Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen A Haber-ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, üniversite öğrencilerinin anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin sorularını yanıtladı.

Bir öğrencinin, "Son gündemde sürekli yeni sistemin, tek adamlık getireceği söyleniyor. Bu konuyu, bize yeni anayasayı referans alarak açıklayabilir misiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

"Şunu çok iyi kavramamız lazım. Kuvvetler ayrılığı prensibinde malum yasama, yürütme, yargı erkleri var. Tek adamlık dediğimiz zaman ne anlaşılır? Yasama, yürütme, yargıyı adeta bir kişi almış götürüyor, yönetiyor, bu anlaşılır. Burada ise böyle bir şey söz konusu değil. Burada sadece yürütmenin bir kişide toplanması, bu da cumhurbaşkanıdır. Şu anda ise durum nedir? Şu andaki durumda, bir çift başlılık var. Cumhurbaşkanı var, başbakan var."

"Kılıçdaroğlu, onların bu tek adamlığından bahsediyor mu?"

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hem Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı hem de ülkenin cumhurbaşkanı, aynı şekilde İsmet İnönü'nün hem partinin genel başkanı hem de cumhurbaşkanı olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Acaba şu anda 'partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal'dir' diyen Kılıçdaroğlu, onların bu tek adamlığından bahsediyor mu? Hayır. Gelelim şu andaki duruma. Şu andaki durumda cumhurbaşkanı var, başbakan var. Fakat dikkat edin başbakan bir partinin genel başkanı, aynı zamanda o da yürütmenin başı. Onun için tek adamlık ifadesi kullanılıyor mu? Kullanılmıyor. Şu andaki yeni süreçte ne olacak? Bu süreçte bir defa cumhurbaşkanı, başbakan ikilemi ortadan kalkıyor ve sadece cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanının altında da en yakın çalışma arkadaşları içinde bir, iki bilemedin üç kendisine başkan yardımcısı olacak. Bu başkan yardımcılarıyla yürüyecek. Yani güçlendirilmiş bir başkan, onun yanında güçlendirilmiş bir yasama organı, parlamento olacak. Aynı şekilde güçlendirilmiş bir yargı olacak. Bunların birbirleriyle herhangi bir ilişkisi, bağlantısı bu noktada söz konusu değil. Yasama kendi görevini yapacak. Yürütme olarak başkan daha güçlü bir şekilde kendi görevini yapacak. Yargı da kendi görevini yapacak. Dolayısıyla asla bir tek adamlık söz konusu değil. Yani bir kral, böyle bir yetki, bu başkanda yok."

Türkiye'deki gelenekler, adet ve örflerden kaynaklı olarak böyle bir hazırlığın yapıldığını anlatan Erdoğan, bu hazırlıkla beraber geleceğe yüründüğünü söyledi.

Daha seri, daha süratli gitmek istediklerini dile getiren Erdoğan, "Şu 14 sene içinde ayağımız birçok yerden kesilmeye çalışıldı, prangalar takıldık. Bunları aşamadık. Önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek hizmetleri yaptık. Ama daha fazla şeyler yapılabilir. Daha fazla şeylerin yapılabilmesi için yürütmenin güçlendirilmesi lazımdı. Şimdi bu düzenlemeyle bu geliyor. Ben halkımızın bunu göreceğine inanıyorum. Asla, kata tek adamlıkla bu işin alakası yoktur." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Batıda bir uzlaşmayı yakalayabiliyorlar. Bizde maalesef bunu yakalayamadık. Sonunda işte iş geldi, Başbakanımız ile Sayın Bahçeli'nin mutabakatı, görevlendirdikleri arkadaşların yaptıkları güzel bir çalışma neticesinde bu 18 madde ile iş bağlandı ve 18 madde ile gönül arzu ederdi ki burada CHP de olsun ama olmadı. 18 madde ile şimdi milletin karşısına çıktık ve milletin karşısında bu anlatılıyor mu? Maalesef, anlatılmıyor. Zira bakıyorum ki ana muhalefetin başındaki zat bir defa 18 maddeyi okumamış, inanın bilmiyor. Öyle yanlış şeyler anlatıyor ki." dedi.

Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen A Haber, ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, bir öğrencinin "Geçen yıl mart ayında gençlikle buluşma yaptınız. Gençlik Anayasa İstiyor kampanyasına atıfla MHP'yle ortak anayasa yapılabileceğinin mümkün olduğunu söylemiştiniz. Neden şimdi böyle bir girişimde bulundunuz. Bir de 'Yalnızlığımı biliyorum' şeklinde bir ifade kullanmıştınız. Dualar, milyonlar arkanızdayken size bunu hissettiren neydi?" şeklindeki soruyu şöyle cevapladı:

"Öncelikle Türkiye'nin bir anayasaya ihtiyacı olduğu malum. Türkiye'deki siyasi partiler, meydanlarda son seçimler de dahil olmak üzere millete ne söz verdiler? Yeni anayasa. Peki yeni anayasa sözünü verenler başbakanlığım dönemim de dahil, bu konuda bir adım attılar mı? Hayır. Anayasayla ilgili 60 maddeyle ilgili bir yere kadar gelindi fakat, 60 madde üzerinde görevlendirdiğimiz arkadaşlar çalıştılar, mutabık kaldılar, fakat son anda baktık ki CHP, geri vitese taktı. Hayır dedi. HDP'yi zaten söylememe gerek yok. O dönemde MHP'yle bu konuları arkadaşlarımız yine görüşmeye devam ettiler. Fakat, 'illa da 4 partinin katılması gerekir, katılmadığı takdirde biz yokuz', dediler. Zaten 4 partinin görevlendirdiği kişiler bu çalışmayı yaptı. Hepsi paraf ettiler. Hepsinin burada onayı var. Niye bu işi uzatıyoruz, gelin işte onlar paraf ettiler, ön çalışmaları yaptılar biz de buna hemen onayları verelim, bu işin ilk etabı olan 60 maddeyi geçirelim. Maalesef, yani siyasetin uzlaşma boyutunda bunlar yoklar. Hep rekabetten uzak, ahlaki olmayan yollara tevessül etmek suretiyle Türkiye siyasetini kirlettiler. 60 maddeyi arkadaşlarımız çalışıyor, işte ben mesela o zaman Mehmet Ali Şahin, Ahmet İyimaya ve Abdulhamit Gül arkadaşlarımızı görevlendirmiştim. Bu arkadaşlarımızın üçü de iyi hukukçudur. Diğer partiler de üçer kişi görevlendirdiler ve bu çalışmalar yapıldı ama ne yazık ki 60 madde paraf edildiği halde mutabık kalınamadı ve orada bu iş tıkandı. Tabii tıkanınca ne yazık ki yeniden işte seçim süreçleri başladı vesaire. Malum işte kasım olayı, haziran olayı, bu süreçleri yaşadık tabii Türkiye keşke o süreçleri de yaşamamış olsaydı."

- "Siyasetin o mutabakat dilini o dayanışma dilini özlüyorum, ona hasretim"

Ülkenin yönetiminde zaman kaybına tahammülünün olmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunu aşmamız lazım. Ha yalnızlıktan bahsedince, ben siyasetin o mutabakat dilini o dayanışma dilini özlüyorum, ona hasretim. Batı dünyasını biraz bilirim. Gerek belediye başkanlığım dönemi gerekse yani şurada 12 yıl Başbakanlıkta geçti, ondan sonra da 2-2,5 yıl malum Cumhurbaşkanlığı dönemi ve tüm dünyayı şöyle büyük oranda dolaştım. Buralarda neler oluyor, neler bitiyor bunları gören, bilen birisiyim. Bütün bunları görünce bakıyorum ki bunlarda bir mutabakat denilen bir anlayış var. Yani, siyaset aynı zamanda bir uzlaşma sanatıdır. Bunu yapıyorlar. Fakat bizde niye olmuyor? Bizde siz 'beyaz' diyorsunuz, o kalkıyor 'siyah' diyor. Ya beyaz işte bu, görüyorsun ama yok. Kim diyor bunu? O önemli. 'Bunu Erdoğan demişse tam aksini söyleyeceksin.' Böyle siyaset olmaz ki ama batıda öyle değil. Batıda bakıyorsun bir uzlaşmayı yakalayabiliyorlar. Bizde maalesef bunu yakalayamadık. Sonunda işte iş geldi, Başbakanımız ile Sayın Bahçeli'nin mutabakatı, görevlendirdikleri arkadaşların yaptıkları güzel bir çalışma neticesinde bu 18 madde ile iş bağlandı ve 18 madde ile gönül arzu ederdi ki burada CHP de olsun ama olmadı. 18 madde ile şimdi milletin karşısına çıktık ve milletin karşısında bu anlatılıyor mu? Maalesef, anlatılmıyor. Zira bakıyorum ki ana muhalefetin başındaki zat bir defa 18 maddeyi okumamış, inanın bilmiyor. Öyle yanlış şeyler anlatıyor ki. Lokantaların kapatılmasına varıncaya kadar, muhtarlıkların kaldırılmasına varıncaya kadar, hiç mi hiç burada alakası olmayan şeyler. Böyle siyaset olmaz ki. Yalnızlık noktasına gelince burada gönül arzu ediyor ki o mutabakatta beraber olalım yoksa benim kendi yol arkadaşlarımı kast etmiyorum, yol arkadaşlarımla bugün de beraberim inşallah ölene kadar da beraber olacağız."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemde rahmetli gazeteci Savaş Ay'ın programında yaptığı açıklamalar ve o dönemdeki hastanelerden görüntüler izletildi.

Görüntülerin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlere şöyle seslendi:

"Çok acı ama buradan alacağımız ilhamla geleceği nasıl inşa etmemiz gerekir bunu ifade etmem lazım. Ben belediye başkanlığım öncesi, Tokat'a gidiyorum seçim çalışmaları için. Oraya giderken sabah namazını Bolu dağında kıldık, yola devam ediyoruz. Bolu dağını şöyle Ankara'ya doğru döndüğünüzde oranın meşhur bir Kargasekmez'i vardır. Kargasekmez bir boğazdır fakat kışı çok serttir. Tabii sabah namazının ardından da buz tutmuş ve bizim arabamız beş arkadaşız kaymaya başladı, dönüyoruz ve bariyerlere vurduk, vurduğumuz andan itibaren karşıdan gelen Urfa Cesur otobüsünü gördüm, o otobüse vurduğumuz hatırlıyorum ondan sonra bayılmışız. Hemen bizi aldılar, en yakın yer Düzce, Düzce'ye götürdüler. Düzce'dekiler bize müdahale edemedi, sadece birer serum bağladılar. Ambulans yok ve bizi adeta panelvan tipi araçlardan 5 arkadaşı oraya yatırdılar, aracın içindeki yere koltuk filan bir şey yok. Arkadaşlarımızdan durumu en iyi olan serumları elinde tutuyor ve biz o halimizle Bolu'ya geldik. Şimdi Bolu'da bizi ilk götürdükleri hastane, devlet hastanesi. Devlet hastanesi sordu, 'Siz memur musunuz, işçi misiniz?'. Aramızda da memur yok o zaman. İşçi olduğumuzu öğrenince biz sizi kabul edemeyiz dediler ve oradan bizi SSK'ya götürdüler. Neyse SSK'da tedaviye alındık."

