Somut Şüpheliler Dışarı, Makul Şüpheliler İçeri!

Önceki hafta TBMM'ye sunulan "Hakimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" ile hukuk devleti ilkesi bir kez daha ayaklar altına alınıyor. Bildiğiniz gibi, "AKP Çaldığı Hukuk Minaresine Kanun Kılıfı Diktiriyor!" başlıklı önceki yazımızda AKP'nin hukuk tanımaz uygulamalarını ve "torba kanun" sürecini sizlere aktarmıştım. AKP Hükümetleri döneminde artık alışkanlık haline gelen ve tepeden tırnağa bütün AKP mensuplarının ve mevcut Cumhurbaşkanının da dahil olduğu hukuk ve kanun tanımama davranışı maalesef devletin temeline dinamit koyuyor. Son olarak Meclise sunulan kanun teklifinin yasalaşması durumunda ise vaziyet çok vahim hale gelecek. Hukuki tabirle, arama kararı için "somut delil" yerine "makul şüphe" artık yeterli olacak.

Aslında olacak değil, oldu bile... Yani, AKP Hükümetinin Meclis'e sunduğu yeni yargı paketi daha kanunlaşmadan uygulamasına geçildi. İlk uygulama geçtiğimiz günlerde Adana'da gazeteci, yazar Aytekin Gezici'nin "makul şüphe" ile evi aranarak gözaltına alınması ile gerçekleşti.

Galiba 17-25 Aralık 2013'te Hep Birlikte Rüya Gördük!

Peki buraya nasıl geldik? Bu "somut şüphe," "makul şüphe" değişikliklerinin (daha doğrusu yap-bozunun!) arka planında neler var?

17-25 Aralık Rüşvet, Yolsuzluk ve Kara Para Aklama operasyonundan 10 ay sonra 53 şüpheli hakkında takipsizlik kararı veren Savcı Ekrem Aydıner, özet olarak "iletişimin denetlenmesi yolu ile yapılan telefon dinlemelerinden Rıza Sarraf'ın eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile tanıştığının tespit edildiğini" belirterek "Türkiye'nin ihracat rakamlarını ciddi miktarda artıran, ticari işler yapan firmaların en üst düzeydeki yöneticisinin, Türkiye'nin ihracatını artırmaya yönelik politikaları belirleyip uygulamaktan sorumlu olan bakanla medeni ilişkiler çerçevesinde görüşmesinin son derece doğal" olduğunu söylemiş. Savcı beyin söylediğine göre; demek ki biz 17-25 Aralık 2013'te banka müdürünün evinden çıkan ayakkabı kutularını, Bakanlarının oğlunun evinden çıkan çelik kasaları, Başbakan'ın oğlunun sıfırlayamadığı paraları, Bakanın neyin karşılığında hediye aldığını anlayamadığımız 700 bin liralık saati, yine bir bakanın hediye aldığı çikolata kutularının ve elbise kılıflarının içindeki paraları rüyamızda görmüşüz. Neden? Çünkü hiçbiri somut delil değilmiş! İlişkiler gayet normalmiş, paralar da hediye imiş....miş....miş.....

Daha 2014 Mart ayının başında makul şüphe kavramı kaldırılıp, yerine somut şüphe getirilmişken, ne oldu da birden tekrar "makul şüpheye" geri dönüldü? Çünkü o dönemde 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu gerçekleşmiş ve korku dağları sarmıştı. Başbakanın, bakanların kendi çocuklarının –Erdoğan'ın tabiriyle!-- "istikbali ve istiklali" söz konusuydu. Konutlarda sıfırlanamayan paraların aranmasını engelleyebilmek ve bu amaçla savcılık dosyalarını görebilmek için, reform edebiyatıyla 6526 sayılı kanunu alelacele çıkardılar. Bu çerçevede, CMK'nin aramayla ilgili 116. maddesindeki makul şüpheden, somut delil arayışına geçildi. Ayrıca savunma hakkının kutsallığı vurgulanarak, yine CMK'nin 153. maddesindeki dosyayı avukata kapatan hükümler kaldırıldı. Böylece, Başbakanın ve bakanların çocukları ile Rıza Sarraf'ın dosyaları avukatlarına açıldı ve dosyaların içeriğini öğrendiler ve başka arama kararları verilmesini önlediler. Sonra da makul şüphenin yerine somut delili getirdiler.

