Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kudüs'ün tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de hem Müslümanların kendi aralarındaki hem de dünyadaki vicdanlar için adeta bir ölçü vazifesi gördüğünü belirterek, "Dün Kudüs'ü işgal etmek için İstanbul'dan Anadolu'ya 600 bin kişiyle geçen haçlı ordularını Toroslar'a kadar 60 bin kişiye indiren bir millet, biz de bu vicdan terazisinde şu anda tartılıyoruz." dedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "42. Muhtarlar Toplantısı"nda, Adana, Antalya, Balıkesir, Bilecik, Bingöl, Çankırı, Çorum, Erzincan, Isparta, İstanbul, Kırklareli, Konya, Muş, Samsun ve Tekirdağ'dan muhtarlarla bir araya geldi.

Konuşmasına "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, milletin evine, bu gazi mekana hoşgeldiniz" diyerek başlayan Erdoğan, Türkiye'nin ve dünyanın tüm meselelerini konuştukları, muhtarların hissiyatını yakından görme imkanı buldukları Muhtarlar Toplantısı'nın gelecek ay üçüncü yılını dolduracağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz muhtarlarımızla kucaklaştıkça, hasbihal ettikçe, saflarımızı sıklaştırdıkça ülkemizin bu en köklü demokrasi kalelerinin prestijleri de artmaya başladı. Daha düne kadar istihza ile karşılanan, hatta 'muhtar bile olamaz' manşetleriyle siyasi hayatımızın sona erdirdiğini ima edenler ve bununla beraber muhtarlık kurumunu aşağılayanlar tabii bu buluşmalarımızın ardından da şunu gördüler ki muhtarlar öyle aşağılanacak kurumlar değil, kişiler değil." diye konuştu.

Muhtarların maaşlarından sigorta primi ödemelerine kadar tüm imkanlarını, yürüttükleri görevin önemine uygun bir seviyeye getirdiklerini ifade eden Erdoğan, artık valiliklerde, kaymakamlıklarda, belediyelerde ve diğer kurumlarda muhtarların taleplerinin daha dikkatle ele alındığını ve gereğinin yapıldığını bildirdi.

"Muhtarlarımızı üzenler beni de üzerler, o zaman ben de onları üzerim." ifadesini kullanan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Muhtarlarımızdan da bu temsil düzeyine, kendilerine sağlanan imkanlara, üstlendikleri sorumluluğa uygun bir duruş, vakar, bir gayret özellikle bekliyorum. Mahallesine muhtar adayı dahi olamayacak derecede hayatın gerçeklerinden kopuk kişilerin bu ülkenin siyasetinde, bürokrasisinde, yönetiminde söz sahibi oldukları devirler artık geride kalmıştır. Milletimizin gönlünde taht kuramayan, desteğini alamayan hiç kimsenin arkasını şu veya bu güce yaslayarak efelik yaptığı dönemlerin kapısını bir daha açılmamak üzere kapattık.

Biz eğer terör örgütlerinden küresel şer odaklarına kadar yedi düvele meydan okuyorsak milletimizden ve sizlerden aldığımız destekle bunu yapıyoruz. Arkasında milletin olmadığı devlet adamı ayakta kalamaz, milletinin tam desteğini almış bir devlet adamının ise önünde duracak hiçbir beşeri engel yoktur."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 40 yıllık siyasi hayatının her döneminde milletle yürüdüğünü ifade ederek, "Geçtiğimiz 15 yılda ülkemizde demokrasiden ekonomiye hangi alanda tarihi reformlara imza attıysak hepsini de milletimizle birlikte başardık, bugün de aynı anlayışla mücadelemizi sürdürüyoruz. İşte 15 Temmuz gecesi biz bu milletin ne kadar büyük, ne kadar kahraman, ne kadar cesur, ne kadar kararlı olduğunu bir kez daha gördük." dedi.

Arif Nihat Asya'nın "Fetih Marşı" şiirinden "Delikanlım işaret aldığın gün atandan / Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan / Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan" dizelerini okuyan Erdoğan, "15 Temmuz gecesi milletimizle birlikte darbecilerin üzerine yürüdük ve ülkemizin darbeler konusundaki o makus talihini tersine çevirdik. İlk defa darbecilerin değil, milletin kazandığı bu hadise tarihimizde bir dönüm noktasıdır. İnşallah şu an gündemimizde olan iç ve dış tüm sorunların üstesinden gelerek bu dönüm noktasını daha büyük zaferlerle taçlandıracağız." diye konuştu.

