Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, "Bu 'darbe, suikast, diktatörlük' vesaire gibi söylemler aynı paketin bir parçası. Bunlar Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset yapan bazı çevrelerin, siyasilerin, medya mensuplarının, aktivistlerin ve diğerlerinin, ayrıca onlara payanda olan FETÖ gibi PKK gibi Türkiye düşmanı yasadışı illegal örgütlerin yazdığı ve tekrarladığı bir senaryodan ibarettir." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.  

Halk oylamasının yüzde 86 civarında bir katılımla gerçekleştiğini ve anayasa değişikliği teklifinin yüzde 51,4 oyla kabul edildiğini anımsatan Kalın, Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar geniş kapsamlı bir anayasa değişikliğinin halk oylamasıyla geçtiğini dile getirdi. "Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın da ifade ettiği gibi bununla ilgili uyum yasaları çalışmalarına en kısa sürede başlanacak." diyen Kalın, anayasa değişikliğinin vatandaşların hayatındaki somut yansımalarının da bu düzenlemeler yapıldıkça görüleceğini kaydetti.

Kalın, "23 Nisan münasebetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan özel oturumun çıkışında da Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği birlik, beraberlik ve dayanışma mesajları çerçevesinde bundan sonra 'evet' diyen, 'hayır' diyen bütün vatandaşlarımızın hakikaten tam bir birlik, dayanışma ruhu içerisinde ülkemizi daha iyi noktalara nasıl götürebiliriz, bu çabanın içerisinde olacağından eminiz." dedi.

- "Yanlış teşhisleri ve okumaları oldu"

Halk oylaması sürecinde, sonrasında Avrupa'da belli çevrelerde basın ve siyasiler üzerinden yapılan birtakım değerlendirmelerin olduğunu anımsatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bazı siyasilerin, örneğin 16 Nisan referandumunun sonuçlarının Türkiye'nin nasıl bölündüğünü ortaya koyduğuna dair birtakım kendilerince tespitleri, bize göre yanlış teşhisleri ve okumaları oldu. Şimdi Batı demokrasilerinde yapılan seçimlere baktığınız zaman bir kere seçime katılım oranlarının yüzde 50'leri, 60'ları aşmadığını görüyoruz. Biz hiçbir zaman çıkıp 'Bu katılım çok düşük, bu seçimlerin meşruiyeti sorgulanmalıdır' gibi bir tavır ve tutum içerisinde olmadık, çıkan sonuçlara da her zaman saygılı olduk aynı saygıyı Avrupalı muhataplarımızdan beklemek de en doğal hakkımızdır."

Fransa'da cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun yapıldığını anımsatan Kalın, şöyle devam etti:

"Ortaya çıkan tablo çok parçalı bir yapıyı gündeme getrdi. Şimdi biz de kalkıp 'Fransa bırakınız ikiyi hatta üçe, beşe bölünmüş' mü diyelim? Seçime katılım oranı gibi rakamları esas alarak bu seçimlerin meşruiyetine ilişkin birtakım değerlendirmeler mi yapalım? Biz bu yollara tevessül etmek istemiyoruz. Fakat yine aynı çerçevede eski bir Fransız diplomatının, bir uluslararası ilişkiler uzmanının Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik adeta açıktan bir suikast girişiminde bulunulması çağrısı yapması gibi hazin olayları, vahim olayları da şu anda gözlemlemekteyiz. Açıkçası bu 'darbe, suikast, diktatörlük' vesaire gibi söylemler aynı paketin bir parçası. Bunlar Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset yapan bazı çevrelerin, siyasilerin, medya mensuplarının, aktivistlerin ve diğerlerinin, ayrıca onlara payanda olan FETÖ gibi PKK gibi Türkiye düşmanı yasadışı illegal örgütlerin yazdığı ve tekrarladığı bir senaryodan ibarettir.

Hatta öyle ki Avrupa'nın en faşist ve ırkçı siyasetçisi bile 16 Nisan gecesi Türk milletinin referandumda yaptığı tercihi sorgulama cüretini kendinde bulabilmektedir. Öncelikle şunun altını çizmek isterim, bu tür söylemlerin normalleşmesine ve sıradanlaşmasına asla izin vermeyeceğiz. Çünkü bu başka bir şeylerin zeminini hazırlama gayretidir,  bunlar siyasi analiz değildir, bunlar yorum değildir, başka bir planın parçası olarak gündeme getirilen konulardır. Biz demokrasi adına, milli irade adına, ahlak ve vicdan adına bu faşizan yaklaşımların normal ve meşru görülmemesi için elimizden gelen bütün imkanları seferber edeceğiz ve bu tür söylemlere müsamaha etmeyeceğiz."

