyorum, sadece bir tane örnek gösterebilen varsa beri gelsin. Teslimiyetten, dayatmalardan ve kayıptan başka hiç bir şey gösteremezsiniz.

İFTİRALAR YOĞUNLAŞACAK

Önümüzdeki günlerde bu iftiraların daha yoğun şekilde karşımıza çıkarılacağı anlaşılıyor.AKP'nin yetersizliği üzerinden tazminat ve toprak taleplerinin gündeme gelmesi gibi bir kalleşlik dahi mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde asla yaşanmamış ve AKP sonrasında da kesin olarak bir daha yaşanmayacak bu dönemi en iyi şekilde değerlendirebilmek için, bütün imkanlarını sonuna kadar kullanacaklardır.

ORHAN KARATAŞ/ORTADOĞU