Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Nisan'da gerçekleştirilecek halk oylaması anketlerine ilişkin, "Şu anda bir oran zikretmeyeyim. Ama açık ara diyebilirim ve bu açık ara gidiş daha da artarak devam edecek, bu onu gösteriyor. Bizim meselemiz şu anda öyle bir oran çıkmalı ki, bu bir defa bu ülkenin hizmetinde olan bütün insanlara öz güven kazandırmalı." dedi.

Erdoğan, 24 TV, 360 ve Alem FM'in ortak yayınında, "Evet Platformu" tarafından bugün gerçekleştirilen "İstanbul Buluşması"nın önceki mitingler gibi tüm coşkusuyla gerçekleştirildiğini, tüm İstanbul'un orada olduğunu, gerek Başbakan Binali Yıldırım, gerekse kendisinin mitingden çok mutlu ve memnun ayrıldığını anlattı.

Meydanların dilini bildiğini, bugüne kadar birçok büyük şehri dolaştığını, tüm bu büyükşehirlerde de aynı heyecanı ve coşkuyu gördüklerini aktaran Erdoğan, bu hafta gideceği bazı büyük şehirler olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Yarın İzmir ile buluşacağız. Ondan sonra aynı şekilde devam edeceğiz. Hafta içerisinde, pazartesi Çorum'da olacağız. Ondan sonra Şanlıurfa büyük iller içerisinde önem arz eden illerimizden bir tanesi. İstanbulumuzu bir daha şöyle ilçeler bazında da gezmek, dolaşmak istiyorum. Bazı ilçelere gittim ama gidemediğim ilçeler de var. Onlara da aynı şekilde uğramayı düşünüyorum. Öbür tarafta Ordu, gidemediğim büyükşehirdi, Karadeniz'de. Ordu'ya gideceğim. Aynı gün inşallah Giresun'da olacağım. Çarşamba günü Erzurum var. Cuma günü inşallah Konya mitingimiz var. Bunlarla birlikte meydanlarda halkımızla bütünleşeceğiz. Sayın Başbakanımız aynı şekilde ve bazı bakan arkadaşlarımızın bu şekilde dolaşmaları var. Doğrusu ben meydanlarda şu andaki havayı çok çok olumlu buluyorum ve 'evet'e olan muhabbet, her an artarak devam ediyor. Bütün yalanlar ortaya döküldükçe tabii ki 'evet'e olan muhabbet de artıyor ve bu son ana kadar devam edecek diye inanıyorum."

Erdoğan, kamuoyu araştırmalarının sorulması üzerine, şu anda bir firmayla çalışmadıklarını, Başbakan Yıldırım'ın yaptırdığı bazı araştırmaların olduğunu ama bir de değişik kurumların yaptırdığı bazı çalışmalar bulunduğunu söyledi.

"Şu anda bir oran zikretmeyeyim. Ama açık ara diyebilirim ve bu açık ara gidiş daha da artarak devam edecek, bu onu gösteriyor. Bizim meselemiz şu anda öyle bir oran çıkmalı ki, bu bir defa bu ülkenin hizmetinde olan bütün insanlara öz güven kazandırmalı." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"İstikrar ve güven noktasında artık bu ülkede biiznillah terör olmaz. Bu ülkede artık yatırımlar en ufak bir sekteye uğramaz. Çünkü iş adamının, girişimcinin, yatırımcının ülkeye bakışı nedir? Bu ülkede bir defa terör var mı? Çünkü ben sadece Batı'yı istemiyorum. Orta Anadolu'yu istemiyorum. İstiyorum ki Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu... Buralarda da yatırımlar aynen Batı gibi, Orta Anadolu gibi, Akdeniz gibi, buralarda da devam etsin. Yani ülkemizin dört bir yanında yatırımlarda bir sıçrama dönemine ulaşalım. İşte bunu burada görüyorum. 16 Nisan, aynı zamanda bunu fişekleyecektir. Bu bakımdan çok çok önemsiyorum. Meydanları bundan dolayı önemsiyorum. İnşallah bunu haftaya pazar, akşam göreceğiz."

Körfez ülkelerinin de bu süreci çok yakından izlediğine ve 16 Nisan sonrası istikrarlı bir Türkiye'ye yatırım yapmak için hazırlık yaptıklarına dair bazı haberlerin gündeme geldiği belirtilen Erdoğan, bunların, ikili, heyetler arası görüşmelerde, iş adamı gruplarında paylaşılan konular olduğunu dile getirdi.

Erdoğan, kendisinin de yaptığı görüşmelerde bunun bizzat söylendiğini aktararak, " 'Bize nereleri tavsiye edersiniz, hangi sektörde ne gibi yatırımlar yapalım?' Bunları hep söylüyorlar." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, " '16 Nisan'da neye evet?' dendiği zaman, bizim slogan başlıklar içerisinde bir de 'İstikrarlı bir Türkiye için evet mi?' diyoruz. Çok önemli bu fakat 16 Nisan'ı bırakın, 2002 Kasım'ındaki seçimden sonra biz programımızı açıklarken de bununla çıktık. 'İki sihirli kavram' dedik, istikrar ve güven. Yola böyle çıktık. Hamdolsun bugüne kadar da aynı şekilde o istikrar ve güven kelimeleri Türkiye'yi bir cazibe merkezi haline getirdi." değerlendirmesini yaptı.

- "Genel Başkanı olduğu siyasi partinin mazisinden haberi yok"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Trabzon'da yaptığı konuşmanın hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:

"Şimdi önce tabii Genel Başkanı olduğu siyasi partinin, her zaman övündüğü, kurucusu Gazi Mustafa Kemal'in olduğu partinin bir defa mazisinden haberi yok. Sürece baktığımız zaman şöyle geçmişten bu yana, aklımda kaldığı kadarıyla da 1960'a kadar zaten bu böyleydi. Ama benim için en önemlisi şu, Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanıyken, aynı zamanda cumhurbaşkanı değil miydi? Öyleydi. Hatta yakasında cumhurbaşkanının, malum altı okuyla hitabeleri vardır. Hep bize o nutuklarında vesaire onunla beraber izletirler. Gelelim İnönü'ye. İsmet İnönü genel başkanken aynı zamanda cumhurbaşkanı değil miydi? Aynı zamanda cumhurbaşkanıydı. Ey Kılıçdaroğlu, ya sen önce mensubu bulunduğun, genel başkanı olduğun partinin kurucusu veya daha sonra müdavimi olan genel başkanların nasıl cumhurbaşkanı olduğundan haberin yok. Önce bunu bir öğren ve milleti aldatma, millete yalan söyleme. Bu 1960'a kadar da böyle geldi. Dünyada başkanların özellikle partilerin de genel başkanı olması doğal hakkıdır. Bu Amerika'da böyledir. Rusya'da böyledir. Buralarda istedikleri anda da partilerine müdahil durumdadırlar. Ama bunu bu şekle dönüştürmek, bir defa kendisinin nasıl bir yanlış üzerinde oynadığının en açık, en güzel ifadesidir. Şimdi bizde bunlar yeni şeyler değil. Dünyada bunlar yeni şeyler değil. Dolayısıyla bizim bir defa bu zata öğretmemiz gerekiyor."

