Bir süredir ısrarla tekrarlıyor ve muhataplarımızı uyarıyoruz. Türk solu artık antiemperyalist cevherini yitirmiş, emperyalistlerin taşeronu hâline gelmiştir.

Millî Mücadele yıllarında emperyalist ülkelere karşı hürriyet ve bağımsızlık için mücadele eden Millî Hareketin yanında yer alan sosyalistler, bugün düşmana cephane taşımaktadır.

Oya Baydar örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de bugünün komünistleri, milletimizin bekası ve Cumhuriyet’in ilelebet payidar kalması uğrunda verdiğimiz mücadeleyi, sığ ve köhne ideolojik ön yargıları yüzünden görmezden gelmektedir.

Bunlar sınırlarımızın güneyinde, Akdeniz’de, bütün Orta Doğu’da olup bitenlerden hiç mi ibret, hiç mi ders almamaktadır?

Daha dün biri yüzbaşı olmak üzere dört kahraman askerimizi şehit verdik.

12 Eylül’den sonra yurt dışına kaçarak ideolojik mücadeleyi bırakıp edebiyata atılan Oya Baydar’ın yeniden Marksist duygularının depreşmesinin, sosyalist görüşlerinin kamçılanmasının arkasındaki psikolojinin iyi tahlil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Yıllarca süren Marksist mücadeleden sonra edebiyatla iştigal etmeyi seçen Oya Baydar, görülmektedir ki ideolojik açıdan hâlâ bıraktığımız yerdedir.

Oya Baydar’ın kafayı taktığı devlet aklı, devletin bizatihi varlık refleksi, varoluş azminin yansımasıdır.

Hanımefendi, “Devlet aklı bu ülkeye hiç iyi şeyler getirmedi.” derken, devlet aklının komünizmi yenmesinden duyduğu rahatsızlığı yansıtmaktadır.

Zaten Marksizmin mayasında her türlü toplumsal değere, her türlü müşterek beka refleksine düşmanlık ve husumet vardır.

12 Eylül'den sonra hem Türkiye'deki hem İngiltere ve Fransa başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerindeki komünist örgütlenmelerin CİA tarafından finanse edildiği ortaya çıkmıştır.

Devletin yaşaması, milletimizin bekası için verilen haklı ve elzem mücadeleye karşı çıkan Oya Baydar misali Marksistlerin solculuğu da Amerikan dolarından beslenmekte, Okyanus ötesinden yemlenmektedir.

Fettan ve baştan çıkarıcı Amerikan parası, değeri bir dolardan fazla etmeyen hainler sürüsü üretmiştir.

Pensilvanya’da yuvalanmasına izin verilen FETÖ'nün hamisi ve muhafızı CİA, Türk toplumunun direniş azmine karşı siyasette, sanatta, ekonomide dinamik güçler üreterek bunları desteklemektedir.

Türkiye'deki ayrılıkçı solun arkasında yine CİA vardır.

Biz; edebiyatçı kisvesine bürünmüş ama edep yoksunu, sanatın zırhına sığınmış ama sanatın inceliklerinden nasipsiz olan Oya Baydar’ın Cemaziyelevvelini iyi biliriz. 

Vaktiyle komünizm propagandası yüzünden Hacettepe Üniversitesinde asistanlıktan atıldığında ağlarken, kendisine destek veren Marksist öğrenci grubunun başını Deniz Gezmişlerin çektiğini de biliriz.

Dönemin Marksistleri hiç olmazsa o yıllarda antiemperyalist görünmüş, sözde de olsa antiamerikancı eylemler yapmışlardır.

Yine de huylu huyundan vazgeçmemiş, komünist militanlar yaşadığımız bu mübarek topraklara kin ve nefret tohumları ekmekten bıkmamışlardır. 

