MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın Ertuğrul Özkök'e yazdığı açık mektupta "Olcay Kılavuz’un ifadelerini referanduma bağlayıp bunu hayırcılara yönelik bir tehdit olarak göstermeniz kabul edilemez. Biz, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un sözlerinin arkasındayız. Kendisini bütün kalbimiz ve varlığımızla destekliyoruz" dedi.

Semih Yalçın'ın Ertuğrul Özkök'e gönderdiği mektup şu şekilde:

Sayın Ertuğrul Özkök;

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un konuşmasından bir cümleyi cımbızlayarak partimiz ve camiamız aleyhinde algı oluşturmaya çalıştığınız köşe yazınızı büyük bir üzüntü ve hayal kırıklığı içinde okuduk.

Alıntıladığınız cümlenin aslı şu şekilde:

“Ama davamız adına her kim olursa olsun ülkemiz adına iş başa düştüğünde arkamıza bakmayız. Bu millet dardaysa, memleketimizin bize ihtiyacı varsa biz elimize silahımızı alırız, gerekirse de savaşırız.”

Sizin yaptığınız, namaz kılmamasına gerekçe olarak Kur’an-ı Kerim’deki Nisa suresinin 43. ayetinden alınmış “La takrabussalah.” ifadesini gösteren Bektaşi’nin işine benziyor.

Ayetin, “La takrabussalate ve entüm sukara…” diye devam ettiğini bilirsiniz.

Ülkü Ocakları Genel Başkanı, eğer Ülkücülere görev düşerse Türkiye’nin bütünlüğüne ve milletimizin bekasına yönelik her tehdidi savuşturmaya hazır olduklarını söylemeye çalışıyor.

Çünkü Türkiye’nin içinden geçtiği tehlike çemberi, Ülkücüleri endişelendiriyor.

Bu konuda tumturaklı bir analize girişmeye lüzum yok.

Bazı ayrıntılar üzerinde birkaç cümleyle durmak, Ülkücülerin neden ülkenin geleceğinden kaygılandığını ortaya koymaya yeter.

Türkiye bir NATO ülkesi ama sınırlarını koruması için uzun menzilli füze alımı konusunda NATO tarafından engeller çıkarılıyor.

Türkiye’nin üyesi olmaya çalıştığı Avrupa Birliği’nin başını çeken ülkeler, PKK ve FETÖ başta olmak üzere terör örgütleri için güvenli birer liman gibi.

Çoğu AB ülkesinde PKK ve FETÖ militanları cirit atıyor.

NATO bünyesindeki FETÖ’cü askerler korunuyor.

BM bünyesindeki FETÖ’cü hâkim kayırılıyor.

Suriye ve Irak’taki operasyonlarda Türkiye bilerek saf dışı bırakılmaya çalışılıyor.

Yalnızca müttefikimiz(!) ABD değil, Rusya da PKK’nın Suriye kolu olan PYD ile gizli ittifaklar peşinde…

Terör örgütleri yalnız Batı Avrupa başkentlerinde değil, Moskova’da da temsilcilikler açabiliyor.

Bulgaristan ve Yunanistan bile her vesileyle Türkiye’ye efeleniyor.

Avrupa’nın varoşu olarak anılan Doğu Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin onda biri kadar performans gösteremedikleri, gerekli şartları taşımadıkları hâlde Avrupa Birliği’ne alındı.

Türkiye, bütün bölgesel ve küresel ittifakların dışında tutulmaya veya göstermelik ittifaklarla zapturapt altına alınmaya çalışılıyor.

Belli ki Batı’nın gelecek planlarında Türkiye’ye yer yok.

2008-2012 yılları arasında yaşanan küresel ekonomik krizi en az hasarla atlatan, 15 Temmuz kalkışmasında sırtı yere getirilemeyen, 3,5 milyonu bulan mülteciyi barındıran, muazzam savunma harcamalarına rağmen ayakta kalan Türkiye; Batılı dostlarımızı(!) korkutuyor.

Bu yüzden Batı diplomasisi, Türkiye’yi kontrol edilebilir, yarı uydu bir devlet olarak elinde bulundurmak için ne gerekiyorsa yapıyor.

ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Orta Doğu’da 22 ülkenin haritasının değişeceğine dair açıklamasını hatırlarsınız.

Suriye ve Irak’ta Koalisyon Güçlerinin nereye varmak istediğini burada tafsil emmemize bilmem gerek var mı?

Şu sıralar Türkiye âdeta, bir paylaşım savaşı olan Birinci Dünya Harbi öncesindeki koşulları yaşıyor.

Sykes-Picot benzeri gizli anlaşmaların güncel versiyonları birbirini kovalıyor.

İşte bu tablo karşısında vatansever Türk gençliğinin kanı kaynıyor, vicdanı uyanıyor.

Türkiye’nin en dinamik ve köklü gençlik teşkilatı olan Ülkü Ocaklarının ülkemize yönelik tehditlere karşı gösterdiği refleksi, sizin gibi usta bir gazetecinin doğru analiz etmesi gerekmez mi Sayın Özkök?

