Cumhuriyet savcısının, davanın görüldüğü İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ne celse arasında sunduğu esasa ilişkin mütalaanın detayları ortaya çıktı.

Mütalaada, Adnan Oktar Organize Suç Örgütü için, "Mehdiyet inancı etrafında, lüks ve eğlenceyi merkezine alan modern bir İslamiyet yorumu iddiasında bulunan ve mehdiyet inancının gereği olarak küresel bir güç olmayı amaçlayan, amaçlarını gerçekleştirmek, maddi, manevi ve beşeri güç elde etmek için ahlaki ve hukuki normları hiçe sayan, kırk yıla yakın süredir her dönem ve şarta göre amaçları doğrultusunda şekil alan kendine özgü yapıda bir örgüt olduğu" tanımlaması yapıldı.

Örgütün, aşırı lüks ve hazza dayalı din anlayışı ile yaşam tarzını bir yandan üyelerine temin ettiği, diğer yandan da bu koşulları kendi medya kuruluşları ve sosyal medya hesapları üzerinden örgüte üye ve nüfuz temin etmek için kullandığı bilgisine yer verilen mütalaada, "Örgüt bir yandan maddi varlığa sahip kent elitlerine, ılımlı bir İslam tasavvurunda bulunarak onların hayatlarında hiçbir değişikliğe gerek kalmadan inanç ihtiyaçlarını karşılayacağı ve dünyayı kurtaracak Mehdi’nin elit cemaati olma vaadinde bulunup devşirmekte, örgüte mali katkı sağlamakta, ayrıca bu elitlerin statüleri ve sosyal ağlarından yararlanılmaktadır." denildi.

Mütalaada, örgütün imajını tesis edecek, lojistik ve güvenlik ihtiyacını karşılayacak, örgüte tam teslimiyetleri garanti altına alınan "eşya" hüviyetinde alt-orta sınıf gençlerin örgüte kazandırıldığı belirtilerek, örgütte Adnan Oktar’a ve hiyerarşik üstlere tam teslimiyetin sağlanması ve ayrılıkların engellenmesi için oldukça detaylı biçimde belirlenmiş yöntemler dahilinde hareket edildiği ve bu yöntemler mağdurlar üzerinde yüzlerce kez tatbik edildiği anlatıldı.

Örgüte üye ve yöneticilerinin bir bütün olarak dahil olduğu, her aşamasında neyin, kim tarafından, ne şekilde yapılacağının, mağdurun olası tavırlarına karşı hangi alternatif planların devreye sokulacağının adeta bir film senaryosu gibi doğaçlamaya imkan vermeyecek ölçüde tüm detaylarıyla ustaca belirlendiği ifade edilerek, mağdurun hayatının doğal akışı içinde karşılaştığı ve bir daha tekrar etmesi mümkün olmayan cezbedici fırsatlar olarak sunulduğu, bu fırsatın etkisine kapılan mağdurların artık dönüşü olmayan bir yola girerek, iradelerinin kademeli olarak ortadan kaldırıldığı vurgulandı.

Mütalaada, bu aşamadan sonra mağdurların, gerektiğinde çok uzun sürece yayılarak örgütün hedefindeki kadın yada küçük yaşta kız çocuklarına yapılan "imama itaat", turnike sistemi neticesinde "ecir kazanma" gibi dini telkinler, hileli evlenme vaatleri, baskı, tehdit ve şantajlarla özgür iradeleriyle hareket etme yeteneklerini kaybettikleri belirtildi.

Sanıkların, aldatmaya yönelik evlenme vaatleriyle mağdurları, örgütten çıkma imkanı bırakmayacak ölçüde teslimiyetini sağlamak amacıyla "turnike" sistemine sokmak, tüm psikolojik sınırları kaldıracak şekilde cinsel saldırıya maruz bıraktıktan ve örgütten ayrılma imkanını mental olarak yitirdikten sonra Adnan Oktar’a cinsel tatmin amacıyla sunmak için kullandıklarına dikkat çekilen mütalaada, "Bu sistem, en başından itibaren hedef olarak seçilen kadınların ve küçük yaşta kızların süreçten ve ana hedeften haberdar olmadan, ancak sürece katılan örgüt üyelerinin, defalarca tekrarladıkları ve ustalaştıkları, başından sonuna kadar gerçekleşen ve gerçekleşecek olayları bildiği ve nihai hedefin mağdur olarak seçilen kişinin Adnan Oktar'ın sürekli kendi emrinde bulunan ve tüm emirlerini sorgusuz yerine getiren, cinsel saldırı başta olmak üzere hakaret, dayak gibi eylemlerine tepki veremeyen bir 'köle' ve 'eşya' haline getirilmesi örgüsüne sahiptir." denildi.

Mütalaada, sanıkların örgütsel faaliyet kapsamında mağdurlara karşı uyguladıkları bu yöntemle ilgili şu ifadeler kullanıldı:

"Özellikle genel toplumsal ahlaki normlar ve Müslümanlığın müesses yorumu ve uygulaması dikkate alındığında, turnike sistemine sokulan ve bu sistemden çıkmak istediğinde ilişkiye girenlerin silahlı olmasının sağladığı korkutucu güç, ilişkilerin kayda alınması ve bunun şantaj malzemesi olarak kullanılması, evlenme vaadinde bulunanın olayları ailesine ve çevresine anlatacağı tehdidinde bulunması, bu çerçevede onlarca kişinin cinsel saldırısına maruz kaldıktan sonra artık gerçekleşeceğini umduğu 'evlenme' olayının bir süre sonra gerçekleşmeyeceğini anlaması ve tüm bu sistemden kurtulmanın tek yolunun Adnan Oktar’a teslim olmak, Adnan Oktar’ın eşi olmak olduğunu anlayarak teslim olmaları birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda 'evlenme' vaadinin hukuki anlamda hileli hareket olarak kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır."

Örgütün söz konusu amaçları doğrultusunda, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk arz eden illegal faaliyetlerini kurulduğu günden bu yana sürdürdüğünün yargı kararları ile sabit olduğu bildirilen mütalaada, şunlar kaydedildi:

"Yargılama aşamasında dinlenen etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen sanık, katılan, müşteki ve tanık beyanları ile tüm dijital deliller örgütün kendi içinde hem sıkı hem de hücresel bir hiyerarşik yapıda olduğunu göstermektedir. Örgüt FETÖ silahlı terör örgütü benzeri biçimde, imam, bacılar, imam erkek kardeşler ve düz bacılar, kız kardeşler şeklinde birbirleri içerisinde keskin bir astlık-üstlük ilişkisinin ve örgüt lideri Adnan Oktar’a mutlak itaatin bulunduğu hiyerarşik yapılanmaya sahiptir. Bu hiyerarşik yapılanma içerisinde bulunan yönetici ve üyeler, örgütün amaçlarına, emir ve talimatlarına tam bir teslimiyet içerisindedir. Dosya kapsamında bulunan sanıklara ait WhatsApp gruplarına ilişkin bilgiler, örgütün bu hiyerarşik yapılanmasını doğrulamaktadır."