"Bir genç, 'Fatih Sultan Mehmet'in resmini neden hep yaşlı bir insan suretinde çiziyorlar' diye sorunca, bir yazarımız şöyle cevap vermiş: - Yaptığı işler o kadar büyük ki, bunları genç bir insanın yapacağını hayallerine sığdıramıyorlar"

Milli Takımımızın 20 Ocak 2008 Cuma akşamı ülkemize/milletimize yaşattığı sevinç, toplumumuzun heykelden tebessüm dilendiği bir dönemde sevinç çığlıklarıyla meydanları doldurmasını sağladığı gibi bazı mefhumların da altını yeniden çizmemize vesile olmuştur. En çok üzerinde durulan ve vazgeçilmez bir Türk niteliği olan "inanç" kavramının önemi daha belirginleşmiş, "azim, sebat, ümit ve dua" mefhumlarına da yeniden itibar edilmiştir. Bu milli heyecanın ve zaferin tezahüründe emeği olan herkese teşekkürü bir borç biliyorum. Teşekkürler...

2008 Avrupa Şampiyonasında A Milli takımımız kupaya katılan 16 takım arasında 26,9 yaş ortalaması ile en genç 5. takım olma özelliğine sahip. En genç takım ise 26,2 yaş ortalaması ile Rusya. Rusya'yı 26,5 ile Avusturya, İsviçre, İspanya izledi.

Milli takımımızın başarısını ortaya çıkaran sebepler incelenirken unutulmaması gereken bir cümleyi yeniden hatırlatmakta fayda var; "aynı sebepler aynı sonuçları doğurur." Bu ifade futbolda, eğitimde, siyasette ve hayatın her alanında doğruluğunu ispata hazırdır. İnancın, azmin ve iddianın olduğu her alanda, başarı kendisini gösterir. Ama bir diğer önemli noktayı gözden kaçırmamak icap eder, gence, gençliğe güven.

Yazımıza Fatih Mehmet Han'ı konu ederek başladık. Türk gencinin yaptıkları ve yapabileceklerine misale izahat gerek olursa bu misal Fatih Sultan Mehmet ile müsemmadır. Sultan Murat Han'ın çocuğu, sarayın bahçesinde oyunlar oynarken, kumdan kaleler, surlar yapıyor, İstanbul'u önce oyunlarında fethediyordu. At binmeye başladığında, İstanbul önlerine at sürüyor, "ya sen beni alacaksın ya ben seni İstanbul" diyordu. Tedrisatıyla, donanımıyla, düşleriyle ve duasıyla hazırlandığı İstanbul, Fatih'e daha fazla naz etmekten ar etti belki de ve fetih kaçınılmaz oldu.

Ben, A Milli Takımımızdaki genç oyuncu arkadaşlarımızda da böyle bir azim gördüm. Hem başlarındaki Fatih, hem de kendileri -ki onlara Ulubatlı demek mümkündür- düşlerini dahi bu zafere satmışlardı -ki bu da her hallerinden belliydi-.

Netice de kramponların vesile olduğu bir yürek mücadelesi ve zaferi de kaçınılmaz oldu. Bu zaferin adını ve içeriğini en iyi ifade eden ise Hırvat teknik adamıydı. Şöyle diyordu; ''İlginç bir biçimde kazanıyorlar. Hem kaliteleri var hem de başka bir şey var. O yalnızca Türklerde var onun ne olduğunu tarif edemiyorum, anlayamıyorum. Böyle giderlerse final oynarlar. Bu yenilgiyi unutmamız mümkün olmayacak. Yaşamımız boyunca da aklımızda kalacak''

Evet, başka bir şey var diyor, yobaz ilan etmeyin ama bunun adı "iman"dır. Türk limanına demir atmış iman. Liman imandan, iman limandan memnun.

Yeniden tekrarlayalım,

"aynı sebepler aynı sonuçları doğurur."

Gençliğimize güvenin. İmanı kavi, edebi kadim, muradı daim, yeri naim, hali kaim bir gençlik var görmezlikten gelinen.

Yalnızca şampiyonalarda başarısına tanık olmayacağımız, hayatın her alanında güvene ve desteğe ihtiyacı olan ve zaferin düşüne yatan, ilkokul kitaplarının en arka sayfasındaki haritadan kocaman bir ülke çıkaran, marşlar söylerken başı dik, iman surlarında gedik açtırmadan "önce ülkem" diyen, Wei ırmağı kenarında yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferin bir adsız kahramanı olduğunu rüyasında görünce secdeye kapanan bir gençlik var, ağabeylerinin ve ecdadın sevdasına da kavgasına da varis...

Şükür ki başlarında bir Fatih var, iman, ihlâs, inad ve muradda "devlet" gibi bir Fatih. Ve hepsi fatih ve hepsi devlet.

Ben maçı böyle yorumladım, aynı sebepler aynı sonuçları doğurur. Ver elini final, ver elini 2023.

Nasip olur görürsek denilecek yine aynı;

"Hem kaliteleri var hem de başka bir şey."