Son günlerde CHP'lilerin de taraf olmasıyla "Dersim olayı" üzerinden suni bir tartışma yapılmaktadır.

Başbakan Erdoğan da milletin sola ve dolayısıyla CHP'ye olan bakışı üzerinden devleti ve Türk kimliğini sorgulayıcı ve suçlayıcı çıkışları zaman zaman yapmaktadır. Bunu yaparken de bir parti üzerinden Türk milletini topyekûn suçlama gafletine düşmektedir. CHP'nin haklı dahi olsa saldırgan çıkışları ise bu "saldırıya" çanak tutmaktadır. Gündeme getirilen ve bir suçlama unsuru olarak kullanılan olaylar ise gerçeklerden tamamen kopuk günübirlik siyasi çıkarlara malzeme yapılmaktadır. Bu yazımızda "Dersim isyanı" üzerinde yapılan tartışmaları, arka planını ve siyasilerin değerlendirmelerini ele alacağız.

Dersim tartışmaları nereden çıkmıştır? Bu tartışmada sorun nedir?

İki yıl önce yine Kasım ayında CHP'li Onur Öymen'in sözleriyle alevlenen Dersim tartışması bugünlerde yine bir başka CHP'li Hüseyin Aygün tarafından gündeme taşındı. Tunceli milletvekili Aygün'ün "Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir" demesinin ardından, Başbakan Erdoğan da sözde belgelerle tartışmayı alevlendirdi. Hüseyin Aygün'ün ortaya attığı ve Başbakan Erdoğan'ın adeta üzerine atladığı "Dersim vakası" CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarıyla iyice alevlendi ve tabiri caizse "sapla saman birbirine karıştı" ya da bilinçli olarak karıştırılarak bilgi kirliliği yaratıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim tartışmalarıyla ilgili olarak "CHP, Dersim katliamıyla bu dönem yüzleşmeyecek de ne zaman yüzleşecek?" diye soran Başbakan Erdoğan'a "Başbakan bize ‘Dersim'le yüzleşin' diyor. Biz CHP olarak Dersim'le yüzleşiriz. CHP tarihiyle yüzleşmekten kaçmaz. Peki ülkenin Başbakanı olarak Dersim'le ilgili kendisi özür dilemeye hazır mı?" karşılığını verdi.

Başbakan Erdoğan da, Dersim olaylarıyla ilgili bazı belgeleri açıklayarak, "Dersim'de, adım adım çerçevesi çizilmiş, bahaneleri hazırlanmış bir operasyon var" dedi. Dersim'e yapılan operasyonların "bir isyanın bastırılması" olarak zihinlerde ve vicdanlarda meşrulaştırılmaya çalışıldığını belirten Başbakan Erdoğan, daha sonra "Devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben buradan özür dilerim, diliyorum." diyerek tartışmayı çok vahim sonuçlar doğurabilecek olan başka noktalara taşıdı.

Buna karşılık CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da "Özür yetmiyor. Devletin arşivlerini açacaksın. Devletin arşivleri açıklanacak ki bizler bilelim. Neden devletin arşivlerini açmıyorsun." diyerek tartışmanın devam ettirilmesine zemin hazırladı.

Sorun Başbakan'ın Dersim isyanının bastırılması olayını sanki Alevileri ve Kürtleri yok etme hareketi olarak sunma girişimidir. Başbakana göre, Tunceli halkına sadece Alevi ve Kürt oldukları için CHP'nin -siz devlet diye okuyun- soykırım uyguladığını söylemiştir. Dikkat edersek "devlet" değil "CHP" bilinçli bir şekilde kullanılmaktadır. CHP'nin tarihine yüklenen olumsuzluklara gizli bir atıfla, Cumhuriyet ve devlet hedef tahtasına oturtulmaktadır. Ancak, acı olan bazı CHP'lilerin ve Kılıçdaroğlu'nun da bu tartışmaların alevlenmesine vesile olmalarıdır. Bu vesileyle Atatürk'e ve cumhuriyete saldırıya başlanmış ve malum medya da buna çanak tutmuştur. Elbette burada önemli olan bu vesileyle Türklüğe saldırıların başını alıp gitmesidir.

Bahçeli'nin Uyarısı: "Dersim Katliam Değil, İsyandır!" "Başbakan Özür Dilesin!"

