E Dur Bakalım

 Yine kavga stratejisi, yine ‘yeni bir öteki’, yine alkışlar…

2002’den sonraki altı seçimin (2004 Yerel, 2007 Genel, 2009 Yerel, 2010 Referandum, 2011 Genel ve 2014 Yerel Seçimleri) müşterek atmosferi hep aynıydı; filmlerdeki gibi, ‘kötü adam(lar)a karşı bizi yalnız bırakmayın’ psikolojisi ile özetleyeceğimiz Recep Tayyip haykırmaları… Hep bir karşılık buldu bu serzenişler. Lakin bir husus var, bu ötekilerle ya seçimler öncesinde dost idi ya da o seçimden sonra dost oldu. Neticede dostluk da düşmanlık da ‘mertliğe’ muhtaçtır, biz böyle biliriz. Bu cümleden olarak artık ‘saftık, masumuz, kandırıldık, orduya kumpas kuruldu, onlar masummuş, ben hep masum olduklarına inandım, vs…’ cümleleri ile siyaset yapmak buradan sonra fayda sağlamaz.

Birkaç soru ile devam edelim…

Her seçim öncesi bir öteki bulup kavga eden Kalkınma Partisi için bu öteki, neden hiç terör örgütü, onun siyasi, ekonomik ve kültürel aktörleri olmuyor? Bu durum, AKP ve PKK ‘Ortadoğu’yu birlikte mi şekillendirecek?’ sorusunu akla getiriyor.

Mevcut yolsuzluk gündemi ancak ‘darbe, şantaj ve ihanet’ planları ile dağıtılabilirdi. Neticede öyle de oldu. Pekâlâ, bu durum yolsuzluk gerçeğini unutturabilecek mi?

Gezi olayları üzerinden birçok cenah –hükümet dâhil- ülkeyi kaosa götürecek cümleler sarf ederken, mesele bir anda Akp’nin ekmeğine yağ sürmeye eşdeğer bir vaziyet aldı. Ülkenin gündemi Pkk-Apo-Barzani-Oslo iken bir anda araya ‘gezi’ girdi ve süreç Akp’nin can simidi oldu. Bu durumda ‘süreçten istifade eden, sürecin hamisidir’ desek doğru olmaz mı?

Aynı mesele 6 aydır gündemi işgal eden cemaat tartışması için de geçerli. Bu kavga Akp’nin seçimlerdeki nefesi oldu. Aynı zamanda gerçek gündem bu şekilde unutturuldu ve çarpıtıldı. Bununla birlikte partinin kendi içinde bir hücre yenileme operasyonu yapılırken beraberinde ideolojik zemini olmayan bir yapıya Mısır-Açılım-Ortadoğu ve ‘paralel üzerinden bir ideoloji kazandırma hamlesi olarak da böylece tarihe geçti. Bütün bunlar olurken belirtmekte fayda var, kanun-ahlak-devlet kavramlarının tartışmaya açıldığı bir süreçten en çok ‘müslümanlar’ zarar gördü, fark etmeseler de…

Şimdi bu kavgayı diri tutarak cumhurbaşkanlığı seçimlerine girecek belli ki. Köşkün ışıklarının sabah ezanında yanmasını isteyen Türk halkı, ışıkların (ampüllerin) hiç sönmediği bir köşk özlemiyle yanıp tutuşurken(?)… bir anda kendini sandık başında bulacak. Hayırlısı olsun temennisi şimdilik elimizden gelen.

Ardından genel seçimler geliyor, kuvvetle muhtemel bu ‘devlet içindeki devlet’ aksi sedasından yine medet umulacak. Tüm muhalifler ‘paralel’ olacak.

Burada bir şey söylemeliyim, hayatının önemli bir kısmında ‘cemaat’ dediğimiz yapıdan çekmiş bir adamım. Cemaatin haddi aşan davranışlarını AKP’li tanıdıklara söylediğimizde kar-zarar hesabıyla bizi duymuyorlardı bile. Şimdi aynı hesapla vuruyorlar abalıya. Dün ben cemaat mensubu çok amir-memurun yahut işadamının arkasından şunu fısıldadım; ‘e dur bakalım, Allah büyük’. Bize karada ölüm yok edasıyla yürürlerdi. Şimdi de bazı Akp’lilere böyle diyorum; ‘e dur bakalım, Allah büyük !’