- Erdoğan'ın yoğun uluslararası gündemi

Kalın, gelecek bir ay içerisinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yoğun bir uluslararası gündemi olacağını aktardı.

Erdoğan'ın ilk ziyaretini Hindistan'a gerçekleştireceğini, daha sonra da Rusya'da Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşeceğini söyleyen Kalın, Erdoğan'ın Mayıs ortasına doğru Çin'deki bir uluslararası toplantıya katılacağını, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile de ikili görüşme yapacağını ifade etti.

Çin ziyaretinde önemli bir dizi anlaşma imzalanmasının planlandığını ve hazırlıkların sürdüğünü dile getiren Kalın, Erdoğan'ın daha sonra da ABD Başkanı Donald Trump ile Beyaz Saray'da yapacağı görüşme için Washington seyahati olacağını bildirdi.

Kalın, bu ziyaretlerin ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24-25 Mayıs'ta Brüksel'de gerçekleştirilecek olan NATO Zirvesi'ne iştirak edeceğini belirtti.

- "Tarih istismarcılarına fırsat verilmemesi için de çabalarımız devam edecek"

Birinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelen hadiseler ve tehcir meselesinden dolayı 24 Nisan'da çeşitli vesilelerle anmalar ve programların yapıldığını anımsatan Kalın, Türkiye'nin son yıllarda özellikle Ermeni vatandaşlar ve dünyadaki diğer Ermenilerle yeni, yapıcı, kucaklayıcı ilişki ve diyalog kurulması için çok önemli adımlar attığını hatırlattı.

Türkiye'deki Ermeni vakıflarının mülklerinin iadesi konusunda yasal düzenlemeler yaptıklarını söyleyen Kalın, "Özellikle Ermeni Cemaati ile ilişkiler konusunda her düzeyde Cumhurbaşkanından, Başbakana, bakanlara, valiye, belediye başkanına kadar her düzeyde güzel ilişkiler kuruldu ve bu ilişkilerin devam ettirilmesi ve tarih istismarcılarına fırsat verilmemesi için de çabalarımız devam edecek." dedi. Kalın, şunları kaydetti:

"Bu çerçevede bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın yine Ermeni Patrikhanesine yolladığı bir mesaj oldu, Sayın Patrik Vekili Aram Ateşyan tarafından da bu mesaj kilisede yapılan ayinde bulunan Ermeni vatandaşlarımızla da paylaşıldı. Biz bu '1915 olayları' olarak bilinen hadiselere hep 'bir ortak acı ve adil hafıza' perspektifinden baktığımızı ifade ettik. Yine bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanımızın yayınladığı mesajdan bir iki cümleyi paylaşmak istiyorum, 'Bölgenin iki kadim toplumu olarak Türkler ve Ermeniler bin yıldır omuz omuza yaşadıkları bu coğrafyada, ortak bir tarihi ve kültürü paylaşmıştır. Ermeni toplumu, gerek Osmanlı İmparatorluğu gerek Cumhuriyetimizin yüzyıla yaklaşan geçmişinde çok kıymetli evlatlar yetiştirerek ülkemizin gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Dün olduğu gibi bugün de Ermeniler, ülkemizin eşit ve hür vatandaşları olarak, sosyal, siyasi ve ticari hayatımızın her alanında önemli roller üstlenmektedir'.

Bu duygu ve yaklaşım çerçevesinde biz yine tarih istismarcılarına fırsat vermeden gerek Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızla gerekse dünyanın diğer yerlerindeki Ermenilerle iyi diyalog ilişkileri içerisinde karşılıklı saygıya dayalı bu ortak acı duygusunu ortak yas ile gidermeyi hedefleyen çalışmalar içerisinde olmaya devam edeceğiz." 

Çanakkale Kara Savaşları'nın 102. yıl dönümü olduğunu da hatırlatan Kalın, Çanakkale'de Osmanlı ordusunun ve Osmanlı coğrafyasının dört bir yanından gelen insanların çok büyük bir tarih destanı yazdığını söyledi. Bu savaşlarda hayatını kaybeden tüm şehitlere Allah'tan rahmet dileyen Kalın, "Onların kahramanlıkları sayesinde bu topraklar özgür kalmıştır. O ruhun bugün de yarın da yaşamaya ve yaşatılmaya devam edeceğini bu vesileyle ifade etmek istiyorum". dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin (AKPM) Türkiye ile ilgili yarın yapacağı oylamaya ilişkin, "Bütün bizim bu iş birliği çabalarımıza rağmen bazı maksatlı çevrelerce ülkemize karşı birtakım siyasi girişimlerin yapıldığını görüyoruz. Bugün ve yarın devam eden müzakerelerde AKPM Genel Kurulunda 'yeniden denetime alınma' konusunun belli çevreler tarafından gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu açıkça bir siyasi operasyondur. Ne Türkiye'deki objektif gerçeklerle ne Türkiye'nin Avrupa Konseyi ile ilişkisinin geçmişine baktığınızda, bunun izah edilebilir, meşrulaştırılabilir, gerekçelendirilebilir hiçbir temeli söz konusu değildir." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde medya mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

