Büyüme rakamları hernekadar olumlu görünse de, 2017’de nasıl büyümüşüz? Büyümenin kimyası hala bozuk mu? dolar bazında milli geliri neden artıramıyoruz? Yüksek faizle yüksek büyüme el ele yürür mü? gibi pek çok manşete çekilecek soru halen geçerliliğini koruyor. Ancak mevcut durumla ilgili yukarıdaki tespitimizi irdelemeyi daha anlamlı buluyoruz.

TÜİK tarafıdan açıklanan veriler 2017 ikinci çeyreğinde GSYH’nin %5,1 büyüdüğünü ortaya koyuyor. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında GSYH’deki artışın %2,1 olduğu görülüyor.

2017 birinci çeyrekte % 5,2’lik büyüme gerçekleşmişti. Üçüncü çeyrekte de geçen yılki baz etkisinden dolayı daha yüksek bir büyüme beklentisi mevcut. Bu yıl sonunda OVP hedefleri üzerinde bir büyüme gerçekleşeceği konuşuluyor. Bazı bakanlar büyümenin %7 seviyesine çıkabileceği Çin Halk Cumhuriyeti’ni geride bırakacağı yönünde açıklamalar yapıyor.

Dolar bazında büyümeye bir türlü geçemiyoruz.

Ne var ki dolar bazında hesaplandığında GSYH küçülmeye devam ediyor. Dolar bazında GSYH 2016 yılının birinci ve ikinci çeyreğine göre sırasıyla %-8,8 ve %-5,6 azalmaya devam ediyor. Esasen, son 10 yıl içinde dolar bazında kişibaşına gelirde bir yükselme görülmemiştir. 2008 yılında 10.434 dolar seviyesinde olan kişi başına gelir, 2016 yılında 9.300 dolara gerilemiş, milli gelir hesaplarında yapılan revizyonlarla da 2017 yılında tekrar 10.344 dolar seviyesine gelebilmiştir.

Büyümenin kimyası halen bozuktur.

İkinci çeyrekte büyümenin bileşenlerine baktığımızda;

Hanehalkı tüketiminin %3,2 arttığı, devletin tüketim harcamalarıın %-4,3 azaldığı, yatırımların %9,5, ihracatın ise %10,5 arttığı görülüyor.

Burada birinci çeyreğe kıyasla kamu ve özel tüketim artışının azaldığı, ihracat ve yatırımların artışının giderek büyümeye daha fazla yansıdığını gözlemliyoruz. İhracat ve yatırımların katkısının artıyor olması pozitif bir gelişmedir. Zira 2015’in son çeyreğinden bu yana bu oranlar çok düşük hatta negatif sevilerdeydi .

İkinci çeyrek rakamlarında yatırımlarda hafif kıpırdanma olduğu görülüyor. Gayrisafi sabit sermaye yatırımı ikinci çeyrekte %9,5 artmış. Geçen yıl bu oran %2 seviyesini aşamamıştı. Ancak yatırımlardaki artışının yarıdan fazlasının inşaat sektöründe görülmekte, bu sektörün cari fiyatlara ikinci çeyrekte gayrisafi sabit sermaye oluşumu içindeki payı %60’a ulaşmaktadır. Bu sektördeki sabit sermaye oluşumunda ikinci çeyrekte sabit fiyatlarla %25 artış olurken, ekonominin genelinde makine ve techizat yatırım malı ithalatının %-8,6 gerilemeye devam ettiğini görülmektedir. Zira birinci çeyrekte makine techizat yatırımları %-12 düzeyinde azalmıştı.

İkinci çeyrek rakamları Ekonomide büyümenin ihracat ve inşaat yatırımlarına ve vergi teşvikleri ile ivmelenen dayanıklı tüketim harcamalarına, kredi garanti fonu ile artan kredi hacmine dayalı olarak sürdüğünü göstermektedir.

Ekonomide yatırımların çoğunun inşaat sektörü tarafından absorbe edilmesi, İnşaat sektörünün ekonomideki diğer üretken yatırımları dışlama (crowding out) etkisi yaşandığını gösteriyor.

Bu durum büyümenin sağlıklı ve sürüdürülebilir olması konusunda endişeleri de beraberinde getiriyor. Çarpan ekisi yüksek olduğu için inşaat yatırımlarındaki büyüme diğer sektörleri ivmelendirdiği anlaşılıyor. Ancak kısa süreli ivmelenme kalıcı olmayabilir. Talep ve finansman koşullarındaki değişmeye son derece duyarlıdır.

Aslolan üretken ve katma değerli yatırımların ve istihdam arttıracak büyüme sürecinin başlatılmasıdır.

İkinci çeyrekte ihracatın büyümeye katkısı artıyor. Sanayi üretimi ve imalat sanayinde görülen %6’lık büyümenin ihracattan kaynaklandığı anlaşılıyor. Ancak bu noktada dikkat çekici bir diğer husus, ihracat artışından daha hızlı bir dış ticaret artışı ortaya çıkmasıdır. Nitekim, Temmuzda Dış Ticaret Açığı % 82 arttı.İhracatın İthalatı karşılmama oranı %69’a gerilemiştir. Ağustos ayına ilişkin Gümrük Ticaret Bakanlığı verilerine göre durumda br değişiklik yok. İhracat %12,4 , İthalat %15,3 artarken, Dış Ticaret Açığı ise %22 oranında büyüyor. Ocak-Ağustos İhracat %10,8 artarken dış ticaret açığı %20,9 yükselmiş durumda.

Sanayi üretimindeki artışın da ara malları ithalatını arttırdığı, sermaye ve yatırım malı ithalatında ise yılın ilk sekiz ayında %15 oranında düşüş yaşandığı görülmektedir.

Büyümede dış talep ve turizmdeki canlanma ile vergi ve kredi garanti fonu gibi olağanüstü geçici tedbirlerin etkisininde önemli yer tuttuğu görülüyor.

Herne kadar üçüncü çeyrekle ilgili baz etkisinden kaynaklanan iyimser tablo hakimse de vergi teşvikleri ve kredi garanti fonunun ilanihaye sürdürülemeyecek olması büyümenin sürekiliği konusunda şüpheleri ortaya çıkarmaktadır.

Aynı zamanda tüketim, kamu yatırımları ve inşaattan kaynaklanan mevcut büyüme dinamikleri enflasyonist, kamu açığını ve cari açığı körüklemeye devam edecektir. Tüketim ve sanayi kesimini canlandırmak için verilen vergi ve kredi desteklerinin yükü bütçe dengelerine yansımaya başlamıştır.

Ekonomideki en büyük açmazımız maalesef cari açık, dış ticaret açığı ve enflasyon üretmeden büyümenin sağlanamıyor olmasıdır. Bir de buna yüksek kamu açığı eklenmiştir. Hazine borç stoku yılın ilk yarısında 58 Milyar TL artarak 817 Milyar TL’ye ulaşarak hızlı bir büyüme içerisine girmiştir. Geçmiş yıllarda enflasyonu düşürerek, mali disiplini koruyarak, büyüme performansı gerçekleştirebilen Türkiye Ekonomisi maalesef bu vasıflarını yitirmiş görülmektedir.

Ekonomi yönetiminin gözden kaçırmaması gereken tablo budur. Büyümenin bir an önce katma değerli üretken yatırımlar, ihracat gibi sağlam ve sürüdürülebilir kaynaklar üzerine dayandırılması, istihdama katkı sağlaması elzemdir. Yüksek kamu açığı, dış açık ve yüksek enflasyon yaratan büyüme kısa süre içinde manzaranın yeniden değişmesine yol açabilir.