"Yeni" HSYK

İnsanoğlu yaradılışı gereği toplum içinde yaşar. Aile ile başlayan toplumsallaşma çeşitli kurumlarla devam ederek devlete kadar uzanır.

Toplumsallaşma ve devletin ortaya çıkışını konu alan teoriler genel olarak; insanların çeşitli tehditlerden korunmak, hayatta kalmak ve hayatı kolaylaştırmak, kısaca “güvenlik” amacıyla, tek başlarına yaşarken sahip olacakları kimi hak ve özgürlükleri topluma devrederek birlikte yaşamaya başladıklarını anlatırlar… Güvenlik kavramı tarihsel süreçte can güvenliği, namus güvenliği, mal güvenliğinden sosyal güvenliğe çeşitli şekillerde karşımıza çıkar ve insanların hak ve özgürlükleriyle doğrudan bağlantılıdır.

Çağdaş toplumlar birlikte yaşamak için kurdukları devletlerin örgütlenme biçimini, temel ilkeleri; vatandaşla devlet arasındaki karşılıklı görev/sorumlulukları, vatandaşların hak ve özgürlüklerini “anayasa”larla belirtir ve güvenceye alırlar.

Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre bir hukuk devletidir. En sade tanımıyla kuralları koyanların ve uygulayanların da o kurallara uyma zorunluluğu bulunmaktadır. İşinize gelmediğinde aleyhinizdeki kuralları değiştirmek, oyunu kazanmak için hile yapmak hukuk devletinde yoktur, olamaz, olmamalıdır…

Hukuk devletinde kararları almak (yasama), alınan kararları uygulamak (yürütme) ve uyuşmazlıkları çözmek (yargı) birbirinden ayrılmıştır. Devletin bu üç gücünü kullananlar kendi alanlarında kalıp, diğerlerine müdahale etmediği sürece devlet aygıtı sorun çıkarmadan çalışır.

Devletin güçleri içinde yargı iki kardeşinden belli özellikleriyle ayrılır, ayrılmalıdır. Çünkü yargı vatandaşın vatandaşla, vatandaşın kurumlarla, hatta kurumların kurumlarla anlaşmazlıklarını çözmekle yükümlüdür.

Bu anlaşmazlıkları çözerken verdikleri kararlar “Türk Milleti adına …” ibaresiyle başlar, çünkü birer kamu kurumu olmalarına, devlet teşkilatında yer almalarına rağmen “bağımsız mahkemeler” sadece Adalet Bakanlığı ya da siyasi iktidar adına değil aslında tüm toplum adına karar verirler. Bu manada yargı kurumlarının tarafsızlığı, bağımsızlığı elzemdir.

Yargının asli unsurları olan hakim ve savcılar bu yüzden (vali, kaymakam, emniyet müdürü, MİT çalışanı, doktor, öğretmen Devlet Memurları Kanunu’na tabi iken) Hakimler ve Savcılar Kanunu’na göre istihdam edilirler.

Devlet, hükümet ya da paralel yapılar kendi çıkarları doğrultusunda mahkemelerin işleyişine, hakim ve savcıların işlerine karışamasın diye anayasal bir kurum olarak Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. Hakim ve savcıların atanmaları, yükselmeleri, denetimleri, meslekten çıkarılmaları siyasilere bağlı olmasın, “hakimlik teminatı” korunsun diye HSYK vardır.

Kaldı ki HSYK ile ilgili son yapısal düzenlemelerin üzerinden çok geçmemiştir.

2010 tarihli anayasa değişikliği ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu siyasi iktidar tarafından daha demokratik, geniş katılımlı, idari ve mali bağımsızlığa sahip şeklinde tanımlanan “yeni” HSYK’nın doğum tarihidir.

“Yeni” HSYK’nın birden “Eski Türkiye”nin(!) son kalesi gibi gösterilmesi, üzerinden demokrasi, vesayet, rejim, komplo tartışmalarının, tarafları değişen yeni kavgaların yapılması yargının siyasileştirilmesi için atılmış adımlardır.

Unutmayalım adalet devletin temelidir; binanın sağa, sola, öne, arkaya sallanmaması, ilk depremde yıkılmaması için temelin sağlam olması, sağlam kalması gerekir….