Evet, bazı CHP'lilerin başlattığı ve Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kemal  Kılıçdaroğlu'nun karşılıklı olarak alevlendirdiği bu gereksiz ama Atatürk'ü, cumhuriyeti ve Türklüğü karalamayı amaçlayan kampanyaya karşı birilerinin dur demesi ve Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk Milleti adına bir şeyler söylemesi gerekiyordu. ...Ve o beklenen ses MHP Lideri Devlet Bahçeli'den geldi! Partisinin grup toplantısında Dersim konusunda yaşanan bu gereksiz tartışmaları değerlendiren Bahçeli, hem Başbakan Erdoğan'ı hem de Kılıçdaroğlu'nu ağır sözlerle eleştirdi ve Türk Milletinin duygularına tercüman olarak yüreklere su serpti. Bahçeli'nin AKP ve CHP yetkililerine uyarısı şöyle: "Başbakan Erdoğan bilmelidir ki; belge diye açıkladığı ve yaşanmış diyerek anlattığı hadiseler kardeşliğimize değil, ayrımcılığa prim verecektir. Murat suyunun rengine kadar izahlarda bulunan bu şahsiyetin, çok tehlikeli bir oyun oynadığı tartışmasızdır. AKP ile CHP işte bu konu etrafında bilek güreşi yapmakta, bir dönemin kapaklarını kaldırarak aslı astarı olmayan yaklaşımlarla, tarihimizi utanmadan hedef tahtasına haline getirmektedirler. Dersim isyanının, ayaklanmasının savunulması adına AKP ile CHP tepişircesine birbirine sataşmakta ve sanal bir gündemle ülkemizin gerçek meselelerini kapatmaya uğraşmaktadırlar."

Konuşmasında "Dersim olaylarının Başbakan'ın sunduğu gibi katliam değil; apaçık bir ayaklanma olduğu" görüşünü dile getiren Bahçeli şunları söyledi: "Düşünebiliyor musunuz; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, kendi tarihimizdeki bir isyana katliam diyebilmektedir. Başbakan; eğer biraz onurun, merhametin ve şerefin varsa bu iftirandan dolayı özür dilersin ve sözünü geri alırsın. Başbakan ve kol kola girdiği teslimiyet korosu ne söylerse söylesin; Dersim vakası bir isyan girişimidir ve Türk devletinin egemenlik haklarına küstahça meydan okumadır. Bugünün PKK'sı, KCK'sı neyse, Dersim kalkışmasına tevessül edenler de aynısıdır. Türkiye Cumhuriyeti kendi varlığına, devlet olmaktan kaynaklanan haklarına ve yetkilerine el ve dil uzatan kanlı niyetlere tabiidir ki haddini bildirmiş ve gerekirse yine bildirecektir. ‘...Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum' diyebilmiştir. Başbakan; bizzat sana hatırlatırım ki, Türk devlet geleneğinde böyle bir literatür yoktur. Böyle bir melanet ve rezalet hiçbir dönemde vuku bulmamıştır. Bu şekildeki bir pespayelik ve kifayetsizlik ancak seninle görünür olmuştur."

Bahçeli'nin herhangi bir yoruma gerek kalmayacak kadar açık ve net ifadelerle Başbakan Erdoğan'a ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na tarihi bir uyarıda bulunuyor ve adeta tarihe not düşerek Türk Milletinin bunun hesabını soracağını söylüyor.

Dersimde Ne Olmuştu?

Tunceli'nin 1936'dan önceki adı Dersim'dir. 1937 ve 38 yıllarında bu bölgede iki ayaklanma olmuştur. Daha önce de yani Osmanlı zamanında da bölge isyanlara kaynaklık etmiştir. Osmanlı-Türk tarihinin büyük hukukçusu ve devlet adamı Ahmet Cevdet Paşa bile bu bölgenin huzursuzluk yaratan özelliğine dikkat çeker. Netice bugün gündeme getirilen isyanları da zamanın hükümetleri buraya asker sevk ederek bastırmıştır.

