Mehmet MÜFTÜOĞLU'nun sorularını cevaplandıran MHP'li Yalçın, "İktidar partisi, son dönemde, MHP'nin beklentileri paralelinde söylem ve uygulamalara imza atıyor. Anayasa değişikliğinin vazettiği sistem, tam başkanlık sistemi değil mevcut şartlarında krizi sonlandırabilecek Türkiye'ye özgü bir hükûmet modelidir'' dedi.

Semih Yalçın,''MHP'nin attığı adım, oldukça cesur ve atak bir çıkıştır. Türkiye'yi içine yuvarlandığı hukuksuzluk uçurumundan çıkarma ve giderek büyüyen iç ve dış tehditleri ortadan kaldırma adına ortak aklı gözeten, sonuç alıcı, devasa bir hamledir. MHP, demokratik sistemden vazgeçmedi. Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar ve maruz kaldığı tehditler karşısında mevcut fiili durumla yola devam edilemeyeceği için güçlü hükümet sistemi vadeden bir anayasa değişikliğine gidildi.'' dedi.

Yalçın, ''Partiyle alakası kalmayanların, MHP'de koltuk kavgası yaratmaya çalışmaları da ayrı garabet. Bundan sonuç almaları da mümkün değil. Buna ne camiamız ne teşkilatlarımız izin verir. Sayın Genel Başkanımızın da dediği gibi müzmin sözde muhalefetin tek çıkar yolu, bir başka partinin çatısı altında toplanmak veya yeni bir parti kurmak, bu yolla MHP'ye rakip olmaktır. Onlar için başka seçenek yok.'' diye konuştu.

Yalçın, ''MHP; başkanlığa değil, "cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi"ne evet diyecek. Sandıkta, millî beka için "Evet!" mührünü vuracağız. MHP, Türkiye'nin diriliş ve toparlanmasına "Evet!" diyecek. MHP, Türk ve Türkiye düşmanlarının bozgunu için "Evet!" diyecek. MHP, rejim değişikliği diye kızılca kıyameti koparan CHP ile yanında hizalanmış terör ve bölücülük konsorsiyumunun yalanlarını boşa çıkarıp sistemsel yenilenme için güçlü bir "Evet!" diyecek. MHP, milletimizin kararından korkup fildişi kulelerinden Türkiye'ye ayar vermeye kalkışan kiralık gazeteci ve satılmış aydın taslaklarına hadlerini bildirip "Evet!" diyecek'' açıklaması yaptı.

Yalçın'a sorulan sorular ve cevapları şöyle:

SORU: MHP'nin öteden beri demokratik parlamenter sistemi savunduğu biliniyor. Anayasa değişikliğine destek vermekle MHP siyasi duruşundan ve fikirlerinden fedakârlık mı yaptı?

Anayasa değişikliği ve dolayısıyla hükûmet modelinin değişmesi konusunda MHP'nin sergilediği tutum, asla fedakârlık değildir.

MHP'nin tavrı, bir lütufkârlık ve hoşa gitme çabası veya çıkar elde etme endişesi de taşımıyor.

MHP'nin attığı adım, oldukça cesur ve atak bir çıkıştı. Bu adım bilerek ve isteyerek atıldı. Türkiye'yi içine yuvarlandığı hukuksuzluk uçurumundan çıkarma ve giderek büyüyen iç ve dış tehditleri ortadan kaldırma adına ortak aklı gözeten, sonuç alıcı, devasa bir hamleydi.

Bu mesele, Türkiye'nin mukadderatıyla alakalı; maksatlı çevrelerce öne sürüldüğü gibi MHP tarafından asla pazarlık konusu da edilmedi. Edilemez de.

Bunu bir fedakârlık olarak görmek, MHP'nin varmak istediği hedefin anlaşılamadığını gösterir.

Ayrıca MHP, demokratik sistemden vazgeçmedi. Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar ve maruz kaldığı tehditler karşısında mevcut fiilî durumla yola devam edilemeyeceği için güçlü hükûmet sistemi vazeden bir Anayasa değişikliğine gidildi.

SORU: Muhalifler, 18 Şubat'ta Ankara'da bir toplantı gerçekleştirdi. MHP Lideri Bahçeli de 21 Şubat'taki grup konuşmasında "Kurun partinizi geçin karşıma, boyunuzu göreyim" diye muhaliflere meydan okudu. MHP'den atılanların dışında muhalifler arasında hâlâ MHP'de bulunanlar var. Meseleye buradan bakınca aklı şu soru geliyor: MHP'de bir koltuk kavgası mı var?

