Sevmediğimiz büyüklerin hayatını yaşamak zorunda olmak gibi bir mahkûmiyetin tam da orta yerindeyiz. "Davetli koltukları, sahne ve perde arkası" ömrümüzün durakları olmuşken ve bu basamaklardan sahne aşamasında olan bir nesil adına söylüyorum bu cümleyi; gençliğinde nefret ettiği büyüklerinin hayatını yaşamak...

Bizler; 80 sonrasının çocukları, 90'ların gençliği, 2000'in travma zenginleri... Sövdüğümüz sistemin koşar adım arkasından taş atarken bir anda kendimizi bulduğumuz yere "biz nerdeyiz?" sorusuyla gurbet levhasını çakanlar... Oranın temel direği buranın kamburu olan "bizim çocuklar"... Geldiğimiz nokta kanaatimce iki temel fıtrat ya da duruşun mücadelesi; "ya beyazdır ya siyah", diyenler ile "hem beyaz hem de siyah" diyenler. Burası biraz fizik biraz da felsefe ve Newton ile Hind düşüncesinin düellosu.

Peki, neden gençliğimizde sevmediğimiz büyüklerin hayatını yaşamak? Biz "kapı ya açıktır ya da kapalı" diyen bir fıtratın ve tavrın çocuklarıyız. Sistem ise "kapı hem açık hem kapalı" saçmalığını yıllardır dikta ediyor, ettiriyor. Hatta sistem bunu parti politikası haline getiren siyasi oluşumları da destekliyor, sekiz yıldır bu sistemin bu zihniyet ile doku uyumunda bir sorun gördünüz mü? Sistemin hem yenileyicisi oldu AKP hem de gazını aldı. Hem muhafazakâr hem AB'ci, hem liberal hem de sosyal demokrat olması ‘yenidünya düzeni' denilen BOP'da AKP'yi vazgeçilmez kıldı. Ayrıca bu "hem hem" tavrı hiç şüphesiz Çingen tavrıdır. Yapılan her suçun bu tavırda bir meşruiyet cümlesi vardır, hem terörist hem vatansever gibi. (Bizimkisi belki de bir format hatası; neticede zaman, mekân ve adam arasında bir sorun.)

Şimdilerde hemen her yerde bu tür ifade ve tavra şahit oluyoruz. Bunun altında yatan psikolojiyi de ben böyle biliyorum; ‘hem hem'. Hatta bu "hem hem"ciler hem parti hem cemaat, hem Davut hem Devit.

AKP'den önce de bu "hem hem"ciler vardı elbet ama hiç bu kadar alkışlanmamıştı. Hatırlarsınız şu ifadeyi, "başkan (ya da vekil) hırsız ama çalışıyor kardeşim." Şimdi bu, şu demek; "hem hırsız hem çalışkan". Tüm bunlar böyleyken bizim tornadan çıkanlar nasıldı; "adam hırsız kardeşim, ne çalışkanlığı". Yani "ya adamsındır ya da değil".

İman ilkelerimiz bizi hind felsefesi doğrultusunda iş yapmaktan men eder ve neticede sistem ile kavgamız böylece devam eder ta ki yeni nesillerin inşasında fıtrat ve ahlakın harcı İslam ile karılana dek.

Şimdilerde bakıyorum da ‘suçlu' ile olan kavga nasıl da sığ imiş, nasıl da yetersiz. ‘Suç' ne olacak değil mi? Ne olacak, yeni ‘suçlu'lar üretecek tabiki. Peki, ‘suç'un dayanağı, avukatı, dostu kim; sistem. Sistem ne peki; aç gözlü, fırsatçı, dinsiz, ahlaksız ve insafsız kaidelerin revaçta olduğu algı müştereki. Bu müşterek bizi gençliğimizde sevmediğimiz büyüklerin hayatına doğru itiyor, dikkat. Dikkat çünkü hem inek hem tanrı diyen Hind felsefesinin uzantısı yarı liberal yarı muhafazakâr müptezel bir dalga ile karşı karşıyayız.

Aman dikkat...

Selametle...