CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail Parlamentosunca kabul edilen 11 maddelik yasanın, genel anlamda hem İsrail'deki Filistinlilerin durumunu daha da ağırlaştıracak hem de bölgesel etkileri tetikleyebilecek unsurlar içerdiğini söyledi.

Söz konusu yasanın "ulus devlet yasası" olarak adlandırıldığını anımsatan Yılmaz, "İsrail'de anayasa yok, temel yasalar çıkarılıyor. Bu temel yasalar ise anayasa niteliğinde oluyor. Anayasa statüsünde bir yasa olması sebebiyle de bağlayıcı bir durumu söz konusu." diye konuştu.

Yasanın, İsrail'in bu zamana kadar uyguladığı muameleyi meşrulaştırdığını aktaran Yılmaz, bazı maddeleri yorumladı.

Yılmaz, şöyle devam etti:

"Maddelere baktığımızda bir kere her şeyden önce bu İsrail'i Yahudi halkının ulus devleti olarak görüyor. Yani İsrail'i bir Yahudi devleti olarak görüyor. 'Madem İsrail Yahudi halkının ülkesidir, o zaman kendi geleceğini takdir etme hakkı da ancak Yahudi devletine, Yahudilere aittir.' Yani Filistinlileri bu haktan mahrum ediyor. Filistinlilerin kendi geleceklerini belirleme hakkını ellerinden alıyor. İkinci olarak Kudüs'ün statüsü İsrail yasaları çerçevesinde belirleniyor. Halbuki bu ancak İsrail ile Filistinliler arasında varılacak bir anlaşmada belirlenecekken, İsrail yasalarına göre belirleniyor ve 'İsrail'in birleşik başkentidir' deniliyor. Yani Doğu Kudüs-Batı Kudüs ayrımını gözetmeden İsrail'in başkenti olarak tam ve bölünmez şekilde gördüğünü belirtiyor, bu da bundan sonra yapılacak çözüm çalışmalarını tamamen baltalıyor. Bu, çözüme vesile bir unsur değil de daha önce çözülmüş bir konu gibi takdim ediliyor. Bu da çok yanlış."

İbranice devlet dili oluyor

Söz konusu yasa ile İbranicenin devlet dili olarak tanımladığına dikkat çeken Öztürk Yılmaz, Arapçaya ise özel statü verildiğini aktardı.

Arapçanın ikinci plana itildiğini belirten Yılmaz, "Halbuki daha önce Arapça da İbranice gibi devlet diliydi. Arapçayı da böylece aşındırıyor, ikincil plana itmiş oluyor." değerlendirmesini yaptı.

Batı Şeria ve Gazze dışında, İsrail'deki 9 milyonluk nüfusun yüzde 20'sini Filistinlilerin oluşturduğuna işaret eden Yılmaz, şöyle devam etti:

"Onları tamamen baskı altına alma, onların iradelerini yok etme yasası. Olabilecek barış görüşmelerini önceden sekteye uğratma ve bir nevi müzakereye konu olan hususları tek taraflı oldubittilerle çözme gayreti olarak değerlendirilebilir bu. Bu yasa, Filistinlilerin İsrail'deki durumunu, bir zamanlar Güney Afrika'daki gibi Apartheid (ırk ayrımı) rejimine maruz bırakıyor. Ayrımcılığa uğramış, statüleri ellerinden alınmış, dilleri erozyona uğratılmış ve müzakere edecekleri konular da bu yasa ile iyice baltalanmış bir halkın içine düştüğü durumu gösteriyor bu yasa. İsrail, iki devletli bir çözüme yanaşmıyor. Ama tek devletli çözümün de ileride artacak Filistin nüfusu nedeniyle, Yahudi ve Müslüman nüfus oranı açısından Yahudileri azınlığa düşüreceğini görüyor. O nedenle de bizim tercih ettiğimiz iki devletli çözüme yanaşmıyor. Tek devlette olması gereken eşit vatandaşlığı, bütün hakların Filistinlilere de verilmesini reddediyor. O nedenle de ayrımcı, faşist bir rejim uygulaması sergiliyor."