Bir partinin genel başkanının aynı zamanda cumhurbaşkanı olmasının onun tarafsızlığına halel getirmeyeceğini vurgulayan Erdoğan, "Şimdi düşünün ki başbakan... Başbakan parti genel başkanıyken, aynı zamanda yürütmenin de başında mı? Başında. Peki ne farkı var? Ama onama makamı neresi? Onama makamı cumhurbaşkanı. Şimdi şu andaki durumumuza bakın. Başbakan hem partinin genel başkanı aynı zamanda da yürütmenin başında. Ne oluyor? Bunun tarafsızlığına halel getiriyor mu? Bir defa tarafsızlık kavramını bunlar anlayamamış. Tarafsızlık nedir? Hizmette adalettir."

Erdoğan, çok fazla yatırım yapıldığına, hala da yapılmaya devam edildiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu yatırımları yaparken 'buradan sadece AK Partililer geçer.' diye bir hüküm koyuyor muyuz? Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü yaptık. 'Buradan sadece AK Partililer geçer.' diye oraya bir şey mi koyduk? Tüm millet, tüm insanlık buradan istifade eder. Marmaray... Ya buradan hepsi geçiyor mu? Bütün vatandaşlarımız geçiyor mu? Avrasya Tüneli'nden hepsi geçiyor mu? Osmangazi'den benim bütün halkım geçiyor mu? İzmir... düşünün, İzmir'de biz birinci parti olmadık hiçbir zaman ve biz İzmir'de birinci parti değiliz diye İzmir'e hizmette hiçbir zaman kusur etmedik. Belediyenin yapması gerekenleri de yaptık. 42 katrilyon bizim İzmir'e yatırımımız var. Biz orada iktidar değiliz. Belediyenin yapması gerekenler... Düşünün İzmir gibi bir ilin havalimanı yoktu doğru dürüst. Ama biz Adnan Menderes Havalimanı'nı, modern bir havalimanı olarak Başbakanlığım döneminde, Binali Bey o zaman Ulaştırma Bakanımızdı, yaptık, bitirdik hizmete açtık. Çevre yolları hakeza. Şimdi İstanbul'u İzmir'e bağlıyoruz. Şu yapılan Osmangazi Köprüsü, şu anda bağlantı yollarının ciddi bir kısmı bitti. 3 saat 15 dakikada İzmir'e ulaşacağız. 'İzmir ağırlıklı olarak CHP'lidir' diye bakmadık ki. Orada kim yaşıyor? Benim halkım yaşıyor. Şimdi İzmir'de mesela özellikle köprü, tünel, ada, tüm bunlara benzer yatırımlar var. Şimdi bu adımları atarken tarafsızlığımıza gölge düşürecek ne yaptık? Ama bütün bunların yanında oradaki yerel hizmetlere bakıldığında, bakıyorsunuz orada sıkıntılar var. Orada raylı sistemler yapıldı. O raylı sistemleri yaparken, Ulaştırma Bakanımız, şimdi Başbakanımız Sayın Yıldırım, o raylı sistemde, oraya gerekli olan hizmeti verdi. Su sıkıntısı vardı İzmir'in. O su sıkıntısını biz giderdik DSİ ile. İnsan biraz sıkılır. Yani bunu söylerken, yani özellikle milletvekili olduğun ilinde yapılan hizmetleri bile görmüyorsun. Bunu gör."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan'ın, Maçka'daki programı sırasında söylediği sözlere ilişkin, "Artık bunların sonunun geldiğinin alametidir. Benim de söyleyecek sözüm var da... Ama bu vatanın bir polisine sen 'it' diyemezsin. O görevini yapıyor. O bir trafik polisidir büyük ihtimalle. Ona göre orada bir düzen kuruyor. Buna böyle dediğin zaman tabii ki bu millet sana gereğini yapar. Bunlar bu halkın dilini yakalayamadılar." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 TV, 360 ve Alem FM'in ortak yayınında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine yönelik eleştirileriyle ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:

"Maalesef, şimdi biz anlatıyoruz, o anlamamakta direniyor. Biz zaten bu kavga olmasın diye bu birleştirmeyi yapıyoruz. Şu anda buradan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimizde ne olacak? Çift başlılık veya çok başlılık olamayacak. Bu ortadan kalkıyor. Fakat çok daha çirkin bir şey söylüyor; Mesela 50 tane, 100 tane, 500 tane, hatta daha da ileri gitti, 'bin 500 tane yardımcı atayabilir' diyor. Gerçekten akıl almaz bir şey. Bir insan bunu nasıl söyler? Bakın biz göreve geldiğimizde kabine 36 kişiden oluşuyordu. Ben bunu 25'e indirdim. Biz bir defa yönetim nedir biliriz ama beyefendi yönetim nedir, yönetmek nedir, bundan haberi yok."

- "SSK genel müdürlüğünden tanırız"

Erdoğan, "O kabine, koalisyonlarda koltuk pazarlığı için de kullanıldı değil mi?" sorusuna karşılık şunları kaydetti:

"Kullanıldı tabii... O meşhur Güneş Motel hikayeleri var biliyorsunuz. O hikayeler çok çok hakikaten can acıtıcı şeyler. Bu ülke neler çekti, ne bedeller ödedi. Biz diyoruz ki bunları artık bir kenara bırakalım. Fakat yalanla bu ülkede iktidar olamazsın, milleti aldatamazsın. Dürüst ol. Dürüst ol da hiç olmazsa desinler ki hakikaten bu adamda bir şeyler var. Seni biz bir defa diyelim ki bizim jenerasyon veya bize yakın jenerasyon, SSK genel müdürlüğünden tanırız. SSK Genel Müdürlüğünde o hastanelerin halini özellikle de rahmetli Savaş Ay'ın programından tanırım. Ne rezillikti. Biz kuyruklarda inim inim inletildik."

Kılıçdaroğlu'nun, SSK Genel Müdürü olduğu dönemlere ilişkin görüntülerin yayınlanacağının söylenmesi üzerine Erdoğan, "Son güne kadar bunların yayınlanması lazım. Millet görsün, tanısın. Eğer biz bu türleri halkımıza tanıtmazsak, hele hele genç jenerasyon bilmiyor. O günleri bilmiyor, yaşamadılar. Yani o ilaçsızlığı, o hijyen şartlarının, koşullarının olmadığı hastaneleri tanımıyor. Zannediyorlar ki bu günkü hastaneler nasılsa, bu gün ilaçlarımızı nasıl alıyorsak, nasıl istediğimiz hastaneye gidiyorsak, Kılıçdaroğlu'nun zamanında da öyle gidiyorduk zannediyorlar. Bunu izlesinler." diye konuştu.