Ülkü Ocakları Genel Başkanının açıklaması; Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Osmanlı Devleti’nin yaşadıklarının, Türkiye’nin de başına gelmeyeceğine dair bir teminat olarak algılanmalı.

Söz konusu açıklama, Türkiye’nin bütünlüğünü ve Türk milletinin egemenliğini korumak için genç nesillerin hazır olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor.

Olcay Kılavuz’un ifadelerini referanduma bağlayıp bunu hayırcılara yönelik bir tehdit olarak göstermeniz kabul edilemez.

Biz, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz’un sözlerinin arkasındayız.

Kendisini bütün kalbimiz ve varlığımızla destekliyoruz.

“Ülkenin öteki yarısı mı yani...

Yani sandıktan hayır çıkarsa, sen de elde silah sokağa çıkıp hayırcı avına mı başlayacaksın?” şeklindeki cümleniz; tehlikeli, tahrik edici ve ayrıştırıcı…

MHP Lideri Sayın Bahçeli daha geçtiğimiz cumartesi günü Elazığ mitinginde yaptığı konuşmada “Bizim nezdimizde hem evet, hem de hayır diyen her vatandaşım, her kardeşim bir ve aynıdır.” demedi mi?

Olcay Kılavuz’un; silahtan bahsederken başta PKK ve FETÖ olmak üzere Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne kasteden bilumum bölücü unsurları ve bunların arkasında duran emperyalist küresel güçleri hedef aldığını pekâlâ biliyorsunuz.

Siz; milletin bu lafa bedel ödetmesinden söz ediyor, âdeta milleti kendisiyle tekdir etmeye çalışıyorsunuz.

Ülkü Ocaklı gençleri milletten başka bir uzuv mu sanıyorsunuz?

Onlar hem bu halkın evlatları hem de millî vicdanın ta kendisidir!

Ülkü Ocağı, milletin sinesinden çıkan idealist genç nesillerin toplandığı bir kültür mahfilidir.

Ülkücüler; Birinci Dünya Savaşı sonrasında canlanan “Milli Mücadele” ruhunun günümüzde ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Ne demek bedel ödetmek?

Askerlerin geçmişte üniformalarını kullanarak kamuoyunu yönlendirmeye, baskı unsuru oluşturmaya çalışmaları başka, sivil toplum örgütü olarak Ülkü Ocaklarının tutumu ve ağırlığı başkadır.

Ayrıca 28 Şubat sürecinde silahın namlusunu göstererek siyasete ayar vermeye çalışan askerlerden talimat alan Ülkücüler değildi, sizdiniz.

Yazınızda, Sayın Genel Başkanımız hakkında bugüne kadar kaleme aldıklarınızı sanki beşer üstü bir lütuf ve büyük bir makamın takdiri gibi göstererek yüksek egoizminizi ele veriyorsunuz.

Biliniz ki Sayın Devlet Bahçeli’nin sizin methüsenanıza ihtiyacı yoktur.

Ülkücü gençlerin, onun tarafından hep sokaktan uzak tutulduğunu söylüyorsunuz.

Sayın Özkök, siz hiç 12 Eylül sonrasında Ülkücüleri sokak eylemlerinde gördünüz mü?

Ülkücüler 12 Eylül’den önce de sokakları sadece okullarına veya evlerine gitmek için kullanırlardı.

Ama o sokaklarda binlerce kardeşlerini kahpe kurşunlarda şehit verdiler.

Hatırlarsınız, dönemin medyası onlara hep ön yargılı yaklaştı.

Ülkücüleri saldırgan, silahlı katil gibi göstermek için yoğun propagandalara başvuruldu.

12 Eylül sonrasında da geçmişteki olayların vebali Ülkücülerin üzerinde yüklenmeye çalışıldı.

Siz hiç toprağa verilen sayısız Ülkücüden hiç olmazsa birkaçının hayat hikâyesini dinlediniz mi?

Siz; Ülkücü şehit Dursun Önkuzu’nun, Süleyman Özmen’in, Yusuf İmamoğlu’nun, Mustafa Pehlivanoğlu’nun bıraktığı şanlı mirası şerefle omuzlarında taşıyan, Fırat Çakıroğlu’nun taptaze hatırasıyla yüreği kabaran gençlerin haysiyetlerine dil uzatamazsınız.

Ülkü Ocaklarının Genel Başkanına “Bak Aslanım, Bak Koçum!” diyerek imalı aşağılamalarla hitap edemezsiniz!

Meseleyi “evet” veya “hayır”a indirgeyerek MHP’yi, Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’yi ve Ülkü Ocaklarını hedef almanıza izin vermeyiz.

“Bil ki ‘evet’e değil, gizliden gizliye ‘hayır’a çalışıyorsun.” şeklindeki iddianıza gelince…

Eğer sandığınız gibi Ülkü Ocakları Genel Başkanı gizliden gizliye “hayır”a çalışıyorsa neden rahatsız oluyorsunuz?

Böylesi sizin işinize gelmez mi?

Değilse amacınız nedir?

Ne oldu sizin sağduyunuza?

Olmadı Sayın Özkök; bu üslup, bu bakış açısı size hiç yakışmadı. Selamlar. 22.03.2017