- "Üzerinde çalışılmamış pek çok destan var"

Erdoğan, Kudüs'ün tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de hem Müslümanların kendi aralarındaki hem de dünyadaki vicdanlar için adeta bir ölçü vazifesi gördüğüne işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dün Kudüs'ü işgal etmek için İstanbul'dan Anadolu'ya 600 bin kişiyle geçen haçlı ordularını Toroslar'a kadar 60 bin kişiye indiren bir millet, biz de bu vicdan terazisinde şu anda tartılıyoruz. Ecdadımız bin yıl boyunca kanı ve canı pahasına Kudüs'ü ve tüm İslam coğrafyasını korumuştu. Birinci Dünya Savaşı bu büyük imtihanla bir kez daha yüzleşmemizin, Kurtuluş Savaşımız ise diriliş ruhuyla önümüzde yeni bir dönem açışımızın adıdır."

Milletin, Birinci Dünya Savaşı'nı kayıplarla ve en fazla da Çanakkale'deki büyük zaferle bildiğini dile getiren Erdoğan, "Halbuki Birinci Dünya Savaşı'nın üzerinde hala yeteri kadar çalışılmamış pek çok destanı vardır. Bunlardan biri mağrur İngiliz kuvvetlerinin Kut'ül Amare'de bölgedeki en büyük hezimetlerinden birine uğratılmış olmasıdır. Üzerinde önemle durulması gereken bir başka hadise sırf düşman toplarıyla tahrip edilmesin diye Kudüs'ten ricat edilmiş olmasıdır, dönülmüş olmasıdır. Bir diğer önemli husus Osmanlı'nın aynı anda pek çok cephede savaştığı bir dönemde Kafkas İslam Ordusu ile Azerbaycanlı kardeşlerimizin yardımına koşmamızdır." değerlendirmesinde bulundu,

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed'in sosyal medya paylaşımına ilişkin, "Şimdi bakıyorsunuz maalesef oraya (Medine) yakın topraklarda bulunanlar bize utanmadan, sıkılmadan bühtanda bulunuyorlar. Önce haddini bil. Sen demek ki bu milleti tanımamışsın, sen Erdoğan'ı da tanımamışsın, Erdoğan'ın ceddini ise hiç tanımamışsın." dedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "42. Muhtarlar Toplantısı"nda, BAE Dışişleri Bakanı Zayed'in, Twitter'da bir kullanıcının, Medine müdafisi Fahreddin Paşa'nın "yerel halka karşı suç işlediğini" iddia eden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhinde görüş içeren mesajını paylaşmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

"Bugünlerde birilerinin bu çok önemli, büyük bühtanıyla hatırladığımız bir başka destanımız da bizim Medine müdafaasıdır." diyen Erdoğan, "Bölgemizde ve dünyada Müslümanların çok ciddi baskı, zulüm ve saldırı altında olduğu bir dönemde, zalimlerin safında yer almayı maharet sananların Medine müdafaasını ve onun büyük kahramanı Fahreddin Paşa'yı hedef almaları boşuna değildir. Çünkü Medine müdafaası, İslam'ın ve onun büyük Peygamberinin, Efendimiz Muhammed Mustafa'nın sembollerinin ve adının, şartlar ne olursa olsun nasıl korunması gerektiğini gösteren ibretlik bir hadisedir." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nedir Medine müdafaası ve kimdir Fahreddin Paşa?" sorusunu yönelterek, Fahreddin Paşa'nın, bugün Bulgaristan sınırları içinde yer alan Rusçuk'ta doğduğunu söyledi.

Fahreddin Paşa'nın, 93 Harbi'nin ardından ailesiyle İstanbul'a geldiğini, Harp Okulunu ve Erkan-ı Harbiye'yi bitirdikten sonra orduya katıldığını aktaran Erdoğan, Balkan Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıkla Edirne'nin düşman işgalinden kurtarılmasına da büyük katkı sağladığını dile getirdi.

