Yakın Tarih ve Saldırıya Uğrayan Milliyetçilik

 

Türk siyaseti, sağ ve sol eksene oturduğunda, seçmende, sağcı ve solcu olarak adlandırılmış, herkes kendisini bu isimlerle ifade etmeye başlamıştı.

Sağ partiler, sol partiler ya da merkez sağ, merkez sol diye siyasi arenada yer bulmak ve kendisini ifade etmek, tanımlamak için, siyasette kuralsız bir yarışa girmişlerdi.

Adalet Partisi’nin, merkez sağdaki en büyük parti iddiası ve siyasi rekabette yer kapma çabaları hat safhada idi.

İşte o tarihlerde, merkez sağ yelpazede bulunan CKMP’de bir şeyler oluyordu. Alparslan Türkeş, sağcı bir partiyi ele geçirmiş, sağcılığı elinin tersiyle itmiş ve milliyetçiliği merkeze oturtma mücadelesine başlamıştı.

Alparslan Türkeş;

"Ben Türk Milletini, Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, ahlâktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslâm ahlâk ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, ALLAH Yolu’na çağırıyorum." Dediğinde, ortaya koyduğu hedef, din ve millet ülküsünün ön plana çıkışıyla birlikte, komünizmin öfkesini üzerine çekmiş, emperyalizmin açık hedefi olmuştu.

Türk milliyetçiliği, Ülkü Ocakları’nda bir erdem ve ahlak makinası gibi, yeni nesilleri Türk milletinin hizmetine sunarken, bozuk ve köhne düzenin sahipleri telaşlanmakta, ülkücülük karşısında her geçen gün bocalamaya başlamakta idiler.

İnançta “Sahabeyi” rehber edinmiş ülkü erleri, komünizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin kahpe saldırıları karşısında, Çanakkale şehitlerini kıskandırır bir ülküyle şehadete koşarken, Başbuğ Türkeş’in gür sesi bir daha duyulmuştu.

 ''Solun ihanet derecesine varan davranışları karşısında, sağ ile olan kavgamızı erteledik”, bu erteleme sesi, Washington’dan da duyulmuştu.

Kenen Evren’in, eğer ihtilal yapmasaydık, Türkeş en az yüz vekille gelecekti sözünü doğrularcasına, Paul Henze "bizim çocuklar işi başardı" demiştir.

İhtilalin ülkücü harekete aleni düşmanlığı, ardından demokrasiye geçiş sürecinde de devam etmiş, ANAP iktidarı ile yeniden şekillenmişti.

Merkez sağın yeni gözdesi ANAP, ülkücülere karşı sinsi ve acımasız saldırılarını, bir zamanlar ülkücü hareketin içerisinde yer edinmiş insanlar üzerinden yürütmeye devam etmekteydi.

İktidar nimetlerini, milli duyguların önünde gören sağ hareketler, milliyetçiliğin, ülkü, erdem, inanç ve ahlak felsefesine, tereddütsüz saldırıya geçtiler.

ANAP tarihin çöplüğüne doğru istikametini belirlerken, merkez sağın yeni gözdesi DYP, sağ hastalığın bütün belirtilerini göstermekte idi.

Sadece isimleri değişen, alışkanlıkları aynı olan bu sağcılık hareketleri, ülkemizin ve milletimizin bütün değerlerini, kendilerini var eden emperyalizmin emrine sunarken, tek itirazcı sesin, Türk milliyetçilerinden gelmesi, öfkelerini artırmakta idi.

“Dünya inanmış bir ülkücüden daha tehlikeli bir silah keşfetmemiştir”

İşte bu gerçek, ülkücü hareket ve onun muhteşem kalesi MHP’yi yarım asra yakın ayakta tutarken, kavga ettiği her şeyi de yok etmiştir.

Siyasi tarihimizin çöplüğündeki toza üflediğimizde altından çıkanlar, ülkücü hareketin büyüklüğünün ve haklılığının işaretidir.

Adalet Partisi çöplükte, Anavatan Partisi çöplükte, Doğru Yol Partisi çöplükte, Adalet ve Kalkınma Partisi de çöp kamyonuna yüklenecek ve siyasi tarihimizin partiler çöplüğüne gidecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi dimdik ayakta. Ülküdaşlarımızın inancı, MHP’ye sonsuzluk iksiri içirmiştir.

Fakat tehlike devam etmektedir, milliyetçi, ülkücü hareket yeniden bir saldırıya uğramaktadır. Bu saldırı aynı zamanda işgal niteliğindedir.

Hedef sağ yelpazeyi muhafaza edebilmek için MHP’yi sağcılaştırmaktır.

Bu işgalde, ülkücüye benzeyenler ön saflardadır, inanmamızı ve aldanmamızı kolaylaştırmak için, bu yeni metot denenmektedir.

Hedefte milliyetçi hareketi sağcılaştırma vardır.

Ülkücü hareket bu kavgadan da galip gelecek ve hareketin sağcılaşmasına müsaade etmeyecektir.