LONDRA (AA) - Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Türkiye ve İngiltere'nin Avrupa'nın iki temel sütunu olduğunu belirterek, "İngiltere, Avrupa’nın Atlantik’e açılan kapısı, Türkiye ise Avrupa’nın Asya’ya açılan kapısı olarak Avrupa siyasetine yön vermeye devam edecekler." dedi.

Çelik, İngiltere temasları kapsamında Kraliyet Dış İlişkiler Enstitüsü Chatham House’da “Türkiye , İngiltere ve Avrupa: Ortak Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı konuşma yaptı.

İngiltere’nin AB’den ayrılma (Brexit) sürecinde olduğunu ancak bunun İngiltere’nin büyük bir Avrupa gücü olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini ifade eden Çelik, "Aynı şekilde, Türkiye AB üyesi olmasa da tarih boyunca bir Avrupa gücü oldu ve 100 yıldır da bir Avrupa demokrasisi olarak yoluna devam ediyor.” dedi.

Çelik, Türkiye’deki demokrasinin gücünün, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde tüm halkın demokrasiyi korumak üzere sergilediği fedakarlıkla görüldüğünü kaydetti.

İngiltere’nin Avrupa’nın güvenliği için öneminin gözden ırak tutulamayacağını söyleyen Çelik, Türkiye’nin de gerek göç krizinin yönetilmesinde, gerekse DEAŞ’la mücadelede Avrupa’nın güvenliğine yaptığı katkının ortada olduğunu vurguladı.

Çelik, "Bugün olduğu gibi gelecekte de İngiltere ve Türkiye, Avrupa mimarisinin iki önemli sütunu olacaklar. İngiltere Avrupa’nın Atlantik’e açılan kapısı, Türkiye ise Avrupa’nın Asya’ya açılan kapısı olarak Avrupa siyasetine yön vermeye devam edecekler.” diye konuştu.

İngiltere’nin üyesi olmadığı bir AB’nin nasıl bir AB olacağı sorusunun gündemde olduğunu anımsatan Çelik, şunlar söyledi:

“Biz Brexit kararını çok olumlu karşılamadık. Türkiye’nin AB’ye girmesini savunan İngiltere gibi bir müttefikimizin AB içinde olmasını isterdik. Tabii ki İngiliz halkının kararına saygı duyuyoruz. Ama siyasi pozisyonumuz İngiltere ile AB içinde bir arada olmaktan yanadır. Dolayısıyla AB’den İngiltere’nin ayrılması sürecinin AB’yi de köklü bir şekilde değiştireceğini düşünüyoruz ve bunu yakından takip ediyoruz.”

- "Küresel düzen dengesi sarsıldı"

Küresel düzende soğuk savaş sonrası oluşan dengenin artık sarsıldığını belirten Çelik, “Hassas bir dönemden geçiyoruz. Dünyanın bir geçiş döneminde olduğunu söyleyebiliriz. Eski dünyanın sabitlikleri değişiyor, yepyeni bir dünyanın ortaya çıkmasıyla karşı karşıyayız. Birçok analiz bu durumu küresel lidersiz dünya olarak adlandırıyor. Bu da birçok merkezin ortaya çıkmaya başladığı, bir bakıma bir kaos durumuna da işaret etmektedir. Batı bloğunun liderliği tartışılıyor, Çin’in ve Rusya'nın yükselişi hızlanıyor.” diye konuştu.

Çelik, Batı blokunun karşı karşıya kaldığı tehditlerin bu yeni dönemde şekil değiştirdiğini dile getirerek, “Eski müttefikler arasında müttefiklik bağlamında değerlendirilemeyecek tartışmalar çıkıyor. Örneğin; yakın zamanda ABD ile Almanya arasında NATO konusunda çıkan tartışma, Paris iklim değişikliği konusunda çıkan tartışma, geçmiş dönemde hiçbir şekilde aklımıza gelmeyecek birtakım tartışmalara işaret ediyor.” değerlendirmesinde bulundu.

- Değişen roller

Ömer Çelik, ekonomik karşılıklı bağımlılığın karşısında ilk defa bugün küresel ticarete karşı korumacılıktan bahseden, korumacılığı öven birtakım yaklaşımlar görüldüğüne işaret ederek, "ABD Başkanı Trump, korumacılıktan bahsederken, serbest ticarete karşı açıklamalar yapıp korumacılıktan bahsederken, Çin lideri Şi Cinping, Davos’ta yaptığı konuşmada, küreselleşmeyi desteklediklerini ve serbest ticaretten yana olduklarını söyledi. Bu cümleleri biz daha önce duysaydık, ikinci cümlenin Amerikan başkanına, birinci cümlenin Çin devlet başkanına ait olduğunu düşünebilirdik.” ifadelerini kullandı.