Şimdi ise HSYK seçiminde hükümet yanlısı "Yargıda Birlik Platformunun" listesi galip çıkınca, yargıyı kendilerine göre dizayn ettiklerini düşündükleri için, makul şüpheyi geri getiriyorlar. Ayrıca, CMK 153. Maddeyi de eski haline getirerek tekrar dosyaları sanık avukatlarına kapatmak istiyorlar. Yani uydurdukları "paralel örgüt(!)" operasyonu kapsamında sanık avukatlarının dosyaları görmesini engellemek istiyorlar.

Bildiğiniz gibi, AKP Hükümeti bu maddeye ilişkin düzenlemeyi torba kanun tasarısına İçtüzüğe aykırı olarak son gece eklemek istemiş ve sabaha kadar süren eylemli ve uzun konuşmalı protestomuz sonucunda geri adım atmıştı. O madde Adalet Komisyonuna gönderildi ve orada görüşülerek Genel Kurul gündemine alındı. Şimdi yeniden bu hükmü de getirmek istiyorlar.

Bilal'in Sıfırlayamadığını Savcı(!) Sıfırladı!

Şimdi yeniden savcı Ekrem Aydıner'e dönelim... 17 Aralık soruşturmasını kapatan savcı Aydıner onlarca delil bulunmasına rağmen takipsizlik kararı verdi ve "rüşvet" suçuna "hediye" diyerek hukuka yeni bir tanım getirdi. Böylece Bilal Erdoğan'ın bir gün boyunca uğraşıp sıfırlayamadığı paraları, ayakkabı kutularının, para kasalarının ve elbise kılıflarının içindeki tüm paraları da sıfırlamış oldu. AKP iktidarında da adalet "sıfır" almış oldu.

Savcı Aydıner'in kınama cezası aldığı soruşturmanın yeniden incelenmesi kaydıyla 17 Aralık soruşturmasını tek başına yürütmeyi kabul ettiği ve hakkında açılan soruşturma karşılığında takipsizlik kararı verdiği iddia ediliyor. Acaba birileri savcıya "sen bizimkileri berat ettir, biz de senin soruşturmalarını kapatacağız" sözü mü verdi?

Hatırlayacağınız gibi, Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Bayraktar'ın oğlu Oğuz Bayraktar'ın da şüphelisi olduğu TOKİ dosyası ile Fatih Belediye Belediye Başkanı Mustafa Demir'in bulunduğu dosyada da takipsizlik kararı çıkmıştı. Medyadaki haberlere göre, bu dosyanın da savcısı olan Aydıner aynı gerekçeyi kopyala-yapıştır yapmış. TOKİ ve 17 Aralık operasyonuna ilişkin takipsizlik kararlarının "vicdani delil sistemi," "örgüt tanımı" ve "iletişimin dinlenmesi" gibi bölümlerinin tıpatıp aynı olduğu iddia ediliyor. Eğer bu iddialar doğruysa bu savcının da ceza alması gerekiyor. Ama artık o kendisini garantiye(!) almış gibi görünüyor. Bu savcının, ondan sorumlu olan Adalet Bakanının ve AKP Hükümetinin cezasını Yüce Türk Milleti er ya da geç sandıkta verecek ve yaşananların hesabını soracaktır!

Savcı "AK"lasa da Millet Rüşvetçilerin Cezasını Sandıkta Verecek!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli haftalık grup toplantısında "Bunlar istismar sofrasında Rabbena, soygun safhasında hep bana diyen arsızlığın sembol isimleridir." diyerek AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın geldiği noktayı özetlemiş ve Türk Milletine şu sözlerle ihbar etmiştir:

"AKP'nin başını çektiği yolsuzluk ve rüşvet kervanı, helal kazancı mahkum etmiş, haramı ve haram yiyenleri methetmiş, açık ara farkla öne geçirmiştir.
AKP, hukuka zincir vurmuş, adalete kurşun sıkmış, yargı bağımsızlığına kara çalmıştır.
AKP, adalet müesseslerini ve hak arama kanallarını tıkamış, iftira silahıyla taramıştır.
Savcılar somut delil ve bugünlerin meşhur kavramı olan makul şüphelerle bir tespit yapmış, emniyet güçleri de bu minvalde aldıkları talimatları harfiyen uygulamıştır.
17-25 Aralık Soruşturmasıyla rüşvet yuvasına, hırsızlık kovuğuna adaletin sopası değmiş, içerdeki karanlık simalar korkuyla birer birer dışarı çıkmışlardır."

Bu rüşvetçilere gereken cevabı Türk Milleti sandıkta verdiğinde, onları Yüce Divan'da yargılatarak hak ettikleri cezayı çekmelerini sağlamak da MHP iktidarının öncelikli görevi olacaktır!