"Bölgesel yansımaları olacak"

Yasanın bölgesel yansımalarına da değinen Öztürk Yılmaz, bölgedeki bazı Arap ülkelerine eleştirilerde bulundu.

İsrail'in ABD eliyle bölgedeki Arapların bir bölümünü, düşmanı İran göstererek kendisine düşman olmaktan çıkardığını belirten Yılmaz, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Böylelikle Araplar arasında bölünme yaşandı. Bazı Arap ülkelerine göre İran, İsrail'den daha tehlikeli. Böyle olunca da Filistin davası ortada kaldı. İsrail de böylece yasa üzerine yasa çıkartıp kendi durumunu iyice güçlendirme gayretine girişti. Eskiden İsrail'in açtığı yasa dışı yerleşim yerleri konuları tartışılırdı, şimdi bu yasa ile onlar da bir meşruiyete bağlanmış oluyor. Filistin halkı baskı altına alınıyor, dili ikinci sınıfa itiliyor, kendi geleceklerine karar verme hakkı da ellerinden alınıyor. Daha da önemlisi bu yasa ile iki devletli bir çözüm çıkabilme perspektifi baltanlanmış oluyor. Bunun bölgesel yansımaları elbette olacaktır."

Yaşanan gelişmelerle Filistinlilerin kendi topraklarında azınlık olmanın da gerisine gittiğini kaydeden Yılmaz, "Bu böyle devam ettiği sürece Filistin'in sadece adı, sokaklarda ise sadece meyve sebze satan ikinci, üçüncü sınıf olmuş, ayrımcılığa uğramış halkı kalacaktır." dedi.

"Siyaset mühendisliğini İsrail yapıyor

Çözüm önerilerini de sıralayan Öztürk Yılmaz, "Bir kere Türkiye'nin şunu yapması lazım, bölgede Arap ülkelerini bölen, Ortadoğu'yu bölen hissiyatın İsrail tarafından üretildiğini ve bunun Amerika'ya yaptırıldığını anlatması gerekiyor." ifadesini kullandı.

Yılmaz, şunları kaydetti:

"Hem Irak'ın hem Suriye'nin bu şekilde bırakılması, Yemen'deki olaylar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin İran'ı çok ciddi bir tehdit olarak görmeye başlaması; bütün bunların siyaset mühendisliğini İsrail yapıyor. Türkiye'nin bunu Ortadoğu'daki halklara anlatması lazım. Filistin davasının çöpe atılması istenmiyorsa, özellikle Ortadoğu'da oynanan bu oyunların iyice anlatılması lazım. Sonra, bu konuda hassasiyetleri olan Arap ülkelerinin, İslam Konferansı Örgütünün daha etkin ve aktif hale getirilmesi lazım. Bir konferansla bu durumu anlatmak lazım. 'Sizi bölüyorlar, sizi böldükçe burada Filistin'i işgal ediyorlar.' Suriye bölünüyor, Irak yönetilemez bir hale geldi, Yemen bu hale geldi. Yarın Suudi Arabistan'a dönük belki bir müdahale çıkacak. Bu bölgede bir el var, bu eli iyi tarif etmek gerekiyor. Türkiye'nin daha büyük manada yapması gereken bu. Kısa vadede ise elbette bunun BM, AB ve uluslararası toplumun dikkatine getirilmesi gerekiyor. Dikkatine getirirken de şunu bilmesi lazım, bu zamana kadar her şeyi dikkate getirdiler, ciddiyetten uzak bir sonuç çıktı. Sonuç almak için büyük manada tehdit nedir Ortadoğu'ya, bu ülkeleri bölen güç nedir, onlara odaklanmak gerekiyor, onlarla ilgili duyarlılık yaratmak gerekiyor. Sadece tepkisel davranışlarla bunun önünün alınamayacağının bilinmesi lazım."