Erdoğan, belediye başkanlığı gerekse de başbakan olduktan sonra arkadaşlarına "Bir defa 4 ana sorununu çözmemiz lazım: Eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Bu 4 ana sorunun üzerinde bunu çözüp Türkiye'yi yükseltmemiz lazım." dediğini aktardı.

Sağlığın büyük önemi olduğunu vurgulayan Erdoğan, Kanuni Sultan Süleyman'ın "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" mısralarını hatırlatarak, şunları söyledi:

"Bir sağlıklı nefese Devlet-i Aliyeyi Osmaniye'yi feda etmeyi göze alan bir siyaset anlayışı. Bu bizim için çok önemli. Öyleyse biz, işe buradan başlayalım. Okullardan, fiziki imkanlar ve bütçemizin biz geldiğimiz zaman bütçenin bir numarası savunmaydı. biz bunu değiştiriyoruz dedik. Bir numaraya eğitimi koyacağız. Fiziki imkanlar, çünkü sınıflarda 70 ila 100'e kadar öğrenci alıyor o zaman. Dedik ki bunu bir defa ortalamayı 30'a çekmemiz lazım. Onun için fiziki mekanları sür'atle arttırmamız gerekiyor. Örneğin 12 senede 270 bin derslik ilave ettik. Şu anda da ortalama 30'un altına dahi düşmüş vaziyette. Öğretmen açığımız da var. Yoğun bir şekilde de öğretmen yetiştirmemiz, öğretmen almamız lazım. Bu konuda da yine yoğun bir çalışmanın içine girdik ama dedik ki sağlık felaket. İşte hastanelerin hali ortada. Beyefendi Genel Müdürlük yapıyor, ne diyor 10 yıl önce daha iyiydi, şimdi daha kötüyüz. Bir de şöyle de bir ifade kullanıyor. 'Bütün vatandaşların tabii ki hastaneye gitme özgürlüğü var' diyor. İyi ki söyledin, lütfettin. Ne demek ya. Hastane ne için var? Bunun için var. Kapılarda kuyruklar, kalabalıklar, ne halde görüyorsunuz. Doktor ilaç yazar, reçetedekilerin ikisini alırsın, üçünü alamazsın veya hiçbirini alamazsın. Çünkü o zamanlar böyle eczaneye gidip ilaç almak yok. Onları biz getirdik. Dedik ki böyle böyle hayır arkadaş, vatandaş istediği eczaneye gidecek, ilacını alacak. Bir şey daha yaptık. Dedik ki bütün hastaneler birleşecek, çünkü bakıyoruz SSK o zaman işçi sendikalarının benim dediği hastaneler. Emeklilere ait olan Emekli Sandığının hastaneleri var. Bazı bakanlıkların kendilerine ait hastaneleri var. Ben bunu anlatırken gençler, özellikle nereden nereye geldik, bunu bilin diye anlatıyorum. Bunlar gözden kaçmış olmasın. Çünkü hafıza-i beşer nisyan ile maluldür."

Sağlıkta yaptıkları dönüşümü vurgulayan Erdoğan, "Attığımız bu adımlarla beraber biz bütün bu hastaneleri birleştirdik. Şu anda biliyorsunuz devlete ait kurumlardaki yarı devlet olan kurumlar da dahil, hepsini bir çatı altına topladık, bununla da yetinmedik, eğer özel sektör vakıf hastaneleri, vesaireleri bu tür teşebbüsler olursa onlarla da şu anda Sosyal Güvenlik Kurumu dediğimiz SGK ile anlaşmalar yapar ve anlaşmalar yapmak suretiyle oralarda da tedavi olabilirsin. Ameliyatında oralarda da olabilirsin. Bunun da önünü açtık. Derdimiz ne biliyor musunuz? Benim vatandaşım, o çileleri çekmesin." dedi.

Yeni yapılan şehir hastanelerinden görüntüler izletilirken Erdoğan, modern cihazlarla donatılan bu hastanelerin 30 büyük şehrin hepsinde olacağını dile getirdi. Bazı hastaların yanına gittiğinde kendisine dua edildiğini aktaran Erdoğan, şunları aktardı:

"Hastaların yanına gittiğimde nasıl dua ediyorlar. Nasıl kucaklıyorlar. Yani evladım, benim böyle bir evim yok. Siz bize bu kadar lüks yerleri hazırladınız. ben hiç ameliyatımın bile farkında değilim. Tertemiz. Evladı yanımda olacak, yakında birisi mi olacak hepsi yanına geliyor, lüks, modern burada bir defa psikolojik olarak hasta ne yapar, tedavisini olur. Bunları gördük. Fakat dikkat ediyorum bu zata (Kılıçdaroğlu'na), yani hiç umurunda değil. Dertli değil. Suçu da nereye atıyor, siyasetçiye atıyor. Sen ne işe yararsın. SSK'nın genel müdürüsün. Eğer bütçeden bahsediyorsan bütçeyi kim hazırlayacak? Bütçeyi siyasetçi hazırlamaz. Bütçeyi altındaki bürokrat hazırlar, kime sunar? Siyasetçiye sunar. Bağlı olduğu bakanına sunar. Bakan o bütçeye bakar, der ki bu niye böyle, bu niye şöyle. Ben bak 14 senedir, bunun 12 senesi başbakan olarak geçti böyle yürüttük. 2,5 senedir de Cumhurbaşkanı olarak, 4.5 sene İstanbul'un Büyükşehir Belediye başkanıydım, 2.5 milyar dolar borçla devraldım. 1,2 milyarla devrettim. Yatırımlar hiçbir dönemle mukayese edilmeyecek derecede hamdolsun fazla."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişimi gecesine ilişkin, "Yanımıza arkadaşlar geldi, dediler ki, 11 buçuk gibi dediler bana, 'Kılıçdaroğlu VIP'den geldi ve bir yere gitti dediler', onlar da bilmiyorlar. Tabii biz bunları sonra öğreniyoruz. Bak şimdi çok daha enteresan görüntüler çıktı. O esnada meğerse tankların önüne gelen o ışıldaklı araçla darbecilerle orada konuşuyorlar, görüşme yapıyorlar ve darbecilerle ne konuştunuz, ne görüştünüz? 12 dakika telefon görüşmesi var, ne görüştün?" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen A Haber-ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken iş adamı Üzeyir Garih'in kendisini ziyaret ettiğini ve sohbet esnasında kendisine, insanı, bilgiyi ve parayı iyi yönettiklerini, başarının sırrının da bu olduğunu belirttiğini söyledi.

Bunları yönetenlerin başarıyı yakaladığını anlatan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürü olduğu dönemde gazeteci Savaş Ay'ın yönettiği bir programda, kurumuna yönelik eleştirilere verdiği yanıtlara dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Beyefendi şimdi sen Genel Müdürsün. Bu konuda çalışmanı yaptın mı? Yok. Yapmadığın için de bir kere senin başarıyı yakalaman mümkün değil. Zavallı siyasetçiler de herhalde 'adam bulduk' deyip getirip seni oraya koydular, ama sen '10 yıl önce daha iyiydik şimdi daha kötüyüz' diyoruz. İşte neymiş, 'nüfus şöyle artmış ancak bunlarda böyle artış olmadı.' Yav kardeşim planlama denilen olayı kim yapacak sen yapacaksın. Planlama denilen olayı siyasetçi yapmaz. Hazırlıkları yapacak, gelip siyasetçinin önüne koyacaksın. Bu mekanizma böyle çalışır. Bunlar bu başarıyı sürdüremedikleri için o çileleri, Savaş Ay'ın o programındaki o çirkinlikleri aman yarabbim o serum şişeleri, kanlı çarşaflar, onlarda yatan benim insanım o çileleri çekti. Bunlar yüzünden. Orada bir de yavru var onun hemen sol yanında. O yavrunun kolu da yanlış yapılan iğne yüzünden o zamanda kangren oldu. O şekilde kolunu kestiler. Bu tür olaylar yaşanıyor."

Erdoğan, bunların şimdi aşıldığını, sağlıkta böyle problemler kalmadığını vurguladı.

- "İsteyen istediği hastaneye gidiyor, ilacı alabiliyor"

İlaç almada da sorun kalmadığının altını çizen Erdoğan, "İsteyen istediği hastaneye gider. İlaç noktasında kimsenin bir sorunu yok, istediği eczaneden gider ilacını alır. Şimdi daha da ileri gittik. En son geçenlerde Sayın Başbakan'la da konuştuk. Kanserde bir ilaç noktasında şey vardı, dedik ki kanserde bile ithal ilaçlara ödenen para noktasında bu konuda da bence vatandaşlarımıza yardımcı olalım, bunun dahi bedelini devlet olarak ödeyelim. Şu anda geldiğimiz nokta sağlıkta bu. Türkiye'ye bırakın illeri, ilçelerde bile 3 çeşit hastanemiz var. Şehir, normal bir de gün hastaneleri dediğimiz hastaneler var. O yatak sayısı 20'nin altında olan, büyük ilçelerde yapılan hastaneler. Bu hastaneler artık tüm halkımızı yürüyüş mesafesine şey yapıyoruz. O zaman ambulans yok. Kendi hemşiresi ölmüş, gönderecek ambulansı yok. Şu anda biz hamdolsun bire 20, 30, 40 ambulanslar var ama eskiden köpeklerin çektiği kızakların üzerinde hastalar götürüyordu. Şimdi biz paletli ambulanslarla dağlara tırmanıyoruz. Hatta bizim helikopter, jet ambulanslarımız var. Buralara durup dururken gelmedik. Bunlar modern bir ülkenin hamdolsun yakalamış olduğu bir hedeftir. Türkiye şu anda bu hedefi yakalamıştır. Batıyı zaten kıskandıran, sinirlendiren kusura bakmayın kudurtan bu." diye konuştu.

- CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun darbe gecesi görüntüleri

Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun darbe girişimi gecesi Atatürk Havalimanı'ndan kaçış görüntülerinin hatırlatılıp, "Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşında kurşun yemeyi tercih ederken, kendisi kaçmayı tercih etti. Bunu nasıl yakıştırıyor kendisine?" sorusuna ilişkin de bunun izahının çok kolay olduğunu ve kendileriyle beraber on binlerce kişinin de orada olduğunu anımsattı.