"AKPM, yarın Türkiye'ye ilişkin bir karar açıklayacak. Türkiye'nin 1990'lı yıllarda olduğu gibi 'izlenen ülke' statüsüne çekilmesi ihtimali var. Bu karar çıkarsa AB ilişkileri nasıl etkilenir? Mayıs ayı içerisinde mülteci sorununa ilişkin son raporların paylaşılacağı açıklanmıştı. Olumsuz bir yanıt alınırsa Türkiye'nin mülteci politikasında bir değişiklik olur mu?" sorusu üzerine Kalın, Avrupa Konseyinin kurucuları arasında Türkiye'nin de yer aldığını söyledi.

Türkiye'nin şu ana kadar Avrupa Konseyi ile her alanda, seçimler, darbe sonrası, mülteci meselesi ve diğer konularda yapıcı, şeffaf, diyaloğa açık bir tutum içerisinde olduğunu belirten Kalın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra üst düzey ziyaretlerin yanı sıra Avrupa Konseyinin tüm mekanizmalarıyla iş birliğini yoğunlaştırdıklarını söyledi.

AKPM'den bir heyetin, 16 Nisan'da yapılan halk oylamasını izlemek üzere Türkiye'ye davet edildiğini anımsatan Kalın, Türkiye'nin saklayacak bir şeyinin olmadığını vurguladı. "Açık, şeffaf bir şekilde yapılan bu referandumu gelsinler, izlesinler, raporlarını yazsınlar." diyen Kalın, şunları kaydetti:

"Fakat maalesef bu AKPM gözlemciler heyetindeki bazı üyelerin açıkça PKK destekçisi olduğu, onlar için çalışmalar yaptığı, faaliyetlerine katıldığı, onlar lehine açıklamalarda bulunduğu, toplantılarına gittiği herkesin malumu. Dolayısıyla bu kişilerin yazdığı raporların, yaptığı açıklamaların bir tarafsız, dengeli, adil nitelik arz etmesini biz zaten beklemiyoruz. Aslında kendileri de daha referandum başlamadan önce, referandum günü ve ertesi gün yaptığı açıklamalarla taraflarını, oylarının rengini açık bir şekilde belli ettiler. Bazıları açıkça gelip 'hayır' kampanyalarına katıldılar. Sosyal medya hesaplarında bunlar hala duruyor. Öncelikle burada AKPM'nin kendini bir sigaya çekmesi lazım. Türkiye gibi bir ülkeye gönderdiğiniz gözlemcileri acaba böyle mi seçmeniz gerekiyor?"

- "Bazı lobi çevrelerinin çalışmaları yayımlandı"

Kalın, Türkiye'nin "gözleme-izleme statüsüne" alınması ihtimaline ilişkin, "Bütün bizim bu iş birliği çabalarımıza rağmen bazı maksatlı çevrelerce ülkemize karşı siyasi saiklerle birtakım girişimlerin yapıldığını da görüyoruz. Bugün ve yarın devam eden müzakerelerde, AKPM Genel Kurulunda 'yeniden denetime alınma' konusunun belli çevreler tarafından gündeme getirildiğini görüyoruz. Bu çok açıkça bir siyasi operasyondur. Bunun ne Türkiye'deki objektif gerçeklerle ne Türkiye'nin Avrupa Konseyi ile ilişkisinin geçmişine baktığınızda, bunun izah edilebilir, meşrulaştırılabilir, gerekçelendirilebilir hiçbir temeli söz konusu değildir." dedi.

Bunun, Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durmaya başlamasından rahatsız olan belli çevrelerin yaptığı bir operasyon olduğunu ifade eden Kalın, "Geçtiğimiz birkaç gün içerisinde bazı lobi çevrelerinin bu kararın çıkması için arka planda ne tür çalışmalar yaptığına dair birtakım raporlar da yayımlandı. Umarız bu yönde bir karar söz konusu olmaz. Biz, Avrupa Konseyi ile ilişkilerimizi önemsiyoruz. Bütün bu algı operasyonlarına, bu tür siyasi saiklerle yapılan çalışmalara rağmen, biz tabii ki demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü konusundaki çalışmalarımızı en şeffaf şekilde yürütmeye devam edeceğiz." diye konuştu.