Erdoğan, görüntülerin yayınlanmasının ardından Kılıçdaroğlu'nun görüntülerde yer alan "Daha önce 10 bin tane yatak vardı ama nüfus buna oranlıydı, uyumluydu. Şimdi yine 10 bin yatak var ama nüfus 4-5 kat arttı" şeklindeki söylemlerinin hatırlatılması üzerine, her vatandaşın hastaneye gitme özgürlüğü bulunduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hastane ne için var? Hastane bunun için var. Ne demek özgürlüğü var? Kuyruklar, zaten numara almadan gidemiyorsun. Oradaki hijyen felaket. Serum şişelerinin halini görüyoruz değil mi? Oradaki lambalar kırılmış, kan, çarşaflar kan revan içinde, öyle temizlik falan bir şey yok. Galoşları satıyorlar, bir kullanılan galoşu tekrar alıyorlar, onu ikinci defa satıyorlar Bütün bunlar kimin zamanında yapılıyor? Kılıçdaroğlu zamanında yapılıyor. Ey Kılıçdaroğlu, sen bunların hesabını veremeyeceksin, veremezsin. O tabloda mesela, oradaki o yavru, kolu maalesef kangren oluyor. Niye? İhtimam yok, ilgisizlik. Bir de ne diyor 'Sorun sadece SSK'nın sorunu değil. Tüm hastanelerde var.' Biz geldik sağlık reformu yaptık. Ben dedim ki kusura bakmayın bütün hastaneleri birleştireceğiz. Artık Emekli Sandığı farklı, SSK farklı. PTT Hastanesi, Denizcilik İşletmesi Hastanesi böyle bir şey olmayacak. İşçi sendikaları dediler 'Sayın Başbakanım olamaz'. 'Kardeşim kusura bakmayın, olacak' dedim. Sağlıkta bir reform yapacağız, verimliliği artıracağız. Benim vatandaşım istediği hastaneye istediği gibi gidecek."

- "Bu tecrübelerden sonra o günlere dönmeyelim istiyoruz"

Erdoğan, Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde başından geçen bir olayı da anlatarak, şöyle devam etti:

"Ben yaşadım. Ben damdan düştüm. Tokat'a gidiyorum. O zaman belediye başkanıyım. İlginçtir Kargasekmez, Bolu Dağı'ndan iniyorsunuz. Orası kışın bir felakettir. Şimdi Kargasekmez kalmadı. O işi evelallah bitirdik. Sabah namazını kıldık Bolu Dağı'nda, çıktık yola. 5 kişiyiz aracın içinde ve araç kaymaya başladı. Dönüyoruz önce bariyerlere vuruyoruz. Bariyerlerden sonra şimdi hayal meyal hatırlıyorum. Karşıdan Urfa Cesur otobüsü geliyor. Urfa Cesur otobüsüne çarpıyoruz ve duruyoruz. Bizi alıyorlar oradan alelacele Düzce'ye götürüyorlar. Düzce'de bize bakıyorlar, ediyorlar ve diyorlar 'Burada yapacağımız bir şey yok. Sizi Bolu'ya gönderelim.' Yanımıza düşünebiliyor musunuz bir hemşire bile vermiyorlar ve yaralı arkadaşlarımızdan bir tanesi serum şişelerini alıyor, bize takılan serum şişeleriyle beraber Bolu'ya gidiyoruz ve Bolu'da ilk gittiğimiz hastane hemen bakıyor memur musun, işçi misin, Bağkurlu musun, ve almadılar. Ondan sonra aramızda işçi arkadaşlar çoğunlukta olduğu için biz doğru oradaki SSK hastanesine gittik. Orada tedavi altına aldılar. O bize zaten önemli bir dersti. Geldik dedik bunu kaldırıyoruz."

Artık herkesin istediği hastaneye gittiğini kaydeden Erdoğan, bunların dışında özel hastanelere de gidildiğini, ilaç gibi sorunların artık kalmadığını, eczaneden istenilen ilacın alınabildiğini anlattı.

Erdoğan, şimdi bu tecrübelerden sonra o günlere dönmek istemediklerini vurgulayarak, o günlere dönmemek için 16 Nisan'da "evet" dediklerini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece sağlıkta değil, eğitimde de çok büyük değişim ve dönüşümler yaptıklarını ifade ederek, şu anda müfredat içeriğiyle uğraştıklarını aktardı.

Eğitimi birinci sıraya aldıklarını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milli bütçeden birinci sırada istifade eğitimdedir. Fakat müfredat içeriğini iyi bir noktaya getirmemiz lazım ve bundan sonra da yetişecek yavrularımız, biz diyelim 70 kişilik sınıflarda okuduk ama 80, 90, 100,120 kişilik sınıflarda okuyanlar da vardı. Şimdi 'Azami 30 olacak.' diyoruz. Şu anda 30'un altında sınıflar var. Buraya geldik. Buraya durup dururken gelmedik ki. Bütün fiziki mekanlar, öğretmen açıkları, şu anda bunları peyderpey kapatıyoruz. Ciddi manada öğretmen alımı yapıyoruz. Ama öğretmende de kaliteyi artırmamız lazım. Bunu başardığımız andan itibaren, yatırımı çünkü insana yapmak durumundayız. İnsana yaptığımız yatırım en bereketli, en verimli yatırımdır ve Türkiye bu yatırımıyla beraber inşallah sıçramasını da yapacak. Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne de çıkacak. Fakat Kılıçdaroğlu bunları anlamaz."

- Tuncay Özkan'ın sözleri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan'ın, Trabzon'un Maçka ilçesindeki programı sırasında söylediği sözlerin hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:

"Artık bunların sonunun geldiğinin alametidir. Benim de söyleyecek sözüm var da... Ama bu vatanın bir polisine sen 'it' diyemezsin. O görevini yapıyor. O bir trafik polisidir büyük ihtimalle. Ona göre orada bir düzen kuruyor. Buna böyle dediğin zaman tabii ki bu millet sana gereğini yapar. Bunlar bu halkın dilini yakalayamadılar. Öbürü ise zaten menşei, memba itibarıyla maalesef buraya gelişi farklı. O da şimdi mesela 'Denize dökeceğiz.' derken kim adına bunu söylüyorsun? Genel başkanın adına mı bunu söylüyorsun? Sana böyle bir yetki mi verdi? Ne adına söylüyorsun? Ama ben ne dedim 'Biz denize dökmeyeceğiz. Biz bunlar için özel bir demokrasi müzesi yapacağız. Bunları güzel objeler olarak orada değerlendireceğiz.' dedim. Bizim atalarımızın malum 'Kem söz sahibine aittir.' derler. Şu anda sosyal medya patlıyor. Bu gün İstanbul'u göstererek ne diyorlar? İşte buradayız. Buyur dök. Yarın İzmir'deyiz, hadi. Yani ta Samsun'dan girip böyle Amasya, Sivas falan gelmene gerek yok. Oradayız buyur gel orada yapalım.