Marmaris’ten çıkarken önce Facetime’dan duyuru yapıp, tüm halkı meydanlara çağırdığını hatırlatan Erdoğan, şunları aktardı:

"Orada bir kurnazlık daha yapıyor. İşi gücü budur zaten. Yalanı çok iyi söyler. Türkiye’de yalanı bunun kadar başarılı söyleyen yoktur. Enteresan, diyor ki 'beni haberdar etseydi koruma müdür benim müdürüme haber etseydi o zaman ben de onu orada beklerdim' diyor. Hale bak. Tüm millet, on binler orada. Kendisi ise VİP'te duruyor. İlginç olan şey şu. VİP'te tanklar var. Kendisine ışıldaklı bir araç geliyor orada konuşmalar falan oluyor. Oradan ışıldaklı arabaya biniyor. Saat 23.15. Bakırköy'e gidiyor. Sonra öğreniyoruz ki Bakırköy Belediye Başkanının evine gitmiş. Daha sonra bugün bir köşe yazarı diyor ki, kendisinin ifadesi, o da otellerde yer bulamamış. Öyle mi? Kendisi de bunu teyit ediyor. Çıkış anları da orada. On binler orada. Biz de çıktık. Biz helikopterle önce Dalaman’a geldik. Ben pilotuma 'ne diyorsun, buradan Dalaman'a rahat gider miyiz, falan. Dedi ki 'Cumhurbaşkanım benim açımdan hiçbir şey yok. 15 dakikada oraya varırım. Uçağımız güçlü. Ama alçak uçuş yaparım. Ama sağ sol yapar. Ne yapar Dalaman’a ulaşırız.' Bu arada da tabi otel sahibi arkadaşımız, 'benim hızlı bir yatım var. Bundan sizi yakın adalara götürebilirim' diye teklif yaptı. Dedim ki 'Serkan. Bak' dedim. 'Benim vatan topraklarımda ölmem varken, ben gidip gavur topraklarında esir hayatı süremem.' "

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra damadı, eşi, kızı ve torunlarıyla oradan çıkıp, Dalaman’a ulaştıklarını söyleyerek şöyle devam etti:

"Üç ayrı noktada tabii o gece bizim uçağımız var. Çünkü hedef saptıracağız. Dalaman'daki uçakla hareket ediyoruz. Ama ben pilota, Ankara'ya mı İstanbul'a mı gideceğiz söylemiyorum. 'Sen her iki şehrin ortasını al ve ona göre hareket et.' Ben sana son anda nereye gideceğimizi söyleyeceğim. Yola çıkıyoruz. Kendisine, İstanbul'da, Ankara'da bu kadar baya büyük kalabalık olduğunu öğrenince... Ama kulenin de işgal altında olduğunu öğreniyoruz bu arada. Ve biz İstanbul'a karar veriyoruz. Tabi İstanbul'da o esnada pist karanlık. Pilot diyor ki, 'Pist karanlık.' 'Peki sen karanlık piste inemez misin?' dedim. 'İnerim ama riski var' dedi. 'Nedir riski dedim?' 'Tank, otobüs koymuş olabilirler. Bundan endişeliyim. 'Riske etmemek lazım', dedi. Dedim ki 'Bizim uçağımız şu anda bir defa çok kısa mesafede hemen havalanabilen bir uçak. Veya önce pistin üzerinde şöyle bir dolaşırız. Ona göre kendi farlarınla beraber burayı aydınlatır, ona göre bakarız.' 'Ben şimdi yani siz bunu dedikten sonra inerim.' dedi. Peki dedik. Hemen İstanbul Emniyet Müdürümüz Mustafa Bey'le irtibat kurduk uçakta. Dedim 'Mustafa ne durumda?' 'Kuleyi biz fazla vakit almaz bu işgalcilerden kurtarırız Sayın Cumhurbaşkanım' dedi."

Erdoğan, hemen kulenin boşaltıldığını, kule sağlama alınınca pistin hemen aydınlatıldığını ve indiklerini belirtti.

Daha sonra Devlet Konuk Evinde kendilerini bekleyen vatandaşların arasına karıştıklarını ifade eden Erdoğan, şunları iletti:

"İçeride tabi 1. Ordu Komutanımız Ümit Bey ve İstanbul Valimiz Vasip Bey. Onlarla oturup durum değerlendirmesi yaptık. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Berat Bey orada birlikte bir değerlendirme yaptık. Bir basın açıklaması yaparak, çünkü durumu kontrol altına alalım ve yönetelim. Mesele o. Tabii üzerimizde F-16'lar, helikopterler geldi geçti. Tabii biliyorsunuz o ses hızının üstünde bir hızla geçiyor ve geçtiği zaman da tabi konuk evinin camlarını falan patlattılar ve yaralananlar oldu. Orada vekaleten 1. Ordu Komutanımıza Genelkurmay Başkanlığı görevini verdik. Süreci oradan idare etmeye başladık. Yanımıza arkadaşlar gelip, 11 buçuk gibi dediler bana, Kılıçdaroğlu VİP'den gelip, bir yere gitti' dediler. Onlar da bilmiyorlar. Tabi biz bunları daha sonra öğreniyoruz. Şimdi çok daha enteresan görüntüler çıktı ve o esnada meğerse tankların önüne gelen o ışıldaklı araçla, darbecilerle orada konuşuyorlar, görüşme yapıyorlar ve darbecilerle ne konuştunuz, görüştünüz? 12 dakika telefon görüşmesi var. Ne görüştün? Hani sen Feto'nun gazetesine röportaj vermiştin. Geçen akşam bir radyo kanalında bir görüşme yaptım. Dedi ki bana, 'Benim de onunla görüşmem var. Bana da aynı şeyi söyledi. Darbe olursa tankların üzerine ilk ben çıkarım' dedi bana. E peki bu ne perhiz ne lahana turşusu? Niye kaçıp gittin? Hadi gelseydin ya bak orada on binlerce insan var. Sen de onların arasına karışsaydın. Bu iş kürek işi değil, yürek işi yürek. Çekti gitti. Dedim ya yalan bunda diz boyu. Ben zaten buna diyorum, bu yalan makinesi. Böyle bir durum var. İşte görüntü ortada. İspat, delil burada. Onun için de tabi yani CHP'nin çok çabuk bundan kurtulması lazım. 16 Nisan zaten bunun işaretidir."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Ağustos'ta Yenikapı buluşması yaptıklarını hatırlattı.

Yenikapı için yapılan davete MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin olumlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ise ilk başta olumsuz cevap verdiğini ifade eden Erdoğan, "Sonra ne olduysa herhalde çok baskı oldu. Bu baskılar neticesinde, Cumartesi biliyorsunuz Yenikapı buluşmasını yaptık, cuma günü bize dönüş oldu. Katılıyor diye ve katıldı. Ve Yenikapı’da birlikte olduk. Aradan bir müddet geçti, tekrar, 'Ben Yenikapı buluşmasını kabul etmiyorum' mealinde ifadeler kullanmaya başladı. Çünkü ruhunda bu yok. Zaten biz de ne olacağını biliyorduk ama hiç olmazsa vatandaşımız, 'Ya Cumhurbaşkanı sadece kendisi, Bahçeli, Yıldırım oraya davet edildi' demesin, adil anlayış ortaya koyalım. Madem ki bir birlik, beraberlik' diyoruz. Onun için bu daveti yaptık. Fakat neticesi malum. Bana göre güzel de oldu. Ancak daha sonra her zaman olduğu gibi çark etti." ifadelerini kullandı.

- "Millet seni sevmiyor"

"Kendisi, 'Tankların önünde dururum diyordu' ancak yaptıkları ortada" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"7 kez seçim kaybetmiş. Ne diyor? 'Yüzde 40’ı tutturamazsan, çekilirim' mealinde ifadeler kullanıyor. Zaten bırak yüzde 40’ı, yüzde 30’a ulaşamadı ki. Hep 25, 26, daha aşağısı. Hep buralarda kaldı. Daha yukarı çıkamadı. Niye? Millet seni sevmiyor, benimsemiyor. Gerçek ortada. Milleti öyle akşam başka sabah başka yalan konuşmakla aldatamazsın. Milletin feraseti yüksektir. Milletle alay edilmez. Hele hele bizim milletimizle hiç edilmez. O sizi gözlerimizden tanır, anlar. Bu milletin feraseti farklıdır. O gece oraya geliş, öyle sıradan herkesin kârı değil. Bir grup bakıyorsun havalimanı, bir grup Şehitler Köprüsünün üzerinde. Bir grubu daha Yenibosna o tarafta. Ankara'da bir bakıyorsun bir grup külliyenin o tarafta. Bir grup parlamentonun çevresinde. Bir grup 'Özel Harekat bombalandı' diyor, oraya gidiyor. Yav bu millet ölümü korkutmuş. Bu millet şehadete inanmış, onu kavramış. Onun için bu İstiklal Marşını her gencimizin çok iyi kavraması lazım. İstiklal Marşımızı gerçekten ruh dünyasına sindiren her genç, evelallah Sabri gibi, Safiye kardeşimiz gibi hepsi tankların üzerine gider. Şimdi Safiye Hanım tankların üzerine gitti diye bazıları diyor ki 'Ya bu ne biçim kadın?' İki çocuğunu evde bırakıyor oraya gidiyor. Tutuyor kolundan savuruyor falan. Hiç, zerre kadar taviz vermiyor. Niye? Bunlar Nene Hatunların torunları. Vatan Caddesinde yaşanan olay... Orada bacımız şehit oldu, paramparça oldu. Yılmadı. Beyiyle, çocuklarıyla görüştüm. Hiç. Baktım onlar da aynı ruh dinamizmini taşıyor. İşte Büyükşehir Belediyesinin önünde olanla, orayı işgal hareketi... Bizim yine aynı şekilde Prof. İlhan kardeşimiz. Yine oradaki şeyde şehit oldu. Tüm mesele 'ben Rabbimin o şehadet müjdesine kavuşmak istiyorum' dediler ve yürüdüler. Bunun da hakkını verdiler. 249 şehit, 2 bin 193 gazi. Bu, bir imanın gereğidir. İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür. Ne diyor öbür tarafta. 'Arkadaş alçakları yurduma uğratmadı sakın. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vaat ettiği günler hakkın. Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın.' İşte o gövdesini, göğsünü tanka siper yaptı. Sabri atıyor kendini tankın altına. 'Ne olur ne olmaz?' düşünmüyor. Oradan kurtarıyor. İkinci tank geliyor, kendini onun da altına atıyor. Yaralanıyor vesaire. Durmuyor. Bakın şu anda bile o yaralı haliyle tedavi görüyor. Tutmuşlar yürüyüşler yapıyorlar."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bizim rejimle bir sorunumuz yok. Türkiye'de rejim olayı 1923'te bitmiştir. Artık rejim konusu diye bir şey yok. Şu andaki konu; bir yeni yönetim sistemidir. Atılan adım bunun üzerinedir. Asla rejim, hiç gündeme gelmemiştir. Bizim 14 yıllık yönetimimizde hiç rejim gündeme geldi mi? Ama ne yazık ki bunlar duymuyorlar ama uyduruyorlar." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen A Haber, ATV ortak yayınındaki "Gençlerle Büyük Buluşma" programında, üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtladı.