Erdoğan, Fahreddin Paşa'nın daha sonra Musul'da ardından da Urfa bölgesindeki Ermeni isyanlarının bastırılmasında görevler üstlendiğini belirterek, 1916'da Medine'ye tayin edildiğini, 1919'a kadar bu mübarek beldenin korunmasını üstlendiğini belirtti.

Fahreddin Paşa'nın sürgünde bulunduğu Malta'dan döndükten sonra Ankara'daki Milli Mücadele'ye katıldığına dikkati çeken Erdoğan, Afganistan Büyükelçiliği görevinde bulunduğunu, askeri yargıtaydaki vazifelerinin ardından emekli olduğunu anlattı.

- "Son ana kadar sergilediği direniş takdire şayandır"

"Medine korumasını yaparken Fahreddin Paşa, ey bize bühtanda bulunan zavallı, senin ceddin neredeydi?" diyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"İstanbul'dan kalkıp Medine müdafaası için oraya gelen Fahreddin Paşa ne için geldi? O mukaddes toprakları, orayı işgal etmek için gelenlere karşı korumak üzere geldi. Peki senin ecdadın neredeydi? Fahreddin Paşa'nın 2 yıl 7 ay süreyle müdafaa ettiği Medine'de yaptığı işler, gösterdiği kararlı duruş ve son ana kadar sergilediği direniş gerçekten takdire şayandır. Utanmadan, sıkılmadan Erdoğan'ın ecdadının mukaddes emanetleri oradan çalarak İstanbul'a getirdiğini söyleyecek kadar hezeyan içerisinde olan bu zavallılar; bunun adı çalmak değil, tam aksine oraları istilaya, işgale gelenlerden onları korumaktır. Ne adına? Şehit olmak adına."

Erdoğan, İngiliz ajanı Lawrence'ın binbir vaatle Osmanlı'nın aleyhine döndürdüğü bazı Arap aşiretleriyle kuşattığı Medine'de bulunduğu süre içinde Fahreddin Paşa'nın, sadece savunma yapmadığını, şehri de adaletle yönettiğini vurguladı.

- "Batı'daki o malum yerlere mi gitseydi?"

Erdoğan, Fahreddin Paşa'nın, Hicaz bölgesindeki İngiliz kuşatmasının daralması üzerine Hz. Muhammed'e ait mukaddes emanetleri, ordusunun önemli bölümünü oluşturan 2 bin kişilik bir koruma gücüyle İstanbul'a gönderdiğini anlattı.

Böylece mukaddes emanetlerin, işgalci güçlerin eline geçmesini ve muhtemelen Avrupa şehirlerindeki görkemli müzelerde sergi malzemesi haline dönüştürülmesini engellediğini kaydeden Erdoğan, "Şimdi bu emanetler nerede? İstanbul Topkapı Müzesi'nde. Türkiye olarak İstanbul'un manevi örtüsü gördüğümüz kutsal emanetleri, Topkapı Sarayı'ndaki özel bölümlerinde titizlikle koruyoruz. Batı'daki o malum yerlere mi gitseydi? Batı'daki o malum yerlerde ne olacağı, akıbeti belli olmayan yerlere mi gitseydi? Çünkü bunların kafası, zihniyeti batıcı da onun için bu saldırıyı başlattılar." şeklinde konuştu.

Erdoğan, İkinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul'un tehdit altına girebileceği göz önünde bulundurularak bu emanetlerin bir ara gizlice Anadolu'ya götürülüp muhafaza edildiğini bildirdi.

Kutsal emanetleri İstanbul'a göndererek Fahreddin Paşa'nın rahat bir nefes aldığını belirten Erdoğan, bundan sonra tüm gücünü ve enerjisini Medine'nin korunmasına vakfettiğini söyledi.

- "Erdoğan'ı da tanımamışsın, Erdoğan'ın ceddini ise hiç tanımamışsın"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Medine'nin çevresi tamamen düşmanla ve onlarla birlikte hareket eden isyancılarla çevrildiği için şehre ne gıda ne silah ne de başka bir yardımın ulaştığını ifade etti.

