ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye'nin YPG terör örgütüyle mücadelesinin, dikkatleri DEAŞ'tan uzaklaştırmadığını, tam aksine, atılan adımların Suriye'de tüm terör örgütleriyle mücadele etme hedefine hizmet ettiğini, tüm tarafların, bu hedefi benimsemek durumunda olduğunu bildirdi.

Kalın, Daily Sabah gazetesinde yayımlanan yazısında, Ankara'da gerçekleşen üçlü zirveyi değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 7 yıldır devam eden Suriye krizini sonlandırmak amacıyla 4 Nisan'da Ankara'da bir üçlü zirvenin ev sahipliği yaptığını hatırlatan Kalın, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katıldığı zirvenin, ümit vadettiği kadar Suriye'deki şiddeti sonlandırmanın zorluklarını da ortaya koyduğunu belirtti.

Suriye'nin, Ortadoğu'da devam eden küresel iktidar oyunlarının bir sahnesi haline geldiğini ifade eden Kalın, sahadaki ana oyuncular ABD, Fransa, Suudi Arabistan, İran ve Rusya'nın, savaşın nasıl bitirileceği konusunda farklı bakış açılarının bulunduğuna dikkati çekti.

Kalın, buna karşın, DEAŞ terörünün sona erdirilmesi ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasının tüm tarafların paylaştığı iki nihai hedef olduğunu ancak bu hedeflerin farklı zamanlarda farklı şekillerde yorumlanabildiğini aktardı.

İbrahim Kalın, yazısını şöyle sürdürdü:

"ABD yönetimi DEAŞ'ın ortadan kaldırılmasının Suriye'deki temel hedefi olduğunu söylese de bu ifadeye zaman içerisinde farklı anlamlar yüklendi. DEAŞ ile mücadele hedefi, Suriye sahasında İran ve Rusya'yı dengeleme çabasına dönüştü. Elbette bu durumun farklı şekillerde izah edilmesi gerekiyor. Bu nedenle ABD'li yetkililer DEAŞ ile mücadelenin durumu hakkında birbiriyle çelişen açıklamalar yapıyor. Bazıları 'mücadele sona erdi ve DEAŞ yenilgiye uğratıldı' derken, diğerleri tehdidin sürdüğünü ve bu nedenle Amerikan askeri varlığının uzun vadeli olması gerektiğini savunuyor. Aynı şekilde bu durum, ABD tarafından Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü PYD ve YPG ile işbirliğinin meşrulaştırılması için kullanılıyor."

Geçen aylarda ABD'nin, Suriye'nin doğusunda kalarak İran'ı dengelemek istediğinin açıkça ortaya çıktığını belirten Kalın, bu politikanın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden de destek bulduğunu ifade etti. Kalın, ABD Başkanı Donald Trump'ın, ülkesinin Suriye'de kalmasını isteyen Körfez ülkelerinin faturayı ödemesi gerektiğini açıklayarak bu desteği ortaya koyduğuna işaret etti.

Kalın, "Açıkçası Suriye'deki mesele DEAŞ ile mücadele olmaktan çıktı. Artık Suriye'de ve bölgede yeni bir güç dengesi kurma çalışması yapılıyor. İkincil bir hedef haline gelen DEAŞ ile mücadele, ABD ordusunun Suriye'deki varlığını meşrulaştırmakta zorlanmasına neden oluyor. Zira Amerikan kanunlarına göre ordu ancak terörle mücadele kapsamında başka ülkelerde faaliyet gösterebiliyor." değerlendirmesinde bulundu.

Türk, İranlı ve Rus liderlerin 4 Nisan'da yaptıkları ortak açıklamada Suriye'deki savaşın sona erdirilmesi çağrısı yapıldığını ve Astana sürecinin ülkedeki "şiddeti azaltmayı başaran tek etkili uluslararası girişim" olduğunun altının çizildiğini belirten Kalın, açıklamada ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı ve Cenevre sürecine bağlı olarak çalışılması gereğinin vurgulandığını aktardı.

Üç ülkenin, Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine, toprak bütünlüğüne ve mezhepçi olmayan yapısına bağlı olduklarını ifade ettiğini vurgulayan Kalın, bu anlamda ülkenin gelecekte kurulacak yönetiminin mezhepçi ve hizipçi olmayacağının, kapsayıcı, demokratik ve çoğulcu olacağının vurgulandığını bildirdi.

- "Rusya ve İran'ın, Türkiye'nin endişelerini paylaştığı teyit edildi"

Bu açıklamada isimleri zikredilmemekle birlikte PYD ve YPG'ye referanslar bulunduğunu ifade eden İbrahim Kalın, yazısında şunları kaydetti:

"Üç ülke, terörle mücadele adı altında sahada yeni gerçeklikler oluşturma çabalarına karşı çıkarak ayrılıkçı projelerle mücadele etme kararlılıklarını tekrarladı. Bu anlamda Rusya ve İran'ın, Türkiye'nin endişelerini paylaştığı teyit edilmiş oldu. Nitekim Türkiye'nin kararlı duruşu, örgütün Cenevre ve Astana süreçlerine dahil edilmemesi sonucunu doğurmuştu.

Ankara'nın sert tutumu, sahada fiili durum oluşturmaya çalışan bir ayrılıkçı terör örgütü ile Kürtler ve diğer gruplar arasında kesin bir ayrım yaptığı için meşrudur. Ayrıca Türkiye'nin YPG terör örgütüyle mücadelesinin, dikkatleri DEAŞ'tan uzaklaştırmadığı açıktır. Tam aksine, bizim adımlarımız Suriye'de tüm terör örgütleriyle mücadele etme hedefine hizmet etmektedir. Tüm taraflar, bu hedefi benimsemek durumundadır.

Elbette sahada yapılacak birçok şey bulunuyor. Rusya ve İran, ateşkesin ihlal edilmemesi ve ülkenin her yerine insani yardımların ulaşabilmesi gibi hususlarda Suriye rejimi üzerindeki nüfuzlarını kullanmalı. Ayrıca rejime baskı yaparak yeni bir Anayasa'nın hazırlanması ve serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesi de dahil olmak üzere siyasi sürecin işletilmesini sağlamak durumundalar.

Suriye krizinin mevcut aşamada ne kadar karmaşık ve zorlu bir mesele olduğunu reddetmiyoruz. Ancak Ankara zirvesi, Suriye'nin DEAŞ, El Kaide, PKK, PYD ve YPG dahil tüm terör unsurlarından temizlenmesi ve Suriye halkının uzun yıllar mahrum bırakıldıkları özgürlük, barış ve istikrara kavuşturulması için önemli bir adım olmuştur."