Bir soru üzerine, Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminde yaralanan vatandaşların Külliyeden çıkarak yürüyüşler yaptıklarını anlatarak, "Bu aşk başka bir şey, dertli olmak başka bir şey, iman başka bir şey. Rabbim inşallah hepimizi bu inançla, bu imanla kendi yolunda yürüyenlerden eylesin. Rabbim aynı şekilde o şehadet makamını bizlere de nasip eylesin. Bu olursa zaten birçok şeyler olur. Bu olmazsa olmaz." şeklinde konuştu.

"Öbür tarafta bakıldığında yine aynı şekilde öyle şeyler konuşuluyor ki bunları anlamak mümkün değil. Orada bayan sıkıştırıyor kendisini 'niye istifa edeyim ki' diyor" ifadesini kullanan Erdogan, şunları söyledi:

"Batıda bir lider veya bir genel başkan iki seçim kaybetsin çekilir, durmaz. Yedi seçim kaybediyorsun hala direniyorsun. Ne diyor? 'Kontrollü darbe' diyor. Bununki de kontrollü koltuk. Niye? Kasetle geldi kardeşim bu. Sayın Baykal'ın yanından çıktığı zaman gazeteciler sordu. 'Ne düşünüyorsun adaylık falan böyle bir şey var mı?' diye. 'Hayır ben böyle bir şey düşünmüyorum' diyor. Ertesi gün bir de baktık adaylığını açıkladı. Bu şekilde bir yalan makinasıyla Türkiye karşı karşıya veya CHP karşı karşıya. Böyle bir ana muhalefetin olması da iktidar partisinin işini kolaylaştırıyor yani."

Erdoğan, bir öğrencinin "yeni sistemle üniter yapının bozulacağı, ülkenin kararnameler ile yönetilen bir ülke haline geleceği, muhtarlıkların, lokantaların kapatılacağı" iddialarını sorması üzerine, şöyle konuştu:

"Öncelikle bir defa gerek şahsım, gerek Başbakan, biz sürekli olarak Türkiye'nin üniter yapıyla ilgili bir sorunu yoktur, bunu defaatle açıkladık. Bunu açıklamamıza rağmen işte başta bu ana muhalefetin başındaki zat, bunlar hep böyle akılları bulandırmak için bunu gündeme getiriyorlar. Şahsen Cumhurbaşkanı olarak benim olduğum dönemde asla ve kat'a ki başbakanımı da bu konuda refere ederim. Çünkü beraber yol arkadaşlığımız var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken sayın Binali Yıldırım İDO'nun genel müdürüydü. Oradan başlıyoruz. Aynı semtin çocuklarıyız. O da Kasımpaşalı'dır, oradan geliyoruz."

- "Kılıçdaroğlu Hakkari'de bir tane Türk bayrağı dalgalandıramadı"

Üniter yapı ile ilgili herhangi bir sorunun olmadığını hep açıkladıklarını ve hep buna vurgu yaptıklarını kaydeden Erdoğan, "Şimdi birileri kalkıyor ikide bir, 'bunlar üniter yapıdan vazgeçecekler, işte Türkiye'nin...' Bir defa özellikle bu Türkiye'nin Güneydoğusunda bazı operasyon yapmak isteyenlere karşı en diri çıkışı biz yaptık. Hakkari'ye, parti genel başkanıyım gittim. Ben Türk bayraklarıyla gittim. Türk bayraklarıyla beraber orada mitingimi yaptım ama Sayın Kılıçdaroğlu Hakkari'de bir tane Türk bayrağı dalgalandıramadı. Desteği nereden aldı biliyor musunuz? HDP'den aldı. Bunlar hep kayıtlarda var. HDP'den aldığı destekle Hakkari'de miting yaptı. Zaten Güneydoğuya baktığınız zaman onların pek teşkilatını göremezsiniz. Pek oralarda miting yaptıklarını da göremezsiniz. Arada sırada bir öyle bir yerlerde görünürler. O kadar." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu anda gerek şahsının, gerekse Başbakan Binali Yıldırım'ın gidilmedik il bırakmadığını, 81 vilayetin tamamına gittiklerini belirterek, "Büyükşehirler, iller hatta hatta ilçeler, hepsine gidiyoruz. Niye? Çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne girerken bunu milletimize çok iyi anlatmamız lazım. Yani bunu Şırnak'taki de bilecek, Hakkari'deki de bilecek, Iğdır'daki de bilecek, 30 büyükşehirin tamamı da bilecek. Bunu anlatıyoruz. Şu anda da vatandaşlar her geçen gün bu işi çok daha iyi hazmetmiş durumdalar." şeklinde konuştu.

Yarın Erzurum'a gideceğini, akşam İstanbul'a gelerek gazilerle, şehit aileleriyle Sinan Erdem Kapalı Spor Salonu'nda bir toplantı yapacağını hatırlatan Erdoğan, onlara da bunu anlatacaklarını, bugün de öğrencilerle buluştuğunu, işin teknik detaylarına da öğrencilerle girdiklerini vurguladı.

- "18-25'de zaten güçlü bir parlamento geliyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, soru yönelten öğrenciye yönelik "Siz kamu yönetimi, siyaset bilimi okuyorsunuz. Buradan birinci derecede ilk tavsiyem şu, dil konusunu muhakkak çözmelisin. Ne kadar güzel. Bununla bir de tabi siyaset biliminde özellikle hem uluslararası, hem ulusal bazda siyaset biliminde iletişimi çok iyi kavramak lazım ki ben bunu diğer bir ifadeyle siyaset dilini çok iyi kavramak olarak bunu ifade ediyorum. Siyaset dilini iyi kavradığınız zaman bana göre siyaset biliminde çok ciddi mesafe alma kabiliyetini de yakalarsınız." ifadelerini kullandı.

"Örneğin Türkiye'de 2019 Kasım'ında başkanlık seçimi yapıldığında, artık başkan dışarıdan rahatlıkla elemanlar alacak." diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Benim burada bir tezim var. 657 sayılı özellikle bu istihdam politikasının değişmesi lazım. Nedir bu? Mesela 12 yıl dolmadan birisi müsteşar olamaz. Bu yanlış bir şey, bunun değişmesi lazım. Temenni ederim ki o dönemde parlamento içinde bir mutabakat, bir uzlaşma sağlanır da bunlar da kalkar. Mesele yıl değildir, mesele hem bilgidir hem de o bilgiyi iyi yönetmek dedim ya, odur. Şimdi bugün özel sektöre bakın. Özel sektörün içerisinde 25 yaşında bir gencin ama iyi yetişmiş bir gencin, 30 yaşında bir gencin ama iyi yetişmiş bir gencin bakıyorsunuz 5 milyar dolar, 10 milyar dolarlık bir şirketi babası ona veriyor, o yönetiyor. Bütün mesele nedir? O kabiliyetin olmasıdır. O kabiliyeti yakaladığınız saman zaten alır, işi götürürsünüz. Türkiye'de de biz artık bunu yakalamamız lazım.Yani illa böyle 12 yıl çalışsın, ondan sonra müsteşar olsun, yok. Bir defa akıl yaşta değil baştadır. Buna bakacağız biz. İnşallah sizler de bu yasayı değiştirmek suretiyle bir adım atılırsa ki bu tabi Anayasal bir umde olduğu için değiştirmek mümkün olmuyor. İnşallah bununla birlikte daha dinamik, çok daha güçlü, hem parlamento, çünkü 18-25'de zaten güçlü bir parlamento geliyor ama devletin kademelerinde de çok daha güçlü bir ekibin oluşturulması, kadroların oluşturulması inanıyorum ki gençliğimizin önünü de açacaktır."

- "Bizim rejimle bir sorunumuz yok"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir başka öğrencinin "Değişecek olan şeyin bir sistem değil rejim olduğu söyleniyor. Eğer ki bu değişiklik 16 Nisan'da kabul görürse Atatürk inkılapları ve Cumhuriyet kazanımları nasıl garanti altına alınacak? Göründüğü üzere programlarınız çok yoğun. Hiç ailenizde buna sitem oldu mu ya da eşinizin 'Tayyip bey eve gelirken bir ekmek al demeyi özledim' dediği oldu mu? şeklinde sorduğu soruyu da, şöyle yanıtladı:

"Öncelikle bir defa bizim rejimle bir sorunumuz yok. Türkiye'de rejim olayı 1923'te bitmiştir. Artık rejim konusu diye bir şey yok. Şu andaki konu; bir yeni yönetim sistemidir. Atılan adım bunun üzerinedir. Asla rejim, hiç gündeme gelmemiştir. Bizim 14 yıllık yönetimimizde hiç rejim gündeme geldi mi? Ama ne yazık ki bunlar duymuyorlar ama uyduruyorlar. Ben İstanbul'a büyükşehir belediye başkanı oldum, olmamdan hemen birkaç gün önce söylenen ne biliyor musunuz? 'Eğer Erdoğan belediye başkanı seçilirse otobüsleri ikiye ayıracak. Kadınlar, erkekler...' Tabi belediye başkanı olduk. Pendik'te bir tren kazası oldu ve bir bayan kardeşimiz orada maalesef öldü. 'Bak demedik mi? Kadıncağızı attılar ve kadın öldü.' Kim? 'İşte belediye yetkilileri'. Bunlar bu bu denli iftira üzerine kurulu hep kampanya yürütmüşlerdir ve bunu her zaman yapmışlardır. Bugün de yapıyorlar, yarın da yapacaklar. Çünkü hayatları hep bunun üzerine kurulu. Dürüst olun, doğru olun. Yani işte bu yalanlar bugüne kadar size bir şey kazandırmadı. Bundan sonra da bir şey kazandırmayacak.

Siz rahmetli Menderes ipe götürüldüğü zaman, iki arkadaşı ipe gönderildiği zaman o CHP ne yazık ki en ufak bir onları destekleyen ses çıkarmadı. Tam aksine destekledi. Partimizin kapatılması gündeme geldiği zaman bu Baykal denilen zat 'İyi ki Ankara'da yargıçlar var' dedi. Bir taraftan demokrasi, öbür taraftan ülkenin en büyük partisi ve 360 civarında milletvekili var parlamentoda ve bu parti kapatılmak isteniyor. O ise o parlamentoda ana muhalefet partisi, o zaman genel başkan bu ifadeyi kullanıyor. Böyle bir demokrasiye inanmak olabilir mi? Bunlar asla samimi değil. Onun için de hiçbir zaman işte baltaya sap olamadılar ve olamayacaklar da. Biz bu yolda inandık milletimizde bizi dikkat edin devamlı sahiplendi."