Bunlar gerçekten şu anda çizgiyi sapıttılar. Bunlar öyle zannediyorum ki siyasette affedilmeyecek sözlerdir ve siyasette bunlar artık soyu tükenen tipler olacak. Bunların yapacakları herhangi bir şey de bundan sonra kalmaz. Bugün Yenikapı'da da söyledim. 16 Nisan bunlar içinde bu türlerin özellikle tükenmesi için önemli. Ben milletimden orada bu sözü de aldım. Çünkü bunlar 'Biz kavga yapmayacağız.' İnanmayın bunlara, biz bunlara alıştık artık. Niye? Bunlar bu tür şeylere tahammül edemiyorlar. Çünkü onlarca yıl bu ülkede bunlar iktidar yüzü göremediler. Ama AK Parti daha kurulduğunun 16 ay sonrasında tek başına iktidar oldu. Bu tabii onları çılgına dönüştürüyor. Biz aklıselim ile dersimizi iyi çalışarak, halkımıza verdiğimiz hizmetle..."

Bu halka efendi olma gayreti içinde olmadıklarını dile getiren Erdoğan, "Tek adam, tek adam diyorlar ya. Bizim böyle bir derdimiz yok. Biz bir defa kollektif aklın bir ürünü olarak siyaset yaptık. Biliyorsunuz bizim en önemli aldığımız ahlak dersi edeptir. 'Edep ya hu'. Merak ederler acaba ne? Sorardık hocalarımıza. Oğlum derdi 'el, dil, bel'. Bazıları bunu belki ayıp derler ama söyleyeceğim. Eline sahip olacaksın, diline sahip olacaksın, beline sahip olacaksın." ifadelerini kullandı.

Gençlik için bunun çok önemli olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Gençliğimizin de inşallah başarıyla bu sınavı vereceğine ben inanıyorum. Sen orada 'it' diyeceksin. Bu adam güya köşe yazarlığı yapmış, kitap yazmış, cezaevine girmiş. Biz cezaevlerine Medrese- i Yusufiye diye bakarız ama bununki başka herhalde. Farklı bir okuldan mezun oldu, öyle bir dert de yok. Ne oldu şimdi? Bugün Genel Başkanı Trabzon'da miting yaptı. Acaba kaç kişi vardı? Bize gelen rakamlar farklı. Niye? Halk bunları gördüğü zaman ilgi duyar mı?" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha yapacakları çok işler olduğunu belirterek, "İnşallah 1-2 yıl içerisinde Güneydoğu'ya gidildiği zaman Güneydoğu'yu farklı göreceksiniz. Bunu bu hükümet eğer bir aşkı, bir derdi olmasa yapılır mıydı? Onun için ben Kürt kardeşlerime şunu söylüyorum; sizin adınıza ortalıkta dolaşanlar, hiçbir zaman sizi savunmadılar, sizi sevmediler, sizin derdinizle dertlenmediler. Bizim devlet olarak gönderdiğimiz paraların bir kısmını kendi ceplerine koyarken, bir kısmını dağa gönderdiler, Kandil'e gönderdiler, teröristlere verdiler. Dolayısıyla bu oyuna bir daha gelmeyelim." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 TV, 360 ve Alem FM ortak yayınında, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "Milletvekili seçilme yaşının 18'e indirilmesi ve Ankara'daki bazı beylerin çocuklarının milletvekili yapılacağı" eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Bizim 25-30 yaş arası seçilen arkadaşlarımızın birçoğunu biz ekranlara çıkarttık. Bakıyorsunuz biri Konya'da, biri herhangi bir vilayetten esnaf çocuğu, böyle insanların çocukları. Yani kendi dünyasında ne var bilemiyorum." diye konuştu.

Bir insanın 18 yaşında akil baliğ olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi ise bakıyorsunuz medeni hukukta 18 yaş. Şimdi 18 yaşa cezai kurallar uyguluyor musun? Evlenme yaşı olarak onu koyuyor musun? Vesaire, vesaire... 18 yaş bir kırılma noktası değil mi? Bunları orada veriyorsun da seçmeyi veriyorsun, seçilmeye gelince vermiyorsun. Ya zor olan seçmektir, seçilmek değildir. Hatırlayın bir zamanlar bir siyasi bir şey söylemişti; 'Ben 4 ayaklı merkebi Taksim Meydanı'na koyarım, onu seçtiririm' demişti. Niye? Zor olan o değil. Zor olan seçmek, seçmek. Gelecek, hadi ideal olanı, uygun olanı seçecek. Madem ki 18 yaşa seçmeyi veriyorsun, seçilme hakkını da ver. İşte şimdi bunu kazanıyoruz. Biz diyoruz ki bizim gencimiz bu hakka sahip olmalı. Gençliğimize biz inanıyoruz, güveniyoruz. Siz de üstelik partimizin kurucusu diye iftihar ediyorsunuz. Gazi Mustafa Kemal de böyle söylüyor; 'Gençler, Cumhuriyeti size emanet ediyorum.' Bitti, daha bu konuda konuşma."

- "Halkımız kararı nasıl veriyorsa öper başımıza koyarız"

Geçmiş yıllarda cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan olumsuzluklar ve "367 krizi" ile ilgili gelişmelerin izlettirilmesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Öncelikle ben, az önce arşivi izleyince tabii insanın tüyleri diken diken oluyor. Orada görüyorsunuz işte, bu ülkenin başına ne çoraplar ördüler, neler yaptılar. Tehditler bir taraftan, bir taraftan 'biz asılız.' Tamam sen asılsın. Yani karşındaki asıl değil mi? Diyelim ki Tayyip Erdoğan yüzde 52 oyla bu ülkede Cumhurbaşkanı seçiliyor, tahammül edemiyorsun, çılgına dönüyorsun. Ondan önceki dönemde yüzde 49,5 oyla Başbakanım, Genel Başkanım. O zamanlar biz iktidar oluyoruz, bize saygı duymuyorsunuz. Alışmışlar azınlıkların çoğunlukları idaresine alışmışlar. İki, atanmışların seçilmişleri idare etmesine alışmışlar. Vesayet rejimine. Şimdi biz bunu yıktık. Şimdi orada hanımefendi 'Biz asılız' diyor. Tamam bizim derdimiz de bu zaten. Tamam biz asılız, öyleyse seçilmişleri hiçbir zaman atanmışlara, yani bir vesayet rejimine kurban etmeyeceğiz, bu bir. İki, asıl olan yetkisini her zaman, her yerde kullanabilecek. Buna saygı duyacağız. Ama duymadılar. '367 garabeti' dediler, hatırlayın. Bunun için de kampanyalar yürüttüler. Halbuki bunlar yasalarda olan şeylerdi. Yasaları çiğnediler. Bir de tehditler. Sayın Baykal'ın yaptığı tehditler. 'Sakın aday olmayacaksın, olmayın, oldurmayın.' Ya sen kimsin? Haddini bil. Herkesin en doğal hakkı. Bunlar anayasal olarak belli mi? Kim aday olabilir, kim olmayabilir. Bitti. Sen de kendine güveniyorsan kalkıp aday olursun. Seçilirsin veya seçilmezsin. Ama seni kendi partin bile aday yapmadı. Şimdi ise Türkiye'de tabii yeni bir süreç var. Bundan dolayı çılgına dönüyorlar."