- "Alman hükümetinin görüşünü yansıtmıyor"

Kalın, "Alman Federal Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen, 'Türkiye'den vazgeçmiyoruz ama Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile ilişkilerin askıya alınması gerektiğini düşünüyoruz.' dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, "Bu, CDU mensubu bir Alman milletvekilinin yaptığı açıklama. Bu, Alman hükümetinin görüşünü yansıtmıyor. Resmi olarak bize Alman hükümetinden gelen bir açıklama ya da bir bilgi söz konusu değil." yanıtını verdi.

Bunu, Avrupa'daki zihin, ufuk daralmasının, akıl tutulmasının tezahürlerinden biri olarak gördüklerini ifade eden Kalın, "Bunun arkasında bir 'Erdoğansız Türkiye düşüncesi mi var?' diye sormamız gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin, halkın oylarıyla seçilmiş cumhurbaşkanıdır. Bunu yok sayarak nasıl bir Türkiye tahayyül ediyorlar, nasıl bir Türkiye ile ilişki kurmak istiyorlar, kimlerle ilişki kuracaklar, bu ilginç bir sorudur." ifadesini kullandı.

Kalın, bunun, bir devlet başkanına "Biz, onunla değil başkalarıyla ilişki kuracağız" demeye benzediğini ve iler tutar bir yanının olmadığını söyledi.

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın parti üyeliğine ilişkin, "Şu anda Cumhurbaşkanımız için bu hak ve imkan ortaya çıkmıştır. YSK'nın kesin seçim sonuçlarını açıklamasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın bir üyelik başvurusu olacaktır." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AK Parti'ye ne zaman üye olacak ve genel başkanlık koltuğuna ne zaman oturacak?" sorusu üzerine Kalın, kabul edilen anayasa değişikliği paketinin cumhurbaşkanının siyasi partiye üye olmasının önünü açtığını belirtti.

Türkiye'de 1960'a kadar cumhurbaşkanlarının siyasi parti üyesi olabildiğini anımsatan Kalın, parti kimliklerinin bu kişilerin tarafsız olmalarının önünde engel teşkil etmediğini söyledi.

Dünyanın birçok ülkesinde bunun örneklerinin olduğunu anlatan Kalın, "Şu anda Cumhurbaşkanımız için bu hak ve imkan ortaya çıkmıştır. YSK'nın kesin seçim sonuçlarını açıklamasından sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın bir üyelik başvurusu olacaktır. Burada tabii genel başkanlık meselesi, dün de vekaleten gelen genç cumhurbaşkanımıza da soruldu, ilginç bir şekilde hem Cumhurbaşkanımız hem de genç cumhurbaşkanımız 'Neden olmasın' diye bu soruya cevap verdiler. Bu çerçevede değerlendirmeleri AK Parti yapacak ve oradan gelecek talep üzerine bu konu değerlendirilecektir." diye konuştu.

- "Türkiye düşmanlığı yapanlara kapılar açılmakta"

Referandum sürecinde Avrupa'nın Türkiye'ye karşı sergilediği tutum ve bundan sonraki süreçte Avrupa ile ilişkilerin nasıl seyredeceğinin sorulması üzerine Kalın, son dönemde Avrupa'da bir akıl tutulması yaşandığını dile getirdi.

Avrupa'da, Türkiye ve Erdoğan karşıtlığının giderek ivme kazanması ve bunun siyasi akıl tutulmasına dönüşmesi üzerinde hassasiyetle durduklarına dikkati çeken Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Avrupa her şeyden önce kendi demokratik değerleriyle çelişmekte. Hukukun üstünlüğü derken örneğin Avrupa'nın birçok ülkesinde, açıktan terör örgütü olan, Türkiye düşmanlığı yapan yapılanmalara kapılar açılmakta, doğrudan ya da dolaylı destek verilmekte, bunların terör faaliyetlerine göz yumulmakta. Bunları demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile telif etmeniz asla ve asla mümkün değildir. Bunun tersi söz konusu olsaydı, Avrupa'daki belli ülkeleri hedef alan terör örgütleri ya da benzeri yapılanmalara biz Türkiye'de izin verseydik Avrupalıların tepkisi ne olurdu acaba? Bu soru üzerinde bizim ciddi düşünmemiz gerekiyor. Zaman zaman bu Erdoğan düşmanlığı üzerinden siyaset yapanların birtakım kehanetlerde bulunduğunu görüyoruz. Bazı Batılı aydınların, zaman zaman siyasetçilerin bir şeylerin sonunu ilan ettiğini görüyoruz. Tarihin, dinin, toplumun, siyasetin, sanatın, vesairenin sonunu ilan edenler. Böyle sonculuk diyeceğimiz son ilan etme alışkanlığı olduğunu görüyoruz."

