Konuşmasında Libya ile Türkiye arasında gerçekleştirilen Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Antlaşmasının önemine vurgu yapan Osmanağaoğlu Türkiye’nin Akdeniz’de kiracı değil ev sahibi olduğunu söyledi.

Tamer Osmanağaoğlu’nun konuşmasında öne çıkan kısımlar şu şekilde:

“Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’ncü yılına 3 yıl gibi kısa bir süre kala; medeniyetlerin anası ve aynı zamanda birçok devletin de mezarı olan coğrafyamız maalesef emperyalist çetelerin insafsız saldırılarıyla hedef haline gelmiştir. Varillerine “petrol” akıtmak için oluk oluk kan akıtanlar, kasalarını “parayla” doldurmak için masum yürekleri acı, korku, kederle dolduranlar boş durmamıştır.

Onlarca yıldır sömürgeci aklın ve müstemlekeci zihniyetin Türkiye’nin egemenlik haklarına müdahale etme arzusu da hiçbir zaman azalmamıştır.

2009 yılında İsrail açıklarında doğalgaz kaynaklarının bulunmasıyla birlikte dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin ilgisini çeken Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, Kendilerini uluslararası siyasetin belirleyicisi pozisyonunda gören ülkelerin Doğu Akdeniz’i yeni bir sömürü merkezi hâline getirme çabaları, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başta olmak üzere Akdeniz’e kıyıdaş bazı ülkelerin haklarının yok sayılması ve gasp edilmeye çalışılması, Sözde müttefiklerimizin; müttefiklik hukukuna aykırı ve uluslararası hukuku hiçe sayan politikaları hayata geçirme gayreti içine girmesi, Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltma çabasına giren AB’nin dikkatini çekmeye çalışan bölge ülkelerinin kabaran iştahı ve açgözlü tavrı, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin hafızasında ibretlik bir şekilde yer almıştır.

Tüm bunlar yaşanırken;

Türkiye’nin kendi haklarını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile birlikte Akdeniz’e kıyıdaş olan ülkelerin hakkını korumak için gösterdiği refleks takdir edilmesi gereken bir durumdur. İsrail ve ABD başta olmak üzere; Yunanistan, Mısır, Fransa, İtalya ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin kurguladığı oyun Türkiye’nin haklı, hukuki, yerinde ve cesur adımları ile bozulmuştur.

Doğu Akdeniz’de sondaj gemilerimiz faaliyetlerini tüm tehditlere rağmen ara vermeden sürdürürken; siyasi, ekonomik, hatta askeri boyutuyla da önem arz eden satranç oyununda, Türkiye ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım’da gerçekleştirilen "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin” antlaşma Türkiye için büyük bir kazanımdır.

Güney Kıbrıs Rum kesiminin; 2003 yılında Mısır’la, 2007 yılında Lübnan’la, 2011 yılında ise İsrail ile gerçekleştirmiş olduğu “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına” dair antlaşmalar ne kadar hukuksuz ve egemenlik haklarımızı ihlal ediyorsa; Birleşmiş Milletlerin de tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümetiyle yapmış olduğumuz antlaşma o kadar hukuka uygun ve egemenlik haklarımızı korumaya yöneliktir.

MHP’den Tam Destek

Milliyetçi Hareket Partisi, Türk devletinin ve Türk milletinin hakkının korunması adına atılan adımları ve atılacak adımları kayıtsız ve şartsız bir şekilde desteklemektedir.

Çünkü Türk milleti Kıbrıs’ta, Akdeniz’de “kiracı” değil ev sahibidir. 448 yıl önce Lala Mustafa Paşa’nın ve kahraman Türk ordusunun Türk yurdu yaptığı Kıbrıs kaderine terk edilmeyecektir. 481 yıl önce; Barboros Hayreddin Paşa ve yiğit leventlerinin Preveze Deniz Zaferi ile birlikte Türk gölü haline getirdiği Akdeniz gaspçıların insafına terk edilmeyecektir.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği gibi; "Doğu Akdeniz'de dalımıza basanın damını yıkarız. Önümüze çıkanın ömrüne kast ederiz!”