Bu yeni süreç, 16 Nisan'da başladığı takdirde, bundan sonra artık halkın karar vereceğini aktaran Erdoğan, "Halka gidilecek. Halk inşallah Kasım 2009'dan sonra hem 2 sandıkta, bir tanesinde cumhurbaşkanını seçecek. Bir diğerinde de kimi seçecek? Parlamentoyu seçecek. İki sandık kuruluyor. Şimdi bundan rahatsız oluyorlar. Belki de şunu düşünüyorlar. Acaba oralarda bize sıra gelecek mi,? Gelmeyecek mi? Bu endişeye kapılıyor olabilirler. 'Parlamentoda acaba bizim gücümüz, yerimiz ne olacak?' Bunu düşünüyor olabilirler. Bu bir ön kesme harekatıdır. Fakat 16 Nisan'da benim halkım, 'Biz bu ülkenin asli organıyız, biz milletiz.' Gazi Mustafa Kemal'in de ifade ettiği gibi, 'Egemenlik kayıtsız şartsız, beşer planında halkındır, milletindir.' Halkımız kararı nasıl veriyorsa öper başımıza koyarız." ifadelerini kullandı.

Başbakanlığa başladığı andan itibaren hep "Bizim rabiamız var" dediğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Tek millet dedim. Ne demek bu? 80 milyon biz bu ülkede tek milletiz. Türkü, Kürdü Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Abazası, Boşnağı, 80 milyon tek milletiz. Ne yapıyoruz? Ben kucaklıyorum onları. Bu hareket, halkını kucaklayan bir harekettir. Tek millet çatısı altında topluyorum. İki; tek bayrak. Bizim bayrağımızın dışında bir paçavra kabul etmiyoruz. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, rengi oradan geliyor. Hilal, bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisi. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğurunda ölen varsa vatandır. Yani bir toprağın vatan olabilmesi için uğurunda ölenlerin olması lazım. Şimdi biz bu tek vatanı, uğrunda onca şehitler verdik, bu toprakları öyle vatan yaptık. Nedir bu vatan? 780 bin kilometrekare. Yani bizim bu tek milletimiz bu unsurlardan oluşuyor. Yani biz kalkıp da ülkemizi sadece bir etnik kimliğe ne yapamayız? Mahkum edemeyiz. Kürt de bizim, hepsi bizim. Biz anayasal anlamda bir millet kavramından bahsediyoruz, budur. Dördüncüsü de nedir? Tek devlet. Bu tek devlet dediğimiz zaman 'Yok paralel devlet, yok şuymuş, yok buymuş' öyle bir şey yok."

Türkiye Cumhuriyeti devletinden başka bir devlet tanımadıklarını, güneydoğuda üniter yapıyı tehdit eden bazı adımlar, gayretler oluşturmaya çalışıldığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

"Biraz güç topladılar ya... Bazı güçler devşirmeye çalıştılar, orada havaya girdiler. 'Şöyle yapacağız, böyle yapacağız' diye. Ne oldu? Tendürek'te, Gabar'da, Cudi'de, Bestler Deresi'nde, bütün Kandil'e varıncaya kadar, silahlı kuvvetlerimiz, polisimiz, hepsi burada, güvenlik korucularımız el ele verdiler. Oraları bunlara dar ettiler. Bitmedi, devam ediyor. Daha çok yapacağımız işler var. Fakat hepsinden öte yapılan bir iş var. Şu anda hükümetimiz bölgede yoğun bir çalışmayla bütün o hendekler, çukurlar, evlerin altında kazılmış tüneller, oluşturulmuş şehirler, bunların hepsi yıkılmak suretiyle şimdi yeni şehirler oluşturuyoruz.

İnşallah 1-2 yıl içerisinde Güneydoğu'ya gidildiği zaman Güneydoğu'yu farklı göreceksiniz. Bunu bu hükümet eğer bir aşkı, bir derdi olmasa yapılır mıydı? Onun için ben Kürt kardeşlerime şunu söylüyorum; sizin adınıza ortalıkta dolaşanlar, hiçbir zaman sizi savunmadılar, sizi sevmediler, sizin derdinizle dertlenmediler. Bizim devlet olarak gönderdiğimiz paraların bir kısmını kendi ceplerine koyarken, bir kısmını dağa gönderdiler, Kandil'e gönderdiler, teröristlere verdiler. Dolayısıyla bu oyuna bir daha gelmeyelim."

Diyarbakır'a gittiğinde enteresan bir durumla karşılaştığını aktaran Erdoğan, "Diyarbakır'da basın mensuplarını şöyle gözlerimle taradım. Deneyimimiz var belli miktarda. Baktım ki ciddi bir manada yabancı gazeteciler var. Hepsi oralara sızmış. Çünkü Diyarbakır'ın en önemli tehdit unsurlarından birisi de onlar. Yalan, yanlış haberler yapıyorlar. Ama bu oyun da bozuluyor artık. Şimdi inşallah bir Sur İçi projelendirdik, o ihya edildi, ediliyor. Şimdi bir de şu var. Niye sadece Diyarbakır, 10 milyar turizmden çekmesin? Bak yatırımlara girmiyorum. Bacasız sanayi dediğimiz turizmden 10 milyar çeker. Çünkü tarih var orada.Bunu yapabiliriz, kültür var, inanç turizminin en önemli merkezlerinden birisi orası. Böyle bir destinasyon olamaz. Bunu bizim kullanmamız lazım. Ama ne oluyor? Millet korkuyor, uluslararası camia korkuyor. Ama şimdi kapılar açılacak inşallah." değerlendirmesinde bulundu.