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ailem zaten benimle beraber yürüyor. Eşim benimle beraber, çocuklarım benimle beraber. Hepsi sağ olsunlar beraber koşturuyoruz. Beraber yürüdük çünkü biz bu yollarda. Başından beri, evlendiğim andan itibaren, şu anda da beraber yürümeye devam ediyoruz. İşte bu gün Şanlıurfa'da yine beraberdik. Sadece benimle kalmıyor. O da gidiyor konuşmalar yapıyor aynı zamanda değişik yerlerde. Kızlarım aynı şekilde, değişik STK'larda, sivil toplum örgütlerinde kızlarım konuşmalar yapıyorlar. Oğlum aynı şekilde Türkiye'yi şu anda mekik dokur gibi dokuyor. O da koşturuyor. Allah onlardan da razı olsun. Evlatlarımın hepsi de iyi yetiştiler. Onlara da mesela kızlarıma bu ülkede okuma hakkı verilmedi. Bu ülkede okuyamadıkları için imkanımız müsaitti ve yurt dışına gönderdik. Yurt dışında da en iyi üniversitelerde okudular, yetiştiler ve dönüp geldiler. Oğlum öyle. O da en iyi üniversitede okudu. Masterini Harvard'da yaptı. Büyük kızım Berkeley'de doktorasını yaptı. Küçük kızım London School of Economics'de aynı şekilde masterini yaptı. Demek ki kapılar açılıyor. Kendi ülkesinde, öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya... Bana batılı dostlar diyordu ki 'Siz Müslüman değil misiniz?' Müslümanız. 'Peki niye sizin kızınız Türkiye'de okuyamıyor?' İşte anlatıyoruz. Kimin sistem sıkıntısı olduğunu, kimin rejim sıkıntısı olduğunu anlatıyoruz. Asıl rejim sıkıntısı olan da onlar. Onlar hiçbir zaman Cumhuriyet rejimine, cumhurun rejimine sahip çıkmadılar. Şu anda da her şey gayet iyi gidiyor. Ama ben gittiğim yerlerden oraların geleneksel yiyecekleri nelerse, onlardan alıp getiriyorum."

- "Son 20 ayda 10 bini aşkın teröristi etkisiz hale getirdik"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, programda izletilen videoda yer alan, vatandaşların "Bunca yaşanan sıkıntılardan, olaylardan, bu iç savaşlara kadar gelebilecek durumlardan hiç bırakıp gitmeyi düşünmedi mi? Cumhurbaşkanımız kendi eşine özel bir şiir yazdı mı?" şeklindeki sorularını da cevapladı.

Kendisinin şairliğinin, şiir yazarlığının olmadığını ancak iyi şiir okuduğunu belirten Erdoğan, "Öyle diyorlar. Bir kaset doldurdum. Cezaevine girmeden önce bir buçuk milyon sattı. Onu da o zaman ben bir vakfa hibe etmiştim. Tamam siz satın diye. Şimdi teklifler gelmeye başladı. İşte bu seçimden sonra şöyle bir CD yapsak diye. Dedim önce bir seçimi bir hayırlısıyla atlatalım, bitsin bu iş. Bittikten sonra onu yaparız dedim. Yani Cumhurbaşkanı olduğu için yapmadı, böyle bir derdim yok. Seviyorum şiiri. Bunu özellikle okuyarak da bütün gençlerle, halkımla da paylaşmak istiyorum." dedi.

Erdoğan, terörle mücadelede, iç savaş tanımının biraz fazla olacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Olaya iç savaş demeyelim. Türkiye iç savaşın içerisinde olan bir ülke değil. Türkiye şu anda terörle mücadele eden bir ülke. Özellikle de şu anda ağırlıklı olarak PKK, DEAŞ yurt içinde bunlarla bir mücadelemiz var. Özellikle şurada son 20 ayda 10 bini aşkın teröristi etkisiz hale getirdik. Çok yoğun bir çalışma yapıyoruz. Tendürek Dağlarında, Gabar'da, Cudi'de, Besler derelerinde oralarda mağaralara girmek suretiyle, silahlı kuvvetlerimiz, polisimiz, gerçekten güvenlik güçlerimiz cansiperane bir mücadele sürdürüyorlar. Allah onlardan razı olsun. Tabi şehitlerimiz var ama artık mukayese edilemeyecek derecede teröristi de etkisiz hale getirdik. Terör ilminde başarılı olmanın şeyi bire beştir. Eğer siz bir kaybediyorsanız 5 karşı taraftan kaybedilmesi lazım. Şu anda bunun çok çok fevkinde sürdürdük. Yani bir şehidimiz bizim varsa onlardan en az 5 tane etkisiz hale getirmek lazım. Bu mücadeleyi şu anda şu şekilde sürdürüyoruz ve bunu şu anda bütün güvenlik güçlerimiz yakalamış durumda."

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya'nın teröristlere yataklık yaptığını belirterek, "Bu kadar açık konuşuyorum. Ben bunlar Nazizmi hortlattı deyince, çıldırıyorlar. Niye çıldırıyorsun? Yaptığınız iş o da onun için söylüyorum. Sen kalkacaksın, binlerce PKK'lı teröristi orada besleyeceksin, barındıracaksın, ben sana 4 bin 500 dosya vereceğim. Sen bu dosyaları inceleyip kararı vermeyeceksin." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesinde gerçekleştirilen A Haber-ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, üniversite öğrencilerinin anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ilişkin sorularını yanıtladı.

Türkiye'de, AK Parti hükümetlerinden önce ortalama 16 ayda bir seçim olduğunu anımsatan Erdoğan, "Hatta bazen öyle sapıttılar ki 3 günde bir, 25 günde bir seçim oldu. Böyle bir ülkede, küresel sermaye yatırım yapar mı? Bizim geldiğimiz döneme kadar, ortalama yıllık küresel sermayeden Türkiye'ye giren neydi biliyor musunuz? 1 milyar dolar. Başbakanlığım döneminde bir ara bir yılda 23 milyar doları yakaladık. Şu anda bunu yeniden yakalamamız lazım. Eğer uluslararası sermaye Türkiye'ye ne kadar girerse, Türkiye'deki hareketlilik her alanda, yatırımda, üretimde, istihdamda, uluslararası rekabette o kadar artacaktır." değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, şu anda güvenin tekrar başladığını ifade ederek, "Siz zannediyorsunuz ki Türkiye'de sadece bizler kamuoyu araştırması yaptırıyoruz. Uluslararası güçler de Türkiye ile ilgili bu halk oylamasına yönelik kamuoyu araştırması yaptırıyor. Baktılar ki gelişmeler 'evet' istikametinde, hemen açıklamalar gelmeye başladı. (Türkiye ile münasebetleri iyi tutalım. Yatırımlar noktasında Türkiye ile güzel münasebetler geliştirelim)" diye konuştu.

- "Türkiye'ye gelecek küresel sermaye daha da artacak"

Daha yeni 18 Mart'ta Çanakkale Köprüsü'nün temelini attıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"(Battı, bitti) dedikleri dönemde, 11 milyar, eski rakamla 11 katrilyon lira bedelle köprü inşa ediliyor. Yüzde 50'si Kore sermayesi, yüzde 50'si Türk. Bu iki ayak arası 2023 metre. Dünyanın bir numaralı köprüsü olacak. Asya ve Avrupa'yı oradan da birbirine bağlıyoruz. Mesele, güven meselesi. 'Evet' inşalllah pazar akşamı çıkacak, ben buna inanıyorum. Bu 'evet'le birlikte Türkiye'ye gelecek küresel sermaye daha da artacak. Hiç bundan endişe duymuyorum. Çünkü biz halkımızı seviyoruz, halkımız da bizi seviyor."

Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet Rabiasına değinen Erdoğan, "Biz bu dört esasa bağlı kaldığımız sürece, 80 milyon tek millet. Biz yaratılanı, yaratandan ötürü seveceğiz. Türkmüş, Kürtmüş, Lazmış, Çerkezmiş, Gürcüymüş, Abhazaymış, Alevi, Sünni bizi enterese etmez. İnsan olmak, bizim için yeterli bir sebeptir. Ve tek bayrak... Bayrağımızın rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldız şehidimizin ta kendisi. Üç, tek vatan. 780 bin kilometrekareyle biz tek vatanız. Bu vatan üzerinde kimse operasyon yapamaz. Yaptığı anda bütün güçlerimiz, silahlı kuvvetlerimiz, polisimiz, güvenlik korucularımız karşısında. Ve tek devlet... Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka devlet ülkemizde yok. Birileri o hevese kapıldılar. İşte FETÖ... Tokadı yedi mi? Yedi. Şimdi hala bazı hülyaları olabilir. Oldukça karşılarında inşallah bizleri ve milletimizi bulacaklar." diye konuştu.

- "Benim sırrımı, benden almak istiyorsun"

Bir öğrencinin, Hollanda'da yaşananlar sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin AB'ye karşı nasıl bir tavır takınacağı ve 16 Nisan'da verecekleri müjdenin bu konuyla ilgisi olup olmadığına ilişkin sorusu üzerine Erdoğan, "Benim sırrımı, benden almak istiyorsun. Sırrımı inşallah 16'sından sonrasına bırakalım. Yoksa anlamı kalmaz." dedi.

Erdoğan, Hollanda ve Almanya olaylarının basit olaylar olmadığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Almanya, bizim orada yaşayan 3 milyon vatandaşımıza ve bize bana göre saygısızlık yapmıştır. Bu kadar münasebetlerimizin ileri derecede olduğu bu ülkenin, bize bu saygısızlıkları yapması, yenilir yutulur değil. Şu anda Almanya, teröristlere yataklık yapıyor. Bu kadar açık konuşuyorum. Ben bunlar Nazizmi hortlattı deyince, çıldırıyorlar. Niye çıldırıyorsun? Yaptığınız iş o da onun için söylüyorum. Sen kalkacaksın, binlerce PKK'lı teröristi orada besleyeceksin, barındıracaksın, ben sana 4 bin 500 dosya vereceğim. Sen bu dosyaları inceleyip kararı vermeyeceksin. Benden de geleceksin, bir ajans teröristi istiyorsun. O arada da nerede kalıyor biliyor musunuz? Tarabya'daki Cumhurbaşkanlığı köşkünün altında, Almanların rezidansı var. Denize nazır. Meğerse bu ajan teröristi orada saklıyorlar. Dedim bir defa gidip teslim olsun ve yargılansın. Önce buna 'evet' diyemediler. Sonra teslim oldu, yargılandı, tutuklandı. Tutukluluk süreci devam ediyor.