Kalın, zaman zaman "Türkiye'de de bir şeylerin sonu geliyor, sonun başlangıcı" gibi açıklamaların yapıldığını gördüklerini aktardı.

- "Parmak sallayarak hiza vereceğini zannediyorsa yanılıyorlar"

İbrahim Kalın, "Şunu bilsinler ki bizim için her şey daha yeni başlıyor, yeni bir sayfa açılıyor. Yeniden ve yine Türkiye, kendi milli imkan ve kaynaklarıyla, kendi milletinden aldığı güçle bölgesinde ve dünyada etkin bir aktör olmak için çalışıyor. Belki birilerini rahatsız eden budur. Referandum sonuçlarından rahatsız olmalarının sebeplerinden belki bir tanesi budur. Çok açık ifade edeyim. Tayyip Erdoğan'ın bileğini bükemedikleri için algı operasyonları üzerinden, 'darbedir, suikasttir' bu gibi söylemleri normalleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalışarak kendilerine bir alan açmaya çalışıyorlar ama burada hezimete uğrayacaklarını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Boşuna bu konularda herhangi bir heves içinde bulunmasınlar." diye konuştu.

Kalın, gerek Avrupa gerekse Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler içinde olmak istediklerini, Türkiye'nin AB ile yürüttüğü ilişkinin ortaklık ilişkisi olduğunu ifade etti.

Dolayısıyla bu ortaklık tanımının gerektirdiği karşılıklı saygı, güven ve çıkara dayalı bir ilişki biçiminin esas alınması gerektiğini anlatan Kalın, "Türkiye'nin hiyerarşik dayatmaları kabul etmesi hiçbir zaman mümkün değildir. Bir tarafın birtakım buyruklar yayınladığı ve Türkiye'nin de bunları kabul etmesi gerektiği şeklindeki varsayımların artık geçmişte kaldığını bilmeleri gerekir. Burada yine eşit, karşılıklı güvene, saygıya ve milli çıkarlara dayalı bir ilişkinin inşa edilmesi gerekmektedir. Bizim beklentimiz de ortaklığın tanımı da budur. Birileri Avrupa'dan Türkiye'ye parmak sallayarak buraya hiza vereceğini zannediyorsa yanılıyor. Bunu herhalde artık anlamış olmaları gerekir." değerlendirmesinde bulundu.

- Türkiye - AB Geri Kabul Anlaşması

Kalın, öncelikle geçen yıl 18 Mart'ta imzalanan Türkiye - AB Geri Kabul Anlaşmasının gereklerini yerine getirmenin Avrupa'nın zorunluluğu olduğunu vurguladı.

Bu konuyu yaklaşık 1 yıldır defalarca ifade ettiklerini anımsatan Kalın, şöyle devam etti:

"O anlaşmanın 3 ana ayağı vardı. Birincisi, yeni fasılların açılması. Siyasi blokajlar nedeniyle yeni fasıllar açılmadı. Burada Türkiye'yi suçlayamazlar, fasılları açacak olan AB'dir. İkincisi mültecilere 3 milyar avroluk yardım gönderilmesi hususu. 3 milyar avronun geçen yıl ödenmesi gerekiyordu. Bu teklifi yapan Avrupa. Bu rakamın şu ana kadar 1,5 milyar avrosu sözleşmeye bağlanmış ve bunun sadece 790 milyon avrosu Türkiye'ye gönderilmiştir. Vadedilen, sözleşmeye bağlanan ve fiilen gönderilen. Daha önce de ifade ettik, bu para Türkiye'nin kasasına girmiyor, Türkiye'nin buna ihtiyacı da yok. Bu para Avrupalıların verdiği sözü yerine getirmesi için bir fırsattır. Türkiye bu göç anlaşması çerçevesinde üzerine düşeni de fazlasıyla yapmıştır. Göç dalgası yüzde 99 oranında durdurulmuştur. Gelen para da, kamuoyunun bilmesi açısından önemli, Türk kurumlarına gelmiyor, AB sivil toplum kurumları üzerinden aktarılıyor. Biz buna da 'tamam' dedik. Yeter ki kendi sorumluluklarını yerine getirsinler."

