Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, Katar krizinin aşılmasına yönelik çabaları, bir başka bağlamda değerlendirmeye ve bunun üzerinden Türkiye karşıtı kampanya yürütmeye çalışan bazı çevrelerin olduğunu belirterek, "Özellikle bazı sosyal medya mecralarında 'Türkiye niye bu işe böyle giriyor?', 'Türkiye oyun bozanlık yapıyor', 'Türkiye taraf tutuyor' gibi birtakım algıların yayılmaya çalışıldığını görüyoruz." dedi.

Kalın, Arap Gazeteciler Evi Derneğinin iftarında, Türkiye’de yaşayan Arap dünyasından gazeteciler ve akademisyenlerle bir araya geldi. Konuşmasına Türk-Arap ilişkilerinin tarihi geçmişine değinerek başlayan Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği döneminde yaşanan en büyük zihinsel devrimlerden birinin geçmişteki efsanelerin bir kenara bırakılması olduğunu anlattı.

Türkler ve Arapların, nasıl bu coğrafyada geçmişte birlikte yaşadılarsa, aynı şekilde bundan sonra da bu coğrafyada ortak bir vizyon ile bir gelecek tasavvuru ile yaşamak zorunda olduklarını dile getiren Kalın, bu vizyonun tekrar kazanıldığını ve somut neticelerinin son 10-15 yılda görüldüğünü ifade etti.

Kalın, Türkiye ve Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin, Katar ve Körfez krizi bağlamında yaşanan sorunlar ortaya çıktığında, bunlarla baş edebilecek bir derinliğe ulaştığını anlatarak, şu günlerde de bölgenin mevcut durumu ve geleceğine ilişkin önemli analizler yapılması gerektiğini vurguladı.

Kendisini en çok üzen şeylerden birinin bu coğrafyanın, bilimden, kültürden, sanattan, düşünceden ziyade, şiddetle, terörizmle, savaşlarla, fakirlikle, cehaletle anılır hale gelmesi olduğunu aktaran Kalın, "Şüphesiz bunda Batı medyasının bu algının inşa edilmesinde oynadığı çok önemli bir rol var. Biz kendimizi hiçbir zaman Batı'nın ötekisi olarak görmedik. Batı'yı da İslam’ın ötekisi olarak algılamadık." değerlendirmesini yaptı.

İbrahim Kalın, bugün bakıldığında geçmişteki sorunların tekrar gündeme getirildiğini, tekrar bölme, parçalama politikalarının işler hale getirilmeye çalışıldığını söyledi.

Bu coğrafyanın bin yıldan fazla bir süre boyunca dünyanın en büyük düşünürlerinin, filozoflarının, şairlerinin, sanatkarlarının yetiştiği, dünyaya adeta ışık saçtığı bir coğrafya olduğuna dikkati çeken Kalın, "Dolayısıyla bu oryantalizmin birtakım özcü iddialarını bir kenara bırakarak, bizim kendi coğrafyamızın gerçek değerleri üzerinde yeniden kafa yormamız gerekiyor. Oryantalistler ne diyordu? 'Ortadoğu'nun bugün bu halde olmasının sebebi, Müslümanların inancından kaynaklanır. Hatta kutsal kitaplarından kaynaklanır.' Halbuki daha önce yüzlerce yıl, kültür, bilim, sanat, düşünce, ekonomi, adalet, siyaset üretebilmiş, dünyanın en güzel şehirlerini inşa etmiş bu coğrafyanın insanları, bunu da bugün çok rahatlıkla yapabilirler, bunun önünde hiçbir engel yok. Yeter ki biz kendi değerlerimizi doğru şekilde anlayalım, bugüne taşıyalım, yarını inşa edecek birer unsur haline onları getirebilelim." değerlendirmesinde bulundu.

Burada medyaya çok önemli bir rol düştüğüne dikkati çekerek, Türk ve Arap medyası arasındaki ilişkilere değinen Kalın, "Bugün en büyük sorunlarımızdan bir tanesi, Türk ve Arap medyasının birbirleriyle direkt konuşmaktan ziyade, bakıyorsunuz bazen Londra, Paris, Tokyo, Washington üzerinden konuşma ihtiyacı hissetmesi. Halbuki bu kanallarımız bizim açık. Eğer Riyad’da bir hadise olduysa, bir Türk gazeteci bunun haberini direkt Riyad’dan alabilmeli. Aynı şey tersinden de geçerli ama işin hakikati böyle değil. Bugün bakıldığında haberin akışından, haberin hikaye haline getirilmesine kadar birtakım ara kategorilerin, perdelerin devreye girdiğini, hakikati çok başka şekilde ortaya çıkarmaya başladığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.