Ölümün 'hak' olduğuna inandıklarını ve ölene kadar bu millete, bu vatana hizmet etmenin aşkı içinde olacaklarını vurgulayan Erdoğan, "Bizim başka derdimiz yok. Bizim bir hesabımız daha var. Biz bu millete efendi olmadık, efendi olmaya da gelmedik. Biz bu millete hizmetkar olmaya geldik. Tek derdimiz var; 'Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş' diyor ya Baki. İşte biz de eğer bu kubbede hoş bir sada bırakabilirsek ne mutlu bize. 'Bir zamanlar böyle bir Cumhurbaşkanı geldi geçti. Böyle bir Başbakan geldi geçti, böyle bir Belediye Başkanı geldi geçti. Allah ondan razı olsun. Ne hizmetler verdiler. Nelerle bizi sevindirdiler, ihya ettiler. Bu ülkeyi ayağa kaldırdılar.' Bu denilse bizim için, ruhumuza da bir Fatiha gönderseler, bu yeter." ifadelerini kullandı.

 Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Hatırlayın 40'lı yıllarda CHP il başkanları aynı zamanda bulundukları illerin nesiydi? Valisiydi. Bunu bu ülke gördü mü? Gördü, bu neyi getiriyor? Bunların demokrasi diye bir anlayışı yok. 'Benim kurucu liderim Atatürk' diyor ama kurucu lideri Atatürk'ün aynı zamanda cumhurbaşkanı olduğunu da bilmiyor." dedi.

Erdoğan, 24 TV, 360 ve Alem FM ortak yayınında, cumhurbaşkanının, hakkında anayasa maddesi veya yasal düzenleme olmayan herhangi bir konuda kararname hazırlayabileceğini anlattı.

"Ancak hazırladığı bu kararname parlamento tarafından onanmazsa veyahut da bir karşı yaklaşım parlamento buna gösterirse bir yasal düzenlemeyle o kararname ne olur? Ortadan kalkar. Yani 'o kararname hemen yürürlüğe girer' diye bir şey yok" diyen Erdoğan, anayasa ve yasaların üstte olduğunu kaydetti.

Erdoğan, "Yani Cumhurbaşkanı bir defa artık bugüne göre 16'sından sonra çok daha farklı olacak. Tabii 16'sından sonra derken 2019'u kastediyorum. Daha farklı olacak. Şu anda mesela ihanet-i vataniyenin dışında Yüce Divan'a bizim gidişimiz söz konusu değil ama 2019'dan sonra kişisel suçlar sebebiyle bile bizler Yüce Divan'a, parlamentodaki belli bir çoğunluğa ulaşması halinde parlamento bizi gönderebilir. Bu var. Bu bir risk. Neyi getiriyor bu? Parlamentoya çok ciddi bir denetim gücü kazandırıyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yazılı soru önergesi getirilmesi konusunda şunları kaydetti:

"Yazılı olarak soru önergesini verirsin, ilgili bakan veya bakanlık yazılı bir cevap ile bunu verir. Kaldı ki şimdi yeni dönemin avantajı şu olacak; Mesela genelde bakanlar, bunu kendi bakan arkadaşlarım da gücenmesin ki benim bakan arkadaşlarım bu konuda hassas davranmışlardır ama geneli itibarıyla geçmişten bugüne baktığımızda rahmetli Özal bundan çok dert yanardı. Hep kendi illerine bakarlar. Mesela bizim Çankırı ilinin geçmişte bir bakanı geldi. Milli Eğitim Bakanı olarak oraya gereğinin üstünde okullar yaptı ve bu okullar kullanılmadı. Şimdi bu tabii iş değil. Öyle olması lazım ki yapılan yatırımlar fizibıl olması lazım. Kaynak israfına gidilmemesi lazım. İşte siz şimdi dışarıdan bakan atadığınız zaman, dışarıdan atanan bakan kendi bakanlığıyla ilgili 81 vilayetin tamamında ihtiyaç neyse bu ihtiyaca göre ne yapacak? Değerlendirmelerini yapacaktır. Adımını da ona göre atacaktır. Şimdi tabii bu arkadaşımız, acaba sormak lazım. Sen hayatında neyi yönettin, kaç kişi yönettin? Önce bunu söyle. Onun hayatında böyle bir şey yok. Onun için de ne diyor? 'Lokantayı bile icabında kapatabilecektir' Böyle bir şey olabilir mi, bir cumhurbaşkanının böyle bir görevi olabilir mi? Lokantayı kapatan kimdir? Bak onu da öğrenmesi lazım, ben ona söyleyeyim. Belediye başkanları lokanta kapatır. Neden kapatır? Hijyenden kapatır, oradaki gıda vesaire, mutfak çalışmaları vesaire, şundan bundan. O da tabii büyük şehirlerden öte daha çok ilçe belediye başkanlarının işidir. Bunu yaparlar. Bir Cumhurbaşkanının lokanta kapatmak gibi bir meselesi olur mu? Böyle bir şey söz konusu değil ve yalan bu."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer bir konunun muhtarlıklar meselesi olduğunu belirterek, "BM Genel Kurulundaki konuşmamdan sonra mesela şunu söylemiş; 'BM'de liderlere mi konuşuyor, yoksa muhtarlara mı konuşuyor, anlamadım' Ya çok ayıp ya, yani Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı ki sen hayatında BM Genel Kuruluna gitmiş değilsin. Orada bir konuşman vesaire, öyle bir şeyin de söz konusu değil ama şimdi benim bu televizyon programımdan sonra belki ona da bir yol verirler orada. Herhangi bir komisyon toplantısına çağırabilirler." ifadelerini kullandı.

BM Genel Kurulunda sadece liderlerin olmadığını, bakanların da olduğunu, seçilmişlerin yanında atanmışların da genel kurulda olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Biz o konuşmayı yaptık, geldik. Tabii Sincan'da bu muhtarlara bir toplantı yapıyor. Sormuş bir tanesi, 'Yani siz böyle diyerek, bizi küçümsediniz. Bundan dolayı üzüldük.' Hemen cevap şu: 'Haddime mi? Nasıl böyle bir şey söylerim. Ben bunu kastetmek istemedim.' Avukatlara konuşurken farklı konuşacaksınız, işte tıp mensuplarına konuşurken farklı konuşacaksınız, şuna ayrı, buna ayrı filan falan. Ya böyle bir şey olabilir mi?" değerlendirmesini yaptı.

Şu ana kadar 18 bin muhtarı Külliye'de ağırladıklarını, muhtarların hepsiyle buluşacaklarını dile getiren Erdoğan, "Şimdi son toplantıyı farklı yaptık. 2 bin kişiyi davet ettik son toplantıya ve heyecan, coşku her şey çok iyiydi. Bu defa yemek meselesi Külliye'de olmadı. Onları Vilayet Evi'nde İçişleri Bakanım ağırladı. Benim de o gün Bursa mitingim vardı. Ben Bursa mitingine geçtim. İnşallah şimdi çok amaçlı salonumuzu vesaire onları da yapıyoruz. O salonda aynı anda 2 bin kişiye inşallah yemek verme imkanımız da olacak. Hemen caminin kıble tarafında ve tabii diğer tarafta da zaten kütüphane şu anda hızla o da devam ediyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir soru üzerine CHP'nin anlayışında "Kuralları koyarlar ve koydukları kuralları da milli iradeyle değil, CHP eliyle yürütürler" mantığının olduğunu söyledi.