Çifte vatandaş Alman ve Türk. Bunu, bu denli savunuyor. Ben senin ülkende 4 bin 500 dosyayı veriyorum. Niçin bunları bir an önce yargılayıp da bize vermen gerekenleri vermiyorsun? Bunlar PKK'lı terörist. Niye vermiyorsun bunları? Bunları vermediğin sürece, Nazizmin uygulamasını yapıyorsunuz diyeceğim. Bunu onlara dedim. Yüzlerine dediğim için açık açık söylüyorum. Mesela Cumhurbaşkanı, iyi dosttuk ama baktım o da çirkin açıklamalar yapıyor. Sen bilirsin. Yaptığın sana kalır."

- "AB noktasında 14 yıl önce çok daha farklı bir kanaatteydim"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya'daki seçimlerde hazırlık yapanların hepsinin Türk ve Türkiye düşmanı olduğunu ifade ederek, "Ben inanıyorum ki Almanya'daki benim vatandaşlarım oylarını kullandılar. Bu seçimde Almanya sandıklarından da onlar gereken cevabı alacak. Hiç endişe etmiyorum, çünkü onlar bu sıkıntıları yaşadılar." dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na uçuş izni verilmemesine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın Hollanda'da yaşadığı engellemeye değinen Erdoğan, "Uluslararası hukuk var. Bakanların dokunulmazlığı var. Sen bu Dışişleri Bakanı ile nasıl görüşeceksin, nasıl bir araya geleceksin?" diye konuştu.

Erdoğan, AB noktasında 14 yıl önce çok daha farklı bir kanaatte olduğunu aktararak, 14 gün içinde 15 ülke dolaştığını anlattı. Batı'nın şimdi o anlayışından çok uzaklaştığını, bunu dürüst ve samimi bulmadığını dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Hollanda, Avusturya, İsviçre... Parlamentonun önünde benim resmim, şakağıma silahı dayamış. Ne diyorlar? 'Erdoğan'ı öldürün.' Sen kimsin, neyi öldürüyorsun? Dur bakalım, önce haddini bileceksin. Biz bu yola, kefenimizi giyerek çıktık. Ölüm bizi nerede yakalar belli olmaz. Belki sizler bizden önce öleceksiniz. Dolayısıyla, bizim bu performansımızı, onların bu tehditleri düşüremez.

Kimler yürüyor orada? PKK'lılar. Yani 'hayır' kampanyası yürütenler DHKP/C'liler. Onların milletvekilleriyle beraber, onların polislerinin nezaretinde yürüyorlar. Herhangi bir şey yaptılar mı? Hayır. Onların yönetimleri bir şey yapmadı. Aynı şey Almanya'da oldu. Almanya'da Almanlar'ın polis aracında PKK'lı terörist, elinde bölücü başının paçavrası, onunla beraber gösteri yapıyorlar. Alman polisi koruma yapıyor. Avusturya havalimanına, benimle ilgili neler yazdılar. Varsa, yoksa Erdoğan. Yine Avusturya'da bir dergi çıkarmışlar. O dergide 12 sayfa bana ait bir yazı. Ben de memnunum. Niye derseniz? Propagandanın iyisi, kötüsü olmaz. Bizler de bundan dolayı mutluluk duyuyoruz. Biz yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, giysi tercihinde yeleği kullanmasının özel bir sebebi olup olmadığına ilişkin de "Yelekliydim ben bugün aslında. Sebebi falan yok. Baktım ki yakışıyor. O zaman dedim giyelim. Bu akşam buraya aslında çok daha resmi gelecektim ama dedim gençler spor gelir. Onun için hemen eve uğradım, spor olarak geleyim dedim." şeklinde konuştu.

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "(Suriye) Şimdi bizde bir hedef var. Bu hedef de doğuda Münbiç, hemen Fırat'ın batısındadır. Bir de onun güneyinde Rakka var. Şimdi bizim, eğer Amerika ve koalisyon güçleri bizlerle burada samimi bir diyalog içerisinde ortak hareket ederlerse biz Münbiç'te de onlarla beraber varız, Rakka'da da varız. Ben bunu Sayın Putin ile de görüştüm. Bunu Sayın Trump'la ve dışişleri bakanları, biliyorsunuz bizi ziyaret ettiler, onunla da bu konuyu görüştüm." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde gerçekleştirilen A Haber-ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, üniversite öğrencilerinin anayasa değişikliği ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin sorularını yanıtladı.

Erdoğan, yurt dışında PYD ve YPG ile bir mücadelelerinin olduğunu ifade ederek, "Orada da şu anda bizler, az önce yine Kılıçdaroğlu söylüyor ya, hep çelişki, hayatı çelişki, şu anda Kılıçdaroğlu, katil Esed'in iyi bir dostu." ifadelerini kullandı.

Geçmişte Esed ile dost olduğunu dile getiren Erdoğan, o zaman böyle bir şeyin söz konusu olmadığını belirtti.

Erdoğan, Esed ile ailecek görüştüklerini anımsatarak, "Ben o zaman kendisini bu Kürt vatandaşlarımızla bizim, oradaki Kürtlerle onlara kimlik vermiyordu. Ya dedim 'Niye kimlik vermiyorsun?' Versene onlara da kimlik, pasaport versene.' Dedi 'biraz çalışalım.' Bakın o zaman pasaport ve kimlik vermeyen Esed, şimdi onlara her türlü mali desteği, silah desteğini veriyor ama sadece o vermiyor. Batılı, bizim dost bildiklerimiz de onlara şu anda her türlü silah desteğini veriyor. Ama bu arada tabii biz ipi koparınca onlarla, bağları koparınca bu defa Türkiye'den Kılıçdaroğlu bütün ekiplerini, başka bazı kuruluşlar da Esed ile onlar bağları kurdu." diye konuştu.

"Şu anda geldiğimiz noktada ise 'Münbiç'e gir' diyor, 'Rakka'ya gir' diyor." diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bir defa belli ki yani beş koyun yönetmemişsin. Bak, biz şu anda 53 tane Gaziantep'te bizim vatandaşımız şehit edilince hani bir kına merasiminde, onlar şehit edildiği anda, ziyareti gittim, yaptım. Bütün ailelerini hastanede yaralılarını filan falan gördüm. Döner dönmez arkadaşlarımı topladım. Dedim ki, 'Arkadaşlar sabredecek halimiz yok. Kimseyi de beklemiyoruz ve şimdi Cerablus'tan ilk müdahaleyi yapacağız.' Çünkü Cerablus'tan DEAŞ girmişti ve Cerablus'tan ilk müdahaleyi Özgür Suriye Ordusuyla beraber yaptık ve DEAŞ, Cerablus'u terk etti ama o arada hemen bir adım daha attık. Rai, burada hemen kuşattık ve Rai'ye de girdik. Böylece hem doğudan hem de batıdan olmak üzere Rai'ye girdik, orayı da boşalttık. Fakat bunlar için en önemli yerlerden bir tanesi Dabık'tır. Hani bizim tarihteki meşhur Mercidabık savaşları var ya, onun yapıldığı yer, Dabık. O DEAŞ için önemli bir yerdir ve Dabık'a da girdik. Dabık'ı da boşalttık ve Dabık'ı boşalttıktan sonra tabi en önemli merkezine geldi iş. Neresi? El Bab."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, El Bab'a girdiklerini, bunu yaparken bir taraftan da Cerablus'u yeniden inşa ve ihyaya başladıklarını kaydetti.

Hastane ve okulları da bir taraftan yaptıklarına dikkati çeken Erdoğan, oraya kendi halkının yerleştirilmeye başlandığını söyledi.

Erdoğan, Özgür Suriye Ordusunun işin güvenliğini bir taraftan aldığını belirterek, aynı şeklin Rai ve Dabık'ta uygulandığını bildirdi.

El Bab'ın biraz uzun sürdüğünü aktaran Erdoğan, sonunda DEAŞ'ın orayı da terk ettiğini ifade ederek, "(Suriye) Şimdi bizde bir hedef var. Bu hedef de doğuda Münbiç, hemen Fırat'ın batısındadır. Bir de onun güneyinde Rakka var. Şimdi bizim, eğer Amerika ve koalisyon güçleri bizlerle burada samimi bir diyalog içerisinde ortak hareket ederlerse biz Münbiç'te de onlarla beraber varız, Rakka'da da varız. Ben bunu Sayın Putin ile de görüştüm. Bunu Sayın Trump'la ve dışişleri bakanları, biliyorsunuz bizi ziyaret ettiler, onunla da bu konuyu görüştüm. Tabii beyefendi bunlardan bir haber olduğu için sorsan Münbiç nerededir, Rakka nerededir, inan onu da bilmez. Sadece söylüyor ve Münbiç kimlerden oluşuyor. Sorsan bunu da bilmez." ifadelerini kullandı.

- "Teröristin iyisi kötüsü olmaz, teröristlerin hepsi kötüdür"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Münbiç'in Arap beldesi olduğunu, neredeyse yüzde 90'ının Araplardan oluştuğunu kaydetti.

Böyle bir yeri sahiplerine teslim etmek istediklerini belirten Erdoğan, "Şimdi Sayın Putin diyor ki, insani yardım. Amerikalılar öyle diyor. Tamam, beraber yapalım bu işi ama bir bayrak yarışına girmeyelim. Şu anda bunları yetkilendirdiğimiz arkadaşlarımız görüşüyorlar, konuşuyorlar. Temenni ederim ki, buralarda diğer yerlerde olduğu gibi durumlar olmasın ama en önemli merkez şu anda DEAŞ için neresi? Rakka. Artık Münbiç'te de o kadar güçlü değiller. Sayısal olarak en güçlü oldukları yer Rakka. İnşallah, Amerika ile tabi Putin ile ve diğer koalisyon güçleriyle birliktelik sağlar, bu Rakka'ya bir operasyon yapılırsa bunda da biz yer alırız dedik ama bir şartımız var. Nedir? PYD ve YPG, bu işin içinde olmayacak. Niye? Bunlar terör örgütü. Biz bir terör örgütünün, diğer bir terör örgütünü yok etmesi olayını, bir defa tanım olarak, strateji olarak yanlış buluyoruz. Çünkü teröristin iyisi kötüsü olmaz. Teröristlerin hepsi kötüdür. Buna böyle bakacağız." değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, bu konuda görüşmelerin devam ettiğini, temennilerinin çözüm noktasına varmak olduğunu söyledi.

