Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcı Semih Yalçın,"Bahçelifobia hastalığına yakalandığı anlaşılan Çölaşan’daki illet belirtileri, artık paranoid şizofreniyle birlikte seyretmektedir. Dışarıdan normal bir insan gibi görünen Emin Çölaşan’ın yazılarından taşan akıl hastalığı, alarm vermektedir."dedi.

MHP'li Yalçın, EtikHaber'e yapmış olduğu özel açıklamada"Bu hastalıklı adamın; Türkiye’nin gerçeklerinden, bölgede olup bitenlerden, devletimizin ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu devasa tehditlerden bihaber olması imkânsızdır.

Türkiye’nin NATO’da ortak olduğu ülkelerin askerî tahdidi altında bulunduğunu; bağımsız, bölgesinde ve dünyada etkin bir Türkiye’ye tahammül göstermeyen Batı’nın, bu yüzden bizi hizaya getirmeye çalıştığını Çölaşan da pek âlâ bilmektedir."

Yalçın'ın açıklamaları şu şekilde:

Sözcü gazetesinin, hem Afrin’de süren Zeytin Dalı Operasyonu hakkında ateşli başlıklar atması hem de o operasyonun arkasındaki millî iradenin meşru aktörlerine veryansın etmesi, bir süredir kamuoyunda şaşkınlıkla takip edilmektedir.

Buna en basit tabirle hem nalına hem mıhına vurmak denir.

Bu aynı zamanda tutarsızlığın, ilkesizliğin, ne yaptığını bilememenin ve uyuşuk bir iradesizlikle oradan oraya savrulmanın göstergesidir.

Bünyesindeki bazı tetikçi yazarlar; atılmamış birer safra gibi, Sözcü’nün serseri mayın misali siyaset sularında dolaşmasına yol açmaktadır. Bunların başını da Emin Çölaşan çekmektedir.

Bu zavallı Çölaşan, özellikle MHP Lideri Devlet Bahçeli ile aklını bozmuş bulunmaktadır.

Emin Çölaşan, kimi zaman Ülkücü muhibbi, kimi zaman milliyetçilik yardakçısı gibi görünürken kimi zaman da akla ziyan bir Devlet Bahçeli husumeti sergilemektedir.

Bahçelifobia hastalığına yakalandığı anlaşılan Çölaşan’daki illet belirtileri, artık paranoid şizofreniyle birlikte seyretmektedir.

Dışarıdan normal bir insan gibi görünen Emin Çölaşan’ın yazılarından taşan akıl hastalığı, alarm vermektedir.

Vah Emin Çölaşan Vah!

İnsanın, “Deli deli tepeli, kulakları küpeli!” diyeceği geliyor.

“Akıl baştan gidince dilin freni boşalır.” derler.

Bu atasözünü doğrulayan Emin Çölaşan’ın beyninde ve gönlünde oluşan boşlukları MHP histerisi, Devlet Bahçeli kâbusu doldurmuş bulunmaktadır.

Bu modası geçmiş, nesli tükenmiş külüstür gazetecinin; Devlet Bahçeli derdinden bir gün klavye başında fücceten gideceği endişesini taşıyoruz.

Garibim Emin Çölaşan; MHP Lideri Sayın Bahçeli ve partimizle uğraşmaktan, cana sine köşe yazarlığı yapmaya vakit bulamamaktadır.

Bu hastalıklı adamın; Türkiye’nin gerçeklerinden, bölgede olup bitenlerden, devletimizin ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu devasa tehditlerden bihaber olması imkânsızdır.

Türkiye’nin NATO’da ortak olduğu ülkelerin askerî tahdidi altında bulunduğunu; bağımsız, bölgesinde ve dünyada etkin bir Türkiye’ye tahammül göstermeyen Batı’nın, bu yüzden bizi hizaya getirmeye çalıştığını Çölaşan da pek âlâ bilmektedir.

Emin Çölaşan; Cumhuriyet tarihinin en ciddi varlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğumuzu da bilmektedir.

Çölaşan; Batı’nın tarihî çıkarcılığının sadece bölgeyi değil, dünya barışını bile tehdit ettiğinin de farkındadır.

Çölaşan, bütünlüğünü açıkça tehdit eden Amerikan emperyalizmi karşısında Türkiye’nin; millî mutabakat ruhuyla hareket ederek tehlikeyi bertaraf etmek zorunda olduğunu, ülkemizin savunma ve güvenlik politikalarının bu bağlamda neden değiştiğini bal gibi bilmektedir.

Emin Çölaşan, MHP’nin son dönemdeki siyasi duruşunun bu haklı gerekçelere dayandığını ise anlamakta ama görmezden gelmektedir.

Çölaşan, antiemperyalist olması gereken bir fikrî gelenekten yetişmiştir.

Ancak varlığımıza, bekamıza ve egemenliğimize yönelen sömürgeci tehdidi savuşturmak için MHP Liderinin milletten ve milliyetçilik ülküsünden aldığı güçle sergilediği bağımsızlık azmini es geçmektedir.

Sayın Genel Başkanımızın maşeri vicdanı uyandırma gayretleri ve siyaseti müspet yönde domine etme çabaları karşısında üç maymunu oynaması, Çölaşan’ın iflah olmaz solculuğundandır.

Çölaşan’ın MHP düşmanlığı; gençliğinden beri etkisi altında bulunduğu sığ, köhne ve artık marjinalleşmiş ideolojik yönelimlerin, ufkunu daraltmasından kaynaklanmaktadır.

Millî irade karşısında solunun öteden beri gözü kör, kulağı sağırdır. Dili ise aksine çok uzundur.

Bu ülkenin solcuları, objektif değil daima sübjektif, optimist değil pesimisttir.

Pireye kızıp yorgan yakmak bunların hamurunda, çamurunda vardır.

Barış adına kavga çıkarmak, adalet adına hak çiğnemek, dostluk adına düşmanlık yaratmak, birlik ve beraberlik adına bölücülük etmek bunların şiarıdır.

Yiğidi öldürüp hakkını teslim etmek, doğruyu onaylamak, bükemediği bileği öpmek bunların itiyadı ve meşrebi değildir. Ölürler de kuyruğu dik tutarlar.

Hakkaniyet, sağduyu, feraset ve doğruluk bunların semtinden bile geçmemiştir.

Bütün bu insani özellikler; solun gönlünü, yüreğini değil, pankartlarını ve duvarlarını süsler.

Adalet; sol için bir grafiti ve döviz meselesi, yolları aşındırma hevesidir.

İnsaf, izan ve idrak gibi kavramlar Türkiye’de solculara buradan Haiti kadar uzaktır.

Bu yüzden, ne kendileri rahat ederler ne de millete huzur verirler.

İşte çölbedevisi Çölaşan, Türkiye’nin 60’lı ve 70’li yıllarını heba eden eylemci solun medyadaki en çarpıcı ve yorgun temsilcisi olarak karşımızda bütün sefaletiyle, bütün perişanlığıyla durmaktadır.

Ancak 2000’li yılların da yitirilmesine MHP ve Ülkücü Hareket izin vermeyecektir.

Zaten Çölaşan gibilerin acınası hırçınlığı, şirretliği ve saldırganlığı da bunu dehşetle fark etmelerindendir.