Erdoğan, şunları kaydetti:

"Hatırlayın 40'lı yıllarda CHP il başkanları aynı zamanda bulundukları illerin nesiydi? Valisiydi. Bunu bu ülke gördü mü? Gördü, bu neyi getiriyor? Bunların demokrasi diye bir anlayışı yok. 'Benim kurucu liderim Atatürk' diyor ama kurucu lideri Atatürk'ün aynı zamanda cumhurbaşkanı olduğunu da bilmiyor. İnönü, aynı zamanda cumhurbaşkanı olduğunu bilmiyor. Önce bunları bir gör, demek ki olabiliyormuş. Bak bunlar bu ülkede yaşandı. Demokrasiye gelince, zaten CHP'nin geçmişinde bu noktada kirlilikler var. Hiçbir zaman demokrat olmadılar. Onun için de darbelerle yaşanan süreçte, işte 1960'ı düşünün, 1960 darbesinde kalkıp da 'Nasıl siz bir başbakana, bakanlara böyle bir idam için yol açarsınız?' diyemediler. Aynı şekilde bizim partimizin kapatılmasıyla ilgili olarak açılan davada biliyorsunuz, o dönemin yine genel başkanı Baykal ne dedi? 'Ankara'da yargıçlar varmış' dedi. 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' ve bir taraftan da 'Ankara'da yargıçlar varmış' dedi. Şimdi o zaman 'Şeriatın kestiği parmak acımaz' diyen Baykal, ondan sonra 'Ankara'da yargıçlar vardır' diyen Baykal şimdi aynı şeyleri söyleyemiyor. Daha farklı manevralar yapmak suretiyle, eğer 'hayır' çıkarsa 'denizde dökmüş kadar sevineceğim' diyor."

Erdoğan, "CHP'nin tepesinde değişiklik mi bekliyorsunuz?" şeklindeki bir soruya "Her şey olabilir. Onun için ben CHP'nin bugüne kadar gelmiş geçmiş genel başkanları içerisinde, yani demokrasi noktasında hassasiyeti olanı ne yazık ki görmedim ve hiçbir zaman da yani 'genel başkan ayrı, cumhurbaşkanı ayrı' böyle bir dertleri de hiçbir zaman olmadı." cevabını verdi.

CHP'nin çok partili hayata hiç tahammül edemediğini dile getiren Erdoğan, "Mesela şimdi tek adamlık, vesaire... Yahu tek adamlıksa, tek parti dönemiyse bu sizde var zaten. Milli Şeflik dönemini nereye koyacaksın? Bunlar yaşanan şeyler." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların unutturulmak istendiğini, gençlere Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ey gençler Cumhuriyeti sizlere emanet ediyorum" sözünü hatırlatmak istediğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Ama Gazi Mustafa Kemal'in emanet ettiği Cumhuriyeti şu anda Kılıçdaroğlu gençlere emanet edemiyor. Parlamentoya girmelerine tahammül edemiyor. Ne diyor? '18 yaşın parlamentoya girmesine karşı değilim.' 'Girecek ondan sonra ilanihaye maaş alacak' diyor. Askerlikten men... Bunların ikisi de yok. Neye dayanarak söylüyorsun? Bir defa, geldi birinci dönem, diyelim ki 18-19-20-21-22-23-24... Bir defa bu yaşa kadar hepsi buraya girebilir. Bayan da girer erkek de girer. Sadece erkek gençler buraya girmeyecek, bayanlar da girecek. Dolayısıyla şimdi burada askerlik olayına soru işareti koyacağız. Niye, bayanlar da var bu işin içerisinde. İşin bir boyutu bu. Bir diğer boyutu, yasal düzenlemeler yapılabilir mi? Yapılabilir. Şimdi yasal düzenleme ile icabında kalkılıp, yani burada bu yaş grubunda olanlar varsa bedelli askerlikle o kaldırılabilir. Bu bir, iki parlamentoyu biz niye hafife alıyoruz? Bakın biz polislerle ilgili mesela kaldırdık. Niye? Dedik ki aynı görevi yapıyor. Benim için parlamentodaki görev de en az bir polis, asker görevi kadar kutsaldır. Bunun niye biz hafife alıyoruz? Onun için gençliğimizin bu noktada önünü açmak, ufkunu açmak ve onlara bırakalım, sanki böyle parlamentonun yani 600 üyesinin 600'ü de bu gruptan olacakmış gibi bir yaklaşımla. Bakın şu anda 25-30 yaş grubunda 5 kişi var ya 5 kişi..."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu partinin kurucu genel başkanıyım. Dolayısıyla bu hak doğduğu andan itibaren ben partime üye olurum ve partime üye olarak hizmetime devam ederim." dedi.

Erdoğan, 24 TV, 360 ve Alem FM'in ortak yayınında, "16 Nisan'da 'evet' çıktıktan sonra hükümette derhal bir değişiklik olacak mı yoksa 2019 Kasım'ına kadar beklenecek mi?" sorusu üzerine "O işin takdiri Başbakanımıza aittir. Çünkü hükümet var. Hükümet gitmiyor. Birinci derecede Sayın Başbakan'a aittir. Başbakan'ın bana teklifi, bu teklifi onaylayabilirim veyahut 'bu doğru değil Sayın Başbakan, bir başka tercihle değerlendirme yaparsak isabetli olur' diyebilirim. Bu tabii sayın Başbakan'ın birinci derecede tercihidir" cevabını verdi.

"Kabine revizyonu mu olur? sorusu üzerine ise Erdoğan, "O revizyon kararı benden gelmez. Sayın Başbakan'dan gelir." dedi.

Erdoğan, "16 Nisan'da 'evet' çıktıktan sonra bir partiye üye olmanızın önünde anayasal bir engel kalmamış oluyor. Bir parti olağanüstü kongresinden mi söz etmemiz lazım? Parti olağan kongresini mi beklemek lazım?" şeklindeki soruya da şu yanıtı verdi:

"Şimdi tabii olağanüstü kongreyle ilgili karar şu andaki mevcut yönetime ait. Ama benim doğrusu en büyük düşüncem, şu anda, birinci derecede düşüncem şudur: Bu partinin kurucu genel başkanıyım. Dolayısıyla bu hak doğduğu andan itibaren ben partime üye olurum ve partime üye olarak hizmetime devam ederim."

Erdoğan, "Hemen 17 Nisan günü mü?" sorusu üzerine "Onlar sonraki işler. Partimizin yetkili kurullarının vesaire vereceği bir karardır." dedi.

