MHP Kadın Kolları Genel Koordinatörü Nevin Taşlıçay, Ahilik Haftası dolayısıyla kaleme aldığı yazısında şunları kaydetti:

Taç koyulsa başına büyüyemez töresiz,
Taçsız tahtsızı ulu kılan töredir töre,
Bengü taş gibi kutlu, zamansız ve süresiz
Soyu Türk’ten geriye kalan töredir töre.

Tarih serüveninden çıkan sonuçlara göre bilmekteyiz ki; milletler tarih yolculukları boyunca ortaya koyduğu ideallere bağlılığı ve bu idealler çerçevesinde şekillendirdiği müesseselerin gücü nispetinde güçlenmiş, medeniyet kavramına bu güç oranında katkıda bulunabilmiştir. Tarihin en önemli aktörlerinden biri olan Türk milleti de varlık süresi boyunca siyasi, askeri ve ekonomik müesseselerle; milli hasletleri ve ülküsüne uygun ilerleme çabası içerisinde olmuştur. Ahi teşkilatı, bu çabanın sosyoekonomik alanda ortaya koyulan uygulamalarından biridir.

Ahi Teşkilatı; öz itibariyle Ahi Evran tarafından kurulan esnaf dayanışma teşkilatıdır. Kelime kökeni itibariyle iki çıkış noktasından bahsedilse de; yaygın olan görüş Divânu Lügati’t-Türk’te geçen ve “eli açık, koçak, cömert, delikanlı, yiğit” manalarını taşıyan akı kelimesinden hareketle ad aldığıdır. Günümüz esnaf odalarına benzer bir işlevi olmakla birlikte; ahi teşkilatı salt ekonomi odaklı oluşturulmamış; doğruluk, yardımseverlik, kardeşlik, iyi ahlak temelinden yola çıkarak ekonomik alanda dürüst, diğerkam, cömert, merhametli insan tipinden mürekkep bir topluluk oluşturma saikiyle meydana gelmiştir. Ahi Teşkilatı’nı günümüzde hala anılmaya, anlaşılmaya ve anlatılmaya değer kılan da tam olarak bu yönüdür.

Dünya üzerinde; kökeninde insan tekili bulunan her oluşum, var olan yapının barındırdığı maneviyat oranında ayakta kalabilme becerisine sahiptir. İnsandan oluşan yapıların düzgün işleyişi, o yapı içerisindeki insanların birbirleriyle ve yapı dışındaki dünyayla düzgün iletişimleri ve olumlu değer yargıları derecesinde mümkündür. Bu düşünceyi evrensel boyutta genellemek kanıtlanabilirliği açısından zor olsa da, Türk milleti için bu düşüncenin doğruluğunu şeksiz şüphesiz kabul etmemiz geçmişimiz itibariyle mümkündür.

Milletler mücadelesi olarak ilerleyen dünya tarihinde, ekonomi daima milletlerin ve devletlerin gücünün en önemli belirleyicisi olarak kabul edilse de; geçmişten bugüne değişmeyen duygumuz ve düşüncemiz; Türk milletinin en önemli gücünün sahip olduğu insan kaynağı, insana verilen değer ve gösterilen hürmet olduğudur. Milliyetimizin ve medeniyetimizin özü budur.

Ahi Teşkilatı’nın kuruluşundan itibaren güç kazanması, yaygınlaşması ve toplum yaşamına olumlu katkılarının altında yatan sebep, gen kodlarımızda bulunan değerleri ekonomik dünya dışına itmemesi, ekonomiyi fütüvvet potasında eriterek; madde ile manayı pratik yaşamda birleştirmek maharetini gösterebilmesidir.

Ahi teşkilatı, temelinde esnaf dayanışmasını sağlamak, ekonomik ilişkileri güçlendirmek, amacıyla kurulmuş; kitleleri iş ve meslek sahibi yaparak yerleşik hayatın yaygınlaşmasına katkıda bulunmuş, sanatı ve zanaatı topluma benimsetirken diğer yandan bu nimetlerden toplumun istifade etmesini sağlamıştır. Kendi içindeki kademeli yapısı, üyelerinin belirli aşamalardan geçerek, usta-çırak ilişkisine verilen değer neticesinde çıraklık-kalfalık süreleri boyunca aldıkları eğitimler ve öğütler sonrasında faaliyet gösterdikleri alanda mahir ustalara dönüşmesini sağlamıştır. Bunların yanı sıra esnaf ve sanatkarlar ile üretici birliklerinin tatbik ettikleri siyasi, iktisadi, ahlaki ve felsefi prensiplerce; etki alanı içinde bulunan bireylerin “İnsan-ı Kamil” olma yolculuğunda okul işlevi görmüştür. Böylece Ahi Teşkilatı ekonomik alan içerisinde bulunan insanların töre dediğimiz yazılı olmayan geleneksel kurallar doğrultusunda yoğrulması ve sosyal hayata entegrasyonuyla toplumsal kalkınmaya katkıda bulunma amacı gütmüştür.