''BUNLARIN MHP İLE İLGİLERİ KALMAMASINA RAĞMEN KENDİLERİNİ MHP'DE GÖSTERME ÇABALARI BEYHUDE... ''

MHP'de bir koltuk kavgası olduğunu düşünenler yanılıyor. Söz konusu olan MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli ise böyle bir kavga söz konusu bile edilemez.

Eğer bundan sözde muhaliflerin geçmişte bir olağanüstü kurultay yapılması ve genel başkanlık seçiminin yenilenmesi karşısında Sayın Bahçeli'nin aldığı tavır kastediliyorsa şu hususu hatırlatmak lazımdır:

Geçmişte, MHP Genel Başkanı sözde muhaliflerin MHP'yi mahkemelere düşürme çabalarının kabak tadı vermesi üzerine olağan kurultayı yapma çağrısı bizzat Devlet Bahçeli'den geldi. Ancak bu çağrıya uyulmadı ve kendi tespit ettikleri tarihte kanunsuz kongre toplamaya çalıştılar.

Yani MHP Lideri her zaman olduğu gibi bazı mensuplarımızın muhaliflerce iğva edilip kandırılmasına rağmen delege iradesinden asla kaçmadı, MHP bünyesinde yaratılmak istenen kaosa yine delege iradesiyle son vermek istedi. Sayın Genel Başkanımızın bir koltuk endişesi olmadığı böylece ortaya çıktı.

Ancak siyaseti mahkeme koridorlarına düşürenler yine mahkeme salonlarında hukuka yenik düştüler, mahkeme duvarlarına karşı ağlamak durumunda kaldılar.

Çünkü Sayın Devlet Bahçeli'nin hiçbir çekincesi, endişesi olmadan partiyi olağan kongreye çağırması müzmin muhaliflerin çok güvendikleri mahkeme kararıyla engellendi.

Bazıları MHP'den ilgili kurulların kararlarıyla atıldıkları ve bu durum mahkeme kararıyla tescillendiği hâlde, hâlâ kendilerini MHP saflarında görüyor. Bunların MHP ile ilgileri kalmamasına rağmen kendilerini MHP'de gösterme çabaları beyhude...

Düzenledikleri toplantılarda da MHP bayrağını ve Milliyetçi-Ülkücü Harekete ait bozkurt amblemini kullanmaları abes ve çirkin…

Partiyle alakası kalmayanların, MHP'de koltuk kavgası yaratmaya çalışmaları da ayrı garabet. Bundan sonuç almaları da mümkün değil. Buna ne camiamız ne teşkilatlarımız izin verir.

Sayın Genel Başkanımızın da dediği gibi müzmin sözde muhalefetin tek çıkar yolu, bir başka partinin çatısı altında toplanmak veya yeni bir parti kurmak, bu yolla MHP'ye rakip olmaktır. Onlar için başka seçenek yok.

Hâlen MHP milletvekili veya teşkilat mensubu oldukları hâlde alenen parti politikalarının aleyhinde bulunanlar için de parti tüzüğü çerçevesinde gerekli disiplin işlemleri yapılacaktır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli'ye yakıştırılmaya çalışılan "Al başkanlığı ver koltuğu!" şeklindeki iddia da temelsiz, kötü niyetli ve maksatlı olmaktan öteye geçmiyor. Buna kimse de inanmıyor zaten. Herkes, Devlet Bey'in nasıl titiz ve namuslu nasıl onuruna düşkün bir insan olduğunu, yaptığı hayırları yakın çevresinden bile gizlediği iyi bilinir.

-SORU: Anayasa değişikliği konusunda MHP'nin AK Parti ile birlikte hareket etmesinin MHP'deki kongre süreciyle bir ilgisi var mı?

Anayasa değişikliğinin, MHP'nin kongre süreciyle uzaktan yakından alakası yok.MHP kongrelerini ve büyük kurultayını Anayasa değişikliğine göre değil, kendi şartları içinde kendi tüzüğüne göre yapar.

2018'de yapılacak büyük kurultaya gidişte kongreler sırasında ortaya çıkacak delege profili ne Anayasa değişikliğiyle ortaya çıkacak ne de başka herhangi bir faktörün etkisinde şekillenir.

Delegenin ortaya koyacağı iradenin de Anayasa değişikliğinden etkilenmeyeceği ortada.

