Günümüzde otomatik fren sistemi, kör nokta uyarı sistemi, şerit takip sistemi gibi yardımcı sistemler vasıtasıyla kazalar önlenmeye çalışılıyor. Bu donanımlara sahip olan araçlar genellikle ithal, yazılımı da yabancılar tarafından gerçekleştiriliyor. Ancak yazılım sahipleri size kaza yaptırma kastındaysa kaza olmaması mucize. Bu nedenle siyasette de kaza takip mesafesinin iyi ayarlanması lazım.

Genel Başkanımıza ve MHP’ye yönelik, son günlerdeki maksadı belli, sonucundan ise kimin nemalanacağı aşikar olan, siyasi adap sınırlarını aşan asılsız değerlendirme ve iftiraların sineye çekileceğini düşünmek mümkün değildir.

MHP’ye sataşarak yeniden hortlama gayreti içinde olan siyasi meftaları, Türk Milleti çok yakından tanımaktadır. Bunlar siyasette gerçekler yerine yalan ve hamaseti, ciddiyet yerine, istikşafiliği ve muvaffakiyet yerine hep aldatılmayı tecrübe etmişlerdir.

Türkiye’nin önce atanmış ve sonra azledilmiş Başbakan kavramları ile tanışmasına vesile olanların, danışmanlık günlerinden buyana ülkeye getirmeye çalıştığı hava hep bela kokmaktaydı. Esasen geldikleri makamlar tercihten değil, bir konjonktürel zorunluluktan kaynaklanmaktaydı. Gelişiyle de, gidişiyle de dünya siyasetinde numune olmuştur.

Terörle mücadele yerine terörle müzakere yol haritalarını hazırlayıp uygulayan, PYD’ye selam gönderip alnından öpmekten rahatsızlık duymayan,

Stratejik derinlik, sıfır sorun diye yola çıkıp, Türkiye’yi değerli yalnızlığa mahkum eden ve herkesi Ülkemize düşman eden,

Türkiye aleyhine her projeye balıklama atlayıp Güneydoğu illerimizi hendeklere, milletimizi terör örgütünün insafına teslim eden,

Hendeklere terk ettiği Cizre’yi, Sur’u, İspanya’nın 17 özerk bölgesinden birisine (Toledo’ya) benzeteceğini ifade etmekten çekinmeyen,

7 Haziran seçim beyannamesinde çözüm sürecini önce yolda düşüren, sonra buzdolabına kaldırıldığını söyleyen,

1 Kasım seçimlerinin ardından ise hemen buzdolabından çıkartmaya çalışan, PYD’nin mihmandarlığında Süleyman Şah utancını bu ülkeye yaşatan, Peşmergeye sınırlarımızı açan, içtikleri çorbanın parasını bile millete ödetenlerin,

yönetme sorumluluğundan bahsetmesi, hele hele MHP’ye milliyetçiliği öğretme iddiasında bulunması ironik olmaktan öte, milleti aptal yerine koymaktır.

Ülkemizi 15 Temmuz hıyanetine sürükleyen kilometre taşlarının döşendiği dönemde yönetme sorumluluğuna sahip olduğunu iddia edenleri tarih acaba nasıl yazacaktır? Siyaseten ergenlik hayalleri ile ülkeye pahalıya malolan, 15 Temmuz’dan sonra dut yemiş bülbüle dönmüş olanların, kendi ayıplarını örtmek için Genel Başkanımıza dil uzatması, Partimizi itibarsızlaştırmaya çalışması, çok tanıdık bir yöntemdir.

Zira bize göre zaten kendisinin kafası karışıktır. Sorun esasen kafasını karıştıranların halen mevcudiyetini korumalarıdır. MHP’yi bölmek isteyenlerin niyeti 15 Temmuzda açıkça ortaya çıkmıştır. Akıbetleri de ortadadır.

Buna rağmen, Pensilvanya taktiklerine benzer bir ağızla MHP’ye ve onun Genel Başkanına pervasızca dil uzatmanın nedeni, Milliyetçi Hareket Partisinin siyasette milli meselelerde ortaya koyduğu uzlaşmacı, birlik ve bütünlükten yana tavrından duyulan rahatsızlık mıdır?

Yoksa, muhtemel bir kontrollü tasfiyeye engel olma amacı taşıyan stratejik bir aymazlık mıdır?

Yoksa, tekrar sözde çözüm sürecine dönmeye zemin teşkil edecek bir provokasyon mudur?

Genel Başkanımıza laf söyleyenlerin siciline bakınca ülkemizin bir kez daha bilerek kazaya sürüklenmesine zemin hazırlandığı endişesine kapılmamak mümkün değildir.