Tarihimizde müstesna bir yer edinmiş Ahi Teşkilatı’nın bir diğer önemli özelliği de, teşkilatın kadınlardan oluşan bir kolunun olmasıdır. “Bacıyan-ı Rum” ismiyle anılan Anadolu Kadınlar Birliği, Ahi Teşkilatı’nın kadın kolu olarak ortaya çıkmış, aynı perspektifle aynı amaçlara yönelik faaliyetler sergilemiştir. Örneğin; Dünya’nın bilinen en eski kadın topluluğu olan Bacıyan-ı Rum teşkilatı üyelerinin; Kayseri’de Ahiler tarafından kurulmuş olan bir sanayi sitesinde kendi mesleklerini icra ettikleri ve el sanatlarına yönelik üretimlerde bulundukları bilinmektedir. Pamuk ipliği üretimi, keçecilik, nakışçılık, çadırcılık, gibi alanlarda üretim gerçekleştiren kadınlar; aynı zamanda meslek ve zanaat alanlarında teknik eğitimlerle birlikte Ahi Teşkilatı’nın çok önemli gördüğü ahlaki eğitimler de görmüşlerdir.

Alman araştırmacı Franz Taeshner tarafından; o dönemde Anadolu kadınları arasında böyle bir oluşumun meydana getirilmesi, bu bilince ulaşılmış olması inanılabilir bir durum olarak görülmese de, Bacıyan-ı Rum Teşkilatı; kadınlarımızın ihtiyaç duyulması halinde vatan savunmasında mücadele etmesi, gerektiğinde kültür, sanat, edebiyat alanları ile birlikte ekonomik ve sosyal alanlarda da yer edinmesi, kalkınması için teşkilatlandırılmıştır. Kimsesiz genç kızların teşkilat himayesine alınması, eğitim ihtiyaçlarının karşılanması, yaşlı bakımı, maddi zorluk yaşayanlara yardımlar yapılması gibi faaliyetlere de imza atan Bacıyan-ı Rum Teşkilatı; dönemi ve yaptıkları itibariyle, kadınlarımızın sosyoekonomik hayata katılım ve katkılarını sağlama noktasında çağının ötesinde bir başarı sağlamıştır. Bu yönüyle kendi felsefesiyle toplumsal kalkınmayı gerçekleştirme amacı güden Ahi Teşkilatı; Bacıyan-ı Rum Teşkilatı’nın varlığıyla toplumun diğer yarısı olan kadınları sistem dışında tutmamış ve eksik bir gelişim anlayışı sergilememiştir.

Bütün ifade ettiklerimiz çerçevesinde söyleyebiliriz ki; Ahi Teşkilatı tarihimize yaptığı olumlu katkıların ötesinde, günümüzde de felsefi yapısıyla bizlere belirli başlangıç noktaları ve seyir rotaları sunmak için hafızalarımızda yerini koruyan bir hazine niteliğindedir. Öyle ki; küreselleşen dünya gelişim hızını aritmetik değil geometrik olarak katlayarak yoluna devam etmektedir. Bu yolculukta bireysellik ve kazanç odaklı yaşam, toplumların görünmez anayasası; tüketim kültürü ise evrensel din konumuna getirilmeye çalışılmaktadır. Mevcut durum; bireysel bazda yahut devletler bazında güçlü olanın piyasayı ele geçirmesi, görece güçsüz konumda olanların üretilenleri tüketmesi sistemini zorunlu kılmaya çalışmaktadır. Bu sistemin yaygınlaşması; üretim metodları çeşitlense de ürünlerin, hizmetlerin ve düşüncelerin tek tipleşmesi sonucunu doğurmaktadır. Sanat yalnızca tüketim değerine göre sınıf belirleyici bir kavram haline dönüşmekte, zanaat kavramı yok olmakta ve dünya üzerindeki bölüşüm dengeleri arasındaki fark günden güne artmaktadır. İnsan; teknoloji ve hızla çalışan makineler karşısında günden güne eriyen, ürettiklerinin mahkumu bir varlık haline dönüşmektedir.