"PKK ile ilgili inşa edilmek istenen bir algı var"

Kalın, Batman’da PKK terör örgütünün saldırısında müzik öğretmeni Aybüke Yalçın’ın hayatını kaybettiğini hatırlatarak, "Kaç Batı medyası Aybüke’nin hikayesini anlatabildi? Hiçbiri ismini bile zikretmedi. Neden? Çünkü bir müddettir PKK ile ilgili inşa edilmek istenen bir algı var. O algı da ne? 'DEAŞ barbarlarına karşı savaşan özgürlük savaşçıları.' Onun Suriye kolu üzerinden YPG ve PYD üzerinden bir PKK romantizminin, bir terörün estetize edilmesi çabasının hayata geçirildiğini görüyoruz. Niye? Çünkü orada izlenen politikaları meşrulaştırmak için 'iyi pazarlanmış, iyi kurgulanmış' bir PKK, PYD, YPG algısına ihtiyaç var. Bunu da tabii ki medya üzerinden yapıyorlar." dedi.

Londra’da dün gece meydana gelen terör saldırısına da değinen Kalın, "Baktığınız zaman bunun bir terör saldırısı olmasından ziyade, yalnız hareket eden, tek başına kurt imajının öne çıkacağını göreceğiz. Yine Müslümanlar söz konusu olduğunda bir anda sistematik bir hikaye haline getirilen, onlarca platformda tekrar edilen, Müslümanların inancıyla, kültürüyle, tarihiyle derinlik kazandırılan bu analizlerin hiçbirinin, Müslüman olmayan teröristler söz konusu olduğunda yapılmadığını görüyoruz." diye konuştu.

"Bu iki yüzlülüğü deşifre etmemiz gerekiyor"

Bugün uluslararası sistemin, terörle mücadele konusunda iki yüzlü bir söylem içinde olduğunu ifade eden Kalın, şöyle devam etti:

"Yani terör Batılı hedeflere yöneldiğinde, çok acil küresel bir sorundur, mutlaka ortadan kaldırılmalıdır. Şimdi bu iki yüzlülüğü, çifte standardı bizim deşifre etmemiz, sorgulamamız gerekiyor. Aksi halde baktığınız zaman terörden en fazla zarar gören yine İslam dünyası. DEAŞ terörü diye bir şey çıktı. Onlarca Müslüman alim çıkıp DEAŞ terörünün ideolojisini, fikriyatını reddettiler, fetvalar yayınladılar ama yeterli olmadı. Müslüman devletler çıktılar, terör örgütlerine karşı mücadele ettiler, yine yeterli olmadı. İki sene önce Suriye’de ne DEAŞ, ne İran ne Rusya vardı. Geldiğimiz noktada Suriye bu savaşın en şiddetli yaşandığı yer haline geldi. Bütün bölgenin politikalarının dizayn edilmesi, DEAŞ terör örgütü üzerinden yapıldı. Bu DEAŞ’ın kaç mensubu var. Nasıl oluyor da 60 küsur ülkenin içinde bulunduğu bir uluslararası koalisyon bu terör örgütünü ortadan kaldıramıyor? Burada çok ciddi soru işaretleri doğuyor. Çünkü DEAŞ da elverişli bir enstrüman olarak uluslararası sistem içerisinde rahatlıkla kullanılıyor."

Kalın, Türkiye’nin 3 milyondan fazla Suriyeli'ye ev sahipliği yaptığını anımsatarak, Suriye meselesinin çözüm bulması için İran ve Rusya ile yürütülen Astana sürecinden bahsetti.

Rusya ve İran’ın, Suriye krizinin iki önemli aktörü haline geldiğini belirten Kalın, Astana sürecinde hedefin çatışmaların durdurulması ve bir an önce siyasi geçiş sürecinin sağlanması olduğunu ifade etti.