Çünkü 48 yıllık çetin ve kutlu mücadelenin birikimi sonucunda bir cevher ve sönmeyen bir ocak hâlinde camiamızın vicdanına sinen Ülkücü irade çeliktendir; hiçbir dış etken ve baskı unsurundan etkilenmeyecektir.

Elbette delege iradesi Anayasa değişikliğiyle oluşacak yeni hükûmet tarzının etkisi dışında tecelli edecek MHP'nin dinamikleri kendi içinde amil olacak ve asla değişmeyecektir.

Aksini söyleyenler, yalancıdır.

-SORU: Sayın Devlet Bahçeli'nin koltuğunda kalmak için Anayasa değişikliğine destek verdiği iddiaları konusunda neler söylemek istersiniz?

MHP'de genel başkanlık görevi bir koltuk değil, Başbuğ Alparslan Türkeş'ten kalan çok değerli bir vediadır.

Orada oturmak; olsa olsa çileye, mücadeleye, kavgaya mihnete sıkıntıya soyunmaktır.

Orada bulunmak; sabır ve kararlılıkla bu emanete liyakat göstermek için çaba gerektirir.

MHP Genel Başkanlığını salt bir makam, bir koltuk olarak düşünmek; onun manevi değerini sarsar.

Ne yazık ki Türk milliyetçiliği fikriyatının manevi cephesi ve davamızın temel değerlerinin titizlikle korunması görevi ihmal edilmiştir.

Bir takım emanetlerin kutsiyeti zamanla unutulmaya yüz tutmuştur.

Camiamızda da bazı yüksek his ve inançlar toplumsal yozlaşmanın, bozulmanın etkisinde kalmıştır.

-SORU: Anayasa değişikliği ve referandum sürecindemuhaliflerle CHP'nin tezleri arasındaki paralellik konusunda neler söylemek istersiniz?

''BU BOZGUNCU SÖZDE MUHALİFLERLE CHP'NİN DİLİ AYNIDIR''

CHP'nin sözde muhaliflerle ilişkilerine ve aralarındaki söylem paralelliğine bakıldığında anlayış ve hedef birlikteliği açıkça görülür.

Gerçekten de müzmin muhaliflerin MHP aleyhindeki propagandalarının CHP ve onun yandaşlarınkinden en küçük farkı yoktur.

Bu bozguncu sözde muhaliflerle CHP'nin dili aynıdır.

MHP'li gibi gözüken, ancak fitne ocağına odun taşıyan malum üç beş bozguncu güruhun tüm çaba, plan ve oyunları CHP'nin ve Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekten ibarettir.

CHP'nin değirmenine su taşıyan muhaliflerin amacı, tabanımızda ve teşkilatlarımızda ikilik yaratmak, partimizi zayıflatmaktır.

Başta CHP olmak üzere siyasi rakiplerimizin ve özellikle de bizde müzmin muhalefet sendromuna yakalananların; MHP'nin arka lastik, stepne olduğu iddiası, karalama kampanyalarından ibarettir.

Türkiye'nin girift sorunlarına hiçbir somut çözüm üretemeyen ana muhalefet partisinin ucuz jargonuna başvuran sözde muhaliflerin, ellerinde karalamak için başka malzeme yoktur.

CHP'yi destekleyen basına ve köşe yazarlarına bakınız, MHP aleyhinde hep aynı dili kullandıklarını göreceksiniz.

CHP'nin Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretip üretemediği sorgulanmamaktadır bile.

Müzmin muhalefeti destekleyen yerli Pravda'nın yayın politikası da solcu gazetelerin izine basmakta, bunların MHP aleyhindeki propagandalarına katkıda bulunmaktadır.

Sözde muhalifler şayet millî ve samimi olsalar, enerjilerini MHP ve Türk milliyetçiliği davası için kullanır, CHP ile sinerji oluşturma çabasına girmezlerdi.

-SORU: Başkanlık sistemi ve parlamenter rejim konusunda Türkeş'e birbirinden farklı görüşler atfedilmektedir. Alparslan Türkeş, nasıl bir hükûmet sisteminden yanaydı?MHP Anayasa değişikliğine buna göre mi destek verdi?

''ZAMAN MHP'Yİ TARTIŞMASIZ BİR SURETTE BİR KEZ DAHA HAKLI ÇIKARDI''

Merhum Alparslan Türkeş, 70'li yılların ilk yarısına kadar "Tek başkan tek Meclis" görüşünü savundu, hatta bunu Türk tarihinin gerçeklerine dayandırdı.