Bu noktada ekonominin yaşamsal öneminin fakrında olarak; ekonomik kalkınmaya giden yolda olumlu gelişmeler katedebilmek adına, Ahi Teşkilatı felsefesinden hissemize düşen payı incelememiz, ekonomik gelişimin insan kaybı ve değerlerimizin kaybı gibi neticeler doğurmasına izin vermemek adına çalışmalar yapmamız gerekmektedir. Maneviyat ve mukaddesatımızda en kıymetli varlığın insan olduğu bilinciyle; dünya üzerindeki mevcut ekonomik ve siyasal sistemlerin insan ürünü olduğunu, en önemli kaynağın insan kaynağımız olduğunu ve başlangıç noktası olarak yatırımı bu noktaya gerçekleştirmemiz gerektiğini fark etmek durumundayız.

Güçlü ekonominin anahtarı kuşkusuz donanımlı insandır. İyi olmanın yetmediği, en iyi olmanın çabalarının her gün yeniden sergilendiği bir dünyada ekonomimizin lokomotifi olacak güç; alanında donanımlı, yaptığı işin her aşamasına vakıf, mahir insanlar topluluğudur. Usta-çırak ilişkisi bu noktada etkisini kanıtlamış geleneksel bir yapıdır. Usta-çırak ilişkisinin zamanla dönüşen ekonomik sistemde yer bulamaması; bazı meslek dalları ve zanaat alanlarının ortadan kalkması, usta çırak ilişkisi içerisinde zamanla öğütler veya eğitimler yoluyla öğretilen meslek etiğinin günümüzde bir çok alanda zayıflaması gibi sonuçları beraberinde getirmiştir. Geleneksel kodlarımızda bulunan değer ve sistemleri günümüz dünyasına entegre etmek, bu aşamada hiç de zor olmayan ve olumlu çıktıları yüksek olacak bir yöntemdir. Ülkemizde çıraklık okullarına verilecek destekler; kendi mesleklerinde donanımlı elemanların yetişmesi, ara eleman probleminin ortadan kalkması ve kalifiye eleman problemi yaşayan sektörlerde hızlı bir sektörel canlanma yaşanması gibi olumlu sonuçları beraberinde getirecektir.

Göz önünde bulundurulması gereken bir diğer husus, kadınlarımızın ekonomik yaşama katılımları günden güne artan bir seyirle devam ediyor olsa da, kadınların işgücü piyasalarındaki konumları iyi incelenmeli, kadın etki ve yetkisinin az olduğu her alanda kadın istihdamı ile alana yönelik eğitim ve desteklemelerin artırılması gerekmektedir. Toplumsal kalkınmanın en kritik adımı; toplumu oluşturan kadınların ve erkeklerin katkılarından azami ölçüde faydalanabilmektir.

Geçmişimizden ilhamla geleceğe yönelik adımlar atarken, yapmamız gerekenler yahut yapılabilecekler listesinin en başına yazılması gereken şey; tarihi boyunca adil olmayı şiar edinmiş, insanı mukaddes bilmiş, insanlığın huzur ve mutluluğunu ülkü edinmiş yüce Türk milletinin geleneksel kodlarından; insanlık için iyi olana yönelten töre olarak adlandırdığı yazılı olmayan kurallar bütününden kısacası özümüzden kopmamamız gerektiğidir. Dirilişimizin ve yükselişimizin anahtarı mazimizde saklıdır.

Bu anahtar Ahi Evran’ın öğütlerinin yanı sıra Ahi Teşkilatı’na üye olmak isteyenlerin uymaları için belirlenen 7 kuralla hem ekonomik hem siyasi hem ahlaki hem toplumsal kalkınmamız için bizlere açıkça sunulmuştur;

1. Cimrilik kapısını bağlamak, lütuf kapısını açmak
2. Kahır ve zulüm kapısını bağlamak, hilim ve mülâyemet kapısını açmak
3. Hırs kapısını bağlamak, kanaat ve rıza kapısını açmak
4. Tokluk ve lezzet kapısını bağlamak, riyazet kapısını açmak
5. Halktan yana kapısını bağlamak, Hak'tan yana kapısını açmak
6. Herze ve hezeyan kapısını bağlamak, Marifet Kapısını açmak
7. Yalan kapısını bağlamak, doğruluk kapısını açmak

Milletler yarışında dünyayı aşmak için öncelikle kendimizi aşmamız gerekmektedir.