İşte bu şartlarda Fahreddin Paşa'nın Medine'yi 2 yıl 7 ay boyunca savunduğunu, düşmanın baskısıyla İstanbul hükümetinden defalarca yapılan "teslim olması" telkinlerine itibar etmediğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Paşa, askerlerini ve şehir halkını toplayıp onlara neler söyledi biliyor musunuz? 'Ey nas, ey insanlar; malumunuz olsun ki kahraman askerlerim bütün İslam'ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, hilafetin göz bebeği olan Medine'yi son damla kanına ve son nefesine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Allah-u Teala bizimle beraberdir. Şefaatimiz onun Resulü Peygamber Efendimizdir.'

İşte bu duygularla şehri müdafaa eden Paşa, bulduğu her fırsatta Ravza-i Mutahhara'ya, Peygamber Efendimiz'in kabrine gidiyordu. Bu ziyaretlerinde Paşa, 'Ya Resulallah, senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları görüyorsun. Allah'ın yardımını bize ulaştır.' diye dua ediyordu. Şimdi bakıyorsunuz maalesef oraya yakın topraklarda bulunanlar bize utanmadan, sıkılmadan bühtanda bulunuyorlar. Önce haddini bil. Sen demek ki bu milleti tanımamışsın, sen Erdoğan'ı da tanımamışsın, Erdoğan'ın ceddini ise hiç tanımamışsın. Ama biz şimdi şu anda ne tür garabetler içerisinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz.

Sizin şu anda ne tür yanlışlar içerisinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz. Ama bizim ecdadımız... Şartların zorlaştığı, ilacın, yiyeceğin, içecek suyun dahi kalmadığı bir dönemde Medine'yi büyük bir çekirge sürüsü basmıştı. Fahreddin Paşa, askerlerine öyle bir dönemde ne diyor biliyor musunuz? 'Çekirgenin serçeden ne farkı var? Temizdir, tazedir, şifalıdır.' diyerek aylarca onları şehri istila eden çekirgelerle besledi. İmana bak."

Mehmet Akif Ersoy'un, "İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür." dizelerini hatırlatan Erdoğan, "İşte imanlı olanlar, işte imansız olanlar. Aradaki fark bu." ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin yeni ulusal güvenlik stratejisine ilişkin, "Bu stratejiyi 'Her şey Amerika için.' diyerek özetlemek mümkündür. Elbette her ülkenin kendine göre bir güvenlik stratejisi belirleme ve bunu hayata geçirme hakkı vardır. Dolayısıyla biz de bu hakka sahibiz. Türkiye olarak kendi güvenlik stratejimizi biz şu şekilde özetleyebiliriz, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bizim güvenlik stratejimiz de bu." dedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "42. Muhtarlar Toplantısı"nda, Adana, Antalya, Balıkesir, Bilecik, Bingöl, Çankırı, Çorum, Erzincan, Isparta, İstanbul, Kırklareli, Konya, Muş, Samsun ve Tekirdağ'dan muhtarlarla bir araya geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada, Fahreddin Paşa'nın Medine müdafaasına ilişkin, hem İstanbul hükümeti hem de çevresindekiler tarafından sürekli teslim olması yönünde zorlanan Fahreddin Paşa'nın, sonunda kılıcını Hazreti Peygamberin kabrine bırakarak teslime mecbur kaldığını ifade etti.

Medine'nin tesliminin ardından korkulanın olduğunu ve şehrin günlerce yağmalandığını hatırlatan Erdoğan, Fahreddin Paşa'nın, karışıklıklardan dolayı şehri terk eden binlerce Medine sakininin kilit altına aldırıp, titizlikle koruduğu evlerinin kapılarının kırılarak içlerinde ne varsa talan edildiğini anlattı.

Erdoğan, "Tarihimizin bu mümtaz şahsiyetine ve onun Medine'de gösterdiği şanlı direnişe dil uzatanların bugün kimlerle, nerelerde, ne işler çevirdiğini biz gayet iyi biliyoruz. Yeri gelecek bunları da açıklayacağız." diye konuştu.

- "Batıya giden emanetlere hiç gidip baktın mı?"