Peki o yıllarda gerçekte meydana gelen nedir? Alevilerin katledilmesi midir yoksa devletin egemenliğine karşı gelen ayrı bir devlet ilan eden isyan mıdır? Konuyla ilgili, kendi de Alevi olan, "Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği" isimli önemli bir kitap yazan Rıza Zelyut şöyle demektedir:

"Bu programlarda suçlu çıkarılmaya uğraşılan Kemal Atatürk; aslında Dersim halkının koruyucu eli gibiydi. 13 yıl boyunca Dersim bölgesini silahlı güç kullanarak değil de barış elçileri ile ikna etmeye çalışıyordu. Bu yüzden daha 1924'te Hozat'ı işgal eden Seyit Rıza'nın üstüne ordu yollamamıştı. Bölge halkının Kızılbaş Türkmenlerden oluştuğunu iyi bilen Atatürk; Dersim'e Alevilik dersi verecek okullar açılmasını bile teklif etmişti. Lakin; eğitimin kendi saltanatlarını yıkacağını bilen derebeyleri bunu da reddettiler. Bu yalancı cahillere bir belge daha sunalım: Seyit Rıza'nın başında bulunduğu 1937 ayaklamasını dönemin komünistleri de   'gerici derebeylerinin isyanı' olarak görmüş ve mahkum etmiştir. Ayrıca; 7.7.1939 tarihli TBMM oturumunda konuşan İçişleri Bakanı Faik Öztrak Dersim operasyonları sonucunda bölgeden 14 bin 593 tüfenk ele geçirildiğini açıkladı. O zamanlar Türk ordusunda bile bulunmayan 'son sistem' 14 bin 593  tüfengi, oradaki insanlar kuş avlamak için mi kullanmıştı?"[1] Zelyut'un Dersim tartışmalarındaki gerçek amacın Atatürk'ün suçlu çıkarılmaya çalışması olduğunu söylemesi yanında Dersim hakkındaki yalanların nasıl pervasızca sergilendiğini vurgulaması dikkat çekicidir.

Görüldüğü gibi, Türkiye Cumhuriyetin varlığına yönelmiş bir isyan söz konusudur. Sayın Devlet Bahçeli'nin dediği gibi "Dersim vakası bir isyan girişimidir ve Türk devletinin egemenlik haklarına küstahça meydan okumadır. Bugünün PKK'sı, KCK'sı neyse, Dersim kalkışmasına tevessül edenler de aynısıdır."

Dersim Tartışmalarının Arka Planında Ne Var?

Tayyip Erdoğan, Cumhuriyetin ilk yılarında meydana gelen isyanların bastırılması olayının hesabını bugünkü CHP ve hatta Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'ndan sormaktadır. Şüphesiz bu bir taktiktir. Gündem değiştirmeye ve meşgul etmeye yöneliktir. Böylece yoğun tepki toplayacağı bir takım önemli iç ve dış gelişmelerin toplum nezdinde gündeme gelmesi engellenecektir. Nasıl İsrail'le durduk yere gerilim yükseltilerek İran'a karşı İsrail'i savunmak için getirilen füze kalkanının kabul edilmesi halktan gizlendiyse aynı yöntem bugünde ortaya konulmaktadır. Van depremindeki yardım rezaleti, Suriye ile ilişkiler ve PKK ile tekrar başlayan müzakereler önemli gündem maddesi olmaktan bu vesileyle kurtulmuş oldu.

Dersim Tartışmalarında Asıl Hesap Ne?

AKP zihniyetin ne kadar gizlemeye çalışsalar da saklayamadıkları hakikat Cumhuriyete tahammülsüzlük, Atatürk ve Türk düşmanlığıdır. Dersim tartışmaları basit birer tartışma olarak görülemez. Dersim'in nazarında Cumhuriyetin varlık koşullarının ortadan kaldırılması bölücü, yıkıcı hareketlerin meşrulaştırılması anlamına gelir.  Başbakan ile başlayan bakanları ve milletvekilleri ile devam eden açıklamalarda tarihle yüzleşme adına ortaya çıkan gerçek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dönüştürülmesi sürecinde ideolojik temellerinin yıkılmasıdır. Atatürk ve Atatürk'ün şahsında Cumhuriyet ve Türklük temel hedeftir.