Kalın, geri kabul anlaşması çerçevesinde gönüllü olarak Avrupa'ya gönderilen mültecilerin sayısının 4 bin civarında olduğunu belirterek, Türkiye'nin muazzam bir göç dalgasıyla uğraştığını, bu rakamla Avrupa'nın sorumluluğunu yerine getirme noktasında ne kadar geride kaldığını açık bir şekilde gördüklerini ifade etti.

- Schengen vizesi

 Göç anlaşmasının üçüncü ayağının Türkiye vatandaşlarının Schengen vize sistemine dahil edilmesi olduğuna dikkati çeken Kalın, şunları kaydetti:

"Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 20-25 yıl önce elde etmiş olması gereken bir haktır. Bununla ilgili de sürekli engellerin çıkartıldığını, 'Türkiye güvenli ülke mi, bunu uygularsak başka şeyler olur mu?' gibi bahanelerle bunun sürekli ötelendiğini görüyoruz. Bu konuda adım atması gereken taraf AB'dir. Bir kere bu anlaşmanın şartları yerine getirilmesi halinde Türkiye-AB ilişkileri tekrar rayına oturur ama bir diğer önemli konu daha var. O da son yıllarda özellikle tahammül sınırlarını fazlasıyla aşan, Avrupa'nın terör örgütlerine, Türkiye karşıtı yapılanmalara açıkça kapılarını açması, doğrudan ya da dolaylı olarak destek vermesi. Avrupa, Türkiye'nin güvenliği, demokrasisi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda hakikaten tutarlı bir tavır içindeyse öncelikle bu terör örgütlerine karşı mücadelede Türkiye'nin yanında olmalıdır. PKK, FETÖ, DHKP-C gibi bunların türevleri olan çeşitli örgütlere Avrupa'nın kapılarını açmak yerine bunlarla mücadele konusunda Türkiye'nin yanında çok açık net bir tutum sergilemelidirler."

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Fransız siyaset bilimci Philippe Moreau Defarges'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki sözlerine ilişkin, "Bu ne hakaret ne eleştiri kapsamında ele alınabilecek, hafife alınabilecek bir konu asla ve asla değildir. Birisi çıkıp bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına 'Tek yol suikast' diyorsa, hem de bunu televizyonlardan yapıyorsa bunun hukuki sonuçları olur. Buna da katlanmak zorundadır." dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Özellikle Irak'ın Sincar bölgesindeki terör örgütü PKK hareketliliği belirtilerek, "Türkiye'nin önümüzdeki süreçte sınır ötesi yeni bir operasyon planlaması var mıdır?" sorusu üzerine Kalın, terörle mücadeleyle ilgili hem sınır içinde hem dışında yoğun mücadelenin yürütüldüğünü belirtti.

Güvenlik güçlerinin büyük özveriyle ülkenin dört bir tarafında mücadele verdiğini dile getiren Kalın, Suriye'nin kuzeyindeki terör hedeflerine yönelik tamamlanan Fırat Kalkanı Harekatı ile bölgenin terörden temizlendiğini anımsattı.

TSK'nın zaman zaman Irak'ın kuzeyinde terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonlarının olduğunu hatırlatan Kalın, şunları söyledi:

"Bizim ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan bir gelişme söz konusu olduğunda, dinamik ortaya çıktığında buna Türkiye tereddütsüz cevap verir. Bu hem BM Antlaşması'nın 51. maddesinin bize sağladığı bir haktır hem de bizim ulusal çıkarlarımız açısından üzerimizde bulunan bir sorumluluktur. Dolayısıyla daha önce de ifade ettik, Fırat Kalkanı Harekatı biter ama terör tehditleri devam ettiği müddetçe Türkiye her zaman yeni bir operasyonun hazırlığı içerisindedir. Burada operasyonel detaylara girmem doğru olmaz ama gerek Sincar'da gerek Suriye'nin başka noktalarında, Irak'ta Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden gelişmelere karşı her an teyakkuz halinde olduğumuzu ifade etmek isterim." 

- Hindistan, Rusya ve Çin ziyareti

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Çin, Rusya, Hindistan ve  ABD ziyaretlerinin Türkiye'nin dış politikasına yansıması ve Türkiye'nin bunlara ilişkin beklentilerine yönelik soru üzerine Kalın, Hindistan'a yapılacak ziyaretin ikili ilişkilerin güçlenmesine önemli katkı yapacağını belirtti.