Edebî incelik, nezafet ve nezahet bunların dilindedir. Demokratik barış, bir arada yaşama arzusu ve hoşgörü kültürü gibi insani ve sosyolojik kavramlar bunların semtine uğramasa da kelamını işgal etmiş, dillerini şişirmiştir.

Bunların nazarında sözde fikir hürriyeti Marksist propagandanın afilli gardiyanı, milliyetçilik ise pranga mahkûmudur. 

12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden sonra Almanya başta olmak üzere değişik Avrupa ülkelerine kaçmış olan Marksistlerin çoğunun akılları başlarına gelmiş, yıllar sonra tabansız bir ideolojinin askerleri olmaktan vazgeçmiş bir haletiruhiye içinde Türkiye’ye dönmüşlerdir.

Eski komünist tüfeklerin bazısı Almanya’da Berlin Duvarı’nın yıkılışını görmüş, bir türlü sosyalizm ütopyasından vazgeçemeyenlerin son hayalleri de duvarın altında kalmıştır.  

Geçmişte yıllarca Türk milliyetçileri, vatansever nesiller aleyhine iftiralar üretip “korku ve faşizm” edebiyatı satan ve binlerce Ülkücünün kanına giren Marksistler; Türkiye’ye döndüklerinde komplo teorileri yumurtlama, karanlık senaryolar yazma itiyatlarından vazgeçmekte zorlanmışlardır. Lakin artık alıcılarının tükendiğini fark etmişlerdir. 

Kendilerine pazar bulamayınca sözde edebiyat ve sanat gibi meşgaleler uyduran eski Marksistlerin zaman zaman yaraları depreşmekte, inkârcı içgüdüleri, isyankâr ruhları kamçılanmaktadır.

Marksist edebiyatın temel özelliklerinden biri; yapay bilgiçlikle karanlıkta yazı yazmak, bir takım mevhum öcüler ve gölge düşmanlar tasvir edip sonra da bunlara kendini inandırmaktır.  

Vaktiyle merhum Peyami Safa’nın Nazım Hikmet’e Cingöz Recai tiplemesiyle seslendiği gibi, Oya Baydar gibilerin ilmi, “propaganda broşürü” kadardır. Bize göre edebiyatçılıkları da “kartpostal mabadı”nı doldurmaktan öteye geçmez.

Ayrıca edebiyat edep sahibini olgunlaştırır, edepsizi ise büsbütün zıvanadan çıkarır.

Oya Baydar’ın Sayın Devlet Bahçeli hakkında zırvalarını sıralarken kullandığı iğrenç üslup, yıllarca edebiyatla uğraşmış ama edep ve ahlaktan nasibini alamamış bahtsız bir solcunun hezeyanlarını aksettirmektedir.

Oya Baydar namıyla maruf densiz acuzenin Sayın Genel Başkanımıza ve MHP’ye karşı küstah ve saldırgan bir dile başvurmasının arkasında, hem eski bir yenilgi ve hayal kırıklığının acısı, hem de yeni bir mağlubiyetin sancısı ve hiddeti yatmaktadır. 

Umutlarını Cumhur İttifakının bozulmasına bağlayan bu gibiler, ittifakın bütün gücüyle yerli yerinde durduğunu görünce yeise düşmüş olmalı ki böylesine ucuz ve bir o kadar aciz bir lisanla bize hücum etmektedir.

Oya Baydar’ın nefretle gerildiğini söylediği yüz, gönül aynasındaki kendi çirkin görüntüsüdür.

Sayın Genel Başkanımız hakkında sarf ettiği edepsiz ve seviyesiz ifadeler; ideolojik bağnazlık, ön yargı, kin ve düşmanlıkla kirlenmiş yüreğinin şeytani lisanına aksidir.

Edebiyatın bile temizleyemediği kirli, paslı bir yürek, sinede yüktür.

Atalarımız; “Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat üstüne.” demişlerdir.  