Hakikatte de sağlam bir ulus devlet yapısına dayalı Cumhurbaşkanlığı sistemi Türk milletinin dokusuna, kültürel sosyolojik ve siyasi açıdan en uygun yönetim biçimidir.Ancak bunun için siyasi coğrafi, kültürel sosyolojik ve ekonomik şartların uygun olması elzemdir.

Aksi takdirde beka ve egemenlik açısından zararlı bile olur.

Bu sistemin hayata geçirilmesini ön şartı; ulus devlet sürecinin tamamlanmış olması veya en azından yönetimi elinde bulunduran grupların ve onu destekleyen bilinçli bir çoğunluğun iktidarda olması, bu yolda kalıcı adımlar atması lazımdır.

Merhum Türkeş bu gerçeği gördü ve sonradan Türkiye'de başkanlık modeli için şartların hazır olmadığını farkederek bundan vazgeçti.

1977 tarihli Yeni Ufuklara Doğru isimli eserinde, demokratik parlamenter sistemi savunduğunu gösteren ifadeleri vardır.

MHP yıllardır başkanlık sistemini değil demokratik parlamenter sistemi savunageldi. Bu, merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'ten beri böyledir.

Türkeş 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle tutuklandı, 1985 yılında tahliye edildikten ve yeniden siyasete atıldıktan sonra da genellikle demokratik parlamenter sistemi savundu.Hatta dönemin başbakanı Turgut Özal'ın başkanlık sistemine dair görüşlerine karşı çıktı.

Türkeş, hapisten çıktıktan sonraki yıllarda şartları iyi okumayan Turgut Özal'ın ve henüz Türkiye için erken olan başkanlık sistemini getirmeye çalışmasını eleştirdi. Bunun temel sebebi eyalet sisteminin yolunun açılma ihtimaliydi.

Türkeş'in Özellikle Özal döneminde tartışılan başkanlık sistemine karşı çıkmasında, Turgut Özal'ın tehlikeli yönetim anlayışının payı büyüktü. Özal döneminde hükûmet terörle mücadelede milliyetçi bir yaklaşım sergilemediği gibi, bizzat Turgut Özal "Federasyon dâhil her şey tartışılmalıdır." diyerek ayrılıkçı ve bölücülere yeşil ışık yaktı. Buna MHP geçmişte evet demedi, bugün de demez.

MHP Lideri Devlet Bahçeli de bu yoldan yürüdü.

Elbette 90'lı yıllardan bu yana Türkiye'nin şartları ve dinamikleri giderek değişti. Kaçınılmaz bir sosyolojik ve siyasi istihale, bugün de devam ediyor.Lakin bu olguyu, politika yapan herkesin ve bütün kurumların dikkate alması icap ediyor. Siyasette değişen şartlar, birtakım öncekilerin değişmesi ve temel değerlerimizden taviz vermemek şartıyla bazı politik görüşlerin esnetilmesi sonucunu getirebiliyor. Ülkelerin ve milletlerin başına gelen bazı önemli hadiseler karşısında, özellikle siyasi partilerin; Türkiye'nin öncelik ve ihtiyaçlarını dikkate alarak,halka sundukları görüş ve projelerini yenileyip geliştirmeleri, farklı ve yapıcı çözümler üretmeleri gerekiyor.

Unutulmamalıdır ki Türkiye, 15 Temmuz'da Cumhuriyet tarihinin en büyük beka sorunuyla yüz yüze geldi. Bilhassa cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi,mevcut sistemin taşlarını yerinden oynattı. Böylece ortaya bir yetki karmaşası, yönetim kaosu çıktı. Erdoğan'ın bundan yararlanmasıyla ortaya çıkan fiilî yönetim tarzı iseTürkiye'ye yönelik tehditlerin boyutlarının büyümesine zemin hazırladı.

Meselenin altı çizilmesi gereken bir yanı da şudur: Birkaç yıl önce Sayın Erdoğan tarafından ilk olarak ortaya atıldığında MHP'nin başkanlık modeline kesin bir dille karşı çıkmasının sebebi; o dönemde AKP'nin çözümcü ve açılımcı olması, terörle mücadele yerine müzakereyi tercih eden bir siyasi anlayışı tercih etmesiydi.