İdlib'te akıl almaz olayların geliştiğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ben gençlere şunu da özellikle söylemek isterim. Bir yutturmaca var. Nedir bu yutturmaca? Kimyasal silah yutturmacası. Böyle bizi tarihteki, geçmişteki, birçok kanunlarla filan falan bağlamaya çalışıyor. İşte bilmem şu tarihte şu maddeye göre kimyasal silahlara karşı şöyle bir karar alındı. kardeşim, böyle bir karar alınmış olabilir. Şu anda İdlib'te kimyasal silahlarla kaç kişi öldü? Bin mi öldü, bin beş yüz mü öldü? Ne kadar öldü veya Suriye'nin tamamında ne kadar öldü? Bin, bin beş yüz. Peki konvansiyonel silahlarla ne kadar insan öldü, bir de bunu söyleyin. Bir milyona yakın şu anda konvansiyonel silahlarla Suriye'de insan öldüğünü ben iddia ediyorum. Her şeyi gizliyorlar. Onu sen Lahey Adalet Divanına getireceksin, eee bunu niye götürmüyorsun? Sebebi ölüm olan böyle bir savaşın niçin konvansiyonel olduğu zaman üstünü örtbas ediyorsunuz? Dikkat edin hiç konvansiyonel silahlardan bahsetmiyorlar. Yatıyorlar, kalkıyorlar kimyasal silah... Bir defa sebep netice ilişkisinde bakıyorsun konvansiyonel silah da öldürücü, öyle ise onu da konuşalım, kimyasalı da konuşalım ama buna yanaşmıyorlar. Biz de diyoruz ki, burada olayı sadece kimyasal değil. Arkadaşlarımın zaten İdlib'teki olaydan sonra yaptıkları açıklamada, özellikle söyledim. 'Bak, yapacağınız açıklamada kimyasalın yanında konvansiyoneli muhakkak zikredeceksiniz.' Açıklamaları biz Türkiye olarak böyle yaptık ama batılı ülkeler, diğerleri ikide bir kimyasal. Bununla işi örtmeye çalışıyorlar. Böylece bunu işlememizde büyük fayda var diye düşünüyorum."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir öğrencinin "17 Nisan'dan itibaren cumhurbaşkanının partili olması konuşuluyor? Cumhurbaşkanının partili olması durumunda tarafsızlığı nasıl söz konusu olacak? Bununla birlikte aşamalar ne zaman tamamlanacak?" sorusuna, partili olmanın tarafsızlık için bir engel olmadığını belirtti.

Erdoğan, 12 yıl Başbakanlık yaptığını anımsatıp, bu dönemde AK Parti'de genel başkanlık yaptığını kaydederek, "Taraflı mı oldum? Yani yatırımları yaparken burada CHP'liler var, buraya yatırım yapmayın. Köprüler yapıyoruz, buralardan CHP'liler geçemez, HDP'liler geçemez. Şu geçemez, bu geçemez diye bir kayıt mı koyduk? Asla, tam aksine bakın biz Hakkari'ye bir havalimanı yaptık. Hakkari'de bizim milletvekilimiz yok ama yaptık. Iğdır'a yaptık. Muş'a yaptık, Kars'a yaptık. Yani milletvekilimiz olsun, olmasın buna bakmadık." diye konuştu.

Kendileri için geçerli olanın tek vatan olduğunun altını çizen Erdoğan, 780 bin kilometrekare ile Türkiye'yi ayağa kaldıracaklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, taraflı ve tarafsızı ayırt etme konusunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü'yü örnek verdiğini anımsatarak, derdin "üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek" olduğunu bildirdi.

Referandumdan sonra AK Parti'ye dönme imkanı doğacağını aktaran Erdoğan, "Yani iki yol şu anda açılıyor bu seçimden sonra. Birisi partine dönebilirsin diyor. Bir diğeri de Hakimler Savcılar Kuruluyla ilgili, şu anda 30 gün içinde atamalar yapılacak ki hani bunların tarafsızlık filan falan diyorlar ya. TBMM, şu an itibariyle bir tane mesela Hakimler Savcılar Kuruluna üye gönderemez ama şimdi 7 tane üye gönderiyor. 4 tane Cumhurbaşkanı olarak ben gönderebileceğim. Bir de Adalet Bakanıyla müsteşar, iki onlar sayı nereye geliyor? Sayı 13'e geliyor. 13'e düşürdük sayıyı." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, böyle bir tablo içinde "yasama organının yok edildiğini" iddia edenlerin olduğunu anımsatarak, yasama organının bugüne kadar elinde olmayan imkanının kendisine verildiğini söyledi.

Hakimler ve Savcılar Kurulunun 13 üyesinin yedisini parlamentonun belirlediğini aktaran Erdoğan, "Üstelik de 5'te 3 çoğunlukla yani her gelecek isim 5'te 3 olacak. Bunların illa da Yargıtay'dan, Danıştay'dan olması şartı yok tam aksine akademisyenler, avukatlar vesaire, buralardan gelme şansı var. Topluma ne yapıyoruz? Daha da açılıyoruz. Böyle bir yapı söz konusu." değerlendirmesini yaptı.

Erdoğan, Anayasa Mahkemesi üyeleriyle ilgili şu anda bir seçimin söz konusu olmadığını, hepsinin süresinin var olduğunu belirterek, askeri yargıdan gelenlerin tamamen sürelerini doldurunca düşeceklerini söyledi.

Yeni sistemin ekonomi ve terörle ilgili getireceklerine ilişkin bir soruyu Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle cevapladı:

"Öncelikle yeni sistemde bir patinaj olmayacak. Kararları verirken ikide bir gensoru belasıyla parlamentoda karşı karşıya kalmayacağız. Sene 1950, şu anda sene 2017, bugüne kadar parlamentoda 484 gensoru verilmiş. Biliyorlar ki bu gensoru geçmeyecek ama veriyorlar. Niye, parlamento çalışmasına, işlemesin. Bunlardan 4 tanesi kabul görmüş, 480'i reddedilmiş. Bunları bildikleri halde niye yapıyorlar? Parlamentoyu çalıştırmamak için ve tabii böyle bir parlamentoda milletvekillerinde moral kalır mı? Bakanlarda moral kalır mı? Örneğin çıkmış şu anda ana muhalefetin başındaki zat, diyor ki, senin 'köyüne veya iline' diyor 'herhangi bir şey gelecek, geleceği zaman senin ilinin milletvekili parlamentoda bakana soru sorar' diyor. Der ki, köyümüzün veyahut ilimizin şu şu şu ihtiyaçlarını çözün, bakan da diyor, onu orada cevaplar. Yani soru önergelerinden bahsediyor. Böyle bir şey de yok aslında ya. Velev ki öyle olduğunu kabul edelim, şimdi yeni düzenlemede ne var? Şimdi yazılı önerge vermek suretiyle bakan da onu ne yapar, veya bakanlık? Onu cevaplar. Şu anda geneli itibariyle baktığımızda geçmişten bu yana şöyle bir adet var. Yani bakanlar, birinci derecede kendi illerini öne aldılar. Hep ben arkadaşlarıma 'Aman ha, adil olun, kendi ilinizi öne almak suretiyle farklı illeri hafife almayalım. Her yere bu hizmeti adeta eşit oranda götürelim.' Şimdi burada sizlerin de ifade ettiği gibi yani şu anda Türkiye'nin ekonomisinde ben tabii oradan farklı bir yere doğru geçeceğim. Mesela biz göreve geldik. Ekonomi olarak bizi sıkıntıya düşüren en önemli konu neydi, biliyor musun? IMF ve Türkiye'yi adeta IMF idare ediyordu. Biz dedik ki hayır. Böyle bir şey olamaz. O zaman ki bakan arkadaşlarıma da söyledim. Dedim ki, 'Kusura bakmayın, onlara gereken cevabı vereceksiniz. Böyle bir şey olamaz.' Onlar verdikleri paranın hesabını sorsunlar. Taksitlerini alıyorlar mı almıyorlar mı? Bunu sorsunlar. Biz bunlara borç taksitlerini ödediğimize göre mesele bitmiştir. Biz geldiğimizde 23 buçuk milyar dolar borcumuz vardı IMF'e. 2013, borcumuzu sıfırladık, bitti. Bizden daha sonra 5 milyar avro borç istediler. Biz dedik ki arkadaşlara, o zamanki ekonomiden sorumlu arkadaşıma verelim dedim. Veren el alan elden üstündür. Sonra vazgeçtiler. 'Bu Türkiye bir şeyler çeviriyor' dediler herhalde. Merkez Bankası 27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Şu anda 106 milyar dolar döviz rezervi var ama bir ara 136 milyar dolara kadar da çıktık. Tabi bu aradaki geçirdiğimiz bazı sıkıntılar sebebiyle bir düşüş var. Toparlanacak ben ona inanıyorum. Neyle toparlanacak? İşte bu şimdi 16 Nisan inşallah bunlarında toparlanma dönemi olacak."

Erdoğan, ekonomide istikrar ve güvenin çok önemli olduğunu aktararak, bunların ülke için çekim alanı oluşturduğunu belirtti.

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Maalesef özellikle bayanlara yapılan saldırılar noktasında, kabul edilemez bazı saldırılar oluyor. Bu konuda da mevcut yasalarımız bu işte çok ciddi engeller getirmiş vaziyette, ama ne yazık ki bazı yerlerde de yargı beklenen kararlar dışında ürküten kararlar da alabiliyor. Bunu da bir cumhurbaşkanı olarak söylemek beni üzüyor. Keşke bu tür şeyler olmasa da biz de bunu söylemesek. Kadına şiddet bazı yerlerde adeta moda halini aldı. Son dönemlerde ben yine de bir gerilemenin olduğu inancındayım. Bazı yerlerde özellikle gerek medyanın bu konuları çok daha yakın takipte tutması, hemen anında yakalaması, bunlar tabii bir yerde bizler için de isabetli oluyor, iyi oluyor. Hemen en azından emniyetiydi, vesaire, hemen bunların üzerine rahatlıkla gidebiliyor." dedi.

Erdoğan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nde düzenlenen A Haber, ATV ortak yayınındaki Gençlerle Büyük Buluşma programında, bir gencin "Seçilme yaşının 18'e indirilmesiyle, adaylık seçim ücretleri konusunda nasıl bir uygulama yapılacak?" sorusu üzerine, genel başkan olduğu dönemde, adaylık için belli bir ücret konulduğunu ancak o ücreti ödeyemeyecek olanlara da partinin anlayış gösterdiğini, vasıflı, kaliteli adayları da ücretsiz olarak adaylığa kabul ettiğini dile getirdi.