Nihayet, 28 Kasım günü TBMM İnsan Hakları Komisyonunda görüşlerini açıklayan Prof. Dr. Ümit Özdağ'a karşı AKP Ordu milletvekili İhsan Şener şöyle diyebilmektedir: "Şimdi bu süreçle ilgili başka şeyler de var. Belki bunlar tartışılacak ama mesela Yunan tarihinde bir Ege savaşı yok. Bunu biliyor musunuz? Yunan tarihinde Ege'de Türklerle bir savaş yok. Bizim tarihimizin en önemli savaşlarından biri Yunanlılara karşı verilmiş olan savaştır. Biz milli güvenlik akademisinde oralardaki şehitlikleri dolaştık. Bütün şehitlikler temsili. Bunlar çok önemli, anlayış olarak bir yere gelmek istiyorum. Burada Ankara Hükümetinin meşruiyetiyle bazı şeyler yapılmış süreç içinde bazı şeyler. O zamanki İngiliz sefirinin telgrafları var, İngiltere'ye çektiği telgraflar. Bunlar bütünleştiği zaman tartışacağımız şeyler çıkıyor."[2] Milli mücadelenin kahramanlarını çeteci olarak suçlayan, Türk milletin varlık-yokluk savaşı olan istiklal savaşlarının aslında olmadığını iddia edecek kadar pervasızlaşan bir zümrenin geldiği bu nokta dikkatlerden kaçmamaktadır.

AKP'nin yandaş yazarlarından Nuh Gönültaş da bu zihniyetin Türk ve Cumhuriyet düşmanlığını şöyle gösteriyor: "Bilsin millet, Şapka Devrimi nedir, böyle devrim mi olur, oluyorsa nasıl oluyor, neye mal oluyor? Bilsin herkes Kılık Kıyafet Devrimi nedir, Kılık Kıyafet Devrimi diye bir devrim olur mu, oluyorsa nasıl oluyor, nasıl olmuş, neye mal olmuş? Bu konularda ‘cin şişeden çıktı' ya da "macun tüpten çıktı." Yakın tarih tartışmaları zamanla daha da derinleşecektir. Derinleştikçe, gerçekler ortaya çıktıkça ülke de normalleşecektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dönemi zulasında Dersim gibi tartışılması gereken, açığa çıkarılması gereken yüzleşilmesi gereken çok olay var. Menemeni var, İzmir'i var, Atıf Hocası var, Said Nursi'si var. Sadece Seyyid Rıza değil nice seyyidler, hocalar, hacılar var."[3] Hainlerin kahraman kahramanların hain olarak anılmaya başlanması "Yeni Türkiye(!)"nin hangi temellerde kurulacağının da ipuçlarını bize göstermektedir.

Tarihle Yüzleşme Değil! Tarihi Bir Yüzsüzleşme!

Dersim tartışmalarının aslı bugünkü PKK gibi bir bölücü isyan hareketi olan Dersim isyanının meşrulaştırılmasıdır. Oysa, Dersim olayı, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin otoritesini tanımayan, bölgeye devletin yapacağı yardımları kendi otoriteleri sarsılacağı için reddeden bölgenin ıslah ve imar faaliyetlerine direnen şeyhler, aşiret reisleri yani "yerel güç odakları"nın kendi çıkarları ve halkı sömürme alanlarını kaybetmemek için gerçekleştirdikleri bir isyan hareketidir. Bu isyanla Tunceli'de bir Kürdistan'ın ilan edildiğini ve bunun için de İngiltere'den destek istendiği akılda tutulmalıdır. Bu isyan birtakım kendini bilmezler tarafından katliam olarak lanse edilmeye çalışılmakta ve bu vesileyle Türklük ve cumhuriyetle hesaplaşmanın altyapısı hazırlanmaktadır. Olayın bu bağlamını göz ardı ederek tarihle yüzleşmek adına yüzsüzlük göstererek Türklüğün değerlerine saldırmak, küçümsemek, değersizleştirmek AKP'nin zihniyeti göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu isyanların katliama dönüştürülmeye çalışılarak tarihin çarpıtıldığı, hainlerin kahraman, kahramanların ise hain ilan edildiği bir süreçtir! Bu tarihle yüzleşme falan değildir, olsa olsa tarihi bir yüzsüzleşmedir! Ve...tarihi hesaplaşma zamanı geldiğinde Büyük Türk Milleti bu yüzsüzlerden hesap soracaktır!

 


[1] Rıza Zelyut, "Dersim cahilleri", Güneş, 01.12.2011.

[2]

 Ümit Özdağ, "Türk Milletine En Büyük Hakaret: "Yunan Tarihinde Bir Ege Savaşı Yokmuş", Yeniçağ, 30.11.2011.

[3]

 Nuh Gönültaş, "Kuruluş dönemi zulasının üzerindeki örtü kalkarken", Bugün, 1.12.2011