NASA mühendisi ve fizikçilerinden Harold White'ın liderliğindeki bilim ekibinin bir zamanların efsane dizisi Uzay Yolu'ndaki USS Enterprise (ya da bilinen ismiyle Atılgan) gemisinden esinlenerek üzerinde çalışmaya başladığı uzay gemisinin konsept tasarımı tamamlandı.

IXS Enterprise ismi verilen bu konseptin asıl önemi dış görünümünde değil doğrudan mekaniğinde yatıyor. Şöyle ki, ekip nihai aşamada ışık hızı engeline takılmadan ilerleyen bir uzay gemisi geliştirmeyi amaçlıyor ve bu doğrultuda Albert Einstein'in İzafiyet Teorisi'nden faydalanılıyor.

İzafiyet teorisi temel alınarak geliştirilen bu gemide de aynı Yıldız Gemisi Atılgan gibi nesnenin arkasındaki uzay zamanı genişletip, önündeki uzay zamanı daraltarak, ışık hızına erişmeye gerek kalmadan ışık hızı engelinin aşılması planlanıyor.

Yukarıda belirttiğimiz üzere geminin konsept tasarımıyla birlikte ilk aşaması tamamlandı. Harold White önderliğindeki NASA ekibi bundan sonra projenin matematiksel olarak gerçekçi olduğunu ispatlamak için çalışacaklar.

Peki nasıl?

Bu tip konulara ilgi duyan okurlarımızın muhtemelen kolaylıkla fark ettiği üzere bir sonraki -ve asıl önemli olan- aşama warp cihazını (yani uzay bükücüyü) geliştirmek. Hani Uzay Yolu'ndaki bu teknolojiye sahip olan ırkın yıldızlar arası seyahatlerinde kullandıkları gemiyi güçlendiren motor teknolojisi.

Yani düşünün ki bir uzay gemisinde bir galakside diğerine gitmek istiyoruz. İşte bu warp cihazını çalıştırdığımız vakit, alet uzayı büktüğünden arkamızdaki uzay gerilirken önümüzdeki sıkışıyor. Nasıl ki örneğin eşit uzaklıkta iki cismin yer aldığı bir çarşafı büktüğümüzde önümüzdeki cisim yakınımıza geliyorsa burada da aynı şekilde gideceğimiz galaksi bize yaklaştırılıyor. Diğer bir deyişle ışık hızına yaklaşmadan ışık yıllarını aşabiliyoruz.

Tüm bu yazdıklarımız fantezi gibi görünse de aslında teorik olarak mümkün dairesinde. Çünkü yine Einstein'in izafiyet kuramına göre zamanın tersine işlemeye başladığı ışık hızını geçmeyi bırakın ışık hızına yakın hızda seyahat dahi imkansız. Işık hızının kendisi ise zaten zamanın durduğu nokta. Yine teorik olarak baktığımızda biz örneğin x gemisinin içerisinde ışık hızına yaklaştıkça bizim için her şey normal gibi görünürken, bizi dışarıdan izleyen bir gözlemcinin göreceği üzere zaman yavaşlayacak ve buna mukabil gemi ağırlaşacaktır. Işık hızına erişebilmek için gereksinilen enerji ise sonsuz olacaktır. Yani kısacası ışık hızı imkansız bir seçenek.

Bilim-kurgu yazarlarının en büyük ilham kaynaklarından birisi olan solucan delikleri evrenin en büyük gizemlerinden birisi olmayı sürdürüyor. Einstein'ın genel görelilik kuramına göre evrendeki kara delikler, solucan delikleri (Einstein-Rosen delikleri de deniliyor) vasıtası ile birbirleri ile irtibat halindeler. İşte bu görüşe göre, kara delikler paralel evrenlere geçiş kapıları vazifesi görüyorlar. Evrende milyonlarca kara delik bulunduğu için de uzayın aslında birbiri içerisine geçmiş sayısı tünelden oluştuğu öne sürülüyor. İşte zaman yolculuğundan tutun diğer alemlerdeki canlılara kadar şimdiye kadar karşımıza çıkan tüm metafizik düşüncelerin gelişmesinde en büyük pay sahibi olan kuram bu.

Peki çözüm?

Çözüm uzayı bükmemiz. Ki zaten yine Einstein'in dediği üzere uzay zaten her an hareket halinde ve sonsuz oranda elastik. Şöyle ki, kütlesi olan her cisim uzayı kütlesi nispetinde büküyor. Kütle arttıkça etki de artıyor doğal olarak. Bunun en güzel örneği ise kara delikler. Dahası uzayı büken tek şey kütle de değil. Boşluk da daima bir bükülme halinde. İşte hedeflenen bu bükülmeyi yönlendirebilmemiz ki bunu da warp cihazı sayesinde yapabilmeyi umut ediyor bilim insanları.

Bakalım kütle çekim dalgalarında olduğu gibi zaman yine Einstein'ı haklı çıkaracak mı?

Velhasıl konu alabildiğine derin olduğundan burada yazmamız imkansız. Eğer bu yazdıklarımız ilginizi çekiyorsa size tavsiyemizburadaki ve buradaki bağlantıları okumanız yönünde (İngilizce). Türkçe bir giriş mahiyetinde de bu makaleyi okuyabilirsiniz. Sonrasında zaten Google sizi yönlendirir.