Kalın, Irak’taki sorunlara da değinerek, bu ülkedeki sorunların bütün Ortadoğu ve İslam dünyasını doğrudan ilgilendirmeye devam ettiğini anlatarak, "Irak’ta inşa edilmiş olan çok renkli çoğulcu toplum yapısının korunması, barış ve huzur içinde yaşamasının sağlanması, bütün Ortadoğu ve dünya için bir umuttur." değerlendirmesini yaptı.

Ortadoğu’nun en temel meselelerinden birinin Filistin olduğuna vurgu yapan Kalın, "Ortadoğu’nun en temel meselelerinden biri Filistin meselesidir. İki devletli çözüm, adil ve sürdürülebilir şekilde hayata geçirilmediği müddetçe, Filistin meselesi Ortadoğu’nun siyasi dinamiklerini etkilemeye devam edecektir." dedi.

Katar ile bazı Arap ülkeleri arasındaki kriz

En sıcak gündemlerden birinin de Körfez’de yaşanan hadise olduğunu anlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Katar ile dört Arap ülkesi arasında başlayan kriz, yaklaşık 15-20 gündür devam ediyor. Bu kriz ortaya çıktığı andan itibaren, bütün taraflarla temas halinde olduk. Bu krizin çözülmesi ve tansiyonun düşürülmesi için çok yoğun bir girişimimiz oldu. Meseleye şöyle baktığımızı ifade ettik; iki dost, iki kardeş, iki müttefik birbiriyle ihtilafa düştüğünde, birbiriyle gerildiğinde siz buna nasıl tepki verirsiniz? Elbette bu ihtilafın giderilmesi için çaba sarf edersiniz. Biz de bu gayretle, krizin başından itibaren bütün taraflarla temas içinde olduk. Özellikle Katar’a uygulanan ambargonun, Katar’daki insanların günlük yaşamlarını etkilemeye başladığını gördüğümüz andan itibaren de insani yardımlar noktasında kurumlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız ve iş dünyamız harekete geçti. Bunun son derece insani bir çaba olduğunu ifade etmeliyiz.

Suudi Arabistan’ın, Körfez Bölgesi’nin en güçlü ülkesi olarak, bu krizin müzakere yoluyla çözülmesi noktasında oynayabileceği çok önemli rol var. Sayın Kralın gayretlerini esirgemediğini de biliyoruz. Önümüzdeki günlerde somut neticeler alma imkanımız olacak diye umut ediyoruz."

Devam eden görüşmeler sonunda bir netice alınmasını arzu ettiklerini belirten Kalın, "Tabii ortaya atılan iddialar, hafife alınacak iddialar değil. Bir ülkeyi teröre destek vermekle suçlamak, çok ciddi bir iddiadır, çok ciddiye alınması gerekir ama iddia sahiplerinin de bunu ispatlayacak delilleri elbette ortaya koyması beklenir. Ben bu konuda Katarlı yetkililerin de bu iddiaları ciddiye aldıklarını ama birtakım deliller beklediklerini de biliyorum. Aynı şekilde terör örgütleri dediğimiz zaman, şahısları ya da kurumları terör örgütleri listesine almanın belli kriterinin, belli bir kabul edilebilir objektif standartlarının olması gerekir. Bunu çok keyfi bir şekilde yaparsanız, inandırıcılığınızı yitirirsiniz." ifadelerini kullandı.

İbrahim Kalın, bu konuyla ilgili Türkiye'nin çabalarının devam ettiğini bildirerek, "Özellikle bu krizin aşılmasına yönelik çabalarımızı, bir başka bağlamda değerlendirmeye ve bunun üzerinden Türkiye karşıtı kampanya yürütmeye çalışan bazı çevrelerin olduğunu biliyoruz. Özellikle bazı sosyal medya mecralarında 'Türkiye niye bu işe böyle giriyor?', 'Türkiye oyun bozanlık yapıyor', 'Türkiye taraf tutuyor' gibi birtakım algıların yayılmaya çalışıldığını görüyoruz. Dönem dönem Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkileri bozmak için aramıza fitne, husumet, fesat sokmak için birilerinin devreye girdiğini görüyoruz. Bu tür algı operasyonlarına karşı hepimiz teyakkuz içinde olalım. Medyanın burada büyük bir sorumluluğu var. Medya savaşları hiçbirimize fayda getirmez, özellikle böyle bir krizi çözmeye çalışırken." şeklinde konuştu.