Turgut Özal örneğinde olduğu gibi, devletin terörle mücadelede başarılı olamayacağını düşünerek ayrılıkçı ve bölücü Kürtlere taviz verilmesinden yana olunması olumlu sonuç getirmedi. Aksine bu tavizler, Türkiye'nin bütünlüğüne dönük bölücü tehlikeyi büyütüp semirtti. Terör okşandıkça azdı, Türkiye için önü alınması zor bir tehdide dönüştü.PKK'ya ve onun siyasi temsilcilerine birtakım tavizler vermenin terörü bitireceğini zanneden AKP yönetimi yanıldı ama olan Türkiye'ye oldu.

FETÖ'nün 15 Temmuz kalkışması ise Türkiye'nin nasıl bir bölücü ve iş birlikçi ihanet uçurumuna yuvarlandığının en acı ve çarpıcı deliliydi. 15 Temmuz, Türkiye'nin üniter yapısının çok ciddi, birbirini tamamlayan, örgütlü bir iç ve dış tehdit altında olduğunu ortaya koydu.

Böylece zaman MHP'yi tartışmasız bir surette bir kez daha haklı çıkardı.

Bu durum karşısında Türkiye'yi düzlüğe çıkarmak için, yönetim tarzını yeniden yapılandırarak güçlü bir hükûmet sistemi kurmaktan başka çare kalmadı.

Bize göre; adı ister parlamenter sistem isterse cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi olsun, acilen üniter yapıyı koruyan ve Türk milletinin egemenliğini tanıyan bir sistem esas alınmalı, Anayasa buna göre yeniden düzenlenmeliydi.

Yeni yönetim sistemindeki değişim de keyfî yönetimle değil, hukukla taçlandırılmalıydı. MHP Lideri Devlet Bahçeli de bu amaçla yola çıktı. İşte meselenin can alıcı noktası da burasıdır.

-SORU: Özal'lı ve Demirelli yıllarla Türkiye'nin son 15 yılını farklı mı görüyorsunuz?

Elbette. Türkiye artık ne 70'lerin ne 80'lerin ne de 90'ların Türkiye'si. Hatta 2002 sonrasında AKP'nin estirdiği rüzgârlar da değişti.

Anayasa değişikliğiyle hem üniter yapısını hem millî bütünlüğünü koruyabilecek hem de güçlü bir yönetim sistemi kurabilecek şartlar nispeten olgunlaştı.

AKP, MHP'nin isabetle siyasi tespit ve görüşlerine hak ettiği değeri vermeye başladı, MHP'nin Türkiye'nin bekasını temin edecek temel adımların atılması noktasındaki görüşlerinin sıhhatine, doğruluğuna ve isabetine inandı.Federasyon tartışmasının, özerkliğin nereye varacağını gördü.Bölücü terör örgütüyle masaya oturmanın ne gibi sonuçlara yol açtığını idrak etti.

Milletimiz, en acı bedellerden birini de 15 Temmuz'da ödedi. 15 Temmuz'un failleri de PKK'dan farksız bölücü bir örgütün, FETÖ'nün mensuplarıdır.

Böylece ortaya üniter yapının korunmasının, Türk kimliğine ilişilmemesinin, ayrışmanın önünü açacak olan ana dilde eğitim için ısrar edilmemesinin önemi ortaya çıktı.

AKP iktidarı, eski dış politika yanlışlarını tekrarlamama çabasına girdi. Türkiye; şimdi sınırlarının güneyinde, hinterlandı olan topraklarda hayati çıkarlarının gereğini yapıyor. Fırat Kalkanı Harekâtı'yla Türkiye bölgesel aktör ve güç olarak "Ben de varım." dedi ve kendi göbek bağını kesmeye gücünün yettiğini ispatladı.

Suriye ve Irak'ta meydana gelen gelişmeler, tırmanan terörün vardığı yer, ABD ve AB'nin Türkiye karşıtı tutumu, uluslararası platformda değişen dengeler, MHP'nin görüş ve fikirlerinin haklılığını ortaya koydu.

-SORU: AKP iktidarının MHP'nin fikir ve politikalarına yaklaştığını düşünüyor musunuz?

''NETİCEDE AKP İKTİDARI MHP'NİN DEDİĞİNE GELDİ''

Evet. AKP iktidarı, bugün uluslararası alanda MHP benzeri bir duruşlaküresel aktörlere karşı milletimizin haklarını savunuyor. İçeride bölücü örgütlere yönelik amansız bir terörle mücadele politikası takip ediliyor

Bugün hem Tayyip Erdoğan hem de sevk ve idaresindeki AKP; çözüm sürecinden vazgeçmiş durumda. Türkiye'nin bütünlüğüne, terörle mücadeleye, üniter yapıya ve ulus devlet modeline bakışta MHP gibi düşünülüyor.

