Üç ayrı meseleyi bir yazıya sığdıralım. İlki, MHP’nin Sayın Genel Başkanının, Recep Tayyip Erdoğan’a ‘cumhurbaşkanlığı hükümet etme sistemi’nde vereceği destek.

Açıkçası hiçbir ülkücü 15 Temmuz öncesindeki AKP ve temsil ettiklerinden hazzetmedi. Tek tek, uzun uzun saymaya gerek yok meziyetleri(!). Neticede görüldü ki Ülkücü Hareket öngörü ve tespitlerinde haklıydı ve AK Parti o haklılığı lisan-ı hal ile defaatla teyit etti. Zira şu ortamda da hesaplaşma MHP’ye yakışmaz. Çünkü tehlike büyüktür, hâsılı 15 Temmuz akşamı MHP, devlette kanserin ne derece ilerlediğini, AKP sağlıklı hiçbir organının kalmadığını gördü. Mevzuda ortaklardı bu sefer; devletin birliği ve hürriyet…

Bir hususu ortaya koymak lazım, Devlet Beğ dün durduğu yerde bugün de duruyor. Kendisine yaklaşılan bir siyasi duruşa sahip. Yaklaşan kim, muhafazakâr elit ve Ak Parti. Bu cazibe, Türk devletinin beş bin yıllık birikimidir. Bu birikime halkın yarısının oyunu almış ve devleti yöneten bir partinin ihtiyacı hiç şüphesiz ki her zamankinden fazladır.

Türk Milliyetçileri imanlı, münevver, tarihe vakıf, izzeti nefs sahibi ve onurlu insanlardır. Seçkin bir akla sahiptirler. Seçkin akıl önemlidir, zira her şart ve vaziyette feraset sahibi olmaktır. Şimdi kısaca mevcut şart ve vaziyete bir bakalım;

15 Temmuz’da ihaneti tüm millet tarafından anlaşılan Feto’cu beslemeler (tüm milletçe anlaşılan diyorum, bu konuda uyanık olan tek ve en büyük siyasi cenah Türk Milliyetçileri idi) siyaset, iş ve iletişim dünyasında halen diridirler. Onların en büyük destekçisi ABD, AB ( başta Almanya) ve İsrail’in Türkiye’deki şefleri son derece aktiftirler.

Mescidi Aksa’nın durumu ortadadır.

Irak ve Suriye’nin vaziyeti ortadadır. İran’da oynanan oyun ayan beyandır.

Bunlar tek bir merkezin etrafında olmakta; Türkiye. Evet, tüm nefsimizi ayağımızın altına alarak bir kere daha değerlendirelim, Türkiye için şu zamanlar kısır siyasi hesaplaşma devirleri mi?

İkinci mesele İran…

80’lerin sonları ve 90’lı yıllarda Türkiye için klişe bir ifade vardı; ‘Türkiye, İran olmayacak.’

Peki,’ İran olmak’ ne demekti?

Kısaca, din eksenli bir devletti İran. Yönetiminde din adamları etkindi.

İran, batıya mesafeli, ABD’ye düşmandı.

İran, bilimin ve aklın yerine, taassubun hâkim olduğu bir ülkeydi.

Böyle olup olmadığı ayrı bir mevzu, başka bir tartışma. Mesela İran, din eksenli bir devlet miydi gerçekten? Öyle ise neden Müslüman bir halk olan Azerbaycan Türklerine karşı Ermeniler safındaydı? Milli çıkarları karşısında ne dinsel ne de mezhepsel bakıyordu meselelere.

Bu arada en çok Feto ve Nato’cu ulusalcıların hedefindeydi.

Türkiye’deki birçok terör eyleminde adı geçti İran’ın. Öyle miydi, başka türlü müydü o da ayrı bir mevzu. Fakat bir realitesi vardı, nüfusu itibariyle bölgede Türkiye’den sonra Türklüğün yoğun yaşadığı 2. ülkedir.

Nüfusunun yarısı Türk olan bir ülkeye yapılacak operasyonun ön hazırlığı nelerdi? 2006 yılı ile 2010 arasında ABD Büyükelçisi, MHP Genel Başkanı ile neden ısrarla görüşmek istedi? ‘Çalışmak istemek’ ifadeleri ne demekti? Aynı tarihlerde, MHP’ye genel başkan olmak isteyen Nato’cu akademisyenlerin, bugünkü partileri, İran meselesi üzerinde acaba ne düşünüyor?

Yeterli sanırım…

Üçüncü Mesele; İP.

3 yıldır MHP’de ‘dabakhane’ muhalefeti yapmalarının, aceleciliklerinin, kongre için bir-iki yıl bekleyememelerinin sebebi, Türkiye’nin şu an içinden geçtiği nazik süreçle alakalı değil mi yani?

Kamera karşısında lafı eveleyip gevelemeleri, MHP’den ayrılmayacaklarına dair beyanatları, Devlet Beğ’i öve öve bitiremeyip ‘ama …’ diye başlayan cümleleri…

Ben anladığımı söyleyim; eski AKP’den eser yok, Ak parti bugün milli bir çizgide. MHP’nin kadim devlet ve hürriyet düşüncesi birçok hesabı ters çevirdi. Pentagon ve Brüksel de yeni bir Akp üretti; İP.

Son olarak; Nokta.

Son derece önemli bir sürece giriyoruz. Milletimiz Devlet Beğ’in hamiliğinde, kuracağı ittifakla, milliyetçi düşünceyi hükümete, Milli Devleti asrın idrakine çakacaktır. Bu süreçte hatırlatmak istediğim bir husus var, AK Parti bürokrat ve idarecileri halkın sorunlarına kulak vermelidir. Devletin bütçesi enteresan yatırımlara çarçur edilmemeli, son derece mühim hamleler için ‘kaynak yok’ bahanesi üretilmemelidir. İsraftan kaçınılmalı, bürokraside sadakat yerine ‘ehliyet’e önem verilmelidir. Eğitimden adalete, sağlıktan vergilere adalet ülkeye hâkim olmalıdır. Birçok alanda çok büyük sorunlar vardır. Vatandaşın günlük hayatı kötüyken, asrın devletimize ve Türklüğe tehditlerini saymak olmuyor. Ahlakçı anlayışımız ve hedeflerimiz net bir şekilde belirlenmelidir. Başta öğretmenlerin sorunları olmak üzere eğitimin tüm meseleleri yeniden gözden geçirilmelidir. Tarım ve hayvancılık yeniden şaha kaldırılmalıdır. Estetik üzerinde durulmalı, son zamanlarda yeniden büyüyen bürokrasi, işlevsellikten uzaklaşmamalıdır.

İdeallere uygun olan bu ittifak, akla, vicdana, sokağa, okula ve mutfağa da hitap etmelidir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet etme sisteminin kazananı Türkiye olmalı, MHP’nin verdiği destek çarçur edilmemeli, bu seçimin ‘CHDİP’ tarafının terminolojisi kurutulmalıdır.

Her şey ‘Büyük Türkiye’ için.

Selametle…