Recep Tayyip Erdoğan, Amerika'nın Suriye'deki üssü vurmasına ilişkin bir soru üzerine şunları kaydetti:

"Bana göre bu atılan adım gecikmiş bir adımdır. Bu gecikmiş adımın atılmasını ben takdirle karşıladım. Yeter mi? Bana göre yetmez. Çünkü burada bir katil Esed var. Devlet terörü estiren bir Esed var. Buna daha ne kadar tahammül edilecek? 1 milyona yakın insanı öldüren bir katil. Bazıları kınıyor. Kusura bakmasınlar, neyi kınıyorsunuz? 6-7 yıldır Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, Cumhurbaşkanı olarak ben bunu bütün bunu kınayanlara söylemiş biriyim. Uluslararası toplantılarda da söylemiş birisiyim. Bakın burada bir hedef saptırma var. O hedef saptırmayı da bu program vasıtasıyla ifade etmek istiyorum. Nedir o? İkide bir 'kimyasal silah' diyorlar. Bu bir kandırmacadır. Kimyasal silah, uluslararası hukuk itibarıyla yasaklandı diye bunu gündeme getirmenin bir anlamı yok. Kimyasal silahı konuşalım ama mesele sebep-netice ilişkisidir. Neticesi ölüm olan bir saldırıda konvansiyonel silahlarla da bu oluyorsa bunun üzerine de gideceksin. Niye bunun üzerine gitmiyorsun? Bugün 1 milyona yakın insan öldürülmüşse bunun ne kadarı kimyasal silahla öldü, ne kadarı konvansiyonel silahlarla öldü? Göreceksiniz ki kimyasal silahlarla ölenlerin sayısı diyelim ki 10 bin, 15 bin, 20 bin ise konvansiyonel silahlarla ölenler yüz binlerdir. Niye bunu gündeme getirmiyorsunuz? Nasıl burada F-16'larla vurmaya kalktılar? Şehitlerimiz, yaralılarımız var. Tanklarla üzerilerine gelerek vurmaya kalktılar. Bunları Esed sürekli yapıyor. Dolayısıyla tabii bir ders alması önemliydi. Şimdi o üs. Malum. Kimyasal silahların kullanıldığı bir üs olarak devreye girdi. Şimdi hedef saptırma yapıyorlar, bazıları. Neymiş? Oradaki terör örgütlerinin deposundan çıkmış. Hiç alakası yok. Elimizde bizim radar bilgileri var. Elimizde bizim adli tıp raporları var. Şimdi diyor ya, 'Kimyasal silah Suriye'de yok.' Bal gibi var. Hangi uçaklardan atıldığı da belli. Bunlar da radarlarla tespit edilmiş vaziyette. NATO'da da bu kayıtlar var. Dolayısıyla biz bu haklı iddianın bir defa takipçisiyiz, peşindeyiz. Temennimiz şu: Temenni ederiz ki, Amerika'nın şu anda yaptığıyla kalmasın. Yani burada Rusya da işin işine girsin. Hala şu Esed'i savunma durumunda olmasınlar. Çünkü ben Sayın Putin ile bunları çok konuştum. Ve bana bazen güzel güzel şeyleri de oldu. Son açıklamasında zaten artık 'Esed'e sınırsız destek olmayacağız' gibi ifadeler geldi. Hızlandıralım. Kurtulalım bu beladan. Bir defa güzel bir geçiş yapalım. Nedir bu geçiş? Demokratik bir geçiş. Eğer demokrasi diyorsak bu adımı atalım. Cenevre müzakereleri falan... Cenevre'de bir mutabakat olmadı ki. Astana'da güzel bir gelişme oluyordu, o da maalesef istenildiği gibi gelişmedi. Şimdi burada biz özellikle dostlar alışverişte görsün kabilinden mi bunu yapacağız? Yoksa gerçekten bir netice almak için mi yapacağız? Netice almak için yapacaksak burada en çok muzdarip olan biziz. Dikkat ediyorum, Türkiye sanki bu işten mutazarrır değil. Bizim de 911 kilometre sınırımız var. Burada sizlerin böyle bir sınırı yok, böyle bir ilişkisi yok, sınırı olan biziz. Birçok insanı biz kaybettik, bakıyorsunuz hala oralara silahlar indiriliyor, bir tarafta üsler kuruluyor ama bunlar hiç Türkiye ile konuşarak falan değil... Türkiye'nin bilgisi dışında bu adımlar atılıyor."

- "16 Nisan'ı bayram kılalım"

Suriye'de kimyasal silah saldırısında ikiz bebeklerini, eşini ve ailesinden birçok insanı kaybeden Suriyeli Abdülhamid el-Yusuf ile görüşmesine de değinen Erdoğan, "Bir insanın iki tane yavrusu ikisi de kimyasal silahla vurulmuş ve bunlar da 8 aylık yavrular. Aynı şekilde hanımı da şehit olmuş. Aynı ailede 100'e yakın insan ölmüş ve neleri varsa hepsi gitmiş. Bize dua dua.. 'Bizim haklarımızı sadece siz savunuyorsunuz. Bizi sadece siz takip ediyorsunuz.' Alnımızdan öptü. Liderlere karşı şeyleri budur, alınlarını öperler." diye konuştu.

Erdoğan, bu konuda konuşanların oradaki kültürü bilmediğine dikkati çekerek, "Rütbeye göre değişiyor, lider olduğu zaman alın, emirlerde mesela af edersiniz burnu da öperler. Daha aşağı geldiği zaman omuz öperler." dedi.

Torununa Kuran-ı Kerim öğretirken çekilen fotoğrafına ilişkin Erdoğan,"Bu Berat Bey'in büyük oğlu. Bu Marmaris'te çekildi darbe girişiminin olduğu gece. Orada kaldığımız o 4-5 günlük süre içerisinde. 'Oğlum, burada her gün seninle 5 sayfa okuyacağız.' Kuran-ı Kerim'i yüzünden gayet iyi okuyor. Orada bunların tekrarını yaptıralım falan... Maşallah yavaş yavaş iyi noktaya geliyor. O akşam dersini verdi. Geç saatlerde olay patladı." şeklinde konuştu.

Erdoğan, referanduma 8 gün kaldığını hatırlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Tüm vatandaşlarıma diyorum ki, 'Aman sandıkları ihmal etmeyin. Sandıklara gidin oyunuzu mutlaka kullanın. Yurt dışında tüm vatandaşlarım mutlaka oylarını kullansın. Böylece demokratik haklarınızı sonuna kadar kullanmanın da mutluluğunu yaşayın. 16 Nisan akşamı da 'Bu bayramda benim de hakkım var. Bu bayramı biz birlikte bayram yaptık' diyelim. Sadece gidip fiziki olarak görüşmek değil, telefonlarla da dost, ahbap herkesi arayalım, onları da teşvik edelim. Bir olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep birlikte Türkiye olalım. 16 Nisan'ı bayram kılalım."