Engelliler için de bu tür bir uygulama yaptıklarına değinen Erdoğan, şunları anlattı:

"Engellilerden hiç ücret almadık. Niye? Engellilerden adayımız olsun istedik. Parlamentoda diğer siyasi partilere göre engelli aday noktasında, yani onların hiç yokken bizim milletvekillimiz vardı. Onların bir varsa, bizim iki vardı. Bu şekilde bunları da başardık. Bu dönemde de yine aynı şekilde siyasi partiler, bunu kendi iç tüzüğüyle veya programıyla halledecek. İcabında 'Biz gençlerimizden hiç harç almayabiliriz' diyecek veyahut da onu diyelim ki yine aynı şekilde kesintiye uğratabilir veya milletvekili olması halinde belli taksitlerle bu tür ödemesini yapma kabul edilebilir. Bunların hiçbirisi bahane değil, rahat rahat her parti bu işi çözebilir. Öyle zannedildiği gibi büyük paralar değil zaten adaylığa müracaat ücretleri. Bu şekilde bunların önü açılır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi 'Ankara'dakiler girecek, diğer yerler girmeyecek' mantığı, anlayışı kesinlikle yanlıştır, doğru değildir ve yalandır. Mesela bizim o 5 arkadaş, kimisinin babası esnaf, kimisinin babası şoför, bunlar Ankara'dan değil. Kimisi Konya'da, kimisi Kayseri'de, kimisi İstanbul'da, böyle. Oradan gelip girdiler."

Erdoğan, yeni sistemde kadına şiddetin önlenmesi ve kadın istihdamı konusunda atılacak adımlara ilişkin bir soru üzerine, kadın istihdamına ilişkin politikanın kendi dönemlerine kadar yürütülmediğini ve en fazla kadın istihdamının bu dönemde olduğunu dile getirdi.

- "Bakıyorsun ki entelektüel, entel, dantel filan falan onların içinde de bunları yapanlar var"

Kadın istihdamı konusunda eğitimde ciddi adımlar attıklarını belirten Erdoğan, "Biz göreve geldiğimizde yüzde 24 civarındayken, şu anda yüzde 33 kadın istihdamı olmuştur. Burada da ağırlık daha çok eğitimdedir. Bayan akademisyenlerde bayağı iyiyiz. Sağlıkta da bayağı iyi bir gelişme var. Bunlar sevindirici. Bundan sonra da artış gösterecektir, bunda hiç şüphem yok." dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kadına şiddete ilişkin olarak da şu görüşleri dile getirdi:

"Maalesef özellikle bayanlara yapılan saldırılar noktasında, kabul edilemez bazı saldırılar oluyor. Bu konuda da mevcut yasalarımız bu işte çok ciddi engeller getirmiş vaziyette, ama ne yazık ki bazı yerlerde de yargı beklenen kararlar dışında ürküten kararlar da alabiliyor. Bunu da bir cumhurbaşkanı olarak söylemek beni üzüyor. Keşke bu tür şeyler olmasa da biz de bunu söylemesek. Kadına şiddet bazı yerlerde adeta moda halini aldı. Son dönemlerde ben yine de bir gerilemenin olduğu inancındayım. Bazı yerlerde özellikle gerek medyanın bu konuları çok daha yakın takipte tutması, hemen anında yakalaması, bunlar tabii bir yerde bizler için de isabetli oluyor, iyi oluyor. Hemen en azından emniyetiydi vesaire, hemen bunların üzerine rahatlıkla gidebiliyor. Kadına şiddete karşı hep birlikte, milletçe durmamız lazım. Kadın bizlerin varlık sebebidir. Feministler pek hoşlanmazlar, benim bu söylediğimden de hoşlanmayacaklar biliyorum. Bana göre kadının en önemli, en yüce vasfı anneliktir. O, hiçbir şeyle mukayese edilmez ve analık vasfı bizleri bu noktaya getiren vasıftır. O analarımız olmasa hep beraber biz olur muyuz? Olmazdık.

Ben, anacığımın ayaklarının altını öperdim. O çekerdi. 'Anne niye çekiyorsun?' dediğim zaman da 'Bir dur da' derdi. 'Anne, senin ayağının altında cennet var. Bak sevgili Peygamberimiz ne buyuruyor? Cennet annelerin ayakları altındadır, diyor; babaların ayakları altındadır demiyor. Ben orada kokusunu alıyorum, anacağım, onun için öpüyorum.' derdim. Gene çekerdi. Bunu başbakanlığım dönemimde de öncesinde de yapmışımdır. Anne bu kadar önemli bir varlık. Ama bunun kadir kıymetini bilmeyen zalimler var. Bu tür işkenceleri uygulayanlar var. Bütün bunlar da bir yerde yine eğitimle alakalı. Eğitim alanlardan bunu yapan yok mu? Onlardan da var. Bakıyorsun ki entelektüel, entel, dantel filan falan onların içinde de bunları yapanlar var. Ama yine de manevi eğitim çok önemli. Bu eğitimle birlikte kadının, annenin kadir kıymetini bilmek çok önemli."

Erdoğan, "Yeni sistemde Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu nedir ve sizi böyle yoğun gündemde diri tutan nedir?" sorusuna ilişkin de, "Aşk ile çalışan yorulmaz. Hakikaten aşk ile çalıştığınız zaman yorulmazsınız. Dağları deler geçersiniz. Ferhat Şirin hikayesi var ya. Ferhat Şirin'e kavuşmak için ne yapıyor? Elinde ufak bir kerpiçle dağı delmeye çalışıyor. 'Ne yapıyorsun?' dedikleri zaman da dediği şu; 'Çoğu gitti azı kaldı.' Dağı öyle delmeye çalışıyor. Ya biz bu dönemde ne dağları deldik. Delmeye de devam edeceğiz. İnşallah deleceğiz." yorumunu yaptı.

- Cumhurbaşkanının sorumluluğu...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer soruya ilişkin ise şu görüşleri iletti:

"Tabii 3’te 2 çoğunluk, 400. Parlamentonun 3’te 2’si. Bu tabii özellikle Yüce Divan’a gönderilme sayısıdır. Şimdi parlamentoda biz tabii bu dönem içinde uzlaşmayı, mutabakatı getiriyoruz. Eğer bu uzlaşma olursa bizler de parlamentomuzun böyle bir güce kavuşabildiğini söylüyoruz. Bu yeni düzenlemede bu var. Yeni düzenlemeyle beraber de parlamento 400'ü getirirse bu olur. Ama getiremezse o zaman zaten Cumhurbaşkanını Yüce Divan’a gönderemez. Atılan adım bu. Bir diğer önemli şey, şimdi bir salt çoğunlukla olayın parlamentoya getirilmesi var. Ondan sonra 5'e 3 ile soruşturma süreci var. 3'te 2 ile de Yüce Divan'a gönderilme olayı var. Bunların kademelendirilmesi var. Bunu eğer sağlayabiliyorsa, böyle bir uzlaşmayı sağlayabiliyorsa Cumhurbaşkanını Yüce Divan’a gönderir."

"Başkan seçilince kaç yardımcınız olacak?" sorusuna ilişkin Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun bu konuyla ilişkin, "Cumhurbaşkanının 5, 50, hatta bin 500 yardımcı alabileceğini" söylediğini anımsattı.

"Böyle bir şey olabilir mi?" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bir insanın yönetici olarak her şeyden önce şurada bir sıkıntısı olması lazım. Ben göreve geldiğimde, Başbakan olduğumda 36 bakanlık vardı. Bunu 25’e indiren kişiyim. Niye? Biz yöneticiyiz. Neyin nasıl yönetileceğini biliriz. Bir defa istihdam politikalarında neyin nasıl olacağını biliriz. CHP belediyesinde İstanbul'u aldığım zaman adeta belediyede korkunç bir personel şişkinliği vardı ve personel oranını yüzde 30’a indirmek için çok ciddi mücadele verdim. Oraya doğru onu çektim. Her zaman da Genel Başkan iken belediyelerimize 'aman ha bu orana inin. Bu benim ahbabım, yaranımdır. Bunu da al şunu da al' derken personel şişkinliği yapmayın. Eğer bunu yaparsanız bir defa hizmette aksarsınız, hizmetleri yürütemezsiniz. Eğer bunu aşağıya indirirseniz başarılı olursunuz. Böyle bir anlayış, böyle bir mantık... Yani, 'Gelir, bu 500 yardımcı atar' diyor. Hiç yav. Haberi yok. Nasıl yönetilir, yönetim nedir, haberi yok."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisinin de hocası olan şu anda bulundukları üniversitede adına salon olan Ordinaryüs Prof. Dr. Reşat Kaynar'ın kendilerine, "Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, sevk-i idaredir." dediğini söyledi.

Bugün bunun, "organizasyon ilimi" diye anlatıldığını dile getiren Erdoğan, "Yani, hem sevk edeceksin, kimi nereye. Hem de bunu irade edeceksin. Ama bunu da sayısal olarak öyle rast gele önüne bulduğunu al bir yere yerleştir. Yok. Öyle bir yönetim olmaz. Sen, bir defa işe adam mantığıyla hareket edeceksin. Her adama iş değil, benim burada kaç kişiye ihtiyacım var? 5 ise o kadar al. Gel doldur, olmaz. Burada tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Bunu yapamazsın. Biz tabii böyle bir çalışmayı ortaya koyduk ama Kılıçdaroğlu'nun bundan haberi yok. İnanın yürütemez. Böyle bir şeyi anlamaz. Onun için 18 maddeyi hala anlamış değil. Bak pazar günü referandum var. Bilmiyorum. İstanbul'a belediye başkan adayı oldu, seçmen kartını unuttu yav. Kağıthane'ye 'Kağıttepe' dedi. 'Nerede oturuyorsunuz?' diye gazeteciler sordu. Çünkü sipariş üzerine aday olduğu için İstanbul’a, Kağıttepe dedi. Günlerce alay konusu oldu. Böyle de bir durumu var." şeklinde konuştu.

Erdoğan, vatandaşlara seslenerek, şunları kaydetti:

"Şimdi pazar günü ben özellikle sevgili vatandaşlarımdan çok daha güçlü şekilde 'evet'i inşallah sandıklarda patlatalım. Genç kardeşlerime özellikle bir şeyi vurguladım. Yine vurguluyorum; tek millet için, tek bayrak için, tek vatan için, tek devlet için evet. Bir de sevgili gençler, sizin şahsınızda bizi izleyen tüm gençliğimize hitap ediyorum; Bir olacağız. İri olacağız. Diri olacağız. Beraber olacağız. Kardeş olacağız. Hep birlikte Türkiye olacağız. Son olarak da Gazi Mustafa Kemal hitabesinde ne diyor, 'Gençler. Cumhuriyeti ve bu vatanı sizlere emanet ediyorum.' Ama Gazi Mustafa Kemal'in partisinin şu anda başındaki adam gençlere güvenmiyor. Tablo ortada. Öyle ise biz yolumuza emin adımlarla milletçe inşallah yürüyelim. Pazar akşamı da bu mutluluğu, bayramı beraber yapalım."