Fahreddin Paşa'nın Medine'nin tek taşına dahi elini uzatmayan, şehir halkının tüm mallarını güvence altına alan ve adaletten asla ayrılmayan bir komutan olduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Paşa'nın İstanbul'a gönderdiği kutsal emanetlerin tek biri dahi zarar görmemiş, ticari meta haline dönüştürülmemiştir. Peygamber Efendimizin hürmetine bu kutsal emanetler bugün de titizlikle korunmaya devam etmektedir. Buna karşılık işgalcilerin ve onlarla birlikte hareket edenlerin eline geçen eserlerin nerelerde, ne durumda olduğunu en iyi bilenler herhalde bize bu suçlamaları yöneltenlerdir. Önce onlara bir sormak lazım. Şimdi sen böyle bir açıklama mı yaptın? Acaba Batı'ya giden o emanetler şu anda ne durumda? Onlara hiç gidip baktın mı? Acaba onları tekrar geriye almak gibi bir çabanız, bir gayretiniz var mı? Yok. Ama bizdeki emanetler, sevgililer sevgilisi Peygamber Efendimizin ruhaniyetine uygun bir şekilde burada korunmaktadır."

- "Döktüğümüz kanların her damlası bizim için şandır, şereftir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Arap halklarının, tıpkı Orta Asya'daki, Balkanlardaki, Kafkasya'daki ve diğer bölgelerdeki insanlar gibi Türkiye'nin canciğer olduğu kardeşleri, gönüldaşları ve yoldaşları olduğunu belirtti.

"Arap ülkelerindeki kimi yöneticilerin Türkiye'ye yönelik husumetlerinin kendi dirayetsizliklerini, acziyetlerini, hatta ihanetlerini örtme amaçlı olduğu da açıkça ortadadır. Millet olarak Rabbimizin rızası ve Peygamber Efendimizin hatırası uğruna kutsal toprakları korurken döktüğümüz kanların her damlası bizim için şandır, şereftir ve inşallah dar-ı bekada şefaat vesilemizdir. Bazı ülkelerin, kimi had bilmez, tarih bilmez, diplomatik nezaket bilmez yöneticileri ne Arap halklarıyla olan kardeşliğimize ne de Rabbimizin rızası ve Peygamber Efendimizin şefaati uğrunda verdiğimiz mücadeleye gölge düşüremez."

Müslüman olmanın birleştiriciliğinin herkese yeteceğine işaret eden Erdoğan, uhuvvetten nasibini almamış olanların hezeyanlarının Türkleri, Arapları, Kürtleri, Farisileri ve diğer Müslümanları bağlamayacağını bildirdi. Erdoğan, "Zira biz yaratılanı, Yaradan'dan ötürü sevdik, böyle de sevmeye devam edeceğiz. Meydanı kendi şahsi çıkarları uğruna, Müslümanların birliği ve dayanışmasına çamur atanlara asla bırakmayacağız." dedi.

Fahreddin Paşa'nın, Hazreti Peygamber'e "Ya Rasulallah, senin için savaşanlarla sana karşı çıkanları görüyorsun. Allah'ın yardımını bize ulaştır." şeklindeki yakarışını aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca bu duaya amin diyen Mehmet Akif'in, "Ey ulu Peygamberimiz neredesin / Dinle, minaremde öten gür sesin / Gel, bana yar ol ki cihan titresin / Kimse dönüp süngüme yan bakmasın / Amin desin hep birden yiğitler / Allahuekber, gökten şehitler/ Amin. Amin. Allahuekber" şeklindeki dizelerini de okudu.

- "El uzatanın elini kırmak boynumuzun borcudur"