Ayının ahlat armudunu sevdiği gibi; Marksistler de Türk milletine düşmanlık etmekten, Türk milliyetçilerine saldırmaktan haz ve gıda alırlar.

Oya Baydar her ne kadar edebiyatçı, yazar, sosyolog gibi nitelendirmelerle anılsa da millî değerlere düşmanlık onun besini, ekmeği ve aşıdır. 

Türk milletinin kutsallarına husumet, onun ve gönüldaşlarının ilham kaynağı, yaşama sebebidir.

Fakat karnından konuşan bu yaşlı cadının süpürgesi artık uçmamaktadır. 

Hiçbir itibarı ve kıymeti kalmamış ideolojisine, malum güruhun dışında, millet zerrece itibar etmemektedir.

Hâlâ yontma taş devrinden kalmış baltalarıyla hayat süren Marksistler, millet nezdinde yaşayan ölüden farksızdır.

Ha, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin gücünü nereden aldığını araştırıp anlamaya çalışan ama yanlış kapılarda cevap arayan bu hanımefendiye biz gerçeği söyleyelim: 

Sayın Devlet Bahçeli gücünü milletten ve Milliyetçi Hareketten almaktadır.

Cumhur İttifakının geçici bir siyasi birliktelik, bir çıkar ortaklığı olmadığını; Türkiye'nin bugününe nizam vermeyi ve gelecek 100 yılını kurtarmayı esas alan hukuki, idari ve toplumsal bir proje olduğunu Oya Baydar gibileri zamanla öğreneceklerdir. 

Oya Baydar’ın paslı kaleminden akrep zehri gibi damlayan; Cumhuriyet’in ilelebet payidar kalması için göğsünü siper eden Türk milliyetçilerini aşağılamaya, vatan uğrunda canlarını feda eden şehitlerimizin aziz hatırasına saygısızlığa yeltenen alçakça zihniyeti milletimize havale ediyoruz.

Oya Baydarlar, neden emperyalizmin taşeronluğuna soyunduklarının hesabını millete ve Türk adaletine vereceklerdir.

MHP'nin ve Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin geçmişteki icraatını sayıp dökerken barış siyaseti takip etmemekle itham eden bu hanımefendiye, liderimizin toplumsal barışa katkı yolunda attığı adımlardan birkaçını hatırlatalım:

1999 Seçimlerinde MHP ve Devlet Bahçeli'yi ön plana çıkaran, millî irade olmuştur.  

Dönemin DSP Lideri Bülent Ecevit, Sayın Devlet Bahçeli ile koalisyona ikna edilmemiş, aksine Sayın Bahçeli'yi koalisyona kendisi ikna etmeye çalışmıştır.

Sayın Devlet Bahçeli de Türkiye'nin o badireli günlerinde toplumsal ve siyasal barışın taşıdığı büyük önemi dikkate alarak koalisyona evet demiştir.

57. hükümet, bir millî mutabakat hükümetidir.

57. hükümetin insicamını da Türk milliyetçileri değil, emperyalizmin taşeronu olan birkaç Marksist bozmuştur.

Sayın Bahçeli, 2007’de demokrasiye cübbeli ve üniformalıların müdahalesini önleyerek Mecliste 367 krizine son vermiştir.

O dönemde Marksistler demokrasinin ve millet iradesinin safında değil, silahın ve üniformanın yanında yer almışlardır.

MHP Lideri Bahçeli, 2011’de FETÖ’yü deşifre etmiştir.

2016’da FETÖ sazanlarının saldırısını püskürtmüş, MHP’ye sızmasını önlemiştir.

Aynı yıl 15 Temmuz’da ihanet kalkışmasını FETÖ’nün başına geçirerek, demokrasinin inkıtaya uğramasını, Türkiye’nin de parçalanmasını önlemiştir.

Demokrasi ve özgürlük şampiyonu, sahte kahraman Marksistler, o tarihe kadar Gezi kalkışması dışında sokaklara bile çıkmamışlardır.