Erdoğan'ın Rusya ziyaretinin Türkiye-Rusya diyalog sürecinin, üst düzey temas trafiğinin devamı olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Kalın, "Savunma sanayiden turizme, ticarete kadar hem ikili konuları ele alacağız hem de Suriye başta olmak üzere bölgesel konuları da etraflı bir şekilde değerlendirme imkanımız olacak. Rusya ziyaretinin daveti bizzat Sayın Putin'in kendisinden geldi, dolayısıyla muhtemelen o da bir gündem hazırlamıştır diye düşünüyoruz. Bunu orada, mayısın başında yapacağımız görüşmelerde etraflı bir şekilde ele alacağız." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, önemli bir ticari ortak olan Çin'e ziyaretinin de önemli olduğunu vurgulayan Kalın, özellikle ekonomik alanda iki ülke arasında yapılacak çalışmaların olduğunu söyledi. Erdoğan'ın, ziyareti sırasında İpek Yolu'nun modern, güncellenmiş hali olan Çin'in Yol Kuşak Projesi kapsamında 30'a yakın devlet ve hükümet başkanının katılacağı uluslararası konferansa da iştirak edeceğini dile getiren Kalın, "Çin devletinin çok önem atfettiği bir proje. Türkiye de bu proje içerisinde yer alacak. Şimdi detayları vermek istemiyorum ama orada çok önemli bir anlaşmanın da hazırlığını şu anda yapıyoruz. Tamamlandığı zaman o da hem Türkiye-Çin ilişkileri açısından hem de Türkiye'deki ekonomik yatırımlar açısından önemli bir imkan ve fırsat sağlayacak" dedi.

Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uluslararası toplantı kapsamında birçok ikili görüşme gerçekleştireceğini, Çin Devlet Başkanı ile de bir araya geleceğini söyledi.

-  "Verimli bir toplantı yapmayı arzu ediyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'ye gideceğini belirten Kalın, ziyarette ikili ilişkilerin yanı sıra Suriye, Irak, DEAŞ, PKK gibi terör örgütleriyle mücadele, FETÖ'nün ABD'deki yapılanmasına ilişkin ortak çalışmalar, atılabilecek adımlar, terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi gibi konuların etraflıca ele alınacağını söyledi.

Davetin bizzat ABD Başkanı Donald Trump'tan geldiğini ifade eden Kalın, "Yaptığı son telefon görüşmelerinde 'Bu konuları lütfen gelin Beyaz Saray'da birlikte etraflı bir şekilde değerlendirelim' dediler. Bunun üzerine bizim tabii hazırladığımız bir gündem var, onların da gündemiyle ortak bir değerlendirme yapıp, verimli bir toplantı yapmayı arzu ediyoruz." ifadesini kullandı.

Kalın, bu ziyaretlerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 25 Mayıs'ta Brüksel'deki NATO Zirvesi'ne katılacağını belirterek, şunları kaydetti:

"Hem bir NATO üyesi olarak birçok konuyu ele alma imkanımız olacak hem de toplantıya katılan NATO üyesi diğer ülkelerle muhtemelen ikili görüşmelerimiz olacak. Özellikle NATO'nun misyonunun sorgulandığı şu dönemde, birkaç yıldır devam eden bir sorgulama bu, biz NATO'nun ikinci en büyük üyesi olarak özellikle NATO'nun yeni sınamalar, meydan okumalar, tehditler karşısında nasıl bir tavır alması gerektiği konusunda da görüşlerimizi orada paylaşacağız ve NATO'nun daha da güçlendirilmesi daha da etkin olması, hem terörle mücadele ve diğer alanlarda yapabileceği diğer faaliyetlerle ilgili görüşlerimizi orada paylaşacağız."

- "Dış politikayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüyoruz"

Türkiye tarafından alınması planlan S-400 füze savunma sistemiyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya ziyareti sırasında bir kararın çıkıp çıkmayacağına yönelik soru üzerine Kalın, "S-400'ler meselesi Rusya ile yürüttüğümüz savunma sanayi alanındaki iş birliğinin bir parçası olarak görülmeli. Sadece bundan ibaret değil başka alanlarda da iş birliğini hedefliyoruz." yanıtını verdi.

Türkiye'nin ulusal çıkarları çerçevesinde bir savunma sisteminin ivedilikle kurulmasının önemine değinen Kalın, bununla ilgili 2-3 yıldır yapılan çalışmalara ilişkin bilgi verdi. Rusya'daki görüşmede S-400 füze savunma sisteminin gündeme geleceğini dile getiren Kalın, şunları söyledi:

"Bununla ilgili Savunma Sanayi Müsteşarlığımızın yürüttüğü müzakereler devam ediyor. Şunun altını çizmek isterim, özellikle S-400 yani Rusya ile savunma sanayi alanındaki iş birliği söz konusu olduğunda bazı çevrelerin 'Bunun NATO ile telif edilemez bir durum olduğu, Türkiye'nin Batı'dan uzaklaştığının bir başka örneği olduğuna' dair birtakım yorumlar yaptıklarını görüyoruz. Biz bütün bu ilişkilerimizde dış politikayı sıfır toplamlı bir oyun olarak görmüyoruz. Bu ilişkiler birbirinin alternatifi değildir. Nasıl Avrupalı ülkeler, ABD ya da başka ülkeler dünyanın birçok yerinde birçok dış politika angajmanına girebiliyorsa ve bunu izah etme ihtiyacı hissetmiyorsa Türkiye de egemen bir devlet olarak elbette kendi ulusal çıkarlarını esas alarak birçok ülkeyle, bölgeyle ilişki içerisine girebilir, bundan daha doğal bir şey yoktur. Bir başka ülke için söylemedikleri şeyleri Türkiye'ye itham gibi bir suçlama gibi gündeme getirmeleri asla kabul edilemez. Biz Türkiye'nin milli savunma çıkarlarını, ihtiyaçlarını dikkate alarak bir değerlendirme yapıyoruz burada. Dolayısıyla bunu hangi ülkeyle yapabilirsek bir NATO üyesi ülkeyle yapabilirsek onunla yaparız, bunu Rusya ile yapabiliyorsak Rusya ile yaparız, Çin ile yapabiliyorsak Çin ile yaparız çünkü asıl olan bizim ulusal güvenlik ihtiyaçlarımızın ivedilikle karşılanması."

Türkiye'nin yanı başındaki Suriye'de savaşın 6 yıldır devam ettiğine dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:

"Birçok güvenlik tehdidiyle, riskiyle karşı karşıyayız. Birçok terör örgütüyle aynı anda mücadele ediyoruz. Dolayısıyla burada yadırganacak bir durum asla söz konusu değil. 'Bunların telif edilemez olduğu, sistem olarak', gibi argümanlar da dile getiriliyor. Teknik olarak bunun da çok doğru olmadığını ifade etmeliyim. Bunlar savunma sistemleridir, herhangi bir ülkeye tehdit asla oluşturmaz tam tersine bize yönelik tehditleri bertaraf etmek amacıyla kurulması planlanan savunma sistemleridir. Bu konudaki müzakerelerimiz devam ediyor. Ben Rusya'daki görüşmeye yetişeceğine çok ihtimal vermiyorum çünkü bazı teknik müzakereler hala devam ediyor. Ama sürecin, müzakerelerin hızlandırılması noktasında zannediyorum orada yeni bir ivme kazanma imkanımız olacak."

- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Defarges hakkındaki suç duyurusu

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransız siyaset bilimci Philippe Moreau Defarges hakkında yaptığı suç duyurusunun ayrıntılarının sorulması üzerine Kalın şöyle konuştu:

"Dün Fransız profesörü özür beyanında bulundu. Biz bunu yeterli bulmuyoruz. Sözlerin maksadı aştığını, bundan dolayı özür dilediğini ifade etti. Bu tabii ilk adım. Bunun cezai dava konusu olduğu da bütün hukukçuların ortak görüşü. Dolayısıyla bu çerçevede Fransa'daki Türk Hukukçular Derneği bir suç duyurusunda bulundular. Fransız makamlarının umarız bu konuda harekete geçmesi uzun sürmez. İkinci olarak Cumhurbaşkanımız avukatları aracılığıyla bir suç duyurusunda bulundular. Çünkü bu hakaret ve eleştiri kapsamında ele alınabilecek, hafife alınabilecek bir konu asla ve asla değildir. Birisi çıkıp bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına 'Tek yol suikast' diyorsa, hem de bunu televizyonlardan yapıyorsa bunun hukuki sonuçları olur. Buna da katlanmak zorundadır."

Bu hukuki sürecin takipçisi olacaklarını bildiren Kalın, başvuruyla ilgili detayların basın ve kamuoyuyla paylaşıldığını söyledi. Kalın son derece ikna edici gerekçelerle suç duyurusunun yapıldığı belirterek "Bu tür faşizan söylemlerin, sıradanlaşmasına, normalleşmesine, meşrulaşmasına asla izin vermemiz söz konusu değildir. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'na dönük bu tür bir saldırı söz konusu olduğunda buna karşı herkesin çok net bir tutum içerisinde olması gerekir." dedi.

Kalın, sadece Türkiye'de değil aynı zamanda Avrupa'da da gerçekten demokrasiye, hukukun üstünlüğe inanan insanların, bu tür faşizan yaklaşımlara en sert tepkiyi vermesi gerektiğini belirterek, "Bu Avrupa için de bir test, imtihandır. Görelim, bakalım nasıl bir tepki verecekler." diye konuştu.