Erdoğan, ABD'nin geçen günlerde kendi güvenlik stratejisini açıkladığını hatırlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu stratejiyi 'Her şey Amerika için.' diyerek özetlemek mümkündür. Elbette her ülkenin kendine göre bir güvenlik stratejisi belirleme ve bunu hayata geçirme hakkı vardır. Dolayısıyla biz de bu hakka sahibiz. Türkiye olarak kendi güvenlik stratejimizi biz şu şekilde özetleyebiliriz, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Bizim güvenlik stratejimiz de bu. Her kim, milletimizin birliğine, beraberliğine, kardeşliğine göz dikerse, güvenlik stratejimize saldırmış demektir. Her kim bayrağımıza, ezanımıza, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetleri olan değerlerimize saygısızlık ederse güvenlik stratejimizi ihlal etmiş demektir. Her kim vatanımızın tek bir taşına dahi el sürmeye tevessül ederse, kırmızı çizgilerimizi geçmiş demektir. Her kim devletimizi yıkmaya, paralel devletler icat etmeye çalışırsa, güvenlik stratejimizin kadim duvarlarına kafasını çarpmış demektir. Milli birliğimize, egemenliğimize, toprak bütünlüğümüze ve haklarımıza saygı duyan herkesle birlikte yol yürümeye, ittifaklar kurmaya, müttefiklik ilişkisi içine girmeye hazırız. Bu değerlerimizden herhangi birine el uzatanın elini kırmak da bizim boynumuzun borcudur."

- "Türkiye hiçbir zaman ekonomiyi bir sömürü aracı olarak kullanmadı"

Türkiye'nin hiçbir zaman terör örgütleri üzerinden başka ülkeleri ve toplumları hedef almadığını ve bu yönteme tevessül edenlere de asla teslimiyet göstermeyeceğini vurgulayan Erdoğan, "Türkiye hiçbir zaman ekonomiyi bir sömürü, bir tehdit, bir şantaj aracı olarak kullanmadığı gibi buna kalkışanlara da eyvallah etmez." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi özgürlükleri, onurları ve gelecekleri için ne kadar hassasiyet gösteriyorlarsa kardeş ve dost kabul ettikleri toplumlar konusunda da aynı duyguları beslediklerini belirtti. Erdoğan, "Bunun için Suriye ağladığında bizim de gözyaşlarımız akıyor. Irak ağladığında aynı şekilde biz de mahzun hale geliyoruz. Bunun için Filistin'deki masumlara eziyet edildiğinde bizim de yüreğimiz yanıyor. Bunun için Afrika'da çocukları, açlıktan bir deri, kemik haline gelmiş olanları gördüğümüzde bizim de lokmalarımız boğazımıza diziliyor." ifadesini kullandı.

Bu hafta sonu Afrika ülkeleri Sudan, Çad ve Tunus'a gerçekleştireceği ziyarete ilişkin bilgi veren Erdoğan, bu ülkelerdeki durumu göreceklerini, oradaki vatandaşlarla dertleşeceklerini ve neler yapılabileceğinin gayreti içinde olacaklarını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle dedi:

"Bunun için Balkanlar'daki kardeşimiz kendisine ibadet edeceği cami bulamadığında secdeye giden alnımız ateş gibi yanıyor ve orada acaba ne yapabiliriz, onun gayretine giriyoruz. Bunun için Avrupa'daki göçmenler, ırkçıların tacizine uğradığında oturduğumuz koltuk dikene dönüşüyor ve işte 3,5 milyon Suriyeli mülteci nerede şu anda? Bizim topraklarımızda. Onlara biz ensar olduk. Neden? Çünkü bizim kültürümüzde, inancımızda, medeniyetimizde 'veren el alan elden üstündür.' Onun için bu adımları attık. Bunun için Arakan'daki Müslümanların evleri başlarına yıkıldığında biz de gök kubbenin üzerimize indiği hissine kapılıyoruz."

Başbakan Binali Yıldırım'ın geniş bir heyetle Bangladeş'te olduğunu hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Oradaki kampları ziyaret etti ve oradaki vatandaşların, oradaki Arakanlı Müslümanların halini gördü. Bunlar bizim de başımıza gelebilirdi. Biz onların halini görüp halimize ne yapacağız, hamd edeceğiz. Ya onlar bizim başımıza gelseydi, ne olurduk? Nice olurduk. Bunun için Akdeniz'de batan her teknenin haberiyle bizim de kalbimizin bir kısmı sulara gömülüyor. Velhasıl Türkiye olarak, Türk milleti olarak sorumluluğumuz büyük ama hamdolsun bunun üstesinden gelecek gücümüz ve azmimiz daha da büyük."

Muhtarlara Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne teşriflerinden dolayı şükranlarını sunan Erdoğan, mahalle ve köylerindeki vatandaşlara selamlarını iletmesini istedi.

Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuk ettiği muhtarlarla yemeğe geçti. Programa, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da katıldı.