“Liberal demokrasiye karşı meydan okumanın Çin ya da Rusya gibi ülkelerden gelmesi bekleniyordu.” diyen Çelik, şu ifadeleri kullandı:

"Ama şimdi liberal demokrasiye karşı meydan okuma Batı dünyasının içinden gelmektedir. Bu son derece ilginç bir durumdur ve önümüzdeki 50 yılı da belirleyecek bir durumdur. Bu, 2. Dünya Savaşı sonrasında oluşan liberal konsensusu da liberal düzeni de sarsan bir tehdittir. Avrupa’nın birçok yerinde aşırı sağcı partilerin birçok ülkede ikinci parti olmuş olması ya da iktidar ortağı olabilecek duruma gelmesi, liberal düzenin Avrupa’nın içinden tehdit edildiğini göstermektedir.”

- Avrupa'nın meşruiyet krizi

Liberal dünyanın vaatlerini yerine getirmedeki başarısızlığının insanların demokrasiye inançlarını sarstığına dikkati çeken Çelik, “Bir zamanlar gelişmiş bir demokrasinin verdiği özgüvenle hareket edenler, bugün o gelişmiş demokrasiye karşı kuşku üreten, tehdit üreten politikalara doğru kayıyorlar. Avrupa’nın kendi bütünlüğünün Brexit kararıyla sarsılması, bunu yanı sıra Avrupa’da aşırı sağın ciddi biçimde güçlenmesi, terörle ve düzensiz göç ile mücadelede yaşanan zaafiyetler, Avrupa projesine duyulan güvenin ve AB’nin evrensel değerlere bağlılığının sorgulanmasına yol açıyor.” şeklinde konuştu.


Çelik, Avrupa'daki merkez partilerin, popülist akımların kullandığı İslam düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, çok kültürlülüğe karşı ırkçılığa varan sert söylemlerine alternatif üretememelerinin de Avrupa’da sorunun daha da büyümesine neden olduğunu vurguladı.

"Avrupa halklarının AB’ye duyduğu güven, yerini meşruiyet krizine bıraktı." ifadesini kullanan Çelik,
"Nasıl 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası konjonktür, AB’nin kuruluşunu zorunlu kıldıysa ve AB’yi savaş sonrası dönemin en önemli 'yumuşak gücü' haline getirdiyse, bugünkü konjonktür de AB’yi uluslararası sistemde kendini yeniden konumlandırmaya zorlamaktadır." dedi.

Çelik, bu çerçevede AB'nin başta genişleme ve komşuluk politikası olmak üzere mevcut politikalarını ve ortaklıklarını gözden geçirmesinin kaçınılmaz hale geldiğini vurguladı.

- Kapsayıcı politikalar

"Önümüzdeki dönem Avrupa açısından gelişimi yenilendirme kapasitesinin küresel düzeyde sınanacağı, test edileceği bir dönemdir." diyen Çelik, Avrupa'nın içe kapanmaması gerektiğinin altını çizdi.

AB'nin 21. yüzyılda da yumuşak güç konumunu koruyabilmesi için sosyal kapsayıcılık kavramını ön plana çıkarması gerektiğini söyleyen Çelik, "Herkesle kutuplaşmayı gidermek için nefret suçlarına karşı, İslamofobiye karşı ve anti-semitizme karşı toplumun zehirlenmesini önlemek için toplumsal kapsayıcılık kavramını gündemlerine almaları gerekiyor. Bu kapsayıcı politikalar kısa vadede Avrupa’ya maliyetli görünse de uzun vadede Avrupa’nın güvenliğini ve refahını korumasının garantisi olacaktır." ifadelerini kullandı.

Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, göç, mülteci akımı, Ukrayna ve Suriye sorunlarının AB’nin tek başına çözebileceği sorunlar olmadığına işaret eden Çelik, "AB, ötekileştiren bir yaklaşım yerine kendinden olmayanlar konusunda eşitliğe dayalı bir yaklaşımla bu meselelere yaklaşabilirse, toplumsal düzeni bu şekilde güncelleyebilirse, bu krizlere karşı daha güçlü bir cevap verecektir." diye konuştu.

Ömer Çelik, AB ile Türkiye arasındaki ilişkinin bundan sonra çok daha güçlenmesi gerektiğinin açık bir şekilde orta olduğuna değinerek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Son zamanlarda Türkiye’yi dışlamaya çalışan, 'Türkiye ile Avrupa arasındaki müzakereler kesilsin' diye yapılan açıklamaların, Avrupa’nın bahsettiği büyük geleceğe hizmet etmeyeceği açıktır. Türkiye egemen bir ülke olarak sınırlarını DEAŞ terör tehdidinden, PKK’dan korurken, aynı zamanda Avrupa’nın güvenliğini de sağlıyor. Ankara’nın güvenliğinin korunması demek, aynı zamanda Berlin’in, Londra’nın, Roma’nın ve Paris’in güvenliğinin korunması demektir. "