Marksist bir bölücü örgüt olan PKK ise kanlı saldırılarına ara vermemiştir.

İki saygıdeğer liderin mimarı olduğu Cumhur İttifakı da, Türkiye’nin bugününü ve yarınlarını beka tehdidine karşı garanti altına alan bir millî mutabakat hamlesidir.

Kısacası Sayın Devlet Bahçeli'nin ve MHP'nin politik hamleleri hep demokrasinin yaşaması ve toplumsal barışın devamı içindir.

MHP’nin ve Sayın Devlet Bahçeli’nin bütün bu hamlelerinin karşısında duranlarsa, Türkiye’nin 21. yüzyılda hem bölgesinde hem de dünyada güçlü ve bağımsız bir ülke olarak sivrilmesinin önünü kesmek isteyen küresel aktörlerce tahrik edilmiş, yönlendirilmiş ve kullanılmışlardır.

Maalesef Oya Baydar gibi sahte ve ikiyüzlü romantizmin gölgesinde uyuyan eski komünist tüfekler, gaflet uykusundan uyanamamış görünmektedir.

Bu kadar derin gaflet, ihaneti çağırmaktadır.

MHP'nin ve Sayın Devlet Bahçeli'nin beka konusundaki titizliğinin ne kadar büyük önem taşıdığı, dün verilen şehitlerle bir kere daha ortaya çıkmıştır.

MHP'nin haklılığını anlamak için illa düşman süngüsünün vatanın harimiismetine girmesi, düşman çizmesinin göğsümüzü çiğnemesi mi lâzımdır?

Bu ne aymazlıktır?

Bu ne hazımsızlıktır?

Bu ne menfaatperestliktir?

Aşağılayarak, iftira atarak, karalayarak Cumhur İttifakını bozacağını ve MHP’yi verdiği mücadeleden geri döndüreceğini sananlar, aldanmaktadır.

Türkiye'de köprülerin altından çok sular geçmiştir. Ülkemiz, eski Türkiye değildir.

Türk solu basmakalıp ezberlerinden vazgeçmeli, 21. yüzyılı idrake çalışmalıdır.

21. yüzyıl, milliyetçiliğin ve Türkiye'nin yükseliş asrıdır. Buna engel olmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Emperyalizm, Millî Mücadele yıllarında Anadolu topraklarında mağlup olduğu gibi, bir kez daha mağlup olacaktır.

Büyük Türk milliyetçisi Atatürk’ün ifadesiyle, “Düşmanı vatanın harimiismetinde boğacağız.”

Bugün Türk sosyalizmi yol ayrımındadır. Safını tayin etmelidir. Kendini bu ideolojiye ait hissedenler veya onun siyasi temsilcisi olan partilere mensup olanlar, Türkiye'nin bekası için emperyalizme karşı bizim yanımızda mı yer alacaklar, yoksa küresel aktörlerin taşeronu olmaya devam mı edeceklerdir?

Sosyalist entelektüeller emperyalizme uşaklık mı, yoksa bağımsız Türkiye için mücadele mi edeceklerdir, karar vermelidirler.

Cephe çoktan açılmıştır. Devlet masada, güvenlik güçlerimiz de sahada çetin bir mücadele vermektedir.  

Bu mesele, partiler üstü bir mahiyet arz etmektedir.

Cumhur İttifakı da bu manada değerlendirilmelidir.

Milliyetçi Hareket ve onun mensupları; milletimizin bekası, Cumhuriyet’imizin payidarlığı, toplumsal barışın ve bin yılık kardeşliğin devamı için canları pahasına mücadeleyi sürdürmekten asla vazgeçmeyeceklerdir.

Bu vesileyle, nice gafil Oya Baydar tarafından varlıkları ve şanlı mücadeleleri inkâr edilen aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve yüce milletimize başsağlığı ve sabrıcemil niyaz ediyoruz.