İktidar partisi son dönemde, MHP'nin beklentileri paralelinde söylem ve uygulamalara imza atıyor.

AKP bugün MHP kadar olmasa da hatırı sayılır düzeyde millî bir söylem kullanıyor. Zaman zaman politikalarına da bunu yansıtıyor.

Neticede AKP iktidarı MHP'nin dediğine geldi.

Bu, MHP için önemli bir siyasi başarıdır.

Bu değişimde, MHP'nin verdiği tavizsiz mücadelenin ve takındığı sarsılmaz tutumun payı vardır.

O bakımdan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin çıkışı, başkanlık sistemine evet veya hayır denmesi bakımından değil; değişen konjonktür, farklılaşan dinamikler, benzeşen siyasi bakış açıları ve iktidarın MHP'nin beklentileri doğrultusunda gelişen siyasi tutumu açısından değerlendirilmelidir.

MHP'nin Anayasa değişikliği konusunda attığı adımlar bütün bu gerçeklerin ışığında analiz edildiğinde; partimizin amacının başkanlık sistemini desteklemek olmadığı, Türkiye'yi bunalım ve kaostan çıkaracak hukuki düzenlemeleri hayata geçirmeyi hedef aldığı anlaşılacaktır.

MHP haklı davasına ve mücadelesine yapıcı bir veçhe vererek üzerine düşeni yaptı. MHP, Türkiye'nin hukuksuzluk ikliminden bir an önce çıkarılarak devlet treninin rayında yürüyebilmesi, hem içerideki hem de dışarıdaki olumsuz gelişmelere karşı mukavim olabilmesi için harekete geçti.

Çünkü mevcut iç ve dış gelişmelerin muğlak, kaygan ve tehlikeli zemininde hukuksuzlukla yola devam etmek; raylardan çıkmış trenin ilerlemeye çalışmasından farksızdı.

MHP, trenin raylara oturması ve doğru istikamette ilerlemesi için iktidar partisine seçenekler sundu.

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin iktidar partisine yaptığı çağrı sonucunda ortaya çıkan Anayasa değişikliği teklifi iyi incelendiğinde bu sayede ulus devlet sürecinin kesintiye uğramasının engellendiği görülür.

-SORU: MHP Anayasa değişikliğine "Evet" demekle başkanlık sistemini desteklemiş olmadı mı?

Kesinlikle hayır. Sapla samanı birbirine karıştırmamak lazım.

MHP'nin tutumunu kaba bir tabirle başkanlık sistemini desteklemek olarak değerlendirmek, büyük fotoğrafı görmeyip içindeki küçük poza takılmak olur.

Ayrıca Anayasa değişikliğinin vazettiği sistem, tam başkanlık sistemi değil mevcut şartlarında krizi sonlandırabilecek Türkiye'ye özgü bir hükûmet modelidir. Buna parlamenter demokrasinin özelliklerini de ihtiva eden güçlendirilmiş "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi" denebilir.

-SORU: Bu röportajdan anlaşıldığı kadarıyla MHP, 16 Nisan'da yapılacak referandumda kesinlikle "Evet!" diyecek, öyle mi?

''MHP, TÜRKİYE'NİN DİRİLİŞ VE TOPARLANMASINA "EVET!" DİYECEK''

Hiç şüpheniz olmasın.

Ancak tekrar hatırlatıyorum: MHP; başkanlığa değil, "cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi"ne evet diyecek.

Sandıkta, millî beka için "Evet!" mührünü vuracağız.

MHP, Türkiye'nin diriliş ve toparlanmasına "Evet!" diyecek.

MHP, Türk ve Türkiye düşmanlarının bozgunu için "Evet!" diyecek.

MHP, rejim değişikliği diye kızılca kıyameti koparan CHP ile yanında hizalanmış terör ve bölücülük konsorsiyumunun yalanlarını boşa çıkarıp sistemsel yenilenme için güçlü bir "Evet!" diyecek.

MHP, milletimizin kararından korkup fildişi kulelerinden Türkiye'ye ayar vermeye kalkışan kiralık gazeteci ve satılmış aydın taslaklarına hadlerini bildirip "Evet!" diyecek.

MHP; lafa gelince millete büyük, aziz, kahraman; icraata gelince bidon kafalı, göbeğini kaşıyanlar, makarnacılar diyen nankörleri sandığa gömmek için "Evet!" diyecek.

Kaynak: Ortadoğu